Kıbleye Yönelmek :


Namazın  şartlarından  biri  de,  Mekkeli için Ka'be'nin kendisine yönelmektir. Bunda icmâ vardır. Hattâ Mekke halkı, kendi evinde namaz kılsa, onların, - şayet duvarlar kaldırılsa - yönleri Ka'be'nin ken­disine doğru olacak şekilde kılmaları gereklidir. [40]

Mekke halkından başkası için Ka'be yönüne yönelmek yeter. Bun­lar Âfâkî olanlardır. Çünkü, eğer engeller kaldırılsa, Afakînin yönel­mesi, Ka'be'nin kendisine doğru olması vâcib değildir. Ancak Ka'be yönüne doğru olmak, sahîh kavilde yeter. Çünkü teklif güce göredir.

Bir kavle göre; «Mekke halkı gibi, Afakînin de, Ka'be'nin kendisi­ne yönelmiş olması gereklidir.» Fukahâ demişlerdir ki: İhtilâfın fay­dası, yönelmede Ka'be'nin bizzat kendisine niyetin şart olmasında gö­rülür. Kavi sahibine göre şart ve diğer bazısına göre şart değildir,.Ka'­be'nin yönü, musallînin alnından çıkan hattın iki dik köşe meydana gelecek şekilde Ka'be'ye doğru uzanan hatta ulaşmasıdır.
Veya Ka'be cihetine yönelmek için deriz ki: Ka'be öyle iki hattın arasında meydana gelmelidir ki; o iki hat musallînin zihninde birbir­lerine kavuşup üçgen şeklinin iki kenarı gibi musallînin iki gözünden çıkmış olsun. Büyük Âlim Taftazânî (Rh.A.), Keşsâf Şerhinde böyle zikretmiştir.  [41]

Bundan anlaşılır ki, musallî, Ka'be'nin kendisine yönelmekten kay­mış olup, bu kayma (veya sapma) ile mukabele tamamıyle yok olmazsa, namaz caiz olur. Zahîriyye'de söylenen şu söz bunu teyîd eder: «Şayet musallî, soluna yönelmiş olsa veya sağma yönelmiş olsa, namaz caiz olur. Çünkü insanın yüzü kavislidir. Sağma ve soluna yöneldiğinde iki yanları Kıbleye doğru olur.»'
Bazı Arifler dediler ki; «İnsanlığın kıblesi Ka'be-i Mükerreme'dir. Gök ehlinin Kıblesi, Beyt-i Ma'mûr'dur. Melâike-i Kerrûbiyyûn'un (yâ­ni Cebrail ve Mîkâil gibi Allah' (C.C.) a yakın meleklerin) Kıblesi Kür-sî'dir. Arşı taşıyanların kıblesi (Hamele'tül Arş), Arş-ı A'zam'dır ve hep­sinin matlûbu (gayesi ve hedefi) Yüce Allah' (C.C.) in zâtıdır» Zahîriy­ye'de böyle zikredilmiştir. [42]

Kıbleye yönelmekten âciz olanların kıblesi, - yâni yönü bilmekle beraber, Ka'be cihetine yönelmekten, düşman veya yırtıcı hayvan kor­kusuyla ya da denizde bir ağaç üzerinde bulunduğu için âciz olanların Kıblesi, - gücü yettiği yönedir. Yâni hangi yöne kadir ise, namazı o ka­dir olduğu cihete yönelmekle kılar.

Musallî, yâni namaz kılacak olan kimse kıbleyi araştırır. Araştır­mak, gayeye ulaşmak için gayret sarfetmek demektir. Musallî, iştibah-dan dolayı araştırır.

İştibah: Alâmetlerin görünmcmesiyle veya karanlıkların yığıl­ması yi e ya da bulutların toplanmasıyle musallîye Kıblenin şüpheli ol­masıdır.
Kıbleden haber veren bir kimse de bulunmazsa, musallî yönü araş­tırır. Çünkü Ashâb Kıbleyi araştırıp namazlarını kılmışlardır. Resulü 1-Iah (S.A.V.) onları bundan menetmemiştir. İmdi, buradaki takriri sün­net cevazın delilidir.
Eğer namaz kılan kimse, Kıbleyi araştırdıktan sonra hatâ etse, na­mazı iade etmez. [43] Çünkü teklif güce göredir. Hakîkaten yöne isâbete güç ve imkân yoktur. Burada araştırılan cihet, Ka'be'den uzak­ta olan için Ka'be yönü gibidir. Bir kavle göre : Yüce Allah' (C.C.) m;
«Nereye döner, yönelirseniz Allah'ın vechi (kıblesi) oradadır.» [44] kavli, iştibâh (yâni yönde şüphe etme) hâlindeki namaz hakkında nâ-zü olmuştur. Bu kavle göre; «Vech'ullâh'dan murâd, KıbletuHah'dır.»

Eğer namaz kılacak olan kimse, kıbleyi araştırmaksızın namaza başlarsa, o namaz fâsid olur. Çünkü., onun Kıblesi araştırdığı yöndür. Araştırma ise olmamıştır. Araştırmaksızm başlayıp, şayet o namazda Kıbleye isabet ettiğini anlasa, yine namaz fâsid olur. Çünkü kuvvet­liyi zayıf üzerine bina etmek fâsiddir. İsabetini bildikden sonra olan hâli, bilmezden Önce olan hâlinden daha kuvvetlidir.

Eğer kıbleye isabet ettiğini namazdan sonra anlarsa, gaye hâsıl olduğu için, namazı sahîh olur. Çünkü başkası için vâcib olan şeyin hu­sulü muteber olmaz, bilâkis başkasının husulü muteber olur. Cumaya hemen gitmek (sa'y) gibi. Çünkü, şayet Cumanın edası mevcud olsay­dı, gitmeye hacet kalmazdı.

Namaza araştırma ile başlandıkdan sonra, eğer namaz içinde, araş­tırmada hatâ ettiğini anlasa veya görüşü değişse, birincide doğru olan yöne ve ikincide görüşünü değiştirdiği yöne döner.

Namaz kılacak olan kimselerden her biri bir cihet araştırsalar, yâ­ni bir adam veya bir topluluk, karanlık bir gecede Kıbleyi araştırdık-dan sonra, meselâ; bir adam bir ypne durup namazı kılsa, veya bir top­luluk araştırıp her biri bir cihete durup namazı kılsalar - muktedî, eğer imamının cihetine muhalif olduğunu bilmezse ve muktedî hakîkaten imâmdan Önde de değilse - onlardan her birinin fiili caiz olur. Çünkü onların kıbleleri araştırdıkları cihetlerdir ve muhalefetleri, Ka'be'nin içinde bulunuyorlarmış gibi birbirlerine zarar vermez.

Aksi halde; eğer muktedî cihette imâma muhalefette olduğunu bi­lirse veya hakikatte imâmın önüne geçmiş ise, o muktedînin fiili caiz olmaz.

Birincinin sebebi: Muktedî imâmın hatâ ettiğine inandığı için­dir. Ka'be'nin içi ise bunun hilâfınadır. Çünkü Ka'be'nin tamâmı Kıble­dir.

İkincinin sebebi; Makam farzını terk ettiği içindir. Nitekim Ka'-be'nin içinde bulunduğu zamandaki gibi.

*Zâhir olan şudur ki: Vikaye sahibinin; «Onlar onun arkasındadır»
sözü, hakikatte imâmın arkasında olmalarını açıklamaktır. Yoksa on­ların imâmın arkasında olduklarını bilmelerini açıklamak değildir. Vi-kâye'nin sözü tesâhüle [45] yorumlanır. Nitekim Sadr'uş-Şerîa (Rh.A.) buna yorumlamıştır.
Evet, yâni, «hâlini bilen kimse için olmaz.» sözünde, tesâhül vardır. Çünkü, o kimsenin hâlini bilmesi, cevazın yokluğunu ifâde etmez. Bilâkis imâma muhalefet ettiğini bil­mesi gerekir. Bundan dolayı ben ibareyi senin gördüğün şekilde değiş­tirdim. [46]


Eser: Dürer

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Dürer

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..