Niyet Etmek:

Namazın şartlarından biri de niyet etmektir.    Çünkü Resûlullah (S.A.V.) :
«Ameller ancak niyetlere göredir.» buyurmuştur. [47]

Niyet; irâde, yâni dilemektir. Yoksa ilim, yâni bilmek değildir. İrâ­de, müsâvî olan iki şeyden birini diğerine tercih etmektir.

Mecmau'l-Fetâvâ'da denmiştir ki: Abdülvâhid (Rh.A.), Kitâb'us-Salât'da «Şayet musallî hangi namazı kıldığını bilirse, bu niyettir.» demiştir. Muhammed bin Seleme (Rh.A.) de : «Bu kadarı bilmek ni­yettir. Oruçda da böyledir.» demiştir.
Esah kavle göre, şüphesiz bu kadarı bilmek niyet değildir. Çünkü niyet, ilim (yâni bilmek) den başkadır. Malûm değilmi ki; bir kimse küfrü bilse, kâfir olmaz. Eğer küfre niyet ederse, kâfir olur. Müsâfir de ikâmeti bilmek ile mukîm olmaz. Eğer ikâmete niyet ederse, mukîm olur. [48]

Hidâye'de denilmiştir ki: Niyet, irâde, yâni dilemektir. Şartı, han­gi namazı kıldığım kalbi ile bilmektir. Dil ile söylemeye ise itibâr edil­mez. Azimetinin toplanması için söylenmesi iyi olur. Bu söze; bu, niyeti ilim (yâni bilmek) ile açıklamaya yönelmektir. Halbuki doğru değildir, diye itiraz edilmiştir.

Buna şöyle cevâb verilmiştir: Hidâye sahibinin maksadı; musallî-nin, girdiği namaza tahsis ederek (tâyin ederek) niyet etmesi ve eğer namaz nafile ise, o namazı gelişi güzel işlerden ayırmasıdır. Eğer namaz farz ise, namazın en husûsî vasıflarına - ki onlar farzıyyettir - ortak olan şeylerden onu ayırmaktır. Çünkü tahsis ve ayırma, ilimsiz tasav­vur edilmez.

Ben derim ki: Bu cevâb itirazı teyîd eder, onu ortadan kaldırmaz. Çünkü niyet (cezm), özel bir ilimdir. Bilakis doğru olan cevâb : Şüp­hesiz, Hidâye'nin maksadı; îrâde demek olan niyette muteber sayılan, kalbin irâde için lâzım olan amelidir. Bu itibâr, musallînin, açıkça hangi namazı kıldığını bilmesidir. Eğer mu s ali î (ye hangi namazı kıl­dığı sorulacak olsa), cevâba kadir olmayıp ancak düşünmekle kadir olursa, namazı caiz olmaz ve dil ile söylemeye itibâr yoktur,» olmasıdır. İmdi, Hidâye'nin bu açıklamasına, itiraz ve cevabdan her biri, Hidâye'-nin «dil ile söylemeye itibâr edilmez» sözüne gafletten ileri gelir.

Niyeti dille söylemek (telaffuz) müstehabdır. Çünkü azimetin top­lanması için, dille söylenen niyette kalbin hâzır olması vardır.

Yemek, içmek ve benzerleri gibi, namaz ile alâkası olmayan şeyler­le niyet ve tahrîme (yâni ilk tekbir) arasını ayırmak caiz değildir. Fa­kat abdest almalç ve mescide yürümek gibi şeyle ayırmak zarar ver­mez.

Niyetin efdal olan vakti, tahrîmeye (ilk tekbire) bitişik olmakla, namaza başlamaya yakın olmasıdır. Bu zahir rivayettir.

Bir kavle göre; namaz kılan kimse, sena (yâni sübhâneke...) ya devam ettiği müddetçe niyeti sahih olur. Bir kavle göre; rükûdan önce sahîh olur ve bir kavle göre de musallî rükûdan başını kaldırmadan önce, niyet sahîh olur. Bu rivayetlerin faydası şudur : Şayet musallî niyeti unutmuş olsa, onun için niyeti telâfi etmek mümkün olur.'Çün­kü niyeti telâfi etmek namazı bozmaktan daha iyidir.

Niyet, beş revâtib (yâni vakit namazları) ve Cuma gibi, farz kılan musallî için lâzımdır. Vitr Namazı, Bayram ve Cenaze Namazı ve bun­ların benzerleri gibi, vâcib kılan musallî için de niyet lâzımdır.

Niyette ta'yîn lâzımdır. Her birinin vasıflarının en husûsîsi olan farzıyyet veya vucûbda ortaklıkdan ayrılmak için ta'yin lâzımdır.

Namazın rek'atlerinin sayısını belirtmek gerekmez. Çünkü musal­lî, meselâ Öğle Namazına niyet eylediği zaman, rek'atlarm sayısında yanlışlık yapsa bu zarar vermez. Hatta, Sabah Namazına dört rek'at diye niyet etse, veya Öğle Namazına iki rek'at diye veya üç rek'at diye niyet etse, caiz olur ve belirttiği sayı geçersiz olur. Hâniye'de böyle zik-" redilmiştir.

Nafile Namaz kılan kimsenin niyeti, farz kılan gibi değildir. Zira nafilede mutlak niyet eder. Çünkü nafile, namaz çeşitlerinin en aşa-ğısıdır. Mutlak olan niyet nafileye yapılır.

Şayet bu nafile,.Teravih ve Sünnet-i Müekkede olursa, ekseri Ule­mâya göre, diğer nafileler gibi, bunlarda da mutlak niyet yeter. Çün­kü Teravih ve Sünnet-i Müekkedeler, aslında nafiledirler.

Namaz kılacak kimse, meselâ Öğle Namazının farzında, «Bu gü­nün Öğle Namazına niyet ettim.» dese ve eğer bu vaktin Öğle Namazı­na, diye niyet etse ve vakit de devam etse, ta'yin bulunduğu için caiz olur. Şayet vakit çıkmış ve o da bilmiyorsa, caiz olmaz. Çünkü bu tak­dirde, vaktin far:zı öğleden başkadır. Eğer vaktin farzına niyet etse, caiz olur. Ancak Cuma'da olmaz. Çünkü, Cuma'da vaktin farzında ihtilâf vardır. Cuma'da «Cuma namazının farzına» diye niyet edilir.

Uygun olan, Cuma Namazından sonra ve Cumanın sünnetinden ön­ce, Öğleyi (zuhru) kılmaktır. Musallî «Vaktine yetişip henüz kılmadı­ğım son Öğle Namazını (zuhru âhiri) kılmaya niyet ettim.» diyerek ni­yet eder. Çünkü eğer kıldığı Cuma Namazı caiz olmazsa, Öğle Namazı musallî üzerine vâcib olur. Eğer Cuma Namazı caiz olursa, bu dört rek'­at, musallînin kılmadığı (kazaya kalmış) Öğle Namazından sayılır. On­dan sonra Sünnet niyetiyle dört rek'at daha kılar. Çünkü, Sünnete ni­yet etmek, mutlak niyet etmekten daha iyidir.

Vitrde, musallî «Vitr Namazına» diye niyet eder. «Vâcib vitr» diye niyet etmez. Çünkü vâcib olmasında ihtilâf vardır.
Cenaze Namazında, «Allah için namaza ve şu meyyit için duaya» diye niyet eder. Eğer meyyit erkek midir, kadın mıdır, diye şüphe eder­se, «Niyet ettim İmâmın, namazını kıldığı kimsenin, İmâmla beraber namazını kılmaya» der.[49]

Musallî, başlayıp bozduğu Nafile Namazın kazasında, bozduğu Nâ-file Namazın kazasına niyet eder. Bayramda da, «Bayram Namazına» diye niyet eder.

İmâma  uyan musallî, kendi  namazına ve  imâma uymaya  niyet
eder. Bazan muktedîye, uyduğu imâmı cihetinden iktidâmn fesadı lâ­zım gelir. Bu takdirde1 mukt0dînin onu kabullenmesi gerekir. Eğer muk-tedî, imâm imamet yerine durduğu vakitte niyet ederse, ekseri Me-şâyih'e göre, caizdir.

Eğer imâma uymaya niyet edip Öğle Namazını belirtmezse veya imâmın kıldırdığı namaza başlamaya niyet ederse, esah olan kavle gö­re, başlamak caiz olur ve, başlamak (şürû') imâmın namazına dönü­şür.

Muktedîye efdal olan, ((imâm olan kimseye» veya «şu imâma» uy­dum, demektir.

Zeylaî (Rh.A.) : «Musallînin muktedî olması için efdal olan, uyma­ya imâmın tekbirinden sonra niyet etmesidir.» demiştir.

Ben derim ki: Bu husus incelenmeye değer. Çünkü efdal olan, şa­yet uymaya imâmın tekbirinden sonra niyet etmek olsaydı, efdal olan muktedînin tekbirinin imâmın tekbirinden sonra olması lâzım gelirdi. Zira tekbir, ya niyete yakın olur, ya da niyetten sonra olur. Yakında açıklaması gelecektir ki: Şüphesiz efdal olan, cemaatin imâm ile bera­ber tekbir almasıdır.

İmâm erkeklere imâm olduğu zaman, ancak kendi namazına niyet eder, yoksa kendisine uyanlara iniâm olduğuna niyet etmez.
Kadınlar, erkekler ile bir hizada durarak imâma uymadıklarında ise kadınlar hakkında ihtilâf edilmiştir. Şayet kadınlar, bir erkek ile aynı hizada uyduklarında, onların uyması sahîh olmaz. Ancak imâm, ka­dınlara imâm olmaya niyet etmiş ise, sahîh olur. Bunun daha çok tah­kiki muhâzât meselesinde, inşâallah gelecektir. [50]


Eser: Dürer

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Dürer

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..