Secde :


Namazın farzlarından bîri de secde etmektir. Namaz kılan kimse, secde için tekbir alır. Çünkü Resûlullah (S.A.V.), her eğilmede ve başmı kaldırmada tekbir alırdı. Sâdece rükû'dan başını kaldırdığı va­kitte tekbir almazdı. [67]

Musallî iki dizini yere kor. Musannif burada, rükûda olduğu gibi «Başını eğerken» dediği şekilde, «dizlerim koyarken» dememiştir. Çün­kü tekbir, orada başı eğmeye yakın olur. Burada ise, koymaya yakın olmaz.

Musallî, sonra iki avucu üzerine dayanarak iki elini yer üzerine kor.

Çünkü Vâil bin Hucr (R.A.); iki avucu üzerine dayanıp secde etmiş ve iki uyluklarından yukarısının arasını kaldırmış, ondan sonra Resûlül-lah (S.A.V.) böyle secde ederdi, demiştir.

Musallî, sonra elleri iki kulaklarının hizasında olduğu halde yer üzerine yüzünü, iki avucu arasına koyar. Çünkü Vâil (R.A.) :

«Resûlüllah secde ettiği zaman, iki ellerini kulaklarının hizasına koyardı,» demiştir.

Haöîs-î şerîfde, Resûlüllah (S.A.V.) in secde ettiği zaman ellerini omuzlan hizasına koyduğu rivayet edilmiştir. Bu, ihtiyarlık veya has­talık sebebiyle özür haline hamledilmiştir.

Musallî, parmaklarını birbirine bitiştirerek kor. Bu bitiştirme, an­cak burada (yâni secdede) mendûb olur. Secdeyi pazu kısmını açarak ve karnını uyluklarından uzak tutarak yapar. Çünkü, Resûlüllah' (S.A.V.) in böyle yaptığı sabit olmuştur.

Bir kavle göre : Eğer musallî saıda ise, iki tarafında bulunan kim­seleri rahatsız etmekden sakınmak için, pazularmı fazla açmaz. İki ayaklarını yer üzerine koyup, parmaklarını Kıble yönüne yönelerek secde eder. Nitekim Resûlüllah (S.A.V.), şöyle buyurmuştur ;

«Kul secde ettiği zaman, onun her uzvu secde eder. O halde (musal-İi) gücü yettiği' kadar uzuvlarını Kıbleye yöneltsin.»
Kadın büzülür. Yâni ayağının parmaklarım dikmez, pazu kısmı­nı açmaz ve kollarını yere döşpr. Karnını uyluklarına bitiştirir. Çünkü böyle yapmak, onları daha setredici olur. [68]

Namaz kılan kimse, burnu ve alnı üzerine secde eder. Çünkü Resû-lullah (S.A.V.) böyle devam etmiştir. Her ne kadar alın burundan da­ha kuvvetli ise de, burun alından önce secdeye konur. Çünkü secdede burun yere daha yakındır.-Önce burun sonra alın üzere secde eder.

Hacimli ve alnın istikrar bulacağı (yerleşeceği) şey üzerine secde edilir. Yerleşmenin haddi şudur: Secde eden kimse eğer secdesini mü­balâğalı bir şekilde yapmış olsa, başı ondan aşağı inmemelidir.

Atılmış pamuk, saman, darı ve bunun gibi şeyler üzerine secde ca­iz değildir. Ancak, eğer namaz kılanın alnı yerin sertliğini bulduğu za­man caiz olur. Musallînin, sarığının kenarı üzerine, yen'i ve eteği gibi kendi libâsının fazlası üzerine - şayet yerin hacmi bulunursa - secde etmesi caizdir.

Yine musallînin, kıldığı namazı kılan kimsenin sırtı üzerine - me­selâ ikisi de Öğle namazını kılsalar - secde etmesi caizdir. Hattâ eğer sırtına secde edilen kimse namaz kılmıyorsa veya sırtına secde edi­len kimsenin kıldığı namaz musallînin kıldığı namaz değilse, o zaman da caiz olmaz. Sıkışıklıkta zaruretten dolayı caiz olur. Genişlikde caiz olmaz. Fakat, iki evvelkiler yâni sarığın kenarı üzerine ve libâsın faz­lası üzerine secde etmek, secdede burunla yetinmek gibi kerîh görül­müştür. Çünkü, İmâm A'zam' (Rh.A.) a göre, secdede burnuyla yetin­mek kerahetle caizdir. Alın böyle değildir. Çünkü özürsüz, yalnız alın üzerine secde etmek, îmâm A'zam' (Rh.A.) a göre, kerâhctsiz caizdir. Bedâyi'de ve Tuhfe'de de böyle zikredilmiştir. Kenz sahibinin, «ikisin­den biriyle yetinmek mekruh olur» sözü tahkike cteğer, amaz kılan kimse, üç kere    (Sübhâne Rabbiyel a'lâ)

(Pek yüce - kudret ve azametle muttasıf - olan Rabbimi bütün nok­sanlardan tenzih ederim) diyerek secdede sükûnet hâlinde olur.

Rivayet ettiğimiz hadîs-i şerîfden dolayı rükûda üç kere teşbih, en az miktardır. Rükû ve secdede tesbîhi üçden fazla yapmak men-dûbdur. Beş ve yedi gibi tek sayı ile bitirilir. Çünkü ResûlüIIah (S.A.V.) tek sayı ile bitirirdi.                        

Eğer musallî, imâm olursa, cemaatin bıkacağı tarzda uzatmaz. Fu-kahâ; "İmâma uygun olan, cemaatin üç kere tekrarına imkân vermek için beş kere tekrar etmektir.» demişlerdir.

Mıısallî secdeden başını tekbir alarak kaldırır. Nitekim Resûlullah' S.A.V.)  in başını her indirmede ve aldırmada tekbir aldığı rivayet edilmiştir.

Başı secdeden kaldırmanın miktarı hakkında şöyle denilmiştir: Şüp­hesiz, başı kaldırmak, eğer secdeye yakın olursa caiz değildir. Çünkü o kaldırma, secdeden sayılır. Zira bir şey bir şeye yakın olduğunda, onun hükmünü alır. Eğer başı kaldırma oturmaya yakın olursa caiz olur. O kaldırma oturmaktan sayılır. Böylece, ikinci secde gerçekleşmiş olur.

Bir kavle göre; Şayet musallînin alnı, yer ile musallînin alnı ara­sından rüzgâr geçecek şekilde yerden ayrılsa, iki secde sayılıp caiz olur.

Musallî, mutmain (rahatça) olduğu halde bir teşbih okuyacak ka­dar oturur, tekbir alır ve mutmain olduğu halde secde eder.

Eğer, rükû ve sücûdun farziyyeti, Yüce Allah' (C.C.) in «Rükû edin, secdeye varın...»
[69] emri şerîfiyle sabit olduğundan, emir tekrarı gerektirmez. Bun­dan dolayı, rükûda tekrarı vâcib değildir. Bu durumda, sücûdun tekrarı­nın farziyyeti nasıl sabit olmuş ve ne sebeble tekrar edilmiştir? denilir­se, cevaben deriz ki:

Şüphesiz namaz âyetinin mücmel olduğu sabittir. Mücmelin açık­lanması ise, bazan Resûlüllah' (S.A.V.) in fiili ile olur, bazan da sözü (hadîsi) ile olur. Secdenin tekrarının farziyyeti Resûlüllah' (S.A.V.) dan tevatür yoluyla nakledilen fiil ile sabittir. Çünkü, Resûlüllah' (S.A.V.) dan nakleden herkes O'nun sücûdunu tekrar ettiğini bildir­mişlerdir.

Tekrarın sebebine gelince; şüphesiz sücûdun tekrarı teabbüdîdir. (Kullukla ilgilidir.); Rek'atlerin sayıları gibi, onda ma'nâ aranmaz, denmiştir.           

Bir kavle göre; Şeytân Aleyhilla'ne, Hz. Adem Aleyhisselâma sec­de ile emrolundu. O mel'ûn büytiklenip secde etmedi. Böylece biz Şey-tân'a hakaret olsun diye iki kere secde ederiz.

Bir kavle göre de; Birinci secde bizim yerden yaratıldığımıza, ikin­ci secde yere döneceğimize işarettir. Nitekim Yüce Allah (C.C.) :
«Sizi yerden yarattık, ve sizi oraya döndüreceğiz.» [70] buyurmuş­tur.

İki secdeden sonra musallî kıyam için tekbir alır. Sücûdun aksine, önce başını kaldırır, sonra ellerini, ondan sonra iki dizlerini kaldırır ve yere dayanmaksızın, düz olarak ayağa kalkar. Nitekim İmâm Şafiî (Rh.A.) de yere dayanmamayı kabul etmiştir.

Kıyamdan önce oturmaksızın ayağa kalkar. Kıyamdan önce otur­maya «İstirahat celsesi» derler. Nitekim İmâm Şafiî (Rh.A.) bunu kabul etmiştir.

İkinci rekat birinci rek'at gibidir. Fakat ikinci cek'atta Sübhâne-ke, Eûzü ve el kaldırmak yoktur. Yâni musallî, birinci rek'atta her ne yaparsa, ikinci rek'atta da onu yapar. Fakat İftitâh tekbiri almaz ve (Eûzjti billâhimineşşeytânirracîm)  demez. Bu İkisi ancak bir kere meşrudur. Birincide kaldır­dığı gibi, ikincide ellerini de kaldırmaz. Zikredilen bu sözde,  (Bismillâhirrahmanirrahim) diye Besmele çekileceğine işaret vardır.

Musallî, ikinci secdeyi sehven terk edip selâmdan önce veya se­lâmdan sonra dünyâ sözü konuşmadan hatırlasa, o secdeyi namaz için­de kaza eder. Yâni şayet namaz kılan kimse, bir secdeyi yapmasa, on­dan sonra, selâmdan, önce veya selâmdan sonra ve dünyâ kelâmı konuş­madan önce hatırına gelse, secde eder.
Musallî, terk ettiği secdenin, ister birinci rek'atta olduğunu bilsin, isterse birinci rek'atın gayrında olduğunu bilsin, o secdeyi kaza eder. Çünkü o secde, aslî yerinden geçmiştir. Ve onun yerinden geçmesiyle tahrîmenin ifâsı için tamamen yer mevcûd olduğundan namaz bozul­mamıştır. Şu halde, o secdenin kazası lâzımdır. Çünkü o secde rükün­dür. Öyle bir rükündür ki namazdan çıkıncaya kadar kaza etmezse, namaz bozulmuş olur.  [71]     '                 


Eser: Dürer

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Dürer

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..