Namazda Gizli Veya Açıkdan Okumak :

İmâm, Sabah Namazında ve Akşam Namazıyle Yatsı Namazının ilk iki rek'atlarında, edâen ve kazaen açıkdan okur. Cuma Namazı, iki Bayram Namazı, Teravih Namazında ve Terâvihden sonra kılınan Vitr Namazında da açıkdan okur. Çünkü bunlarda açıkdan okumak (cehr), Nebî' (S.A.V.) in zamanından bizim zamanımıza gelinceye kadar, sağ­lam bir şekilde devam etmiştir. Ancak Terâvihden sonra kılınan Vit­rin kunûtunda açıkdan okunmaz". Çünkü açıkça okumamak da zikredi­len gibi, sağlam bir şekilde bize kadar gelmiştir.

Tek başına namaz kılan, edâ ile olan cehri namazda muhayyerdir. Yâni tek başına namaz kılan kimse, edâen namaz kılmak istese, ser­best bırakılmıştır. Dilerse, keiHÜsinin imâmı olduğu için açıkdan okur. Namazı edanın cemâat tarzında olması için açıkdan okumak (cehr) ef-daldir. Bir kimse namazı, zikredilen tarzda kılsa, namazında Melekler saflar bağlayıp onunla beraber namaz kılarlar, diye rivayet edilmiştir.

Musallî eğer dilerse, gizli okuyarak kılar. Çünkü arkasında dinle­yecek insan yoktur. Musannifin, «cehriyye = açıktan» demesinin se­bebi şudur: Musallî, cehriyyeden başkasında serbest bırakılmamıştır. Ancak başkasında vucûben gizli okur. Doğru olan görüş budur. Gecede Nafile kılan musallî gibi. Çünkü gecede Nafile kılan musallî, açıkdan okumakla gizli okumak arasında muhayyer (serbest) dir. Açıkdan oku­mak ise efdaldir.

Bazı âlimler demişlerdir ki: Tek başına kılan, eğer açıkdan okunan bir namazı  (cehriyyeyi) kaza ediyorsa, gündüz Nafile kılan gibi, gizli okur.

Hidâye'de zikrolunmuştur ki: Bir kimse Yatsının vaktini geçirse, güneşin doğmasından sonra onu kaza ettiği takdirde, namazda imâm ise, açıkdan okur. Eğer yalnız kılarsa, vucûben gizli okur, muhayyer olmaz. Sahih kavi budur. Çünkü açıkdan okumanın hususiyeti vardır. Ya cemâatle vucûben olması veya yalnız kılan hakkında muhayyer ola­rak namazın vaktinde olması, gibi bu iki şeyden biri ile alâkalı değildir. Bir kavle göre; muhayyerdir.

Kâfî'de zikredilmiştir ki: Yatsı Namazını gündüz kaza eden kimse, eğer imâm olursa, açıkdan okur. Eğer yalnız kılarsa, musallî muhay­yerdir. Kaza edaya uygun olsun diye açıkdan okumak efdaldir.
Nihâye [96] sahibi demiştir ki: Hidâye Sahibi' (Musannif) nin; «sa-hîh kavi budur» sözü, Şems'ul-Eimme es-Serahsî' (Rh.A.) nin, Fahru'l-İslâm' (Rh.A.) in, Kâdîhân (Rh.A.), İmâm Teraurtâşî' (Rh.A.) nin ve İmâm Mahbûbi (Rh.A.) nin Câmiu's-Sagîr şerhlerinde zikrettiklerine muhalif olur.
Hidâye Sahibi tarafından buna şöyle cevâb verilmiştir: Açıkdan okumanın iki sebebine dair musannifin zikrettiği şey - ki cemâat ile va­kittir - icmâ ile sabittir. [97] Halbuki, burada ikisinden hiç birisi yoktur. Öyleyse hükm (cehr) de yoktur. Kazanın edaya uygun olmasına gelince; o uygunluğun sebebüliğine dair bir icmâ ve nass yoktur. Öyleyse, uy­gunluğun sebeb kılınması, ibtidâen kendi rey'i ile sebeb isbâtı olur. Bu ise bâtıldır. Her halde, Hidâyo Sahibini cehri olmamanın sıhhatinin hasrine (sıhhatJİliğine) sevkeden maksadı rivayet yönünden değil de dirayet (akl-ilm) yününden sıhhat olur.

Ben derim ki: Bu cevap tartışma götürür. Çünkü hükmün yok olması, zikredilenlerde (cemâat ve vakit) sebebiyyetin hasrına icmâ olduğu zamandır. Halbuki böyle değildir. Nasıl öyle olabilir ki? Eğer hasrına icmâ olsaydı, zikredilen büyük âlimler için bir çok gafletin meydana gelmemesi gerekirdi. Bilâkis İcmâ, cemâat ve vakitten her-birinin cehre sebeb olması husûsundadır.

Şüphesiz Fıkıh Usûlünde kaide hâline gelmiştir ki, icmâ ile sabit olan şeyin sebebinin (ta'lîli) gösterilmesi caizdir. Onda illet (sebeb) mev-cûd olduğu için, başkasının ona katılması da caiz olur. Açıkdan okuma­nın yalnız kılan hakkında, vakitte caiz olmasına, hattâ efdaliyyetine, mezkûr hadîsden anlaşılan şey illet (delil - sebeb) gösterilmiştir. Çünkü cemâat edada meşru olduğu gibi, kazada da öylece meşrudur. Öyleyse; yalnız kılanın açıkdan okunarak kılınan namazın kazasında, cemâatle olduğu gibi açıkdan okumasının hadîsin delâleti ile efdal olması gerek­tir. Bu hâlde, onun dirayetçe de sahîh olmadığı meydana çıkmıştır. Bundan dolayı Kâfî Sahibi onu tercih etmiştir.
Cehr (açıkdan okuma), musallînin başkasına işittirecek şekilde oku-masıdır. [98] Muhâfete (gizli okuma) ise, musallînin yalnız kendisi­nin işiteceği şekilde okumasıdır, [99] Hinduvânî' (Rh.A.) nin kabul et­tiği görüş budur. [100]

İmâm Kerhî (Rh.A.) demiştir ki: Cehr, musallînin kendisinin işit-mesidir. Muhâfete ise, harfleri doğru çıkarmak (tashîh) dir. Çünkü kı­raat dilin işidir, kulak deliğinin işi değildir.
Birinci söz daha doğrudur. Çünkü sadece, dilin sessiz hareketine kıraat denilmez. Konuşmayla ilgili olan her şey, bu ihtilâfa göre kıyas edilir. Hayvan keserken Besmele çekmek, tilâvette secde vâcib olması, talâk, ıtâk ve istisnada [101] olduğu gibi. (Meselâ, bir kimse zevcesini boşasa veya cariyesini azâd etse", veyahut «ona bin lira verin yüzü müs­tesna» dese, şayet bunlarda harfler düzgün, söylense bununla beraber kendisi işitmese, boşama ve azâd etme vâki olmaz ve istisna da sahîh olmaz.)
Musallî, Yatsı Namazının ilk iki rek'atında Fâtiha'yı okuyup zam­mı sûreyi terk etse, son iki rek'atta Fatiha ile beraber sûreyi açıkdan okur. Musallî, ilk iki rek'atte Fâtiha'yı terk etse, ikinci iki rek'-atte Fâtiha'yı kaza etmesi caiz olmaz. Çünkü musallî, ikinci iki rek'-ata âid Fatihaları okur. Şayet ilk iki rek'atın Fatihalarını da okumuş ol­sa bir rek'atta iki Fatihanın tekerrürü gerekirdi ki, bu meşru değildir, dir. [102]


Eser: Dürer

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Dürer

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..