Cenaze Namazının Kılınışı Ve Duaları :


Meyyitin namazı dört tekbîr ile kılınır. [164] İki eller yalnız ilk tek­birde kaldırılır. Şafiî' (Rh.A.) ye göre, iki eller hepsinde kaldırılır. İlk tekbirden sonra, diğer namazlar gibi şu duâ okunur :

«Sübhânekellahünune ve bihaindîk ve tebâieke'smük ve teâlâ ceddük ve celle senâüke ve lâ ilahe gayrük.»

Mânâsı : «Ey, Allahım! Seni teşbih ve tenzih eder, Sana hanıd-ü se­nada bulunurum. Senin mukaddes ismin mübarektir ve Senin azamet ve celâlin pek yüksektir; Sen'den başka hak ma'bûtl yoktur.»

İkinci içkimden sonra, Nebî (S.A.V.) üzerine, diğer namazlarda te-şclıhiiddm sonra okunan salavât okunur. («Allahümme salli» ve «Alla-hümme bârik» duaları)

Üçüncü tekbirden sonra, baliğ olan meyyitler için şu duâ okunur :

AUâhümma'gfir li-hayyinâ ve meyyitinâ ve şâhidinâ ve ğâibinâ ve kebîrinâ ve sağîrînâ ye zekerinâ ve ünsânâ.

AUâhümme men ahyeytehû minnâ fe-ahyihi ale'l-İslâmi. Ve men teveffeytehû minnâ feteveffehû ale'I-îmâni. Ve hussa hâze'l-meyyite bi'r-ravhi ve'r-râhati ve'r-rahmeti ve'I-mağfireti ve'r-rıdvân.
AUâhümme in kâne muhsinen fi'zid fî ihsan i hi. Ve in kâne müsîen fetecâ vez anini. Velakkıhî'1-emne ve'1-büşrâ ve'I-kerâmete ve'z-züUâ bi-rahmetike yâ Erhame'r-Râhimîn.»

Ma'nâsı:  «Allah'ım! Bizim dirilerimizi, ölülerimizi, hâzır ve gâib olanlarımızı, küçük ve büyüklerimizi, erkeklerimizi  ve kadınlarımızı, afv-ü mağfiret buyur.

Yâ İlâhî! Bizden yaşattıklarını İslâm üzere yaşat, bizden Öldür­düklerini imân üzere öldür. Bilhassa bu ölüyü rahmet ve mağfiretine erdir.
Yâ Rabbi! Eğer bu Ölü, muhsin ise ihsanını artır ve eğer yaramaz bulunmuş ise afvet, kendisine emniyet, bişâret, keramet ve yakınlık nasîb eyle. Rahmetinle ey erhamerrâhimîn!» [165]

Dördüncü tekbirden sonra musallî iki tarafa selâm verir. İmâm Şa­fiî' (Rh.A.) ye göre, bir tarafa selâm verir, sağından başlıyarak solun­da bitirir.

Cenaze Namazında kıraat yoktur. İmâm Şafiî' (Rh.A.) ye göre; Fa­tiha okunur. Teşehhüd de yoktur.
Eğer İmâm, beşinci bir tekbir daha alırsa, ona uyulmaz. Çünkü mensûhtur.  [166]

Musallî, üçüncü tekbirde, erkek ve kız çocuk ile mecnûn için mağ­firet dilemez. Çünkü onların günahları yoktur. Ancak şöyle duâ eder:

ccAIlâhümmec'alhü lenâ feratan, vec'alhü lenâ ecren ve zuhrân. Al-lâhümmcc'alhü lenâ şâfian ve müşeffean.»

Mânâsı :  «İlâhî!  onu bize takdim edilmiş bir ecr kıl. Yâ Rabbi!

Onu bize bir sevab ve sürekli hayr kıl, onu bizlere şefaatçi ve şefaati kabul edilmiş kıl.»
İmâm, mutlaka meyyitin. göğsü hizasında ayakta durur. [167] Gerek o meyyit erkek olsun, gerekse kadın olsun. Çünkü göğüs, kalbin yeridir, ve îmân nuru ondadır. Onun hizasında durmak, o meyyitin îmâ­nı için şefaate bir işaret olur.

Bir kaç cenaze toplansa, her biri için ayrı ayrı namaz kılmak evlâ­dır. Sonra evlâ olan, o meyyitlerden en faziletli olanının namazını önce kılmaktır.

İmâm, o meyyitlerin hepsi üzerine bir kere namaz kılmakla yetin­mek istese, cenazeleri, hepsinin göğüsleri imâmın kendi önüne gelecek şekilde, ard arda Kıbleye doğru uzanan bir saff yapar.

İmâm bunda tertibe riâyet eder. Yâni, kendini takib eden tarafa önüne erkekleri, onların arkasına erkek çocukları, onların arkasına hün-sâları, onların arkasına kadınları ve onların arkasına kız çocukları ko­yar. Hür olan çocuk kölenin önüne konur.

Âlimler, mekân yönünden sıraya koymanın keyfiyeti konusunda çeşitli görüşler İleri sürmüşlerdir.
İbn Ebî Leylâ (Rh.A.) demiştir ki: Erkek diğer erkeğin arkasına konulur. Diğer erkeğin başı birincinin başından daha aşağı olduğu halde bu şekilde derecelenerek konulurlar. İmâm Ebû Hanîfe' (Rh.A.) den, İbn Ebî Leylâ' (Rh.A.) nın bu sözünün güzel olduğunu söylediği ri­vayet edilmiştir. Çünkü Nebiyyi Ekrem (S.A.V.) iki arkadaşı  Hz. Ebû Bekir (R.A.) ve Hz. Ömer (R.A.) / ile zikredilen vaziyette defnedildi­ler. [168] Eğer hepsinin başı arkadaşının başı hizasında konulursa, bu da güzeldir. Çünkü maksâd hâsıl olmaktadır. O maksad da üzerlerine na­maz kılmaktır.

İmâma uyan kimse, imânıdan sâdır olan bir veya iki tekbiri kaçir-sa, imâmın son tekbirini gözetir, imânı selâm verdiği zaman, tekbirden üzerinde kalanı, cenaze kaldırılmamdan önce kaza eder. Çünkü Cenaze Namazı, o tekbirler olmadan tasavvur edilemez.

Musallî, cenazede hâzır olup imâm ile beraber tekbir almasa, ikinci tekbiri beklemez. Çünkü bu surette musallî müdrik gibidir.

Eğer musallî, imâm dördüncü tekbiri aldikdan sonra gelse, İmâm A'zam (Rh.A.) ve İmâm Muhammed' (Rh.A.) e göre, Cenaze Namazını kaçırmış olur. İmâm Ebû Yûsuf {Rh.A.) a göre, sonra gelen o musallî bir tekbir alır ve imâm selâm verdikden sonra üç tekbiri kaza eder. Ni­tekim, şayet o musallî imâmın arkasında hâzır olup imâm dördüncü tekbiri alıncaya kadar hiç tekbir almasa, tekbirleri kaza etmesi gerek­tiği gibi.

Sahîh kavi, İmâm A'zam (Rh.A.) ile İmâm Muhammed' (Rh.A.) in sözüdür. Zira yalnız bir tekbir almakda sebeb yoktur. Çünkü Cenaze Namazından bir tekbir, diğer namazdan bir rek'at gibidir. Halbuki imâm dörtten sonra tekbir almaz ki ona tâbi olsun. İmâm A'zam (Rh.A.) ile İmâm Muhammed' (Rh.A.) e göre, bu mevzuda asıl olan şudur: Muk-tedî, imâmın tekbirinde namaza dâhil olur. İmâm dördüncü tekbiri bi­tirince, muktedirin girmesi imkânsız olur. Ebû Yûsuf (Rh.A.) a göre, tahrîme bakî kalırsa, muktedî dâhil olur. Bedâyi'de böyle zikredilmiştir.

Cenaze Namazında imamete evlâ olan Sultandır veya Naibidir. Yâ­ni beldenin Emîridir. İmâm Ebû Yûsuf (Rh.A.), «Meyyitin velîsi evlâ­dır» demiştir. Birinci sözün sebebi şudur : Hz. Ali' (R.A.) nin oğlu Hz. Hüseyin (R.A.), Hz. Hasan (R.A.^ vefat ettiği zaman Saîd bin As* (R.A.) ı, Hz. Hasan' (R.Â.) in cenaze namazında öne geçirdi ve : «Eğer sünnet olmasaydı, ben seni öne geçirmezdim,» dedi. O günde Saîd bin Âs (R.A.) Medine valisi idi.
Sultan veya Beldenin Em iri bulunmazsa, evlâ olan kâdîdir. Kâ-dî [169] de bulunmazsa, evlâ olan kabile imamıdır. Kabile imâmı [170] da bulunmazsa, meyyitin velîsidir. Evlâ olan kimsenin Cenaze Namazın­da velîden başkası için izin vermesinde mahzur yoktur. Çünkü tekad-düm [171], evlâ olan kimsenin hakkıdır. Başkasını takdim ile iptaline de mâlik olur.

Musannifin «evlâ olanın izniyle» deyip «velînin izniyle» dememe­sine sebeb, evleviyette Sultan ve Sultandan başkası da dâhil olsun, diyedir.

Eğer evlâ olan kimsenin izni olmadan başkası Cenaze Namazını kılsa, kendi hakkında başkasının tasarrufu olduğu için, evlâ isterse o namazı iade eder ve dilerse iade etmez.

Eğer Cenaze Namazını evlâ olan kimse kılsa, ondan sonra başkası­nın kılması caiz olmaz. Çünkü maksad evlâ ile hâsıl olur. Bir daha nafi­le kılmak meşru değildir.

Meyyit namazı kılınmadan gömülse, cesedi bozulduğu zannedil­medi kce, kabri üzere namazı kılınır. Bunda mu'teber olan - sahih kav­le göre - re'yin gâlib olmasıdır. Çünkü meyyit, zamanın, mekânın ve kişilerin çeşitli olmasıyle muhtelif olur. Bir kavle göre; «Üç güne ka­dar kılınır.»                                                                                  

Meyyitin namazını hayvan üzerinde kılmak, istihsânen caiz değil­dir. Yâni bir kimsenin bindiği hayvandan inmeye kudreti var iken Cena­ze namazını hayvan üzerinde kılması caiz olmaz. Cenaze Namazını, ce­mâatin ayakta kılmaya kudretleri var iken oturdukları halde kılmaları da caiz değildir. Kıyâs olan, caiz olmasıdır. Çünkü o, duâdir.

Mescid İçinde olan meyyitin namazını mescidde kılmak mekruh­tur. Bir rivayete göre bu tahrîmen mekruhtur. Diğer bir rivayete göre tenzîhen mekruhtur. Fakat Cenaze Namazı için bina edilmiş yerde kıl­mak mekruh değildir. Mescidden dışarıda olan meyyitin namazında Fu-kahâmn ayrı görüşte olmaları sebebiyle, ihtilâf edilmiştir. Çünkü kera­het; ya pislik bulunduğu veya, mescidin, farz namazların kılınması için yapılmış olup, :cenâze namazı için bina edilmemiş olduğu içindir.

Bir çocuk doğduğu vakitte vefat etse, eğer o çocuk ağlamış durum­da ise, (istihlâl etmiş ise) ona isim konur, yıkanır ve Cenaze Namazı kı­lınır.

İstihlâl; o çocukdan hayâta delâlet eden ağlama veya uzvunun hareketinden bir şey olmasıdır. Eğer hayâta delâlet eden bir şey olmaz­sa, - Zahir rivayete göre - yıkanır ve bir bez parçasına sarılıp gömülür. Namazı kılınmaz.
Babası veya anası ile esîr olan çocuk da böyledir. Ancak, eğer ba­basından ve anasından biri olmaz ya da ikisinden biri ile esîr olursa ve o ebeveynden biri yahut çocuk İslâm'a gelirse [172], o çocuk üzerine cena­ze namazı kılınır. Çünkü o çocuk hükmen Müslümandır.
Bir kâfir [173] ölse, gerek köle olsun ve gerek hür olsun, onun mev-lâsından veya akrabasından olan Müslüman velîsi onu yıkar. Fakat Müslüman gibi değil, yâni Müslüman cenazenin yıkandığı şekilde yı­kanmaz. O ölen kâfiri, Müslüman velîsi bir beze sarar ve bir küçük çu­kura gömer.
Cenazeyi götürmelide sünnet olan; önce baş tarafından sonra aya­ğı tarafından sağ omuz üzerine koymak suretiyle yüklenmek (taşımak); önce baş tarafından, sonra ayağı tarafından sol omuz üzerine yüklen­mektir. Cenaze ile, koşmaksizın, hızlıca yürünür.  [174]

Cenaze götürenler, cenazeyi omuzlarından indirmezden önce diğer­lerinin oturması mekruhtur. Çünkü Resûlüllah (S.A.V.) :
«Cenazeye tâbi olan kimse, cenaze yere konuncaya kadar oturma­sın.» (Buharı, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî, İbni Mâce, Ahmed bin Hanbel, Tâyalisî)  buyurmuştur.  [175]

Cenaze ile giden kimselerin, cenazenin ardınca yürümesi mendûbdur. Çünkü Resûlüllah (SAV.) :   «Cenazenin ardınca gidilir.» buyurmuştur.

Yine cenazenin ardınca yürümek, taşımakdan efdaldir. Çünkü o çe-nâze arkasından bakdıkca kendisiyle irşâd olunmaya, nasihat almaya daha uygundur. Yine eğer ihtiyâç olursa, taşınmasına yardım etmek için de daha uygundur.
Kabr, lâhd olunur, şakk olunmaz yâni yarılmaz. [176] Çünkü Resû­lüllah (S.A.V.) :

«Lâhd bizim içindir, ve şakk bizden başkası içindir.» buyurmuştur.

Ancak, eğer yer gevşek olup lâhd (mezar) mümkün olmazsa, yar­makta ve taşdan veya demirden tabut edinip kullanmakda mahzur yok­tur. Onun içine toprak döşenir ve meyyit kabre kıble tarafından soku­lur.

Meyyiti kabre koyan kimse şunu söyler-:

(Bismillah! ve ala milleti Rasûlillâhi)

Yâni : «Allah Teâlânın ismiyle ve Resûlüllahın milleti üzerine sem defnediyoruz, (teslim ediyoruz)

Meyyitin yüzü kıbleye yöneltilir. Çünkü Rcsûlullah  (S.A.V.) böyle emretmiştir.                        

Kefenin dağılmasından korkulduğu için bağlanan düğüm çözülür. Kabir, kerpiç ve kamış ile tesviye edilir. Ağaçla, kiremitle ve alçı île yapılmaz. Eğer yer gevşek olursa, kiremit ve alçı ile tesviye etmek ca­izdir. Kâfî'de böyle zikredilmiştir.
Kadınların kabrinin içi tesciye edilir (örtü çekilir) [177]. Erkeğin kabrine çekilmez. Çünkü kadınların hâline uyan örtünmektir. Erkek-lerinki böyle değildir.

Kabrin üzerine toprak yığılır. Çünkü âdet böyledir. Kabir deve hör-gücü gibi yapılır. Dört köşeli yapılmaz, ve kireç ile düzeltilmez. Çünkü bu ikisi hakkında nehy vardır.

Meyyit kabirden çıkarılmaz. Ancak, eğer yer gasbedilmiş. veya şüf a ile alınmış olursa, bu takdirde, mâlikin isteği ile çıkarılır.

Gemide bir kimse vefat etse, yıkanır, kefenlenir ve üzerine namaz kılınıp kefeniyle denize atılır. Zahîriyye'de böyle zikredilmiştir.

Bir hâmile kadın vefat edip karnındaki çocuğu diri olsa, o hâ­mile kadının karnı sol tarafından yarılıp çocuğu çıkarılır. Hâniye'de böyle zikredilmiştir.
Yine Hâniyyc'de zikredilmiştir ki: Öldürülmüş veya vefat etmiş kimsenin defninde nıüstehab olan, bulunduğu yerde, Müslümanların mezarına gömülmesidir. Eğer gömülmezden önce, bir mil veya iki mîl kadar bir yere nakledilse, mahzur yoktur. Vine böylece, meyyit, memle­ketinden başka yerde vefat etmiş olsa, orada bırakılması müstehab olur. Eğer başka şehre nakledilirse, bunda mahzur yoktur. [178]
Yahudilerin ve benzerlerinin kemikleri kabirlerinde bulunsa, kırıl­maz. Kabirlerin üzerine oturmak ve kabirlerin üzerinde sabit olan ağaç­ları kesmek, otları sökmek mekruhtur. Eğer kuru ise, mahzur yoktur. [179]


Eser: Dürer

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Dürer

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..