Zekât Vermek Caiz Olmayan Yerler

Zekât, mescidin binasına harcanmaz. Yâni zekât malı ile mescid inşâ etmek caiz değildir. Çünkü zekâtta temlik şarttır. Mescid binası ise temlik olunmaz. Nitekim köprüler inşâ etmek, yolları ıslâh etmek ve su yatakları kazdırmak; hac, cihâd ve kendisinde temlik olmayan her şeye zekât malı caiz değildir.

Zekât malı ile ölünün kefenini almak ve borcunu ödemjek de ca­iz değildir. Eğer zekât malı ile sağ olan bir fakirin borcu, o fakirin em­ri olmaksızın ödenirse, o ödenen borç teberru' olur. Ödeyen kimsenin malının zekâtından verilmesi caiz olmaz. Eğer o, borçlu fakirin emri ile Ödenirse caiz olur. Adetâ o, borçlu fakire tasadduk "olunup, teslim alan kimse de, sadakayı almakda vekîl gibi olur.

Yine zekât malı ile köle satın alıp azâd edilse, caiz olmaz. Çünkü onda temlik yoktur.

Aralarında doğumdan mütevellit bağ olan kimselere, yâni ne kadar yukarı çıkılırsa çıkılsın asl'a, ne kadar aşağı inilirse inilsin fer'e, ve­ya ikisi arasında evlilik olan kimseye, yâni kocanın karısına ve karının kocasına zekât vermesi, âdcten menfaatlerde ortak oldukları için caiz değildir.
Yine zekât verecek kimsenin, mülkü olan kölesine, yâni müdebber'i-ne [58], mükâteb'ine, ve ümm-ü veled'ine [59]zekât vermesi caiz değildir.

Zekât verecek olan kimsenin, bazı {a'zâ) smı âzâd ettiği kölesine zekât vermesi caiz değildir. Çünkü o köle mükâteb hükmündedir.

Bir kimsenin, fakır olan ortağının kendi hissesini, âzâd ettiği köleye de zekât olarak vermesi caiz değildir. Yâni bir köle iki kişi arasında or­tak olup da ikisinden biri fakır olduğu halde payını azâd etse, diğer or­tağın o köleye zekâtını vermesi caiz olmaz. Çünkü köle, o ortak için ça­lışmaktadır. Bu durumda mükâtebi gibi olur. İmâmeyn, caiz olur, de­mişlerdir. Onlara göre, o köle borçlu hürdür.
Hidâyetle denmiştir kî: İmânı A'zam' (Rh.A.) a göre, bazı (a'zâ) sı azâd olunan köleye zekât vermek caiz değildir. Çünkü o köle, İmâm A'zam' (Rh.A.) a göre, mükâteb hükmündedir. İmâmeyn, «Zekât o kö-, leye verilir, çünkü o köle borçlu hürdür», demişlerdir. Hidâye sarihleri, şüphesiz Hidâye'nin bazı (a'zâ) sini azâd ettiği» sözünün fâüe mebnî olması ve  (a'teka) nın zamirinin zekât veren (nıüzekkî) e râci olmasının caiz ol­maması hususunda ittifak etmişlerdir. Zira «İmâmeyn, zekât o köleye verilir, çünkü O köle, borçlu hürdür, demişlerdir» sözüne uygun değil­dir. Çünkü, şayet kölenin tamâmı zekât verene âid olup da bazı (a'zâ) sini azâd etse, o kölenin tamâmı borçsuz hür olur. Hattâ,  (a'teka) sözünün, mef ûle bina olması vâcib olur ve mesele, iki kişi ara­sında ortaklaşa olup fakır olanın kendi payını azâd ettiği kölede tasvir olunur. Bu ta'lîl [60] in hâsıl olması için. Her ne kadar ta'lîl sahîh değilse de (a'teka) nm lâile mebnî, yâni ((ma'lûm» okunması kendinde sahih olunca mez­kûr şekilde (yâni köle ikisi arasında ortaklaşa olup onlardan biri pa­yını azâd ettiği şekilde), (Kad a'teka ba'zahû) sözünün delâleti son derece gizli olduğu için - nitekim gizli kalmaz, açıktır - birinci meseleyi metinde zikredip delillerini, Hidâ-ye'de zikredilenden, başka olarak şerhde zikrettim. İkinci meseleyi yâni (a'teka) nm meçhul sîgasında olmasını, zahiren zikredilen şekle delâlet eden bir ibare ile zikrettim. Onun delilleri Hidâye'de zikre-dildiği gibidir.
Zekâtın zengine verilmesi caiz değildir. [Çünkü Resûlüllah (S.A.V.):
«Zengin için sadaka (zekât) helâl olmaz.» buyurmuştur.] Zenginin kölesine de caiz değildir. Çünkü mülk o kölenin efendisinindir.

Zenginin çocuğuna da zekât caiz değildir. Çünkü çocuk babasının malı ile zengin sayılır. Her ne kadar nafakası babası üzerine ise de, bü­yük çocuk bunun aksinedir. Zenginin karısı da böyledir. Çünkü eğer zenginin karısı fakır ise, kocasının zengin olmasıyle zengin sayılmaz. Takdir edilmiş nafaka ile de zengin sayılmaz.

Hâşimoğullarına da zekât caiz değildir. Onlar: Ali (R.A.), Abbâs (R.A.), Ca'fer (R.A.), Akîl (R.A.) ve Haris bin Abd'il-Muttalib (R.A.) sülâlesidir. Çünkü Resûlüllah  (S.A.V.) :

«Ey Hâşimoğulları! Şüphesiz Yüce Allah, insanların mallarının ki­rini ve onlann pisliklerini size haram kıldı.» buyurmuştur.

Hâşimoğullannın azâdlılarına da zekât vermek caiz değildir. Nite­kim, kavmin azâdlılarının da onlardan olduğu sabit bir husûsdur. Fa­kat sadakaların nafileleri ve vakıflar, onlar (yâni Hâşimoğulları ve azâdlüarı) için caizdir. Çünkü zekâtta zikredilen illet, nafileler ve ev-kâfda yoktur.

Zekâtın Zimmiye verilmesi de caiz değildir. Çünkü Resûlüllah (S.A.V.); Muâz (R.A.)' a şöyle buyurmuştur:

«Ey Muâz, sen zekâtı onların zenginlerinden alıp (Müslümanların) fakirlerine ver.»

Fakat Zimnıîye, zekâttan başka sadaka caizdir. Ayni şekilde onla­ra öşr ve harâc da caiz değildir.

Zekât veren, zekâtını bir kimseye araştırma sonucu, ona ve­rilir zannıyle verse, sonra o zekât verdiği kimsenin, kendinin kölesi ve­ya mükâtebi olduğu anlaşılsa, o zekâtı tekrar verir. Çünkü o malı ken­di kölesine veya mükâtebine vermekle mülkünden çıkarmış olmaz. Tem­lik ise rükündür. O zekât veren kimsenin, mükâtebinin kazancında hakkı vardır. Bu durumda, temlik tamâm olmaz.

Şayet zekât verdiği kimsenin, zengin olduğu veya kâfir olduğu ya da o kimse onun babası, oğlu veya Hâşimî olduğu anlaşılsa, o zekâtı iade etmez (yâni tekrar vermez). Çünkü bu zikredilen şeylere vukuf ictihâd iledir, kesinlikle değildir. Bu durumda bu iş, onun yaptığı şekilde bina kılınır. Nitekim o kimseye kıble yönü şüpheli olduğunda kıldığı namazı iade ile emrolunsa, zikredilen gibi, vukuf müctehedün fîhdir. Bunda ise fayda yoktur.

Musannifin, «araştırma sonucu» sözünde; Zekât veren kimsenin araştırma yapmadan-hatâ ederse zekât vermesinin caiz görülmediği hu­susuna işaret vardır.

Zekât verilen kimseyi zengin etmek mekruhtur. Meselâ, ikiyüz dirhem veya daha fazla vermek mekruh olmakla beraber caizdir. Zira eda, fakirlikle karşılaşır. Çünkü zekât ancak temlik ile tamâm olur. Zekât verilen kimse temlik hâlinde fakirdir. Ancak temlikin ta­mâm olmasından sonra zenginleşir. Bu durumda zenginlik bizzarû-re temlîkden geri kalır. Lâkin o, zenginlik kendisine yakın olduğu için, yakınında pislik var iken namaz kılan kimse gibi mekruh olur.
Zekât veren kimsenin zekâtım, yakını olmayan veya muhtâc ol­mayan için başka bir memlekete götürmesi mekrûhdur. Çünkü o götür­mede çevresinin hakkını yok etmek vardır. Yâni şayet zekât veren kim­se, zekâtı yakınına ve kendi memleketi halkından daha muhtâc olan bir topluluğa götürse, o götürmede sıla-ı rahm [61] veya onda ihtiyâcı gidermek daha çok olduğu için, mekruh olmaz. Eğer onlardan başkasına götürürse, mekruh olmasına rağmen caizdir. Çünkü zekât verilen kim­seler mutlak fukaradır.           

(Fakire) bir gün için onu dilenmekten kurtaracak kadar tasadduk
mendûbdur. İçinde bulunduğu gün için yiyeceği olan kimsenin dilen­mesi de helâl değildir. [62]


Eser: Dürer

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Dürer

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..