Orucu Bozan Şeyler Babı

Bu bâb, yemek, içmek ve bunların benzeri gibi orucu bozan sebeb-leri açıklar. Yine bu bâb, ahkâma dâir olan, kaza, keffâret veya yal­nız kaza gibi, ifsadın neticesinde ortaya çıkan durumu açıklar. Bil ki; bu bâb ile ilgili olan şeyde oruçludan meydana gelen tüller üç kısımdır.

Birincisi    : Mü I si d (bozucu) olmadığı halde nıüfsid sanılan şeydir.

İkincisi      : Orucu bozup keffâret gerektirmeyendir.

Üçüncüsü : Orucu bozup keffâret gerektirendir.

Musannif, bu üç kısmı sırayla açıklayıp birincisini şu sözlerle zik­retmiştir : «Eğer oruçlu unutup bir şey yese veya içse veya cimâda bu­lunsa.» Buradaki «unutmak» lafzı zikredilen üç şeyin hepsine şâmildir.

Ya da ihtilâm olsa veya bakmak ile inzal olsa veya yağlansa veya sürme çekinse veya hacâmet ettirse veya bir kimsenin gıybetini etse veya boğazına toz veya duman veya sinek girse - gerekse o oruçlu kim­se orucunu hatırlar olsun - veya oruçlu cünup olduğu halde sabahlasa veya zekerinin deliğine yağ veya su dökse - bunu Zeylaî zikretmiştir -veya kulağına su girse - su kaydı yağdan ayırdetmek içindir. Çünkü kulağına yağ dökse orucu bozar. Bunu Zeylaî «Hızânetül-ekmel» den nakletmiştir - veya kasden de olsa burnuna inen sümüğü içine çekip de boğazına götürse - Hulâsa'da böyle zikredilmiştir. - bunlar ile o kimse­nin orucu bozulmaz, «...orucu bozulmaz.») cümlesi «...yese veya içse...» cümlesinin cezası  (cevâbı)  olur.
Musannif ikincisini şu sözleriyle zikretmiştir : Şayet hatâen iftar etse - yâni, oruçlu kimse orucu hatırlar olduğu halde kasıtsız, hatâen iftar etse - Nitekim oruçlunun mazmaza ettiği zaman boğazına su ka-çıvermesi böyledir - Veya zorlanarak iftar etse ya da oruçlu orucunu unutup yediğinde, unutarak yemiek orucu bozar sanıp kasden yese ve­ya oruçlu ihtıkân [86] yaptırsa veya burnuna ilâç döküp ilâç burnunun kemiğine ulaşsa veya kulağına yağ damlatsa veya içe ulaşmış yaraya ilâç sürse veya beyne kadar varan haşin yarığına ilaç sürüp de ilâç oruçlunun içine veya beynine ulaşsa; veya çakıl taşı yutsa, veya bü­tün Bamazan'da, ne oruçlu olmaya ve ne de iftar etmeye niyet etmese veya oruç için niyet etmeden sabahlayıp yese; veya boğazına yağmur suyu ya da kar girse, veya ölü bir kadınla cinsî temâsda bulunsa veya dört ayaklı bir hayvan ile fiilî temasta bulunsa veya uyluğuna meni akıtsa, veya oruçlu kimse öpmek ya da okşamak İle inzal olsa - Burada Musannif «...veya ölü bir kadınla cinsî temâsda bulunsa...» sözleriyle zikredilen bu suretlerde inzal olmadığı takdirde kaza lâzıni gelmeye­ceğini kayıdlamıştır - Veya Ramazan orucunun edasından başka oru­cu ifsâd etse - Ramazanın kaza orucunu veya Ramazandan başka eda orucunu bozsa, keffâret gerekmez. Zira keffâret Ramazan'ın hürmetini terk hususunda gelmiştir. Çünkü Ramazanı oruçtan hâli kılmak caiz değildir. Ramazan'dan başka zaman, Ramazanın hılâfınadır. - Veya deli bir kadına cima olunsa (yâni gece oruca niyet edip de gündüz oruçlu olduğu halde deliren bir kadına bir erkek cima etse), burada ma'nâ böyle1 olması lâzımdır. Yoksa; ibareye böyle bir ma'nâ verilme­miş olsa delirmiş bir kadının oruçlu olması nasıl mümkün olur? Veya uyurken bir kadına cima yapılsa veya gündüzü gece sanıp sahur ye­meği yese veya gündüzün sonunda iftar etse, yâni vakti gece sanıp bu iki işi işlese, ve birincide fecr tulü' etmiş, ikincide de güneş batma­mış olsa, yukarıda sayılanlar için yalnız kaza eder. Bu ifâde (yâni kaza eder, sözü), hatâen iftar etse sözünün cezası (cevâbı) dır.

Son ikisi, yâni gece sanıp sahur ve iftar eden kimseler, günlerinin geri kalanım oruçlu geçirirler, yâni imsak ederler. Nitekim, Ramazanı Şerîfde ikâmete, niyet eden müsâfir; (yolcu, seferi) temizlenen hayizlı ve lohusa; ifâkat bulan deli ve sıhhat bulan hasta; baliğ olan çocuk ve Müslüman olan kâfir de geri kalan günlerini oruçlu geçirirler.

Zikredilen kimselerin hepsi, o geçen günleri kaza ederler. Ancak baliğ olan çocuk ve Müslüman olan kâfir kaza etmez.

Asıl şudur ki, gündüzün sonundaki durumda olan kimse, gündü­zün evvelinde olsa, vaktin hakkı için, kaza yönünden oruçlu olanlara benzeyerek ona imsak lâzım gelir. Nitekim günün bazısında hilâli gör­düklerine şâhidler şehâdet ettiklerinde imsak lâzım geldiği gibi. Gâ-yet'ul-Beyânda böyle zikredilmiştir.

İki sonuncular ki, onlar baliğ olan çocuk ve Müslüman olan kâ­firdir, iftar da etseler kaza lâzım gelmeyeceğine sebeb; orucda sebebin günden ilk cüz olmasıdır. Fakat, o ilk cüz sırasında onların ehliyetleri yoktur. Namaz bunun tersinedir. Çünkü namazda sebeb, edaya mukârin olan cüzdür. Veya bir cüzdür ki o cüzden sonra taharet ve tahrîme caiz olur.

Musannif, üçüncü kısmı, «şayet Ramazan orucunu edâ ederken cima etse» sözü ile zikretmiştir. «Edâ» kaydı, Ramazanın kazasından ayırdetmek içindir. Ya da iki yoldan birine cima edilse veya oruçlu, bir şey yese ya da bir ilâç içse - yiyecek ve ilâç kaydı, toprak ve taşdan ayırdetmek içindir - bunları oruçlu kasden yapsa, veya hacâmet etti­rip orucu bozuldu zannı ile iftar etse, kaza ve keffâret eder.
(Boynuz yapıştırarak) kan aldırma (ihticâm) suretinde keffâre-tin .vâcib olmasına sebeb; Orucun bozulmasının oruçlunun içine bir şeyin    ulaşmasıyla    olmasındandır.    Çünkü   Resûlüllah    (S.A.V.)   : «Fıtr yâni orucun bozulması, giren şeyden olur.» [87] buyurmuştur. Bu meselede giren bir şey de mevcûd değildir., Ancak, eğer bir müfti onun orucunun bozulduğuna dâir fet­va verirse, bu takdirde onun üzerine keffâret lâzım gelmez. Çünkü, avamdan olan kimseye gerekli olan müftînin fetvası ile amel etmesi­dir. Bu durumda her ne kadar şüphe, bizatihi hatâ ise de, onun hak­kında fetva şüphe olur. Eğer hadîs-i şerifi işitmiş ise ki o da Kesûlüllah' (S.A.V.) in :  «Hacim ve mahcûm iftar etmiştir.» [88] kavlidir. Ve o onun zahirine itimâd ettiyse de İmâm Muhammed (Rh.A.) «Keffâret vâcib olmaz» demiştir. Çünkü Re­sûlüllah' (S.A.V.) in sözü müftînin sözünden daha aşağı derecede olmaz. Şayet müftînin sözü bir özre uygun olursa, Resûlüllah' (S.A.V.) in sö­zü evlâdır.

Fakat bazıları hadîs-i şerifi şu şekilde te'vîl edip : Resûlüllah (S.A.V.), hacim ile mahcûm'a (yâni kan alan ile kan aldıran kimselere) uğradı. Hacim ile mahcûm bir başka kimseyi gıybet ediyorlardı. Bunun üzerine Resûlüllah (S.A.V.) :  «Hacim ile mahcûm iftar etmiştir.» buyurmuştur. Yâni «Bunların iki­sinin de oruçlarının sevabının gıybet ile gitmiş olduğunu buyurmuş­lardır.» demişlerdir. Bazıları; «Hadîs gıybet hakkındadır. Nitekim buna Resûlüllah' (S.A.V.) in, hacim ile mahcûmu eşit tutması delildir. Zira kan almakla hâcimin, yâni kan alanın orucu bozulmadığmda hüâf yoktur.» demişlerdir.
Mezkûr keffâret sahibine misâl : Zıhâr keffâreti lâzım gelen kimse gibi. Zıhârın keffâreti, köle azâd etmektir. Eğer kadir değil ise, iki ay peşipeşine yâni araya fâşıla girmeksizin oruç tutmaktır. Eğer ondan da âciz ise altmış fakiri doyurmaktır. [Çünkü Yüce Allah (C.C.) Kur'-ârw Kerîm'de;
«Kanlanın annelerinin yerine koyup haram sayarak onları boşa­mak isteyip, sonra söylerinden dönenlerin, ailesiyle temas etmeden bir köle azâd etmeleri gerekir... Azâd edecek köle bulamayanın, ailesiyle temâsdan önce iki ay birbiri peşinden oruç tutması gerekir. Buna gü­cü yetipeyen, altmış düşkünü doyurur.» [89]buyurmuştur.]

Eğer oruçluya yemek, su, veya safra kusmak galebe ederek kusar­sa, o yemek, < su veya safra oruçlunun ağzının dolusu olsun, olmasın, önce orucu bozucu değildir. Çünkü Resûlüllah (S.A.V.) :
«Kime kusmak galebe ederse, ona kaza yoktur. Her kim de kasden kusarsa, kaza etsin.» [90]  buyurmuştur.

Bu hususta, ağız dolusu olup olmamak müsavidir.

Eğer ağzı dolup, orucu hatırında iken kusmuğu geri giderse, sa­hih kavle göre, o kusmak orucu bozmaz. Bu, İmâm Muhammed' (Rh.A.) in sözüdür. Nihâye'de böyle zikredilmiştir. Çünkü burada iftarın ki o yutmaktır, sureti yoktur. Ma'nâsı da yoktur. Çünkü âdet olarak, o kusmuk ile gıdalanılmaz.                                    .

Ya da oruçlu kimse, ağzı dolusu olan kusmuğu kendi geri çevirse yâni yutsa, çıktıkdan sonra içeri sokmak bulunduğu için bil'icmâ İftar etmiş olur. Bu durumda, iftar etme şekli gerçekleşmiş olur.

Eğer o kusmuk oruçlunun ağzını doldurmazsa, bizim rivayet etti­ğimiz hadîsden dolayı, iftar etmiş olmaz. Her ne kadar oruçlunun kendi geri yutsa da, sahîh kavilde orucu bozulmaz. Çünkü o oruçlu kimse, eğer az bir kusmuğu geri çevirmiş ise - İmâm Muhammed' (Rh.A.) e göre - kendi fiili bulunduğu için, orucu bozulmuştur. İmâm Ebû Yû­suf (Rh.A.) a göre, dışarı çıkma bulunmadığı için oruç bozulmamış tır. Sahîh kavi de budur. Zeylaî (Rh.A.) böyle zikretmiştir.

Eğer oruçlu kendi fiili ile ağız dolusu kussa, bizim rivayet etti­ğimiz hadîs-î şerîfden dolayı, bü'icmâ iftar etmiş olur. Çünkü ResûlülIah (S.A.V.) : «Her kim kusarsa kaza etsin.» buyurmuştur. Onda dönme ve geri döndürme (çevirme) hük­mü tasavvur olunmaz. Çünkü oruçlu kusmuk ile iftar etmiş, yâni orucu­nu bozmuştur.

Eğer ağız dolusundan az kussa, İmâm Muhammed' (Rh.A.) e gö­re, bizim rivayet ettiğimiz hadîs mutlak olduğu için, iftar etmiş olur. Zikredilen dönme ve döndürme hükmü İmâm Muhammed' (Rh.A.) in kavline göre meydana gelmez. Sahîh kavle göre, iftar etmiş olmaz. Bu söz, İrrfâm Ebû Yûsuf (Rh.A.) un sözüdür. Dışarı çıkma (hurûc). bu­lunmadığı için oruç bozulmaz. ^Ebû Yûsuf (Rh.A.) un kavline gö­re dönme ve döndürme hükmü meydana gelir. Bundan dolayı mu­sannif, «eğer kusmuk kendiliğinden geri gider (döner) se» demiştir. Bizim zikrettiğimiz şeyden dolayı iftar etmiş nlmaz. Yâni orucu bozul­maz. Eğer oruçlunun kendi geri çevirirse, onda iki rivayet vardır ; Bir rivayette, dışarı çıkma <hurûc) bulunmadığı için, iftar etmiş olmaz. Diğer rivayette, kendisinin fiili çok olmasından dolayı, iftar etmiş olur. (Bu zikredilen yemek, su veya safra olduğu zamandır.) Fakat kusmuk balgam olursa, İmâm A'zam (Rh.A.) ve İmâm Muhammed' (Rh.A.) e göre, iftar etmiş olmaz. İmâm Ebû Yûsuf (Rh.A.) a göre, eğer ağzı do­lu olursa, temizliğin bozulmasındaki ihtilâfa binâen, iftar etmiş olur.

Eğer oruçlu, dişleri aralığında kalan nohut mikdârı eti yese, o oru­cu kaza eder. Keffâret lâzım gelmez. Nohut miktarından daha azmi yese, o orucu kaza etmez. Keffâret de lâzım gelmez. Ancak eğer o nohud miktarından daha az olan eti ağzından çıkarıp yese, kaza lâzım gelir. Susam ve susamın benzeri bir dâneyi yese, iftar etmiş olur. An­cak eğer o susam veya dâneyi çiğnerse, çiğnemekle onu yok ettiğinden iftar etmiş olmaz.

Özürsüz, bir şey tatmak ve çiğnemek mekruhtur. Tatmanın kera­heti ise orucun bozulmasına yol açtığı içindir. Fukahâdan bazısı de­miştir ki : Kadının kocası kötü huylu ise o kadının yemeği dili ile tat­masında mahzur yoktur. Fukahâ demişlerdir ki : Bu, farz olan oruç­tadır. Nafile olan oruçta ise mekruh olmaz. Çiğnemenin keraheti ise tatmanın keraheti gibi, kendisinde orucu bozmaya mâruz bırakmak ol­duğu içindir. Eğer kadının, çocuğuna yiyeceği, çiğneyip verecek oruçlu olmayan kimsesi yoksa; pişmiş aşı ve sağılmış sütü bulunmamakla da özürlü ise, çocuğuna yiyeceği çiğnemesinde mahzur yoktur.

Eğer oruçlunun çiğnediği sakız olursa yine mekruhtur. Çünkü on­da - yemeyi tatmakda olduğu gibi - orucu bozmaya mâruz bırakmak var­dır. Bir de sakız, çiğneyen kimse oruç tutmuyor sanılacağı için mekruh­tur. Çünkü bir kimse onu uzakdan görse, bir şey yiyor sanır. Hu hususta denmiştir ki: Bu zikredilen hüküm, çiğnenen şeyden bir şey ayrılma­dığı surettedir. Eğer çiğnenilen şey ayrılırsa, orucu bozar. Çünkü çiğ­nenmeyen parça dağılıp da oruçlunun karnına ondan bir şey gidebilir.
Eğer oruçlu nefsinden emîn değil ise, başkasını öpmesi mekruh­tur. Oruçlunun bıyığını yağlaması ve misvak kullanması, misvakı ze­valden sonra kullansa da, mekruh değildir. İmâm Şafiî' (Rh.A.) ye gö­re, zevalden sonra misvak kullanmak mekruhtur. Çünkü misvak ağız­da olan kokuyu giderir. [91]


Eser: Dürer

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Dürer

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..