Cizye Hakkında Bir Fasıl


Cizye [36] iki çeşittir. Birincisi sulh ve rızâ ile konulan cizyedir. Bu cizye, üzerinde ittifak vâki olan şeye göre takdir edilir. İkinci çeşit ise, imâm (Devlet Reisi) kâfirlere gâlib geldiği zaman koyduğu cizyedir.

Sulh ile konulan cizye takdir edilmez. Yani onun için şâri'den bir takdir (miktar tâyini) yoktur. Belki sulh her ne şeyin üzerine vâki oldu ise ta'yîn olunur. Fazla ve eksik ile değiştirilmez.

Mağlûb olmalarından veya mülkleri üzerine bırakılmalarından son­ra konulan cizye, Kitabî, Mecûsî ve Acem! putperestler üzerine - ki zen­ginliği, onbin dirhem ve daha fazlaya mâlik olmakla zahir olur - her yü İçin kirksekiz dirhem takdir edilir. Ondan her bir ayda yedi vezin dört dirhem alınır. «Yedi vezin (vezni seb'a) on dirhemi yedi miskâl olandır ve her miskâli yirmi dört kırattır. Şu halde bir dirhem ondört kırat olur.»                                                                              
Zikredilen kâfirlerin ikîyüz dirhemden onbin dirheme kadara mâlik olan mutavassıtlarına yani orta karar zenginlerine kırksekiz dirhe­min yansı yâni 24 dirhem takdir edilir ki, her ayda iki dirhem alınmış olur.

İkiyüz dirheme mâlik olmayıp, lâkin kazanmaya kadir olan fakir­leri üzerine, kırksekiz dirhemin dorttebirî takdir edilir. Yani onlki dir­hem alınıp her ayda bir dirhem olur.

Putperest Arap üzerine cizye takdir edilmez. Eğer eh M İslâm onla­rın üzerine gâlib olsa, onların kanlan ve çocukları ganimettir. Mürtede de cizye takdir edilmez. Putperest ile mürtedden ancak tslâm kabul edilir. İslâm'a gelmezlerse öldürülür. Çünkü bu ikisinin küfürleri çok çirkindir.                                                                  .                                

Anıttın putperestliğinin çok çirkin olmasına seheh; çünkü Resûlül-Inh (S. A. V.) onların arasında yetişti, ve Kur'ân-ı Kerîm onların MıgM-lan ü/ere nazil oldu ve onların üzerine nnı'cize daha çok /ahir oldu. Buna rağmen imâna gelmedikleri için küfürleri çok çirkindir. Mürlediu küfrünün çok çirkin olmasına gelince; çünkü o İslâm'a hidâyet olun­dukları sonra ve İslâm'ın gü/.elliklerini öğrendikten soma Rahhisiııi (veya sâdece İslâm dinini) inkâr ettiği için küfrü çok çirkin olmuştur.

İnsanlar arasına karışmayan ve çalışıp kazanmayan râhlb (keşiş) üzerine de cizye konulmaz. İmâm Muhammed (Rh.A.), İmâm A'zam'-(Rh.A.) dan rivayet edip : Râhib eğer işe kadir olursa, onun üzerine cizye konulur, demiştir. İmam Ehû Yûsuf (Rh.A.) un sözü budur.

Çocuk, kadın, köle, a'mâ, kötürünı ve işi ve kazancı olmayan fakir üzerine de cizye konulmaz.

Cizye, ölmekle ve İslâm'a girmekle düşer. Çünkü cezanın dünyâda şer'î olması şerri defetmek içindir. Şüphesiz ölüm ve İslâm ile şer savul-mu§ olur.                                    

Cizye tekrar ile mütedâhil olur. Yani şayet /.immîden iki yıl geçin­ceye kadar alınmasa, İmâm A'zam' (Rh.A.) a göre düşer, İmâmeyn' (Rh.Aleyhimâ) e göre düşmez. Bu Şafiî* (Rh.A.) nin de sözüdür.
Dâr-ı İslâm'da bîa ve keti ise (içilişe ve havra) ve bey t-i nâr (ateş-gede) yeniden- yapılmaz. Onların ibâdet ettikleri yerlere, kenîsetu'1-ye-hûd ve kenisetu'n-nasârâ denir. Her ne kadar kenîse (havra) deyimi kullanılması Yahudilerin ibâdet ettikleri yer için ve bia (kilise) deyi­mi kullanılması "Hıristiyanların ibâdet ettikleri yer için gâlib ise de, aslında mutlak olarak «bia» denir. Savmea (manastır), içinde yalnız kalmak içindir ki bîa yerindedir, Evde olan namaz yeri bunun aksine­dir. Çünkü o meskene tâbidir.

Zimmînin, yıkılmış olan kenîselerini yeniden yapması caizdir. Yani onlar yıkılmış olan kenîsenin yerine Önceki bina kadar kenîse blnâ edebilirler. Bu kadan ondan menedilmez. Belki başka bir yere nakil­den menedilir. Çünkü nakil yeniden yapmaktır.

Şayet bir zimnıî şehir içinde bir ev satın almak istese, o evi ona satmak uygun değildir. Eğer satın almış olsa, Müslümana satması için o zimnıî zorlanır. Bazısı demişlerdir, ki: «Zimmînin şehir içinde ev satın alması caizdir ve satması için zor kullanılmaz, Ancak, eğer çok olursa zor kullanılır.» Bunu Kâdîhân (Rh.A.) zikretmiştir.

Zimmî kıyafetinde, bineğinde ve silâhında ehl-i İslâm'dan ayırd edilir. Ata binmesi ve silâh kullanması caiz değildir. Kestîc izhâr eder. K e s t i c : Parmak kalınlığında yünden veya kıldan bir kaba iptir ki zimmî onu beline bağlar. Bu zünnârdan başkadır. Çünkü zünnâr ibri­şimdendir.

Zimmî, palan gibi bir eyer üzerine biner. Zimmilerin karıları da, Müslümanların hanımlarından yolda ve hamamda ayırd edilir. Zimmî-lerin evleri üzerine alâmet konur ki onlar için istiğfar edilmesin.

Eğer bize karşı harlı etmek için bir yere gâlîh olurlarsa veya dâr-i harbe dâhil olurlarsa zimminin ahdi bozulur, hattâ öldürülmeye müs-tehak olur. Çünkü zimmî kavmi, bize karşı harbî olmuşlardır. Şu halde harbînin şerrini defetmek için olan zimmet akdi faydadan ârî olur.

Zimmî dâr-ı harbe kavuşması sebebiyle, ölümüne hükmedilmekde mürted hükmündedir. Lâkin eğer esîr olursa köle edinilir. Daha önce geçen sebebden dolayı mürted öldürülür. Yakında açıklaması gelecek­tir. Ancak geri dönüp Müslüman olursa öldürülmez.

Eğer zimmî cizyeden kaçınırsa veya bir Müslüman kadın ile zina ederse veya Müslümanı Öldürürse, veya Nebî' (S.A.V.) e söverse ahdi bo­zulmaz, îmânı Şâfü (Rh.A.), «Peygamberimize söverse ahd bozulur. Çünkü zimmet ahdi emân ifâde etmekle îmândan haleftir. En kuvvet­li aslı bozan şey, daha aşağı olan halefi haydi haydi bozar» demiştir.

Bizim delilimiz şudur ki: Öldürmenin kendisiyle nihayet bulduğu şey, cizyenin iltizâmı ve kabulüdür, edası değildir ve iltizâm bakîdir. Şu halde kıtal düşmüştür. Hidâye'de ve Kâfî'de böyle zikredilmiştir.

Beri derim kî: Bunda işkâl vardır. Çünkü cizyeden kaçınmanın ma'nâsı cizyeyi edâ etmemeyi açıklamaktır. Sanki o, bu günden sonra ben cizye vermem, demiş olur. Zahir olan şudur ki: Şüphesiz bu ma'-nâ, iltizâmın bekasına aykırıdır yani uymaz. Meğer ki, imtina ile ciz­yenin te'hîr ve edasında taallül (kaçınma) istenmiş ola. Bunun ihti­mâlden uzaklığı ise gizli değildir.

Nebi' (S.A.V.) e sövmek küfürdür. Mukârln küfür zimmet akdini menetmez. Şu halde küfr-i arız nasıl meneder? Bununla beraber defet­mek ref'etmekten daha kolaydır. Nitekim bir Yahûdî, BesûlüUah*- (S.A.V.) a     «Ölüm üzerine olsun» dedi. Bunun üzerine Ashâb-ı Kiram «Biz bu Yahûdîyi öldürürüz)) dediler. Bunun üzerine ResûKUIah (S.A.V.) «Hayır!» dedi. Bu hadisi şerifi İmâm Btt-hâri (Rh.A.) ve İmâm Ahmed (Rh.A.) rivayet etmişlerdir.

Bu hüküm, Hz. Muhammed/ (S.A.V.) e kâfir sövdüğü zamandır. Fa­kat Eesûl-i Ekrem' (S.A.V.) e veya Peygamberler (salavâtullâhi aley­him eemain) den birine bir Müslüman sövse, o kimse hadden (ceza ol­mak üzere) öldürülür ve onun tövbesi asla kabul edilmez. Gerek tövbe­si, ele geçtikten ve şehâdetten sonra olsun ve gerek kendiliğinden töv­be ederek geldikten sonra olsun müsavidir. Zındık gibi öldürülür. Çün­kü bu öldürme hadden vâcibdir. Tövbe ile düşmez ve aksi de tasavvur olunmaz. Çünkü bu ceza kul hakkı ile ilgili bir cezadır. Diğer kul hak­lan gibi tövbe ile düşmez, Kazf haddi tövbe ile düşmediği gibi.

Allah Teâlâ' (C,C.) ya sövse, sonra tövbe etse bunun aksidir. Çün­kü o, Allah Teâlâ' (C.C) ura hakkıdır. Bir de; Nebî-i Ekrem (S.A.V.) beşerdir. Beşer bir cinsdir, ona âr ulaşıp dokunur. Ancak Allah Teâlâ'-(C.C.) nın ikramda bulunduğu kimse müstesna. Bârı Teâlâ İse bütün ayıplardan arı durudur.

İrtidâd da bunun aksinedir. Çünkü mürted olmak bir ma'nâdır ki, mürted onunla ayrılır. Bir de: Bankasının hakkı olduğu içindir. Biz deriz ki: Şayet sarhoş olduğu halde ona sövse, afvedilmez. Zikredilen gibi hadden öldürülür. Bu söz'Ebû Bekr Sıddîk' (R.A.) m mezhebidir ve İmâm A'zam (Rh.A.), Sevri (Rh.A.), ehli Küfe ve İmâm Mâlik (Rh.-A.) ve Ashabının meşhur olan mezhebidir. Hattâbİ (Rh.A.) : «Ben, Pey­gambere söven kimse Müslüman olursa öldürülmesinin vâcib olmasın­da İhtilâf eden, Müslümanlardan bir kimse bilmiyorum» demiştir.

İbn Suhnûıı ei-Mâlikî (Rh.A,) de demiş ki: Mâliki âlimleri icmâ eylediler ki: Şüphesiz Nebi' (S.A.V.) e söven kimse kâfirdir ve hükmü onu öldürmektir Bir kimse onun azabında ve küfründe şüphe etse kâ­fir olur. Fetâvâ-i Bezzâziyye'de böyle zikredilmiştir. Bu konuda yazıl­mış olan, «Es Seyf el Meslul» adlı Uitapda bu mesele tamâmıyle anla­tılmıştır.

Tağleb kabilesinin baliğ ve bâliğâ olanından bizim zekatımızın kati alınır. Çünkü Hz. Ömer (R.A.) Sahabenin huzurunda onlar ile mez­kûr vech üzere anlaşma yapmıştır. Fakat çocuklarından alınmaz. Çün­kü sulh kat kat sadaka üzeredir. Sadaka ise çocuklara vâcib olmaz. Kadın, çocuklar gibi değildir.- Çünkü o ehl-İ vucûbdur.

Tağlebinin kölesinden, kendisi için cizye ve arazîsi için harâc alı­nır. Kureyş kabilesinin köleleri menzilesindedir. Çünkü onlardan ciz­ye ve haraç alınır.

Resûlüllah. (S.A.V.) şöyle buyurmuştur:

«Bir kavmin kölesi onlardandır.» Bu hadîs ile sadaka hakkında amel edilir.

Bu hükümde Hâşinn'nin kölesi Hâşimî gibidir. Çünkü, muharremât şüpheli şeyleri ile sabit olur. Cizye ve harâc, Tağlebînin malı ve ehl-i harbin hediyesi ve harbsiz onlardan alınan şey, bizim masraflarımıza harcanır: Hududlan tahkim ve taş köprü bina etmek gibi. Yine köprü yapmak gibi ki bu, hudud tahkimi ve taş köprünün hilafıdır, gemileri birbirine bağlamak gibi. Alimlerin, kadıların, valilerin ihtiyaçları gibi ve savaşçıların ve çocuklarının rızkı gibi masraflara harcanır.

Bir kimse yılın yansında ölse, atadan mahrum olur. Bizim zama­nımızda ehl-i atâ; kâdî, müftî ve müderrisdir. Ata onlar İçin dîvânda yazılan şeydir. Bunlardan birisi yılın yansında ölse onun için atadan bir şey yoktur. Çünkü atâ bağıştır, almadan önce mâlik olmaz.

El-Umdc'de zikredilmiştir ki: Mescidin imâmı şayet gelirini alıp yil tamâm olmazdan önce gitse, yılın bir kısmının geliri ondan geri alınmaz. İtibâr hasâd vaktinedif. İmâm hasad vaktinde mescidde ce­mâate imamlık yaptıysa gelire (ücrete) müstehak olur. Şu halde ücret, cizye gibi ve kâdînin yılın içinde ölmesi gibi olur.

Sadru'l-İslâm Tâhİr b. Mahmûd' (Rh.A.) un « F e v â i d » inde zikredilmiştir ki: Bir kasabada mescidin imamına vakfedilmiş bir ara­zî olup mahsul kemâle erdiği vakit o arazînin geliri imâma harcansın. diye şart olundu İse, imâm geliri mahsul kemâle erdiğinde alıp o kasa­badan gitse, yıldan geri kalanın hissesi imâmdan geri alınmaz. Bu me­sele rızkı alıp ölen kâdînin benzeridir. Eğer imâm fakîr ise, imâmın yıldan geri kalan şeyi yemesi helâl olur. Medreselerde ilim öğrenen öğrenciler hakkında da hüküm böyledir.
Muhit sahibinin    « F e v â i d »    inde zikredilmiştir ki: İmâm ile müezzinin ikisi için vakf olsa ve alacaklarını almayıp ölseler, onlann o vakfdan paylan düşer. Çünkü bağış anlamındadır. Kâdî de böyledir. Bazısı: «Düşmez, çünkü ücret gibidir» demiştir. [37]


Eser: Dürer

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Dürer

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..