Boş  Ve  Sâhibsiz  Arazînin İhyası Bölümü

Musannif, bazı bâblarında, boş ve sahipsiz arazînin ihyâsı zikre­dilen Cihâd Bölümünü açıklamasını bitirince, arkasından boş ve sahip­siz arazînin ihyâsı bölümünü getirmiştir.

Mevât, lügat yönünden «ölmüş hayvana» derler. Burada müsteâf-dır (mecazdır). Mecaz alınıp kullanılan ma'nâsi: Dâr-ı İslâm'da mülk edinilmemiş arazidir. Ya da maliki bilinmeyen arazidir veya suyu ke­silmekle zirâati zor olan arazidir. Ya da üzerine su galebe etmesiyle zî-râati güç olan arzdır. Veya zikredilenlerin benzeri olan arzdır. Nitekim suyu çekilip çorak olsa arz-ı mevâttır. Yâni o boş arazî, ma'mûr (ba­yındır) arazîden uzaktır, öyleki, onun en uzak yerinden ses işitilmez.

Ebû HanüV (Rh.A.) ye göre, İmâmın (Devlet Reisinin) izni ile o arazîyi shyâ eden kimse o araziye mâlik olur. İmâraeyn' (Rh.Aleyhiraâ) e göre, İmâmın İzni olmadan da mâlik olur. Velev ki; o boş araziyi ıfayâ eden zimm! olsun.                    ,

Arazîyi tahcîr eden (yâni taştan işaret koyan) mâlik olmaz. Tah-clr, cîm'İn fethiyle hacer veya cimin sükûniyle hacıdandır. Bununla adlandırılmasına sebeb şudur: Çünkü bu işi yapanlar o boş arazinin çevresine taşlar koymakla işaretlerlerdi. Ya da o arazinin ihyasından, başkasını menetmek için taşlan işaretlerlerdi. O işaret konulan arz ev­velce olduğu gibi kimsenin mülkü olmaksızın kalır. Sahih olan da bu­dur. Sonra işaret koymak bazan taşdan başka şeyle de olur. Meselâ, kuru otu, dikeni ve çalı çırpıyı biçim boş arazînin çevresine dizmek ve üzerine toprak koymak gibi.

«Su bentleri tamâm olmaksızın.» Bu söz tehaccürün mülk İfâde et­mediğini belirtmektedir. Yani, şayet o tahcîr. ettiği (tag ile işaretlediği) boş arazîye mâlik olmayıp taş ile işaretlemiş olsa ve işâretledikden son­ra o arazîyi üç yıl terk etse, İmâm (Devlet Reisi) o arazîyi başka birine verebilir. Çünkü Hz. Ömer (R.A.) :

«Muhaccir için üç yıldan sonra hak yoktur.» demiştir.
Fakîhler demişlerdir ki: Bu zikredilen şey diyanet yönündendir. Amma muhaccirden başka bir kimse, o tahrîr olunan arâ2îyi üç yıl geçmeden ıhyâ etse ihyayı gerçekleştirdiği için arazîye mâlik olur. Tah-cîr eden yani işaretleyen kimse mâlik olmaz.

Bîr yerden su çekilip yeri açılmış olsa ve suyun o yere geri dönme­si de imkânsız olsa, o açılmış olan arz, eğer bîr nıa'mûr arazînin hârîmi değilse, boş ve sâhibsizdir. Eğer suyun o açılmış olan yere geri dönmesi mümkün olursa onun ihyâsı caiz değildir. Çünkü onda Müslümanların hakkı vardır.

Bir kimse bir miktar boş ve sâhibsiz arazî ıhyâ etse, ondan sonra onun dört tarafını aynı şekilde birbirinin ardınca ıhyâ ederek kuş a t sa­lar, evvelâ ıhyâ eden kimsenin yolu - İmâm Muhammed' (Rh.A.) den rivayet edildiği üzere - kuşatanların dördüncüsünün arandadır. Çünkü ıhyâ eden kimse, kuşatanlardan birincisine, ikincisine ve üçüncüsüne ses çıkarmasa, geri kalan onun için yol olur. O geri kalanı dördüncüsü ıhyâ etse, birinci ıhyâ edenin yolunu ma'nâ itibariyle ıhyâ eder. Bu durumda birinci ıhyâ edenin orada yolu olur.
Bir kimse arz-ı mevâtta, İmâmın (Devlet Reisi) izni ile bir kuyu kazsa. o kimse için o kuyunun etrafı hayvan istirahatı için mülk olur. Bu kuyuya (atan) [43] denir ki çevresinde deve çöker ve su içer.

Nâdih kuyusu ise, deve ve benzerlerinin yürümesiyle suyu çıkarı­landır.
Esah olan kavle göre, her tarafdan kırk zira' (20 metre) hurimi (çevresi) vardır. Musannifin, «esah olan kavle göre» deniesi, bazıları­nın; «Dört tarafının toplamı kırk zira-'dır.» dediği sözden sakınmak içindir.
Pınarın harîmi her tarafdan beşyüz zira* (250 m.) dır. Çünkü Re-sûiüllah (S.A.V.) :

«Pınarın harîmi beşyüz zirâ'dir» buyurmuştur.
Bir de; zirâat için çıkarılan pınarın suyunun akması için, içinde suyun toplandığı bir havuz ve içinden suyun tarlaya aktığı bir yer lâ­zımdır. Bundan dolayı pınarın etrafı fazlaca takdir olunmuştur. Beşyüz zira1 ile takdir tevkif iledir ve esah olan pınar etrafı her ta raf d an beş­yüz zirâ'dir.

O harîmde başkasının pınar kuyusu kazması menedihniştir. Çün­kü o harûn zaruretten dolayı sahibinin mülkü olmuştur. Ondan isti­fâde etmek mecburiyetindedir. Binâenaleyh o kuyu sahibinden başka­sı, kuyu sahibinin harîminde tasarrufda bulunmakla başkasının mül­küne tecâvüz etmiş olur. Eğer bir başkası kuyu sahibinin harîmini kaz-sa, birinci kuyu sahibi İçin o kuyuyu kapattırmak hakkı vardır. Fakat eksileni ödettirmek yoktur. Lâkin kazdığın m süpürüntüsünü kaldır­mak için eksileni alır. Çünkü o başka kimsenin kazmakla işlediği suçun izâlesi onunla olur. Nitekim bir kimse başkasının, evine süpürüntü attıkda süpürüntünün kaldırılması için alındığı gibi. Bazıları, «Eksiği­ni ödettikden sonra kendisi süpürüntüyü kaldırır,» demiştir. Nitekim bir kimse başkasının duvarını yıktıkda ödettiği gibi. Sahîh olan da bu sözdür.

Eğer ikincisi (yâni kuyuyu birinciden sonra kazan) İmâmın (Devlet Reisi) emri ile birincinin harîmlnden başka fakat ona yakın bir yerde ku­yu kazsa da birinci kuyunun suyu kaybolsa ve suyun kaybolması ikin­ci kuyunun kazılmasından dolayı olduğu bilinse ikinciye bir şey lâzım gelmez. Çünkü yaptığı işte bîff hakka tecâvüz etmiş değildir. Yerin altında olan su bir kimsenin mülkü değildir. Şu halde ilk kazanın ku­yusunun suyunun ikinci kuyuya geçmesi hususunda ikinci ile çekişip ona düşmanlık etmesi doğru olmaz. Nitekim bir tacirin bir dükkânı olsa ve bir başka kimse de onun yanında onun ticâreti gibi ticâret için bir dükkân açsa, birinci tacirin alışverişi, ikinci tacirin ticâreti sebe­biyle azalsa, birinci tacirin ikinci tacire muhâsama etmesi caiz olma­dığı gibi. KâfS'de böyle zikredilmiştir.

O birinci kuyunun harîmine bitişik harîmin arkasında kuyu kazan kimsenin,  birinci kuyu tarafından, birinci daha önce mülk edindiği için - birinci kuyunun harîm inden başka üç tarafdan harîmi vardır.

Eğer ikinci kazan kimse kuyusunun elört tarafını genişletmek isterse, birinci kuyunun harîminden uzak kazar.

Kanal (su kanalı) için harim, kanala elverişli olduğu miktardır. Kanal, yerin altında suyun aktığı yerdir (mecrayıdır). Mecranın harî-mi, zabtı mümkün olan bir şeyle takdir edilmemiştir. İmâm Muham-med* (Rh.A.) den rivayet edilmiştir ki; «Suyun mecrası, harîme müs-tehak oîmakda kuyu rnenzilesindedir.» Bazdan demişlerdir ki: «Bu zikredilen, İmâmeyn' (Rh.Aleyhimâ) e göredir. İmâm A'zam' (Rh.A.)a göre, yerin yüzünde görülmedikçe yerin altında su için harim yoktur.»

Nehir için harim ancak hüccetle vardır. Yani bir kimsenin başka­sının arazîsinde nehiri olsa - İmâm A'zam* (Rh,A.) a göre • o nehir için harîm yoktur. Ancak harîm olmak üzere beyyine ikâme ederse vardır. tmâmeyn (Rh.Aleyhimâ) demişlerdir ki: Şayet o nehirin ancak hüc­cetle harîmi varsa, nehir sahibinin üzerinde yürüdüğü ve üzerine ça­mur koyduğu nehir barajı (müsennât) onundur.
Bir adamın nehri İle diğer bir adamın arazisi arasında olan ve bir kimsenin mülkiyetinde bulunmayan baraj (müsennât), yani ikisinden biri İçin, üzerinde diktiği ağaç ve koyduğu çamur bulunmayan bu ba­raj, arazi sahibine âiddir. Fakat ikisinden birinin onun üzerinde dikili ağacı veya emeği varsa, bu takdirde orayı işgal eden evlâdır. Çünkü o kimse mülkiyet sahibidir. [44]


Eser: Dürer

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Dürer

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..