(Boşamayı Kadına Devretmek)

Kocası karısına «Kendini boşa!», yâhûd «Emrin senin elindedirl», veya «Kendini ihtiyar eyle.» dese, bu ikisi ile talâka niyet etse, dönmesi sahili olmaz —Musannifin «Bu ikisi ile talâka niyet etse» lâfzım kayd etmesinin sebebi; çünkü bu son iki söz, yâni «Enirin senin elindedir» ve «Kendini ihtiyar eyle» sözleri talâkın kinâyelerindendir, niyet olma­dan bunlarla amel etmezler. — Yâni koca karısını azle mâlik olmaz. Çünkü bu sözler temlîkdir, tevkil değildir. Zira kadının kendisi hakkın­da tevkil imkânsızdır. Teviîz kadının öğrendiği meclisle kayıtlanmıştır. İmdi kadın kocanın sözünü işidirse, o işittiği meclis itibâra alınır. Eğer kadın işitmedi ise, haber aldığı meclis itibâr olunur. Eğer o meclişde kadın kendisini boşarsa sahîh olur. Eğer o meclisde kendisini boşamaz-sa sahîh olmaz. Çünkü muhayyer olan kadın için, her ne kadar meclis uzasa da, meclis muhayyerliği vardır. Bu Sahabe' (R. Anhüm) nin iq-mâı ile sabittir. Bunun açıklaması yakında gelecektir.

Ancak, kocası «Kendini boşa!» ve emsali sözler üzerine; «Ne zaman dilersen»; «Her ne zaman"dilersen», «Dilediğinde!» yâhûd «Dilediğin vakit» tâbirlerini ziyâde ederse, meclisle mukayyed olmaz. Buradaki is­tisna musannifin; «Kadın öğrendiği meclisle mukayyeddir.» sözünden İstisnadır. «Ne zaman dilersen», «Her-ne zaman dilersen», «Dilediğin vakit.» yâhûd «Her ne vakit dilersen» sözlerini «Kendini boşa!» ve kar­deşleri eklese; kadının öğrenmesi meclisine bağlanmış olmaz. «Ne za­man» ve «Her ne zaman sözlerinin eklenmesiyle meclisin öğrenme ile kaydedilmemesine sebeb şudur: Çünkü, «Ne zaman» ve «Her ne zaman» bütün vakitler içindir. Sanki koca karısına, her ne vakitte dilersen bo­ğa demiş gibi olur ve meclise münhasır kalmaz. «Vakitte» ve «Her ne vakit») eklenmesiyle meclisin öğrenme İle mukayyed olmamasına ise şudur: «Vakitte» ve «Her ne vakit»; İmâmeyn' (Rh. Aleyhimâ) e göre «meta» ya eşittir. Fakat İmânı Â'zam' (Rh.A.) a göre; «Vakitte» ve «Her ne vakit» zarf için kullanıldıkları gibi şart için de kullanılırlar. Lâkin iş kadının eline geçmiştir. Şüphe ile elinden çıkmaz. Kocanın ka­rısına, «Sen ortağım boşa.» veya bir yabancıya «Benim karımı boşa.» demesi, bu üç mes'elenin aksidir. Yâni karısına «Sen ortağım boşa,» ve­ya bir yabancıya «Benim karımı boşa» dese, geri dönmesi (rucûu) sa-hih olur. Çünkü bu tefviz hâlis tevkildir. Tevkile teınlîk karıştırılmıştır. Meclis ilim meclisi ile de mukayyed değildir. Nitekim tevkilin hükmü de böyledir.

Ancak koca bunu meşîet (istemek ve dilemek) ile kayd etse, bu takdirde rilcûu (geri dönmesi) sahih olmaz ve meclise iktisâr eder. İmâm Züfer (Rh.A.) demiştir ki: Bu meşîet kaydı ile, Önceki meşîetsiz «Benim karımı boşa» sözü müsavidir. Çünkü bu meşîet kaydı birincisi gibi tevkildir ve başkası için âmildir. Meşîet zikriyle kendisi için âmil olmaz ve mâlik de olmaz. Çünkü vekil meşîet Üe tasarruf eder. Gerek müvekkil meşîeti zikretsin/ gerekse etmesin müsavidir. Müvekkilin ve­kile; «Eğer dilersen sen onu sat» demesi gibi olur. Bizim için delîl şudur: Memur hem vekil hem mâlik olabilir. Çünkü vekil başkasının re'yi ile tasarruf eden kimsedir. Mâlik ise kendi re*yi ile tasarruf eden kimsedir. Gerek kendisi, gerekse başkası için tasarruf etsin müsavidir. İmdi ko­ca memura, «Eğer dilersen kadını boşa» dese, bu temlîk olur. Çünkü emri memurun re'yine tefvîz eylemiştir. Mâlik kendi isteği üe tasarruf" eden kimsedir. Vekilden ise dilesin, dilemesin fiil" istenir. İmâm Züfer (Rh.A.) in, «Zira vekîl kendi dileği ile tasarruf eder...» sözüne karşı biz deviz ki: Meşîet ile murâd «Dilersen» sîgası ile sabit olan meşîettir. İmâm Züfer' (Rh.A.) in zikretti^ meşîet böyle değildir. O ancak mü­vekkili ilzama kudret bulunmamaktan meydana gelmiştir. Halbuki bi­zim sözümüz sîga gereğincedir.
Şayet koca karısına «Sen kendini boşa» dedikde, koca bir şeye niyet etmezse veya bire niyet ederse, kadın da o meclisde kendisini boşarsa rîc'î bir talâk vâki olur. Çünkü koca sarih talâkı kadına bırakmıştır. Eğer koca üçe niyet etse, kadın da üç talâk boşasa,4üç talâk vâki olur.

Çünkü koca boşamayı lügat yönünden emretmiştir. Şu halde ism-i cins olan bir masdar iktizâ eder. Diğer cins isimler gibi külle (bütüne) ihti­mâliyle beraber en aşağı (ednâ) sına vâki olur.

Kocanın karısına «Kendini seç!» demesinde, eğer kadın «Ben ken­dimi seçtim!» demekle kendisini seçse, kadın bir talâk ile bâîn olur. Ki- , yasa göre; her ne kadar koca talâka niyet etse de bununla bir şey vâki olmamalıydı. Çünkü koca bu lâfız ile talâk îkâ'ına mâlik değildir. Hat­tâ karısına, «Ben nefsimden seni seçtim», yahut «Nefsimi senden seç­tim» dese, bir şey vâki olmaz. Lâkin Fukahâ, Sahabe' (R. Anhüm) nin icmâmdan dolayı talâk îkâım istihsânen caiz görmüşlerdir. Bâîn vukû-uuun vechi şudur: Kadının nefsini seçmesi ancak kadının kendisine ih­tisasın sabit olması ile olur. Bu ise bâîn taiâkdır. Çünkü ric'î talâkda koca kadının rızâsı olmadan kadına dönmeye kadir olur. Veya kadın «Ben nefsimi seçerim.» dese, kıyâsa göre bir şey vâki olmaz. Çünkü sa­de va'ddir. Veya vukua muhtemel olur. Çünkü «Seçerim» demenin ma'nâsı, hâl ile istikbâl arasında müşterektir. Şu halde şüphe ile bo-şanılmış olmaz. Nitekim karısına, «Sen kendini boşa!» dedikde, kadın «Ben kendimi boşarım» derse, boşanmış olmadığı gibi.

İstîhsânın vechi şudur: Bu sîga, yâni muzâri' (geniş zaman) sığa­sının, hâlde kullanılması gâlibdir. Nitekim kelime-i şehâdette: «Eşhedü en lâ ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve Resûlüh»

denildiği ve şâhidlik yaparken, şahidin «şehâdet ederim» dediği gibi. İmdi şehâdeti kalbde seçmesinden hikâye olur.

Kadının »Ben kendimi boşarım!» demesi zikredilenden ayrıdır. Çünkü o durumda boşamakdan hikâye kılmak mümkün olmaz. Zira dilin fiilidir, o da mevcûd değildir.

Her ne kadar koca niyet etse de, üç talâka niyet sahih değildir. Yâ­ni üç kez boş olmaz. Çünkü ihtiyar (seçmek) muhtelif olmaz. Zira hu­lûs ma'nâsınadır ve hulûs, talâk gibi gilzet (ağırlık)-ve hıttet (hafiflik) çeşitlerine ayrılmaz. Beynûnet bunun aksinedir.

Karısına «Sen hangi vakitte dilersen boşsun.» demesinde ve bu sö­zün benzerinde, yâni «Ne zaman .dilersen boşsun.» veya «Dilediğin va-' kit boşsun» veya «Her dilediğinde boşsun.» sözlerinde kadın meclis ile, mukayyed değildir. Koca sözünden dönmez ve erar kadının reddi ile !. de reddedilmiş olmaz. Belki kadın her ne vakit dilerse kendisini boşar. ; Fakat önceki iki sözde, dönme olmaması yukarıda geçtiği içindir. Üçün­cüsü ise; kadına dilediği zaman tasarruf etmek üzere temlik ettiği için dir. İmdi dilemezden (meşîetten) önce temlik yoktur ki red ile redde dilsin. Şu halde kadın kendisini boşamaz. Ancak bir talâk ile boşar. Çünkü, kadının dilemesi zamanlan kapsar, fiilleri kapsamaz, tmdi ka­dın her zamanda boşamaya mâlik olur. Yoksa arka arkaya boşamaya mâlik olmaz.

Karışma, «Her ne vakit dilersen kendim boşa!» yâhûd «Her ne vakit dilersen boşsun!» sözünde kadın kendisini üçe kadar boşar. Ayrı ayrı boşar. Çünkü «Her ne vakit» İâfzı umûm fiilleri teker teker ifâde eder, toplu olarak ifâde etmez.

Kadın başka bir kocadan sonra kendisini boşayamaz. Yâni kadın kendisini boşayıp başka kocaya vardıkdan sonra yine birinci kocasına vardıkda kocanın birinci sözü ile kendisini boşayamaz. Çünkü talik mevcüd olan mülke âiddir, diğer kocadan sonra meydana gelecek mül­ke şâmil değildir.

Karısına «Sen dilediğin yerde boşsun!» sözünde, kadın dilemedikçe boşanmış olmaz. Meclis ile muk^yyed olur. Çünkü »Haysü ve «Eyne» kelimeleri yer isimleridir. Talâk ise yere bağlı değildir. Hattâ koca «Sen Şam'da boşsun!» dese, şimdi boşanmış olur. Yerin zikredilmesi geçersiz olur. Mutlak olan dileme bakî kalır. İmdi meclise münhasır olur. Za­man bunun hilâfınadır.' Çünkü zamanın talâka bağlanışı vardır. Hattâ bir zamanda vâki olur, bir zamanda da vâki olmaz. Binâenaleyh koca «Dilersen sen yarınki gün boşsun!» dese, husus yönünden zamanın itibârı vâcib olur. Ya da «Sen hangi vakitte dilersen boşsun!» dese, umumîlik bakımından itibârı vâcib olur.

Kocanın karısına «Sen nasıl dilersen boşsun!» sözünde, dilemez-den önce ric'i talâk vâki olur. Çünkü bu hüküm lâfzın muktazâsidır. Eğer kadın dilerse, yâni «Ben talâkı bâîn diledim» veya «Üç diledim» der ve koca da «Ben de ona niyet ettim» derse, kadının dilediği İle kocanın irâ­desi arasında uygunluk bulunduğu için, üç vâki olur. Eğer ikisinin niyet­leri ayrı ayrı olur, meselâ; kadın üç!talâkı murâd eder ye koca da bir talâ­kı murâd ederse veya koca üçü isteyip kadın bîri dilerse, ric'î talâk vâ­ki olur. Çünkü kadının tasarrufu muvafakat olmadığı için geçersizdir. Kocanın îkâı bakîdir. Eğer koca niyet etmedi ise, kadının dilediği vâki olur. Tahyîr mu'cibince hüküm carî olması için kadının dilemesine iti­bâr edilir.             

Kocanın karısına «Sen ne kadar dilersen boşsun.» veya «Sen ne şey dilersen boşsun:» sözünde, o meclisde kadın dilediği mikdar ile bo-şayabilir. Çünkü bu iki kelime (min ve mâ) sayı için kullanılırlar. Ko­ca kadına dilediği sayıyı vermiştir. Eğer karı o meclisden kalkarsa ge­çersiz olur. Çünkü bu emir birdir ve halde hitâbdır, imdi cevâb da hâl içinde gerekir. Eğer kadın kocanın sözünü reddederse söz red olur. Çünkü kocanın sözü temlîkdir. Raddi kabul eder.

Kocanın karısına «Sen üçden dilediğin kadar boşsun.» demesinde, üçün aşağısı ile boşanmış olur. Yâni bir veya iki talâk ile boşanmış olur. Üç talâk ile boşanmış olmaz. İmâ'meyn' (Rh. Aleyhimâ) e göçe, kadin dilerse üç ile de boşanabilir. Çünkü «mâ» lâfzı umûmda tahkim olunur ve «min» lâfzı bazan temyiz için kullanılır. İmdi cinsin temyizi üzere yorumlanır. Nitekim koca, «Benim yemeğimden dilediğini ye!» veya ((Benim kadınlarımdan dilediğini boşa» "dese, cinsin temyizine yo­rumlandığı gibi. İmâm A'zam' (Rh.A.) in delili şudur: «miri» lâfzı ha­kîkaten teb'îzde ve «mâ) lâfzı ta'mîmde kullanılır. İmdi ikisi ile de amel edilir. İmâmeyn' (Rh.Aleyhimâ) in şâhid getirdiği şeylerde cömertliği göstermek için teb'îzi terk vardır. Yâni «Benim yemeğimden dilediğin şeyi ye!» sözü cömertliği göstermeye delâlet etsin diye, veya sıfatın umûmu için teb'îz terk edilmiştir. O da dilemek (meşîet) tir. Hattâ ko­ca «Dilediğini» dese, hılâf üzere olur.

Bundan sonra, musannif meclisi zikredince, meclisle değişeni ve değişmeyeni açıklamak isteyip şöyle demiştir: Meclis ancak karının, eğer oturma halinde ise kalkmasiyle değişmiş olur. Veya ayakta ise yü­rümesi ile değişmiş olur. Veya karının talâkı vermek ile ilgili olmayan bir söze veya bir işe bağlamasiyle değişmiş olur. Ayakta iken oturması, otururken dayanması, dayanırken oturması, babasını danışmak için çağırması, şâhîdlik etmeleri için şâhîdler çağırması ve bindiği hayva­nın durması meclisi ayırmaz. Yâni kadının muhayyerliğini ortadan kal­dırmaz. Çünkü bunlardan her biri re'yi toplamak içindir. Şu halde ge­çen şeye bağlı olur. Yüz çevirmek ve kaçınmak üzere delîl olmaz. Sarf (para değiştirmek) ve selem (bir nevi ahş-veriş) bunun aksinedir. Çün­kü burada ibtâl eden teslim olmaksızın ayrılmaktır. Yüz çevirmek de­ğildir. Kadının gemisi evi gibidir. Binek hayvanının yürümesi kendisi­nin yürümesi gibidir. Geminin yürümesi ile meclis değişmiş olmaz. Binek hayvaninin yürümesi ile meclis değişmiş olmaz. Çünkü binek hayva­nının yürümesi ve durması binicisine izafe edilir. Geminin yürümesi ve durması binicisine muzâf değildir. Şu halde binek hayvanının yü­rümesi ile geminin yürümesi ayrı şeylerdir.

Talâk vukuunda kan ile kocadan, birinin nefs kelimesini zikretmesi şarttır. Çünkü talâkın vukuu Sahabe' (R. Anhüm) nin icınâı ile bilin­miştir. Bu vuku hangisi nefsi zikrederek tefsir yaptıysa onun sözü ile­dir.

Koca karısına «Seç!» dedikde, kadın «Seçtim!» dese, bâtıl olur. Şart bulunmadığı için bunun ile talâk vâki olmaz. Ancak kadının nefsini seçtiklerine dâir birbirlerini tasdik ederlerse, bu takdirde talâk vâki olur. Hidâye şerhinde Tâcu'ş-Şerla (Rh.A.) şöyle demiştir; Ma'lûm ol­sun ki; nefsi zikretmenin şart kılınması, kadının nefsini ihtiyar ettiği­ni kocası tasdik etmediği vakittedir. Eğer koca, kadının nefsini ihtiyar ettiğini doğrularsa, her ne kadar söz onlardan mücmel çıkmış olsa da ikisinin birbirlerini doğrulamaları ile talâk vâki olur. Ya da karısına «Bir ihtiyar etmekle ihtiyar eyle» dese ve kadın da «İhtiyar ettim (seç­tim)» dese, talâk vâki olur. Çünkü ihtiyarın zikredilmesi, nefsi zikr gibidir. Zira vahdetin «tâ» sı ittihâd (birlik) bildirir. Bazan birleşip ba-zan müteaddid olan kadının nefsini seçmesidir. Meselâ kansına «Dile­diğin şey ile veya üç talâk ile kendini seç.» der. Eğer koca ihtiyar eyle (seç) lâfzını üç kere tekrar etse, kadın da «Bir seçtim.» veya «Birinci­yi seçtim», yâhûd «İkinciyi veya,sonuncuyu seçtim» dese, üç talâk vâki olur. Birincide üç talâk vâki olması îmânı A'zam' (Rh.A.) a göredir. İmâmeyn (Rh. Aleyhimâ), «Bir talâk vâki olur.» demişlerdir. Çünkü birincinin ve benzerlerinin zikri, eğer tertîb yönünden müfîd (faydalı) olmazsa, ifrâd yönü ile faydalı olur. Onun için faydalı olduğu yerde itibâr olunur. İmâm A'zam' (Rh.A.) in delüi şudur: Birincinin zikri, ge­çersiz niteliktir. Çünkü mülkde toplanan şeyde tertîb yoktur. Mekânda toplanan gibi. Sözümüz tertîbdedir. İfrâd (teklif) onun zerûretlerinden-dir. Tertîb, asıl hakkında geçersiz olunca, bina hakkında dahî geçersiz olur. Şu halde «Ben seçtim» sözü bakî kalır. İmdi üç talâk vâki' olur. Şu da var ki; Bizim zikrettiğimiz şey, hâlin delâletini teyîd etmektedir. Çünkü «Seçtim (ihtiyar ettim)» lâfzı kadına verilen şeyin hepsinde cevâb olur. Tekrar üçe delâlet ettiği için kocadan niyetsiz üç talâk vâki olur. Çünkü seçme, talâk hakkında tekrar .edilen şeydir. Eğer kocanın üç kere «İhtiyar et (seç)» demesine cevâb olarak kadın «Ben ke'ndimi boşadım»» veya «Ben kendimi bir kez boşamakla seçtim» dese, bir talâk ile bâîn olur. Çünkü onda âmil kocanın muhayyer kılmasıdır. Üç talâ­kı yapması değildir. Mebsût'ta, Câmiu'l-Kebîr'de ve Ziyâdât'ta, Kâdî-hân' (Rh.A.) in Câmiu's-Sagîr şerhinde ve Cevâmiu'î-Fıkh'da böyle zik­redilmiştir. Bundan dolayı Hidâye'nin; «Ö bir kere boşamaktır, koca ric'ate mâlik olur.» sözüne,, bu yanlıştır, yasan (kâtib) hatâ etmiş, diye İtiraz edilmiştir. Doğru olan, kocanın ric'ate mâlik olmamasıdır. Çün­kü kadın ancak tefviz hükmünce tasarrufta bulunmaktadır. Tefviz İse bir bâîn talâk ile olur. Çünkü «İhtiyar et» lâfzı kinayelerdendir. Şu hal­de kadın ibâneye (ayırıcı talâka) mâlik olur, başkasına değil.

Denilmiştir kî: Bunda iki rivayet vardır: Birisi bir ric'î talâkın vu-kûudur. Çünkü lâfzı açıktır. Bunu Câmiu's-Sagır'de Sadru'l-îslâm (Rh. A.) zikretmiştir. Birisi de, bâîn talak vukûudur. Bu bâîin talâk vukuu daha şahindir.

Kocanın kadına «Senin emrin bir boşamada elinde olsun!» veya «Sen bir boşama seç!» sözü ile, kadın kendisini seçse, ric'î talâk vâki olur. Çünkü koca seçmeyi kadına vermiştir. Lâkin bir talâkla seçmeyi vermiştir. Bu talâk ardından riç'ati (dönmeyi) getirir.

Eğer kocanın «Emrin elindedir!» veya «Seç!» sözü beynûnet ifâde eder, ondan başkasına kullanmak caiz olmaz, denilirse, buna şöyle ce-vâb veririz: Koca sözünü sarihle beraber söyleyince, ric'î talâkı murâd ettiği belli olur. Nitekim sarih sözü bâînle birlikte söylerse, meselâ; «Sen boşsun, bâînsin» dese, o vakit bâîn vâki olur.

Koca karısına «Senin emrin elindedir!» deyip ve bununla üç talâ­ka niyet etse, kadın da; «Ben kendimi, bir veya bir kere ile seçtim!» de­se, üç talâk vâki olur. Çünkü ihtiyar (seçmek), «Emrin elindedir!» sö­züne cevâb için uygun olur. Çünkü emr bi'l-yed temlîkdir, muhayyer kıl­mak gibidir. Sanki kadın «Ben kendimi bir kerede seçtim!» demiştir. Bununla ise, üç talâk vâki olur. Ya da kadın kocanın «Emrin elindedir.» sözünün cevâbında, «Ben kendimi bir defa boşadım» veya «Ben kendi­mi bir talâk ile seçtim» dese, bâîn talâk vâki olur. Nitekim sebebi yu­karıda geçti ki, mu'teber olan kocanın tefvizidir. Talakı yapması değil­dir. İmdi tefvizde mezkûr sıfat, uygunluk zaruretinden dolayı cevâbda da mezkûrdur. Kocanın «Bugün ve yarınki günden sonra emrin elinde­dir!» sözünde gece dâhil değildir. Yâni karısına «Senin emrin bugün ve yarından sonra elindedir!» dese, bu sözde gece dâhil değildir. Hattâ kadın için gecede muhayyerlik olmaz. Çünkü iki günün her biri tek ba­şına zikredilmiştir. Tek başına zikredilen gün geceye şâmil değildir.

Kadının kocayı seçip günün emrini reddetmesi ile o günün eniri reddedilmiş olur. Yarından sonra olan emr, önceden reddedilmez. Yâni kadın emri gününde redeletse, emr' o günde bâtıl olur ve yarından son­ra olan emr kadının elinde olur. Yâni yarından sonra tefviz olunan emr, kadının elinde bakî kalır, bâtıl olmaz. Çünkü sabit olmuştur ki; kocanın iki sözü, vakitleri ayn olduğu için, iki emidir. İki vaktin her birinde kesinlikle muhayyerlik sabit olmuştur. İmdi birinin reddi ile diğeri reddedilmez.             
1 Kocanın karısına «Emrin bugün ve yarın elindedir!» sözünde, ge­ce dâhil olur. Çünkü iki vaktin araşma, yâni bugün ile yarın arasına, ikisinin cinsinden emri kapsamayan bir vakit girmeyince emr, bir olur. Gecenin araya girmesi ise, iki vaktin arasım ayırmaç. Çünkü kavm da­nışına için otururlar, gece olur, danışmaları (meşveretleri) ve meclis­leri kesilmez.

Kadının kocayı seçip günün emrini reddetmesiyle yarının emri de reddedilir. Hattâ kadın için yarınki günde muhayyerlik kalmaz. Nite­kim sebebi daha önce geçti ki, ikisi bir tek emrdir, redden sonra mu­hayyerlik bakî kalmaz. Nitekim koca karısına «Senin emrin bugün elindedir» dedikde kadın, o emri, günün evvelinde reddetse, günün so­nunda onun için muhayyerlik kalmaz.

Koca karısına «Kendini boşa!» dedikde, kadın üç talâk boşasa, eğer koca üçe niyet etti ise, üç talâk vâki olur. Eğer koca üç talâka niyet etmedi ise, gerek hiç niyet etmesin veya bir talâka niyet etsin müsa­vidir, bir ric'î talâk vâki olur. İki talâka niyeti hükümsüz kalır. Çünkü kocanın «Sen boşa!» sözünün ma'nâsı, «Sen talâk yap!» demektir. Ta­lâk tek lâfızdır. İtibarî birliğe ihtimâli vardır; o da üçtür. Çünkü üç, cinsin tamâmıdır. Nitekim daha önce geçmişti. Sırf sayı değildir. Sırf sayıdan murâd, ikidir.

Kocanın ikiye niyeti'hükümsüz olduğu gibi, karısına «Sen ken­dini boşa!» sözünün cevâbında kadının «Ben kendimi seçtim!» sözü de, hükümsüzdür. Talâk vâki olmadığından dolayı geçersizdir. Çünkü «Ben kendimi seçtim» sözü, talâk lâfızlarından değildir.

Kocanı» karısına «Sen kendini boşa!» demesine cevâb olarak ka­dının «Ben kendimi bâîn kıldım!» demesi bir talâkı ric'îdir. Çünkü o sözü kocasının «Sen kendini boşa!» sözüne cevâb olarak söylemiştir. Halbuki kadın için bâîn îkâ'i yoktur. Belki mutlak talâk hakkı vardır. Binâenaleyh kadının «Ben kendimi bâîn kıldım!» dediği sözünde, ibâne bâtıl olup mutlak talâk bakî kalır ki, o da ric'î talâktır.

Kadın üç talâk ile emrolunsa, yâni koca karısına «Sen kendini üç talâk ile boşa!» diye emretse, kadın da bir talâk ile boşasa, bir talâk vâ­ki olur. Çünkü kadın üçün îkâina mâlik olmuştur. İmdi bizzarûre bi­rin îkâına da mâlikdir. Çünkü bir şeyin bütününe mâlik olan, o şeyin cüzlerine de mâlikdir. Bunun aksi geçersizdir. Yâni koca karısına «Sen kendini bir bâîn talâk ile boşa!» dedikde, kadm üç defa boşarsa, İmâm A'zam' (Rh.A.) a göre hiçbir şey vâki olmaz. îmâmeyn' (R. Aleyhimâ) e göre bir talâk vâki olur. Kadına kendini bâîn Veya ric'î bir talâkla boşa­ması emredilse de aksini yapsa, fâni kocası «Kendini bir bâîn talâkla boşa!» dedikde kadın «Ben kendimi bir ricl talâk ile boşadım!» dese veya koca «Bir ric'î talâk ile boşa!» dedikde^ kadın «Bir bâîn talâk ile boşadım» dese, kocanın emrettiği şey vâki olur. Kadının nitelediği ge­çersiz olur. Çünkü koca kadına talâkın zâtını vasfı ile beraber havale etmiştir. Kadın ise kocanın ona verdiği şeyin zâtım yapıp vasıfda mu­halefet etmiştir. İmdi kadın, asılda uygunluk, vasıfta muhalefet etmiş­tir. Vasıfla aslı ortadan kaldırmak ise caiz olmaz. Şu halde asıl vâki olur ve kocasının zikrettiği vasfı da arkasından getirir.

Kocanın karısına «Sen eğer dilersen kendini üç talâk boşa!» sözün­de, eğer kadın bir kere boşarsa, talâk vâki olmaz. Aksi ile de olmaz. Yâni koca «Sen kendini bir kere boşa!» sözünde, eğer kadın üç kere boşarsa, zikfedilen <nbi talâk vâki olmaz. Birincinin sebebi şudur: Kocanın sözünün ma'nâsı: «Sen eğer üçü dilersen!» demektir. Kadının üçü dilemesi talâkın vukuu için şart kılınmıştır. Çünkü bu gibi sözden anlaşılan, hükmü geçen söze bina etmektir. Geçen söz üzerine bina edilince, anla­şılır ki şart üçü dilemektir, bilemek ise bir talâkta olmuştur. Şartın cüzleri meşrutun cüzlerine taksim edilmez. Şu halde bir şey vâki olmaz. Mesele-i mürsele bunun aksinedir. Yâni önceki mesele, ki musannif onu «Üç talâk ile emrolundu!» sözü île zikretmiştir. «Sen kendini üç kere boşa!» dedikde, koca kanyı üçe mâlik kılmıştır ve üçün vukuunu üç talâkı dilemeye bağlamıştır. Kadının mâlik olduğu şeyin bazısını yapmaya hakkı gardır. Kadın eğer bu meselede ben bir, bir ve bir dile­dim dese, eğer bu ^sözler birbirine ekli ise, o kadına cima etmiş olsun ve-, yâ olmasın, üç kez boşanmış olur. Çünkü üç talâkı dilemek bulunmuş­tur. Talâk ancak üçü dilemek ile vâki olur. Kadının dilemesi ise ancak tümden ayrıldıktan sonra bulunmuştur. İmdi kadın kocanın nikâhında iken üç talâkı dilemek vardır. Binâenaleyh kadın üç talâk ile toptan bâîn olur. Eğer birlerin bazısı bazısından ayrı olursa; meselâ birinci birde veya ikincide susup ondan sonra geri kalanı dilemekle bir şey vâki olmaz. Çünkü sükût-u fasıla olduğu için üç talâkı dilemek bulun­mamıştır, ikinci mes'eleye gelince: Kocanın kadına «Sen kendini eğer dilersen bir talâk ile boşa!» sözünde burada zikredilen, yâni kocanın emri üzere vâki olmak, îmânı A'zaro' (Rh.A.) m sözüne göredir. İmâ-meyn' (Rh. Aleyhimâ) e göre bir talâk vâki olur. Bu önce geçen söze bina edilmiştir.. Yâni İmâmeyn' (Rh! Aleyhimâ) e göre, üç talâkın yapıl­ması bir talâkdir. İmâm A'zam' (Rh.A.) a göre değildir.
Koca kârısına «Eğer dilersen sen boşsun!» dese, kadın da «Eğer sen dilersen ben de diledim!» dedikde, koca da talâka niyet eder olduğu hal­de «Diledim!» dese, o vakit emr bâtıl olur ve talâk vâki olmaz. Çünkü koca kadmm talâkını meşîet-i mjirseleye, yâni boşamaya bağlamış, ka­dın ise muallâk talâkı yapmıştır. Binâenaleyh şart bulunmamıştır, ka­dının muallâk talâkı yapması kendisini ilgilendirmeyen şey ile uğraş­maktır. İmdi bu kadmm elinden emrin çıkmasını gerektirir. Kocanın diledim demesi ile, her ne kadar niyet etti ise de talâk vâki olmaz. Çün­kü kadmm sözünde talâk zikredilmemiştir ki koca kadımn-'talâkını di­leyici olsun. Niyet mezkûrden başkasında amel etmez.JHattâ, koca «Se­nin talâkını diledim!» dese niyet ettiği vakitte talâk vâki olur. Çünkü bu söz yeni bir talâktır. Zira tneşîet (dilemek) varlığı bildirir. Bunu Kâ-dî Beyasâvî (Rh.A.), tefsirinde tahkik etmiştir. Fakat kocanın «Ben se­nin talâkını istedim!» demesi bunun aksinedir. Yâni varlığı bildirmez. Keza, her olmayan şeye ta'lik böyledir. Nitekim karının, «Eğer babam dilerse diledim» veya «Eğer iş böyle ise diledim!» demesi de böyledir. Talâk vâki olmaz ve emr bâtıl olur. Var olan bir şeye bağlanan bunun aksinedir. Kadın «Eğer iş böyle ise diledim!» dese, o iş de geçmiş ve yapılmış olsa, kadın boşanmış olur. Çünkü mevcûd şarta bağlamak (ta'lîk) talâkı şartsız yapmalç, demektir. [47]


Eser: Dürer

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Dürer

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..