(Âzâd  Bağlılığı)

Velâ lügat yönünden, yakınlık ma'nâsına vely'den alınmadır. Şer'an velâ, âzâddan meydana gelen hükmî bir yakınlıkdır. Ya da mu-valâttan hâsıl olan hükmî bir yakınlıktır.

Birincisi, yâni âzâddan meydana gelen velâ, harbî olmayan âzâdli içindir. Yâni bir harbî dâr-ı harbde kölesini âzâd etse, onun için köle üzerinde velâ hakkı yoktur. Hattâ ikisi de Müslüman oldukları halde bizim ülkemize gelse, o harbî o köleye vâris olmaz. İmâm Ebû Yûsaf (Rh.A.) bunun aksi görüştedir. Kâfî'de böyle zikredilmiştir.

Zeylaî (Rh.A.), cZimmîler birbirlerine velâ ile, Müslümanlar gibt vâris olurlar. Zira velâ vâris olmanın sebeblerinden biridir.» demiştin Gerekse o âzâd, müdebber veya mükâteb kılmakla veya cariyesini üm-mü veled yapmakla olsun, veya yakınına mâlik olmakla olsun. Bunlar­dan her biri âzâddir. Bununla velâ sabit olur. Çünkü Resûlüllah (S. A.V.) :

«Velâ âzâd eden kimse içindir.» buyurmuştur.

Her ne kadar âzâd eden vâris olmamayı şart etse de vâris olur. Yâ­ni sahibi kölesini âzâd ettikde ona vâris olmamayı şart etse, o şart ge­çersiz olur. Çünkü şeriatın hükmüne aykırıdır. Şu halde vâris olur. Ni­tekim nesebde vâris olmamayı şart etse, geçersiz olduğu gibi.

Bir soru sorulup dense ki: Tedbîr veya istîlâd ile sahibine velâ nasıl sabit olur? Halbuki ününü veled ve müdebber ancak sahibinin ölü­münden sonra âzâd edilmiş olurlar. Buna şu cevâb verilmiştir: Bu mes'elenin sureti şöyledir: Sahibi mürted olup dâr-ı harbe girse, hattâ müdebberinin ve üramü veledinin azadına hükmedilse, ondan sonra Müslüman olup gelse, ve müdebberi ve üraraü veledi ölse, velâ hakkı Müslüman olup gelen sahibindir. En iyisi şöyle demektir: Murad sahi­binin asabesi için velânın sabit olması ancak velânın onun için sübût bulması sebebiyle olur. Zira ona velâ için evvelden müstehaktır. Çünkü âzâdm sebebi sahibinden sâdır olmuştur. Ondan sonra asabesine geç­miştir.

Bir kimse kocası başkasının kölesi olan bir cariyeyi âzâd etse •— bu ibare Vikâye'nin «kocası köle olan câriye» şeklindeki ibaresinden daha güzeldir — o câriye bir yılın yarısından daha az zamanda çocuk doğur-sa, o çocuğun velâsı, ondan nakletmeksizin cariyenin sahibine âiddir. Yâni, bir adamın kölesi başkasının cariyesi ile evlendikde cariyenin sa­hibi onu âzâd etse, halbuki câriye o köleden gebe olsa, o câriye âzâd edilmiş olur ve hamli de âzâd edilmiş sayılır. Hamlin velâsı anasının sahibine âid olur. Sahibinden ebeden nakledilemez. Zira o hami kas-den anayı âzâd eden kimsenin nâmına âzâd olmuştur. Çünkü anne­sinin bir cüzüdür ve kafiden âzâdı kabul eder. C«nîn âzâd hükmünde başh basma bir şahıs gibidir. Şöyle ki: O cenini ayrıca âzâd caiz olur ve onun velâsı, bizim rivayet ettiğimiz şeyden dolayı âzâd edenden intikâl etmez. Bu söylediklerimiz; o câriye âzâd vaktinden altı aydan daha az zamanda çocuk doğurduğuna göredir., Âzâd vaktinde hamlin bulunduğu kesinlikle bilindiği için hüküm böyledir. Keza o câriye iki çocuk doğurup birisi âzâd vaktinden altı aydan daha az zamanda, ikin­cisi daha çok zamanda olsa ve ikisinin arasında hamlin en az müd­detinden daha az vakit olsa, yâni yarım yıldan daha az olsa, — çünkü biz o vakit kesinlikle biliriz ki, çocuk âzâd vaktinde mevcûd idi. Yine kesinlikle biliriz ki," bu iki çocuk ikizdirler. İkisi arasında hamlin en az müddetinin girmesi bulunmadığı için bu ikisine birlikde hâmile ol­muştur. — ' âzâd birinci çocuğu içine alınca, bundan dolayı diğer ço­cuğu da bizzarûre kapsar. Şu halde sahibi ikisini birden âzâd etmiş olur ve ikisinin de velâları ona âid olur. Ondan ebediyyen intikâl et­mez.

Eğer o câriye azadından altı aydan daha çok zamanda çocuk do-ğursa, çocuğun velâsı anasının sahibine âiddir. Zira o çocuk anasına tebaan âzâd edilmiş olur. Çünkü anasının âzâd edilmesi vaktinde ana­sına bitişiktir. Çocuğu babasına tâbi kılmak İmkânsızdır. Çünkü ba­banın köleliği vardır.

Eğer çocuğun babası âzâd edilse, çocuğun velâsını kavmine çeker. Çünkü velâ neseb inenzîlesindedir. Resûlüllah (S.A.V.) :

«Velâ neseb argacı gibi argaçtır. Satılmaz, hibe edilmez ve ınîrâs edilmez.» buyurmuştur.

Bundan sonra nes«b babalara âiddir. Velâ da böyledir. Velânın, ananın sahibine nisbet edilmesi babanın ehliyyeti olmadığı için zaru­ret bakımından idi. Baba ehil olunca, velâ babaya geri döner.

Bir A'cemînin (yâni Arap olmayan kimsenin) mevlel muvalâtı (an­laştığı) mevlâsı, âzâü edilmiş bir kadını nikâh etse —gerek o kadını âzâd eden Arapdan olsun, gerekse Araptan başkası olsun müsavidir. — o âzâdlı kadın bir çocuk doğursa, onun velâsı anasının sahibine âiddir. Bu înıâm A'zam ile İmâm Muhammed' (Rh. Aleyhimâ) e göredir. Ebû Yûsuf' (Rh.A.) a göre, o çocuğun hükmü babasının hükmüdür. Zira ne­seb babaya âiddir. Nitekim baba Arap oldukda hüküm babasının hükmü olduğu gibi. Şayet baba köle olsa bunun aksinedir. Çünkü köle ma'nen helak olandır.

İmâm A'zam ile İmâm Muhammed' (Rh, Aleyhimâ) m delili şudur:

'Azâd edilenin velâsı kuvvetlidir. Ahkâm hakkında mu'teberdir. Hattâ onda kefaet (nikâhta denklik) itibâr olunur. (Yâni tacirin âzâdlısı olan kadın attârın âzâdhsı olan erkeğe denk olur, deri tabaklayan kim­senin âzâdlısı olan erkeğe denk olmaz.)

Neseblerini yitirdikleri için, neseb A'cem (yâni Arab olmayanlar) hakkında zayıftır. Bundan dolayı onların arasında nesebte kefâete iti­bâr edilmez. Zayıf ise kuvvetliye karşı duramaz. Babası Arap olan bu­nun aksinedir. Çünkü Arabın nesebleri kuvvetlidir. Kefâet ve âkılenin diyet ödemesi hükmünde muteberdir, Çünkü birbirlerine neseble yar­dım "ederler. Binâenaleyh, nesebler velâya ihtiyâç bırakmamıştır. Şa­yet çocuğun anası aslında köle olmamak ma'nâsına aslı hür olsa, o ana­nın çocuğu üzere velâsı olmaz. Çocuğun babası da şayet aslında köle (rıkk) olmamak ma'nâsına aslı hür olsa, eğer o baba Arap ise o çocuk, üzerine mutlak surette velâ olmaz. Gerekse o çocuğun anası âzâdlı câ­riye olsun, gerekse olmasın.

Eğer çocuğun babası hür A'cem (Arabın gayri) ise o çocuk üzeri­ne babasının kavmi için veîâ olmaz. Anasının âzâdlısı ve âzâdlısının asabesi vâris olur. İmânı Ebû Yûsuf (Rh.A.) aksi görüştedir.

Biline ki, aslı hür, Fukahâya göre, iki ma'nâda kullanılır. O ma'-nânın biri şudur: Aslı hür, kendisi üzerine kölelik carî olmayan kim­sedir. Belki o kimse bir âzâdlı kadından nikâh vaktinden ve ulûk vak­tinden altı ay geçtikten sonra doğmuştur, veya aslında köle olan kim­seden doğmuştur.
İkinci mana şudur: Aslı hür, aslında asla köle olmayan kimsedir. Velâ, Hidâye sahibinin ve başkasının açıkladıkları gibi mülkün ortadan kalkmasına dayanır. Bundan dolayı velâda birbirini işitmekle şehâdet makbul olmaz, demişlerdir. Nitekim âzâdda makbul olmadığı gibi. Mül­kün ortadan kalkması sükûtunun fer'idir. Çocuk üzere mülkün sübû-tu anası tarafından olur. Nitekim daha önce de anlatıldı ki: Çocuk kö-lelikde ve hürriyette anaya tâbi olur. Babanın köle olması çocuğa geç­mez. Mülkün çocukdan zevali ancak anasının âzâdlısı yönünden olur. Anasının âzâdlısının asabesi de âzâdhnın hükmündedir. Anası tarafın­da kölelik olmayınca, çocuk üzerine velâ tasavvur olunmaz. Eğer lâfız bir ma'nâda kesin olsa, o lâfza ve başkasına muhtemel plan zahiri ona yorumlamak vâcib olur. Mutlak, rivayetlerde mukayyed1 üzere yorum­lanır.

Sen bu mukaddeman bildikten sonra, şıu da ma'lûmun olsun ki; Bedâyi' sahibi Bedâyî'de zikretmiştir, anasırım aslı hür olmaması ve-lânıo sübûtunun şartlarmdandır. Eğer ana aslı hür olunm, her ne ka­dar o çocuğun babası âzâdlı olsa da, onun çocuğu üzere bâr kimse için velâ yoktur. Zira biz daha önce anlattık ki, çocuk kölelikde ve hürri­yette anaya tâbi olur. Halbuki bir kimse için o çocuğun anası üzere velâ yoktur. Binâenaleyh çocuğu üzere de bir İkinıse için velâ yoktur.

Bedâyi' sahibi aslî hürriyet ile; «Anası üzere bir kimse için velâ yoktur» sözünün karînesiyle ikinci ma'nâda olan aslî hürriyeti murâd etmiştir. Şüphesiz sen bilirsin ki, velâ mülkün ortadan kalkmasına da­yanır ve bilvasıta mülkün ortadan kalkması ancak ana tarafından olur. Eğer ana bu ma'nâda aslı hür olsa çocuk üzere mülk fsâbit olmaz. Binâenaleyh, ona velâ da sâtıit olmaz.

Şeyh Re^d'üd-Dhı Muhamıned Nisâbûrf (Rh.A.) niıa «Tekmile şerhi» ndeki sözü ve Muhit sahibinin «Muhtasiiru Muhît» deki sözü ve Şeyh Ebû Muhammcd Mes'ûd b. el-lîuseyhV (Hh.A.) in «Mes'ûdî» diye meşhur olan muhtasarındaki sözü ve adı geçen Şeyhin *erâiız hakkında tasnif ettiği ve «Kâfi» diye adlandırdığı kitâbundaki sözü IBedâyi' sa­hibine uygundur.

El-Münye'deki şu söze gelince; çocuk her ne kadar aslî hür olarak ana rahminde kalmış ise de — meselâ anası aslî hür veya arızî hür olursa — o çocuğun üzerine, babasının kavmi veya anasının kavmi için velâ sabit olması caiz olur. Ondan sonra demiştir ki; eğer baba as­lı hür olursa babanın kavmi için velâ yoktur. Keza, eğer ananın aslı hür olursa onun kavmi için velâ yoktur. Çünkü aslı hür olan üzerine âzâd caiz olmaz. Bu sözün zahirinden çıkan ma'nâ şudur: Ana, eğer mutlaka aslı hür olsa, çocuğu üzere velâ sabit olması caiz olur. Halbu­ki böyle değildir. Belki aslî hürriyet ile burada muradı birinci ma'nâda olan aslî hürriyettir. Şu karine ile ki: Münye sahibi arızî hür kadından — ki âzâd edilmiş câriyedir — doğmuş olan çocuğu aslî hür kılmıştır. Ondan sonra aslî hürriyeti arızî hürriyetin karşısına koymuştur, imdi bununla geçen hak arasında muhalefet yoktur. Velânın babanın kavmi için olmasının sureti şudur: Babanın nesebinde köle olup ve çocuk âzadlı kadından doğduğu vakittedir. Ya da âzâdh kadının çocuğundan doğduğu vakittedir. Velânın ananın kavmine âid olmasının sureti ise şudur: Baba Nebtî taifesinden aslı hür olup bir insanın âzâdlı câriyesiy­le evlendiği, yâhûd baba âzâdlı cariyeden doğan kimse olduğu vakitte­dir.

Birinci surette çocuğun velâsı ittifakla babasının kavmine âiddir. İkinci surette, İmâm A'zam ile İmâm Muhammed' (Rh. Aleyhimâ) e gö­re, çocuğun velâsı anasının kavmine âiddir. Sözün kısası, ana ve baba eğer ikisi de ikinci ma'nâda aslen hür olurlarsa, çocuğa velâları yoktur. tkişi de âzâdlı, yâhûd asıllarında âzâdlı bulunanlardan iseler, velâ ba­banın kavmine âiddir. Baba âzâdh olur veya aslında âzâdîı bulunur, ana ise bu ma'nâda aslen hür olursa, ana Arap olsun olmasın babanın kavmiiçin çocuğa velâ yoktur. Eğer ana âzâdh olup baba ikinci anlam­da aslen hür olursa, baba Arap olduğu takdirde o çocuk üzere aha kav­mi için velâ yoktur. Eğer baba Arabın gayri olursa, İmâra A'zam ile İmâm Muhammed' (Rh. Aleyhimâ) e göre, o çocuk üzere ana kavmi için velâ vardır. Ebû Yûsuf (Rh.A.) ayrı görüştedir.

Burada birçok faydalar vardır ki biz o faydaları velâ hakkındaki risalemizde anlattık. Bu faydaları Öğrenmek isteyen kimse o risaleye müracaat etsin.

Âzâdlı asabedir. Yâni, bir kişidir ki, farz sahibinden geri kalanı alır. Farz sahibi bulunmadığı vakitte malın hepsini alır.

Zikredilen âsabe, nesebiyye olan asabeden geri bırakılmıştır. Asa-be-i nesebiyye farâiz ilminde anlatıldığı üzere, ya asabe binefsihîdir. Yâni, kendisi için muayyen hisse farz olmayan bîr erkektir. Ölüye nisbetinde araya kadın girmez. Ya da asabe bigayrihîdir. O erkeğin asabe kıldığı bir kadındır. Va da asabe man gayrihidir. O ana baba bir veya baba bir kizkardeştir. Ölünün kızı ile asabe olur. Bunların hepsi âzâdlı -dan önce gelir.

Asabe zî r&hm (sair akraba) üzerine takdim edilmiştir. Zî rai im, kendisi için muayyen hisse olmayıp, Ölüye nisbetinde araya kadın giren kinişedir. Eğer sahibi ölüp ondan sonra âzâdlı ölse mirası sahibinin en "yakın asabesine âid olur.

Bundan sonra neseben mirasçısı olmayan âzâdlı gelir. Onun mi­rası ma'lûm tertib üzere sahibinin en yakın asabesine verilir.

Bu velâ ile akl sabit olur. Akl âkıledendir. Yakında Kitab'ul-Meâ-ktf'de bunun açıklaması gelecektir.

Nikâhın v,elâyeti de sabit olur. Nitekim nikâh bölümünde geçti.

İki kişi bir ölünün velâsını iddia edip, her biri «Ben âzâd ettim.» diye delil getirse, mirasla hükmolunur. Velâ da ikisine âiddir. Çünkü velâda ikisinin ortaklığı caizdir. Nitekim mülkde caiz olduğu gibi. Bu­nu el-M ün ye sahibi zikretmiştir.

Kadınlar için velâ yoktur. Ancak kadınların âzâd eylediğinde var­dır. Nitekim hadîs-i şerîfde zikredilmiştir. Hadîs-i şerif ResûlüUah' (S. A.V.) in şu kavlidir:

«Kadınlar için velâ yoktur. Ancak âzâd ettikleri kimsenin velâsı vardır. Ya da onların âzâd ettikleri kimsenin âzâdhsmm velâsı vardır. Yâhûd mükâteb ettiklerinin veya mükâteb ettikleri kimsenin mü kât e-binin velâsı vardır. Ya da ınüdebber kıldıklarının veya müdebber kıldıklan kimsemi* müdebberinin velâsı vardır. Ya da kadınların âzâd et­tiği kimsenin veya onların âzâd ettiği kimsenin âzâdhsının velâsını cer vardır.»

Müdebberin velâsına gelince; sen onun açıklamasını iki vecihle bil­miş idin. Bundan dolayı velânın cerri mes'elesini de bilirsin.

İkincisi, yâni muvâlâttan hâsıl olan velâ şudur; Bir hür mükellef, yâni âkil ve baliğ olan kimsenin, nesebi mechûl biriyle muvâlât etme­sidir. — Musannif, bir hür mükellef demiştir. Çünkü muvâlât akdî bir tasarruftur ki, fayda ile zarar arasında döner. Zira ondan mirasın vâ-cib olması ve diyetin iltizâmı vardır. Hür mükellef olmadıkça, ancak izinle sahîh olur. — Nitekim gelecektir. Nesebi mechûl diye kaydlan-masi şundandır: Çünkü nesebi bilinirse, başkasına muvâlât caiz .olmaz. Nesebi mechûl olan Arap olmamalıdır. Bu kayda sebeb ise şudur: Çün­kü Araplar, kabîleleriyle birbirlerine yardım ederler. Bu ise velâya ha­cet bırakmaz.

Ya da aklı eren küçük çocuğun babasının veya vasisinin izniyle muvâlât yapmasıdır. Aklı eren kaydına sebep; çünkü aklı ermezse ta­sarrufu mu'teber değildir.

Babasının veya vasisinin izni ile kaydı şundandır: Çünkü sabî ken­disine âtâk velâsı (âzâdlık velâsı) sabit olmaya ehil kimsedir. Eğer ya­kınma mâlik olmakla sebebi sabit olursa veya babası veya vasîsi onun kölesini mükâteb eyleyip âzâd ederse, velâ hakkı -sabinin olur. Şu halde o sabî için muvâlât velâsı sabit olması caiz olur. Bunun için o akdi izinle yapmış olması şarttır. Veya, köle sahibinin izniyle mîrâscı olmak ve diyetini vermek şartıyla muvâlât yapar. Çünkü muvâlât akdi için köle sahibine vekil olabilir. Bu akidde aşağıda bulunan ölse, yuka-' rıda bulunan ona vâris olur. Aşağıdaki suç işlese diyeti yukarıdakinin üzerine olur. O köle gerek yukarıda olanın elinde İslâm'a gelsin, gerekse başkasının elinde İslâm'a gelsin müsavidir. Çünkü Fukahâdan bazısı­nın ibaresinde «Elinde İslâm'a gelse» denilmesi ekseriyetle öyle olur ma'nâsınadır. İslâm şart değildir. Yukarıdaki şekillerde muvâlât akdi şahindir. İmâm Şafiî (Rh,A.) ayrı görüştedir. İlk iki surette, yâni mü­kellef hür ve aklı eren sabî mes'eîelerinde muvâlât yaptığı kimsenin diyeti ve mîrâsı arkadaşmmdır. Çünkü hür mükellef ile aklı eren ço­cuktan her biri mîrâsa ve malı iltizâma ehildir. Son mes'elede köle, sahibi içindir. Zira köle mîrâs ve diyet için ehil değildir. Belki ehil ola­nın vekilidir. Nitekim daha önce geçti.

Eğer muvâlâtın velâsı iki taraftan şart kılındı ise, birbirlerine vâris olurlar. Çünkü sahîh olmasına bir mâni' yoktur. îtâka velâsı bunun hılâfınadır. Orada ancak yukarıda olan vâris olur.

Mevlâyı muvâlât zî rahmden sonraya bırakılmıştır. Zira muvâlât ikisinin akdidir. İkisinden başkasını ilzam etmez Zî rahnı şer'an vâris­tir. Muvâlât edenler bunu ibtâle mâlik olmaz.

Aşağıda olan için velâsını yukarıdan başkasına nakl etmek, onun nâmına diyet vermemişse caiz olur. Zira yukarıda olan aşağıda olan nâmına diyet vermiş olsa, başkasının hakkı teallûk ettiğinden dolayı velâsını değiştirmek hakkı yoktur. Ya da yukarıda olanın çocuğu tara­fından diyeti verilmedikçe caiz olur. Çünkü yukarıda olan ile oğlu, velâ hakkında bir tek şahıs gibidir.

Yukarıda olan için aşağıda olanın vefasından onun huzurunda te-berrî etmek hakkı vardır. Hidâye'de denmiştir ki: Yukarıda olan için, lâzım olmadığı için velâsmdan çekilip uzak durmak vardır. Ancak şu kadar fark vardır ki: Çekilip uzak durmak diğerinin huzurunda şarttır. Nitekim kasden vekili azlde olduğu gibi. Fakat aşağıda olan arkadaşı yokken başka biriyle muvâlât yaparsa, bunun hılâfınadır. Zira bu hük­men feshdir. Vekâlet de hükmen azl menzîlesindedir.

Âzâdhmn bir kimseye muvâlât etmesi caiz olmaz. Çünkü ıtâkının velâsı geçerlidir. Bozulmaya tahammülü yoktur. Bir kadın bir şahısla muvâlât velâsı akd etse ve o kadın babası bilinmeyen bir çocuk doğur-sa, bu akd sahîh olur. Çocuğu da ona tâbi olur. Kadın ve çocuğu zikre­dilen şahsın mevlâyı muvâlâtı olurlar. Keza o kadın muvâlât akdini ikrar eylese veya muvâlât akdini yeniden yapsa, halbuki onunla bera­ber olan çocuğu nesebi bilinmeyen olsa, bu akd dahî şahindir. Çocuğu ona tâbi olur. Bu İmâm A'zam' (Rh.A.) a göredir. İmâmeyn (Rh. Aley-himâ), bu akd île çocuk anasına tâbi olmaz. Çünkü ananın çocuğun malında velayet hakkı yoktur. Çocuğun kendisinde velayet olmaması ise evleviyyette b&lır, demişlerdir. İmâm A'zam* (Rh.A.) in delili şudur: Velâ neseb gibidir. Velâ babası bilinmeyen küçük çocuk hakkında sırf faydadır. Binâenaleyh ana, hibenin kabulünde olduğu gibi velâya mâ-Hkdir.
Muhît'te denmiştir ki: «Bir zimmî bir Müslüman veya zimmî ile muvâlât akdi yapsa, caiz olur. O, Müslümanın mevlâsıdır. Çünkü zim­mî için Müslüman üzerine itâka velâsı caizdir. Muvâlâtın velâsı [11] da böyle caiz olur.»

Bir kâfir bir harbînin elinde İslâm'a gelse, o Müslüman in velâsı sahih olur mu? Bu, kitabda zikredilmenıiştir. Bu konuda ayrı görüşler vardır. Bazısı, «Sahih olur. Çünkü harbî için Müslüman üzerine itâkâ velâsı vardır. Keza muvâlât velâst da öyledir. Nitekim ziminide olduğu gibi.» demiştir. Bazıları da, «Sahih olmaz. Çünkü harbî ile muvâlât ak­di yapmakda harbî ile yardımlaşmak ve dostlaşmak vardır. Halbuki biz harbîye yardmMan nehyedüdik. Zimmî bunun aksinedir,» demiş­lerdir.
Beıi derim ki: Bunun zahiri müşkildir. Çünkü irs, velânm lâzımı­dır. Takarrür etmiştir ki: İki Dînin ayrılığı vâris olmaya engeldir. An­cak şöyle denilebilir: Bunun ma'nâsı, irsin sebebi o vakitte sabit olur. Lâkin ikisi de hâlleri üzere kaldıkları müddetçe o sebeb zahir olmaz. Eğer mâni' ortadan kalksa memnu geri döner. Nitekim asabe veya mu­ayyen hisse sahibi kâfir olsa, küfür irse mâni'dir. Eğer ölümden önce küfür ortadan kalksa irs ona geri döner. [12]


Eser: Dürer

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Dürer

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..