Haddi  Gerektiren Veya Gerektirmeyen Cima Babı


Şübhe, hadde [19] mânidir. Çünkü ResûlüUah (S.A.V.)

«Gücünüz yettiği kadar, haddleri şübhelerle giderin.» buyurmuştur.

Bu ümmetin kabul edip, aldıkları bir hadîsdir. Ümmet ancak, .sâdece şübhenin sübûtuncia İhtilâf etmişlerdir. Şu hâlde, bunu ta'rif etmek ve çeşitlerini belirtmek gerekir.

Biz deriz ki; şübhe, sabit olan şeye benzer; halbuki sabit değildir. Bu ta'rif ile sınırlandırılmış olan şübhe üç çeşittir. Birincisi, fiilde olan şübhedir. Buna, iştibâh şübhesi adı verilir.

İştibâh şübhesi, fiilde yâni cimâ'da, helâl delilinden başkasını helâl delili zannetmekle sabit olan bir şübhedir. Bu şübhe, delili karıştıran hakkında tahakkuk eder. Yoksa delili karıştırmayan hakkında tahak­kuk etmez. Şu hâlde iştibâh m gerçekleşmiş olması için mutlaka zan lâzınıdır. Meselâ, kendilerine şarâb içirilen bir topluluk gibi ki, onlar­dan, içirilen şeyin şarâb olduğunu bilene hadd vurulur. Bilmeyene hadd vurulmaz.

Helâl olmayan bir şeyi, helâl zanneden kimseye sekiz yerde hadd vurulmaz, O sekiz yeri musannif şu sözü ile zikretmiştir.

Babasının veya anasının cariyesi ile cinsî ilişkide bulunnıakda hadd vurulmaz. Çünkü usûl ve fürû' arasında emlâkin birbirine bitişik ol­ması, oğul için babanın cariyesini cima etmenin helâl olduğu zannıru ifâde eder. Nitekim aksi de böyledir.

İkincisi; karısının cariyesini helâl zannedip cima etse, nadd vu­rulmaz. Çünkü karısının malı ile kocanın zenginliği, Allah Teâlâ' (C. C.)  nın;
«Seni fakır bulup, zenginleştirnıedi nü?»  [20] âyet-i kerimesinden  alınmıştır. Yâni, Hz. Hadîce'  (R.Anhâ) nin malı ile demektir. Bazan, bu, karının malının, kocanın mülkü olduğu şübhesini verir.

Üçüncüsü; köle, efendisinin cariyesini helâl sanıp, cinsî ilişkide bulunmakla da hadd vurulmaz. Çünkü kölelerin ihtiyâcı efendilerin mallarından giderilir. Zira, bir efendinin köleleri arasında tam ma'nâ-siyle yaygın, yâni, istedikleri gibi faydalanacakları malları'yoktur. Bu­nunla beraber köleler, cehl ile ma'zûr oldukları için efendinin cariye­leri ile cinsî ilişkide bulunmayı helâl zannedebilirler.

Kendisine rehn konulan kimsenin, rehn bırakılan câriye ile cinsî ilişkide bulunmasiyle de hadd vurulmaz. Çünkü rehn alan kimsenin, rehn bırakılan cariyeye mâlikiyyeti mülk-ü yeddir. Bu da rehn bırakı­lan cariyenin cimâınm helâl olduğu zarınım îfâde ©der.

Bir kimsenin üç talâk ile boşayıp, iddet bekleyen karısı ile cinsî ilişkide bulunmasiyle de O'na hadd vurulmaz. Çünkü nikâhın eserinin kalması —ki o iddettir— koca için cimânın helâl olduğu şübhesine sebeb olmasına uzak bir ihtimâl değildir.

Mala karşılık boşayıp, iddet bekleyen karısı ile cinsî ilişkide bulun­makla da hadd vurulmaz Ümm-ü veledini âzâd edip, iddet beklemen cima etse, yine hadd vurulmaz. İmdi bu sekiz yerde hadd yoktur. Eğer suç işleyen kimse, «Ben, O'nu kendime helâl sandım.» derse, hadd yok­tur. Eğer, «Ben, O'nun haram olduğunu biliyordum.» derse hadd vâcib olur.

Şübhe çeşitlerinin ikincisi, mahalde şübhtdir. Buna, hükmî şübhe derler. Hükmî*şübhe; zâtında haranı olmayı nefy edici delilin kâim ol-masiyle mahalde şübhe etmektir. Yâni biz, mâniye bakmayarak, delile baktığımız zaman hürmete aykırı olur ve zânînin zannma ve i'tikâdına bağlı olmaz. Bu şübhe ile zânîye, mutlaka hadd vurulmaz. Yâni zânî, «O kadının; bana haram olduğunu, ben biliyordum.)) dese de hadd vu­rulmaz.

Bu hükmî şübhe, altı yerde olur. Musannif bunu: «Oğlunun cari­yesi ile cinsî ilişkide bulunmak...» sözü ile zikretmiştir. Çünkü bunda hürmeti ortadan kaldıran delîl, Besülüllah' (S.A.V.) m:

«Sen ve senin malın babanındır.» hadîsi şerifidir.

Kinayeler ile boşanmış olup, iddet bekleyen kadınla cinsî ilişkide bulunmak d a da hadd vurulmaz. Çünkü bunda delîl, bazı Sahabe' (H. Anhünı) tıin  «Kinayeler râci' talâklardır.» sözüdür.

Sattığı câriye ile cinsî münâsebette bulunan satıcıya hadd vurul­maz. Bu, ikisinin tesliminden öncedir. Yâni, birinciyi müşteriye ve ikin­ciyi zevcesine teslimden öncedir. Zira satılan cariyenin satıcının elinde olması; öyle ki, şayet câriye ölecek olsa satış bozulacaktır. Birincide, mülkün delilidir. Mehrin sil'a olması, yâni mal karşılığında olmaması, ikincide mülkün ortadan kalkmasına delildir.

Yine iki kişi arasında ortak olan câriye ile, ortağın biri cinsî iliş­kide bulunmakla da hadd vurulmaz. Çünkü ortak olan cariyede mülk, cimânın cevazına delildir. Cinsî ilişkide bulunan ortak şayet neseb iddia etses burada, yâni mahallin şübheli obuasında, neseb sabit olur. Fiilin şübheli olmasında, sabit olmaz. Çünkü her ne kadar kendisine râci olan bir işden dolayı hadd düşerse de, fiilin şübheli'olmasında fiil, sâdece zlnâ iledir. O da, onun üzerine işin şübheli olmasıdır. İkincisi ise, bu­nun aksinedir.

Şübhe çeşitlerinin üçüncüsü,akd şübhesidir. Bu akd şübhesi, İaıânı A'zam' (Rh.A.) a göre, nikâh -ettiği mahremin cimâında (yâni kendisi ile evlenmesi haram olan kadın ile cinsî ilişkide bulunmakda), nikâh akdi ile sabit olur. Her ne kadar mahrem ile cinsî münâsebette bulun­manın haram olduğu müttefekun aleyh ise de, haram olduğunu bile­rek cima etmesinde, İmâm A'zam' (Rh.A.) a göre; cinsî ilişkide bulu­nan kimseye bu durumda hadd yoktur. Lâkin haram olduğunu bilirse, İmâm A'zam' (Rh.A.) a göre, ceza olarak canı yakılır. Yâni, canı ya­nacak şekilde dövülür. İmâm A'zam' (Rh.A.) dan başka müctehidlere göre, eğer haram olduğunu bilirse hadd vurulur» bilmezse hadd vurul­maz. Yakında açıklaması gelecektir.

Erkek kardeşinin veya kızkardeşinin cariyesi ile cinsî ilişkide bulu­nursa hadd vurulur. Ya da amcasının veya halasının cariyesi ile cinsî ilişkide bulunursa, yine hadd vurulur. Cinsî ilişkide bulunan; «Ben, O'nu bana helâl sandım.» dese de, hadd vurulur, yine kendi çocukları­nın cariyesinden başka, diğer mahremlerinin cariyeleri ile cinsî ilişki­de bulunursa, hadd vurulur. Zira cima edene onların mallarından ya­rarlanmak hakkı yoktur. O'nun zannı bir delile dayanmaz. Şu hâlde O'nun «Helâl, sandım» demesine i'tibâr edilmez.

Bir erkeğe, kendi döşeği üzerinde bulduğu yabancı bir kadın ile cinsî ilişkide bulunması sebebiyle hadd vurulur, «Ben, O'nu kendi ka­rım sandım», dese de hadd uygulanır. Çünkü uzun sohbetten sonra, cinsî ilişkide bulunan kimse a'mâ bile olsa, karısı O'na şübheli kalmaz. Çünkü a'niâ, kadını hâl ve harekâtı ile ayırd etmeye kadirdir. Ancak karısını çağırır da, kadın yabancı olduğu hâlde icabet edip, -«Ben, senin karınım.» dese de, cinsî ilişkide bulunursa, hadd vurulmaz. Çünkü ih­bar delildir. Kâfî'de böyle zikredilmişti!:. Hattâ kadın fiili ile icabet edip, «Ben, senin karınım.» demese ve a'mâ cinsî ilişkide bulunsa, o a'mâya hadd vurulması vâcib olur. El-îzâh'da böyle zikredilmiştir

Bir zimmî kadınla, harbî erkek ve harbî kadınla, zinnnî erkek zina etseler; zimmî kadına ve zimmî erkeğe hadd vurulur. Çünkü ehl-i zim­met, şer'î cezalar ile muhâtabdırlar.

Harbî erkek ile harbî kadına hadd vurulmaz. Çünkü bunlar şer'î cezalar ile muhâtab değildirler.

Yine bir kimseye, bir yabancı kadını gelin götürüp, kadınlar; «Bu gelin senindir.» deseler, o kimse onunla cinsî ilişkide bulunmakla, hadd vâcib olmaz. Fakat erkeğin, o kadının mehrini vermesi gerekir. Hz. Ö-mer (R.A.) ve bir rivayette, Hz. Ali (R.A.) bununla hüküm verdiler ve o kadının îddet beklemesi gerektiğine de hükmettiler.

Nikâh ettiği mahremi olan kadın iie cinsî ilişkide bulunan kimse­ye de, İmâm A'zam' (Rh.A.) a göre, hadd vurulmaz. Çünkü İmâm A'-zaın (Rh.A.), haddin meninde nikâh akdini şiibhe saymıştır. Nitekim daha önce geçti.

Hayvan İle cinsî ilişkide bulunan kimseye de hadd vurulmaz. Çün­kü hayvanı vat' etmek, cinayet oîmakda zina ma'nâsında değildir. Bundan sonra, eğer o cinsî münâsebette bulunulan hayvan; eti yenil­meyen cinsden olursa, boğazlanıp, sonra ateş ile yakılır. Boğazlanma­dan önce yakılmaz. Eğer hayvan başkasının ise, vat' eden kimse hay­vanın kıymetini öder. Çünkü hayvan, O'nun sebebiyle öldürülmüştür. Ateş île yakmak vâcib değildir. Ancak o hayvan kalıp da, cinsî ilişkide bulunan adam onunla ayıplanmasın ve lâfı kesilsin diye ateş ile yakı­lır. Eğer hayvan, eti yenilen cinsden ise, boğazlanır ve yenir. Bu, İmâm A'zam' (Rh.A.) a göredir. İmâm Ebû Yûsuf (Rh.A.) a göre, boğazlan-dıkdan sonra ateş ile yakılır.

Kadına dübüründen ilişkide bulunan kimseye de, İmâm A'zam' (Rh.A.) a göre hadd vurulmaz. İmâmeyn (Rh. Aleyhimâ) ve İmânı Şafiî' (Rh.A.) ye göre hadd uygulanır. Çünkü zina ma'nâsmadır. Zira bu, tam ma'nâsiyle iştah duyulan yerde şehveti sırf haram olarak yerine getirmektir. İmâm A'zam' (Rh.A.) a göre; Bu zina değildir. Çünkü Sa­habe (R. Anhüm), bu işi yapan kimseyi yakmak, üzerine duvar yıkmak ve yüksek yerden aşağı bırakıp üzerine taşlar yuvarlamak gibi mu'ceb-ler hususunda ihtilâf etmişlerdir. İmâm A'zam' (Rh.A.) a göre, bu zik­redilen şeylerin benzerlerinde ta'zîr olunur.

Ya da dâr-ı harbde veya dâr-ı bağyde zina edip, ondan sonra dâr-ı İslâm'a çıksa hadd vurulmaz. Çünkü dâr-ı harbde:

«Dâr-ı harbde şer'î cezalar (hadler) uygulanmaz.» hadîs-i şerifi ge­reğince hadd uygulanmaz. İsyan ettikten sonra, dâr-ı İslâm'a çıkana da hadd vurulmaz. Çünkü hadler mu'cib olarak mün'akid olmamışlar­dır, mu'cibe inküâb da etmezler.

Yine küçük çocuk ve deli gibi mükellef olmayan erkeğin, mükellef olan kadına zina etmesiyle mutlaka, yâni ne failine ve ne de mef'ûlüne hadd vurulmaz. Aksinde, yâni mükellef olan erkek, küçük kız ve deli gibi mükellef olmayana zina etmesiyle, yalnız o mükellef erkeğe hadd uygulanır.

Bir erkek zina için kiraladığı (isticar ettiği) kadınla zina etse, İmâm A'zam' (Rh.A.) a göre, onlara da hadd yoktur, tmâmeyn (Rh. Aleyhi-mâ); ikisine de hadd uygulanır, demişlerdir. Bu, Şafiî' (Rh.A.) nin de kavlidir. Çünkü, ikisi arasında mülk yoktur. Mülk şübhesi de yoktur. Bu durumda hâlis zina olur.

İmâm A'zam' (Rh.A.) m delili şu rivayettir: Bir kadın bir adam­dan mal dilendi. O da, kadın nefsini kendisine temkin etmedikçe, mal vermekten kaçındı. Bunun üzerine Hz. Ömer (Rh.A.) ikisinden de had­di kaldırdı ve: «Bu ücret, kadının mehridir.» buyurdu.

Zorla zina eden kimseye de, gerek erkek olsun ve gerekse kadın ol­sun hadd vurulmaz.

Zina ettiğini dört defa ikrar eden kimseye, eğer diğeri onu inkâr ederse, hadd vurulmaz. Bu nıes'ele bir kaç şekilde olur: Birincili, bir adam, «Ben fülân kadın ile zina ettim!» diye dört kere ikrar edip, o ka­dın da, «Bu adam, benimle evlendi!» demesidir Ya da kadın, «Fülân erkek, benim ile zina etti!»diye dört kere ikrar edip, erkek de, «Ben, O'nunla evlendim!» demekle, ittifakla hadd vurulmaz.

İkinci şekil şudur: Erkek dört defa, «Fülân kadına zina ettim!» di­ye ikrar edip, kadın da «O, benimle zina etmedi. Ben, O'nun kim oldu­ğunu bilmem!» demesidir. Ya da kadın, «Ben, fülân erkek ile zina et­tim!» diye dört defa ikrar edip, erkek, «Ben onunla zina etmedim. Ben O'nu tanımam!» demekle, İmâm A'zam' (Rh.A.) a göre; mukırıe (ikrar edene) hadd vurulmaz.

Bir. cariyeyi zina ile öldüren kaatile hadd vurulur ve kıymeti öde­tilir. Çünkü o kimse, iki suç işlemiştir. Şu hâlde her birinin üzerine gereği ile hüküm terettüb eder. Zina ettiği için hadd ve öldürdüğü için kıymet vâcib olur.
Halîfe'ye, yâni O'ndan daha büyüğü olmayan İmâm'a (Müslüman-iarın en büyük Din ve Devlet Başkanına) hadd vurulmaz. Çünkü hadd, Allah Teâlâ' (C.C.) mu hakkıdır ve haddiu ikâmesi (yâni şer'i cezayı uygulamak) Halîfe'ııin görevidir. Bankasının değildir. Şu hâlde, kendi­sine hadd uygulamak mümkün olmaz. Halîfe'ye kısas uygulanır ve mal ile cezalandırılır. Çünkü kısas ve mal, ikisi de kulların haklarındandır. Hakkın velîsi, ya Halîfe'nin temkini ile, ya da İslâm askerinden yar­dım istemekle onu alır. [21]


Eser: Dürer

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Dürer

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..