Terk Edilmiş Çocuk (Lakît) Babı


Lakît [92], lügat yönünden, yerden kaldırılan şey demektir. Faîl vezninde olup mef'ûl ma'nâsındadır. Sonra geleceği i'tibâriyle terke­dilmiş (menbû:£) [93] çocuğun lakît diye adlandırılması gâlib olmuş­tur. Çünkü terk edilmiş çocuk,- yerden kaldırılır.
Şer'an îakît, yeni doğmuş bir çocuktur, ki O'nu ailesi yoksulluktan veya töhmetten [94] korktuğu için bir yere atmıştır.

O çocuk şehirde bulunmakla, eğer bulan kimse O'nun helak olma­sından korkmazsa, kaldırması mendûbdur. Çünkü bunda, çocuklara karşı şefkat göstermek vardır. Şefkat göstermek ise, amellerin efdal-lerindendir.
Sahrada ve sahra gibi helak edici bir yerde bulunmasiyle, bulan kimse eğer yavrunun helak olmasından korkarsa, O'nu kaldırması vâ-cib olur. Meselâ; a'mâ birini görüp de, kuyuya ve benzerine düşmesin­den korkan kimsenin O'nu düşmekden korumak için, elinden tutması vâcib olduğu gibi. Bu koruma farz-ı kifâyedir. [95] Çünkü maksûd, ba'zı kimselerin bu işi yapmalariyîe hâsıl olur.

Terkedilmiş çocuğun, köle olduğu delîl ile sabit olmadıkça hürdür.

Çünkü insan oğlunda asi olan, hürriyettir. Âdem (A.S.) İle Havva' (A-leyhesselâm) nm çocukları oldukları için, bir de İslâm ülkesinde hür­riyet asıl olduğu için hürdür.

Sonra, yine terkedilmiş çocuk bütün ahkâmda hürdür. Hattâ bir kimse O'na kazf etse, kâzife hadd uygulanır. Terkedilmiş çocuğun ana­sına kazf etse, o anadan babası bilinmeyen çocuk meydana geldiği için, kâzife hadd uygulanmaz.

Lakîtin nafakası ve işlediği suçun diyeti Beyt'ül-mâl'den verilir. Onun mîrâsı da Beyt'ül-mâTe kalır. Çünkü ni'met, külfete tâbidir.

Terkedilmiş çocuğu alıp koruyan kimsenin, O'na harcadıkları te­berru sayılır. O'na, borç vermiş olmaz. Her ne kadar kâdî, O'nu yerden kaldırıp alan kimseye, infâk etmesini emretse de, esah kavide çocuk için borç olmaz. Ancak, eğer kâdî, lakît için borç olmasını söyledi ise, bu takdirde harcadıkları lakîte borç olur. Terkedilmiş olan çocuğu kaldı­rıp alan kimse, çocukdan borcunu almak için müracaat eder. Çünkü kadının, O'nun üzerine velayeti vardır. Esah kavide denmesinin sebebi şudur: Çünkü kadının sâdece, lakîte infâk etmesini emretmesi, lakît-ten bunun geri alınmasına kifayet eder. Tahâvî (Rh.A.) de böyle de­miştir. Nitekim, kâdînm emri ile bir şahsın borcu Ödense, o kimse O'n-dan borcu alabilir. Esah kavide, ancak kâdî zikredilen şeyi açıklarsa, rücu eder (yâni, lakîte harcadığım O'ndan geri alabilir.) Çünkü em-' rin mutlâkı, ba'zan teşvik ve tergîb için oîur. Şu hâlde ihtimâl ile, la­kîte harcadığını O'ndan geri alamaz.
Şayet terkedilmiş çocuğu (lâkîti) alıp kaldıran kimse (mülte-kıt) [96], infâkı zikredildiği üzere, yâni kâdînm lakîte borç olsun deme­siyle yaptığını iddia etse de; lakît de O'nu yalanlasa, harcadıklarını ancak delîl ile ondan alabilir. Vasî, bunun aksinedir, Şayet vasî, küçük çocuğa infâk etse, örf olan infâkda tasdik edilir ve delile ihtiyâç yoktur.
Lakît'î alan kimse, o çocuğa infâk etmekden (kaçınsa ve kadıdan ço­cuğu kendisinden almasını istese, kâdî ancak çocuğun lakît olduğunu isbât eden beyyine [97] ile kabul eder. Çünkü bulan adam, müttehem: dir; caiz ki çocuk O'nundur yâhûd nafakası kendisine lâzım gelenler­den biridir. Bu hîle İle, kendisinden nafakayı savmak istemiştir. Eğer çocuğun lakît olduğuna delîl getirirse, kâdî o delili hâzır bir hasıra bulunmaksızın  kabul  eder.  Delilden sonra,   eğer  terkedilmiş çocuğu alanın aczini bilirse, evlâ olan kadının lakît'i kabul etmesidir.

Şayet kiıdi, Iakît'i kabul ettikden sonra O'nu başka bir kimsenin yanma koysa ve lakîti almış olan ilk kimse istese, kâdi vermek ile ver­memek arasında muhayyerdir.

Bulan adam, çocuğu önce aldığı için, çocuk O'ndan alınmaz. Eğer mültekıt, kendi isteği ile çocuğu başkasına verirse, O'ndan çocuğu geri almak hakkı yoktur. Çünkü o, kendi hakkını düşürmüştür. Lakîtin ne­sebi, iddia eden kimseden sabit olur. Velev ki, lak it'in kendi çocuğu ol­duğunu iddia edenler, iki adam olsun. Onların ikisinin de çocuğu olur. Nitekim, ortak cariyede olduğu gibi. Ya da çocuğun nesebini iddia eden iki adamdan birisi, lakît'in bedeninde O'na âid bir alâmet bulun­duğunu vasf ederse, bu takdirde çocuk vasfedenin olur, diğerinin ol­maz.

Ya da ınüddeî, koca sahibi bîr kadın olup, kocası tasdik ederse, ve­ya o kadın, lakît'in kendi çocuğu olduğunu isbât ederse, Iakît o kadının çocuğu olur. Ya da, müddeî iki kadın olup, her biri çocuğun, kendi ço­cuğu olduğunu isbât ederse, her ikisinin çocuğu olur.

Ya da, müddeî köle olursa, lakît'in nesebi O'ndan sabit olur. JLakit, hür olur. Çünkü İslâm ülkesinde asi olan, hürriyettir. Ya da, müddeî Zimmî olursa, nesebi ondan sabit .olur. Eğer Zimmîlerin oturdukları yerde bulunmayıp, belki Müslümanların şehirlerinden bir şehirde; köy­lerinden bir köyde veya kâfirler ile Müslümanların karışık olduğu bir yerde bulundu ise, Iakît Müslüman olur.

Eğer Zimmîlerin oturdukları yerde, meselâ; «hlri zimmet köyle­rinden bir köyde veya bir havrada veya bir kilisede bulundu ise, Zimmî olur.

Lak ît bulunduğu zaman, üzerine bağlanmış mal veya üzerinde bu­lunduğu hayvana bağlanmış mal, zahire i'tibârla lakîte âiddir.

Lakîti kaldırıp alan kimse (mültekıt), o zikredilen malı çocuğa kâdî'nın emri ite harcar. Çünkü o mal, yitik olmuş (elden çıkmış) mal­dır. Kâdî için, böyle malı lakîte harcamak velayeti vardır. Ba'zısı, «Kâ-dîmn emri olmaksızın harcar.» demiştir. Çünkü o mal, zahiren lakîtia-dir ve terkedilmiş çocuğu alan kimsenin ona infâk velayeti vardır.

Mültekitın, IaJdte hibe edilen şeyi teslim alma yetkisi de vardır.

Çünkü hibenin teslim alınması, hâlis faydadır. Mültekıt, Iakît'i diledi= ği yere götürür.   Bunu, Kâdîhân (Rh.A.) zikretmiştir.

Çocuğu (Lakîti), san'at erbabına (hırfe'ye) vermek de caizdir. Çün­kü bu, O'nu eğitmek ve malını koruyup gözetmek bâbındandır.

Karabetten, mülkten ve hükümetten bir şeyle velî olmasına se-beb bulunmadığı için, O'nu nikâh etmesi (evlendirmesi) caiz olmaz. Ananın tasarrufu caiz olmadığı gibi, îakît'ın malında mültekıt'ın tasar­ruf etmesi de caiz olmaz. Çünkü tasarruf velayeti, malı çoğaltmak için­dir. Bu ise kâmil re'y ve bol şefkat ile olur. Mültekıt ile ananın her bi­rinde mevcûd olan ise, ikisinden sadece biridir. {Yâni anada şefkat vardır, ikâmil re'y yoktur. Mültekıtta ise kâmil re'y vardır, tam ve bol şefkat yoktur. Bu sebebden, tasarruf etmeleri caiz olmaz.)
İcâresi [98] de, caiz olmaz. Çünkü mültekıt, lakîtin menfaatlerini telef etmeye mâlik olmaz. Bu durumda o, amcaya benzer. Ana, bunun aksinedir. Çünkü o, bunlara mâlikdir. Nitekim, «Kerâhiyet Bölümü» nde zikredilmiştir. Esah kavi de, budur. Bu kayd; «İcara verilmesi caizdir. Çünkü icara vermek, çocuğun terbiyesine âiddir.» diyenlerin sözünden korunmak içindir. Birincisi; «el-Câmiu's-Sagîr» in rivayetidir.
Mültekıt'ın, lakîti sünnet etmesi de caiz olmaz. Eğer sünnet eder de, bu sebeble çocuk ölürse, diyetini öder. Hânîye'de, böyle zikredilmiş­tir. [99]


Eser: Dürer

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Dürer

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..