Evlâda Vakf İle  İlgili  Şeylere Dâir Bir  Fasıl

Bir kimse^ ((Benim şu yerim, çocuğuma vakftır.» dese, onun geliri vâkıfın sulbünden olan çocuğuna âid olur. Onda, -erkek ve dişi eşiddir. Çünkü çocuk (veled) ismi, velâdetten alınmıştır. Veladet ise, ikisinde de, yâni erkek ve kızda"mevcûddur. Ancak vâkıf sözünü; «ErkeK çocuk­larım için vakfettim.» diye kaydlarsa, bun» kızlar girmez.

Bu vakıf caiz olunca, sulbi çocuklarından bîr tane bulunsa; gelir O'nun olur, başkasına yerilmez. Şayet sulbî çocuğu bulunmazsa, geîîr fakirlere sarf edilir. Veledin veledine (çocuğun çocuğuna) sarf edil­mez. Çünkü kendisine vakf edilen kimseler (mevkufun aleyh), bitmiş­tir. Şayet vakf ânında sulbî çocuk bulunursa, böyle yapılır. Eğer vakf edildiği zaman sulbî veledi olmayıp, belki oğlunun çocuğu bulunursa — gerek oğlunun oğlu erkek olsun, gerekse kız oîsun müsavidir — ye­rin geliri O'na mahsûsdur. O gelirde, ondan aşağı oîan batınlar ken­disine ortak olmaz. Oğulun veledi, sulbî çocuk olmadığı vakitte, sulbî çocuk menzilesinde di r. Sahih olan kavle göre, kızın çocuğu bunda dâ­hil değildir. Bu, zahir rivayettir. Hilâl (Rh.A.) bunu almıştır. Çünkü kızların çocukları, babalarına mensûb olurlar. Yoksa, analarının ba­balarına mensûb olmazlar. Oğulun çocuğu bunun aksinedir. Şayet vâ­kıf ziyâde ederse, yâni vâkıf birinci söz üzerine ekler ve; «Yalnız ço­cuğumun çocuğu.» derse, yâni bu söz üzerine ziyâde etmezse, onda'sul­bî çocuk ile oğlunun çocukları dâhil olup, gelirde ortak olurlar. Kendi çocuğu, oğlunun çocuğuna tercih edilmez. Çünkü vâkıf, sözünde onla­rın arasını eşit kılmıştır. «Bunda, kızm çocuğu'dâhil olur mu?» deni­lirse, Hilâl  (Rh.A.), «Dâhil olur.» demiştir.

Eğer vâkıf, «Erkekler» demekle kayıdiarsa, yâni; «Benim şu yerim, çocuklarıma ve çocuklarımın erkek çocuklarına vakfedümiştir.» derse, Hilâl (Rh.A.); bu söze: «Oğullarının ve kızlarının çocuklarından erkek­leri dâhil olur.» demiştir. Sahîh olan kavi de budur. Çünkü «veled» is­mi, oğulîann çocuklarını kapsadığı gibi, kızların çocuklarını da kap­sar. Çünkü, İmânı Serahsî (Rh.A.) şöyle demiştir: Çocuğun çocuğu, vâkıfın çocuğunun çocuğuna ve kızının çocuğuna verilen addır. İmdi vâkıfın kızının doğurduğu kimse, gerçekten çocuğunun çocuğudur. Şayet çocuğum için vakfeyledim dese, bunun hüâfınadır. Çünkü bura­da kızın çocuğu, zahir rivayete göre; (çocuğum) sözünde dâhil değildir. Nitekim, daha önce geçti. Çünkü «veled» ismi, vâkıfın suibî çocuğunu kapsar. Oğulun çocuğunu kapsaması, oğulun çocuğu örfen babasına mensûb olduğu içindir. Bundan sonra, şayet evlâd ve evlâdın çocukları zikredilen iki surette de tükenip bitmiş olsa, vakfın geliri fakirlere har­canır. Çünkü kendilerine vakfedilen kimseler (mevkufun aleyh) bitmiş­tir.
Eğer vâkıf, üçüncü batnı ekler de: «Çocuğuma, çocuğumun çocu­ğuna ve çocuğumun çocuğunun çocuğuna vakftır.» derse, vakfın geli­ri, vâkıfın çocuklarına, üreyip türedikleri müddetçe sarfedilir. Çocuk­larından bîr çocuk bulunduğu müddetçe, fakirlere sarfedilmez. Ne ka­dar aşağı gitse de, hüküm budur. Bunda, en yakın ve en uzak müsavi­dir. Ancak vâkıf, «El-akrabu fe'1-akrabu (yâni en yakın, ondan sonraki en yakın).» diyerek, veya «Çocuğuma, ondan sonra çocuğumun çocu­ğuna.» demekle veya «Batnen ba'de batnın (yâni bir batından sonra, bir batın)» ta'bîrini kullanmakla, tertibe delâlet eden bîr şey söylerse, bu takdirde vâkıfın başladığından başlanır. Çünkü vâkıf üçüncü batnı zikredince, aradaki fark (tefâvüt) büyümüştür. İmdi hüküm, intisabın kendisine taalluk etmiş; başkası etmemiştir. İntîsâb ise; yakın, uzak hepsi hakkında mevcûddur. İkinci batın bunun aksinedir. Çünkü, onun için vâsıta birdir. Hulâsa'da  da böyle denmiştir.

Keza, yâni çocukları ürediği müddetçe vakfın geliri, şu surette de onlara verilir. Fukaraya verilmez. Vâkıf; «Çocuğuma ve çocuklarımın çocuklarına vakfettim.» derse, yâhûd ilkin, «Çocuklarıma» derse, üre­yip türedikleri müddetçe çocuklarına verilir. Bunda, en yakın ve en uzak eşittir. Ancak tertibe delâlet eden bir söz söylerse, eşit olmaz. Ni­tekim, daha Önce geçti.

Vâkıf, çocuklarına, sonra fakirlere bir çiftlik vakf eder de; çocuk­larının bir kısmı ölürse, vakfın geliri, geri kalan çocuklara sarfediUr.

Çünkü vâkıf, çocuklarına vakf etmiştir. Fakirler, sonra gelir. Onlardan bir kimafe kaldığı müddetçe, ne kadar aşağı inerse insin, fakirlere bir şey verilmez.

Eğer vâkıf, geliri olan mülkünü çocuklarına vakf edip ve onların her birinin adlarım fülân ve fülân ve fülân diye zikretse ve sonunda fakirleri zikretse, çocuklardan bîri ölünce, O'nun payı fakirlere sarf ediUr. Çünkü vâkıf, onlardan her birine vakf eylemiş ve sonunu fakirlere ayırmıştır, İmdi onlardan biri ölünce, payı fakirlere sarf edilir. Birinci mes'ele, bunun aksinedir. Çünkü vakıf, birincide hepsinedir. Ayrı ayrı değildir.

Şayet vâkıf, karısına ve kendi çocuklarına vakf etse; ondan son­ra karısı ölse, eğer vâkıf şart eylemedi ise, kadının payı O'nun hassa­ten vâkıfdan hâsıl olan çocuğuna kalmaz. Çocuklardan ölenin hissesi, kendi çocuğuna kalır. Hattâ, bunu şart koşarsa, kadının çocuğunun hissesi olur. Belki ölenin payı, çocukların hepsine kalır.

Eğer vâkıf, «Çocuğuma ve çocuğumun çocuğuna nesilleri devam ettiği müddetçe ebediyyen vakıftır.» der de, batından batına demezse, lâkin mezkûr şartı koşarsa — ki o da ölenin payı oğluna verilmesidir. — vakfm geliri bütün çocukları ve nesilleri arasında eşit olarak sarf edi­lir.

Şayet vâkıfın çocuklarından biri öiüp bir çocuk bıraksa; ondan sonra vakıfda gelir hâsıl olsa, vâkıfın sözü gereğince, vâkıfın çocuğu ve çocuğunun çocuğuna, ne kadar aşağı giderse gitsin, taksim edilir. Ölüye de taksim edilir (yâni pay ayrılır). Çünkü o, ölümünden önce hisseye hak, kazanmıştır. îmdi gelirden. O'na isabet eden, mîrâs yoluy­la çocuğunun olur. Ölen çocuk için vâkıfın ta'yîn ettiği pay, aynen bel­li olmasına hükmedilerek Verilir. Babasının payı ise, miras yoluyla ölür.. Şayet vâkıf, iki çocuğuna vakf edip onlar da ölüp gitseler, vakfm ge­liri onlann çocuklarına, ebeden türedikleri müddetçe verilir. Şayet o iki çocuğun biri ölüp geriye çocuk bıraksa, gelirin yarısı geri kalan ço­cuğa ve yansı da fakirlere sarf edilir. Nitekim, evlâddan her birinin adlarını zikrettiği surette olduğu gibi.

Şayet o iki çocuğun sonuncusu da ölürse, gelirin hepsi evlâdın ço­cuklarına sarf edilir. Yâni ikisinden birinin çocuğu ile diğerinin ço­cukları arasında eşit olarak taksim edilir.
Bir kimse yakınlarına vakf ederse; bunda babası, dedesi ve çocuğu dâhil değildir. Yâni vâkıf; «Şu yerim akrabama yâhûd karabetime [152]yâhûd karabet sâhiblerime [153] vakfdır.» dese; Hilâl (Rh.A.); «Vakf sa­hih olur, erkek, kadına tercih olunmaz ve bu sözde vâkıfın babası, de­desi ve çocuğu dâhil olmaz.» demiştir. Hâniye'de de böyle denmiştir.

Bir kimsenin elinde bir hâne olup, başka bir kimse; «Benim için vakfedil mistir.» diye delil gösterse ve vakfın kayyımı da onun mesci­din vakfı olduğuna delil getirse, eğer târihlerini beyân^ ederlerse, o ev, târihi daha eski olanın olur. Eğer târihleri belli olmazsa, mülk da'vâsın-da olduğu gibi, ikisi arasında yan yarıya paylaştırılır.
İki kardeşin arasında bir vakıf ortak olup, ikisinden biri öldükde vakıf, sağ olania, ölünün çocukları elinde kalsa; ondan sonra sağ olan kardeş, ölen kardeşin çocuklarından birine, «Vakf batından batınadır.» diye delil getirse ve geri kalan çocuklar gâib olup vâkıf tek kişi olsa, delil kabûî edilir ve evlâdın geri kalanları için bir hasım nasb edilir. Eğer kardeş çocukları, amcalarına; «Vakıf, seninle bizim üzerimizde mutlaktır.» diye delil getirirlerse; «Vakıf, batından batmadır.» diye id­dia edenin beyyînesi kabule daha şayandır. Kunye'de de böyle den­miştir. [154]


Eser: Dürer

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Dürer

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..