Görme   Muhayyerliği   Babı

Satıcının ve müşterinin görmedikleri şeyi satma ve satın almala­rı caizdir. Yâni bir adamın, görmediği bir şeye mâlik olup onu satması caizdir. Meselâ; O'na mîrâs kalan mal gibi. Keza, bir adamın görmedi­ği bîr şeyi satın alması da caizdir.

Nitekim, rivayet edilmiştir ki; Hz. Osman (R.A.J, Talha b. Abdul­lah' (R.A.) a Basra'da olan bir yerini (arzını) satmış. Bunun üzerine ba'zı kimseler, Talha' (R.A.) ya; «Sen, aldandın.» demişler. Talha (R.A.) da, «Benîm için muhayyerlik vardır. Çünkü ben, görmediğim şeyi sa­tın aldım.» demiştir.

Öz. Osman' (R.A.) a da; «Sen, aldandın.» denildi. Hz. Osman (R.A.) da, «Benim için muhayyerlik vardır. Çünkü ben, görmediğim şeyi sat­tım.» demiş, bunun Üzerine, Cübeyr b. Mut*im' (R.A,) i aralarında ha­kem ta'yîn etmişler. Cübeyr; Talha (R.A.) için muhayyerlik bulundu­ğuna hükmetmiş. Bu hüküm, Sahâbe'nin (Allah Teâîâ (C.C), onların hepsinden razı olsun) huzurunda vâki olmuştur.

Zeytin, tulumda; buğday, çuvallarda; inci, hokkada ve giysi yen içinde ve cariyenin yüzü peçeli olmakla görülmeyen mebf, gerek mec-lisde hâzır olsun —satıcı ile alıcı mebî'in satıcının mülkünde mevcûd olduğunda ittifak edip müşteri mebî'den bir şey görmese — gerekse satılan şey meclisde bulunmayıp mebî'in cinsinden* başka bir şey olma­yan yer işaret etsin, satış caiz olur. Yâni o işaret edilen yerde satılan şeyin (mebî'in) adıyla adlandırılan mebî'den başkası olmazsa, satış caiz olur. Miişteri satılan şeyi gordükde, O'nun için muhayyerlik vardır. Eğer dilerse alır, dilerse almaz. İmâm Şafiî (Rh.A.) .«Müşteri, satılan şeyi görmediği zaman, satılan şey bilinmediği için akd sahîlı olmaz.» demiştir.

Bizim delilimiz şudur; Satışı tecviz eden umûm atta, yâni genel nasslarda görme kaydı yoktur. Onun üzerine, görme kaydı eklenmez. Çünkü görme kaydını eklemek, nesh etmek gibidir. Resûlüllah' (S.A.V.) den şöyle dediği rivayet edilmiştir:

«Bir kimse görmediği şeyi satın alsa; o şeyi gördükde, onun için muhayyerlik vardır.»

Biti de; satılan şeyin bilinmemesi ancak çekişmeye vardınrsa o za­man, satış* ifsâd eder. Meselâ; bir sürü koyundan, bir koyunun satıl­ması gibi. Şayet çekişmeye vardırma/sa, satış fâsid olmaz. Buğday yı­ğınından bir ölçeğin (kafîzin) satılması gibi. Görmekle meydana gelen bilmemezlik, çekişmeye vardırmaz. Çünkü satılan şey müşteriye uy­gun gelmezse, müşteri onu (möbî'i) geri verir. Kendisine işaret edilip, görülmüş olan şeyde niteliğin bilinmemesi gibi olur. Meselâ; müşteri, bir giysi satın ahp arşın sayısını bilmese, her ne kadar görmezden ön­ce razı olsa da — yâni müşteri satılan şeyi görmezden önce razı oldum deyip, sonra görse— onun reddetme hakkı vardır. Çünkü muhayyer­liğin sübûtu, görmeye bağlanmıştır. Nitekim, bizim rivayet ettiğimiz Hadîs'e göre, görmezden önce muhayyerlik sabit olmaz. Fakîhler böy­le demişlerdir.

Ben, «Bu, söz götürür.»,derini. Şöyle ki: Evvelâ; Fıkıh Usûlü ki­taplarında tekarrur ettiğine göre; kendisine şart edatı dâhil olan her şey şart olmak îcâb etmez. Şu ma'nâya ki, bir şeyin mevcudiyeti ona bağlı olur. Hattâ o şartın yok olmas^le, meşrutun yok olması (orta­dan kalkması) lâzım gelir.

Saniyen; bu delil, şartın mefhûmu ile istidlaldir. Halbuki biz, buna kâü değiliz.

Uygun olan vech, şöyle denllmesidir: Şayet akd, görmezden ön­ce rızâ ile lâzım gelse, ondan muhayyerliğin imtinâı lâzım gelir. Hal­buki muhayyerlik, nass ile sabittir. İmdi, onun ibtâline götüren şey de bâtıldır.

Satıcı için, görme muhayyerliği yoktur. Nitekim, daha önce Cübeyr b. Mut'im' (R.A.) in hükmünde geçti. Onun, belli bir vakti yoktur. Çün­kü Hadîs-i Şerîf, müşteri için mutlak muhayyerlik ile vârid olmuştur.

İmdi onda vakit ta'yîni, nass üzere ziyâde etmektir. O im ibtâl edici bu­lununcaya kadar, vârid olan görme muhayyerliği bakî kalır.

Tevkît (vakit ta'yîni) ancak satın almada, icârede, taksimde ve mal da'vâsından belirli bir şey üzere sulh da sabit olur. Çünkü bunla­rın her biri değiş-tokuş (muâveze) dur.
Maksûdu bildiren şeyin görülmesi yeter. Satılan şeyin hepsinin gö­rülmesi gerekmez. Çünkü, hepsinin görülmesi imkânsızdır. Şu hâlde, maksadı bildiren şeyin görülmesi yeter. Eğer satılan şey (mebî1), bir cinsden olan çok şeyler is*; o şeylerin bireyleri ölçülen (mekîl) ve tar­tılan (mevzun) şey gibi farklı olmazsa, — ki onların alâmeti numune (örnek) arz etmektir. Yâni mislini göstermektir. — onlardan birinin görülmesi yeter. Ancak geride kalanı; görülen örnekdeıı daha kötü ise, bu takdirde müşteri muhayyer olur. Eğer satılan şeyler, giysiler ve hay­vanlar gibi farklı şey ise, her birinin görülmesi gerekir. İmam Kerhi' (Rh.A.) nin zikrettiğine göre; ceviz, badem ve yumurta bu çeşitlendir.

Hİdâyc sahibi demiştir ki: Uygun olan; ceviz ve bademin, buğday ve arpa gibi olmasıdır. Çünkü ceviz ve badem, büyüklükele birbirine ya­kındır. İmdi bu anlaşıldı ise; biz deriz ki; maksad kendisiyle bilinen şey, yığının yüzü gibidir. Çünkü yığının yüzü ile, geri kalanının duru­mu bilinir. Eğer geri kalan, yüzünden kötü bulunursa, müşteri mu­hayyer kılınır.

Kölenin yüzü de böyledir. Çünkü insanda maksini olan yüzdür. Yi­ne, meselâ hayvanın yüzü ve sağrısı (kaba eti) gibi. Çünkü hayvanda maksûd olan, bu ikisidir. Fukahâ'dan ba'zıîarı; hayvanın dört ayağının görülmesini şart kılmıştır. Yüzü ve sağrısını görmenin şart olması, İ-mâm, Ebû Yûsuf  (Rh.A.) dan rivayet edilmiştir.

Sağılır koyunun akan sütünü görmek de böyledir. Bu da, maksûdu belirten şeydendir. Onun görülmesi yeter.
Durulmuş, nişansız giyeceğin dışını görmek yeter. Çünkü dışı, ge­ri kalanını tianımlar. Şayet nişan (alem) [44] yeri gibi, maksûd olan §ey; giyeceğin içinde olsa, görülmesi gerekir Nişan yerini, nişanlanmış olduğu hâlde görmek lâzımdır.

Koyunun etine eliyle dokunmak yeter. Çünkü maksûd olan ettir.

Dokunmakla durumu bilinir. Yenilen şeyi tatmak yete_r. Çünkü tat­mak, maksadı bildirir. Konağın (darın) dışını ve sahnnıı (orta boşlu­ğunu)   FÖrnıek yetmez. Belki, bütün bölümlerini görmek gerekir. Konağm sahnını veya dışını gören kimse için muhayyerlik olmaması hak­kında rivayet edilen hüküm, ancak binalarda eskilerin (kudemânın) âdetine göredir. Çünkü onların konaklan (darları), o devirde farklı de­ğildi. Dışına bakıp görmek, içinin durumunu bildirildi. Fakat günü­müzde durum böyle değildir.

Şişenin içinde yağı görmek de yetmez. Çünkü şişetlp yağı görmek, engel bulunduğu için, gerçekden yağı görmek değildir

Müşterinin, satın almaya vekili gibi, teslim almaya vekîl kıldığı kimsenin mala bakması yeter. Müşterinin elçisinin bakması  yetmez.

Biline ki; burada satın almaya vekîl var, teslim almaya vekil var, elçi var. Satın almaya vekîl edilmenin sureti; müvekkilin bir başka' kimseye: «Şu şeyi satın almaya benim vekilim ol.» demesidir. Teslim almaya vekîl edilmenin sureti: Müvekkilin, «Benim satın aldığım ve gördüğüm şeyi teslim almaya vekîl ol.» demesidir. Elçiliğin sureti; «Be­nim satın aldığım şeyi teslim almaya tarafımdan elçi ol.» demesidir.

Birinci vekilin görmesi, bil'icmâ' muhayyerliği düşürür. İkinci ve­kilin görmesi; İmâm A'zam' (Rh.A.) a göre, o şeye bakarak teslim al­mışsa, muhayyerliği düşürür. O zaman, ne vekîl ve ne de müvekkil onu geri veremez. Ancak kusuru ortaya çıkarsa, verebilir. Fakat vekîl, o şe­yi örtülü olarak teslim aldıkdan sonra görüp muhayyerliği düşürse, muhayyerlik düşmez. ÇünKü vekîl onu örtülü olarak teslim alsa, tev­kil, eksik teslim almakla sona erer. Böyle olunca, artık onu düşürme­ye kasden mâlik olmaz. Çünkü vekü, yabancıdır. Şayet, o şeyi teslim almaya elçi gönderse; elçi de onu gördükden sonra teslim alsa, müş­terinin o şeyi geri vermek hakkı vardır. İmâmeyn (Rh. Aleyhimâ) şöyle demişlerdir: Teslim almaya vekîl olan ve elçi şunda müsavidir ki, on­ların gördükden sonra teslim almaları, müşterinin muhayyerliğini dü-. sürmez.

A'mânın akdi sahilidir. Yâni satması ve satın alması şahindir. A'-mâ yoklamakla anlaşılan şeyde yoklayarak ve koklamakla anlaşılan şeyde koklayarak ve tatmakla anlaşılan şeyde tadarak satın alsa, akd sahih olur ve muhayyerliği sakıt olur.

Akarın (yâni tarla gibi malların) vasfiyle de akd sahih olur. (Yâ­ni, mümkün olduğu kadar en açık şekilde akarın nitelikleri a'mâya anlatıldıkda, a'mâ; «Razı oldum.» derse, onun muhayyerliği düşer. Çün­kü akârm niteliğini zikretmek, a'mâ için görmek yerine geçer.) A'mâ­nın, şayet gözü görür olsa, satın aldığı akan görebileceği bir yerde dur­ması mu'teber sayılmaz. Nitekim, İmâm Ebû Yûsuf (Rh.A.) dan böyle rivayet edilmiştir.

A'mâmn vekilinin bakması ile de akd sahih olur. Çünkü vekilinin bakması a'mânın bakması gibidir.

Müşteri iki giyeceğin birini görüp ikisini beraber satın alsa, ondan sonra diğer giyeceği gördükde ayblı (kusurlu) bulsa, ikisini do geri ve­rebilir. Yalnız ayblı olanı, ttk başımı geri veremez. Yâni akd tamâm olmazdan önce ayırma, lâzım gelmesin diye sâdece aybh (kusurlu) olan geri verilmez. Çünkü satış akdi, görme muhayyerliği ile beraber, teslim almadan önce ve ondan sonra tamâm olmaz. Satın almazdan önce gör­düğü şeyi, bilâhare görmeden satın alsa, eğer o şey değişmiş ise müş­teri muhayyer kılınır.--Çünkü, müşteri, görmediği şeyi satın almıştır. Zira değişmekle, başka şey olmuştur. Eğer değişmediyse, onun için mu­hayyerlik yoktur. Çünkü, gördüğü ş&yr satın almıştır. Ancak müşteri o şeyin akiddeıı önce gördüğü şey olduğunu bilmezse, muhayyer olur. Çünkü, müşteri ona razı olmaz. Eğer değişmede anlaşmazlığa düşüp, müşteri «Değişmiş!» der ve satıcı «Değişmedi» derse, söz yeminiyle sa­tıcınındır. Müşterinin ise, delîl getirmesi gerekir. Çünkü akdin lâzım gelmesinin sebebi; —ki daha önce görmesidir— zahirdir ve değişme sonradan meydana gelmişdir. Söz, zahiri iddia eden kimsenindir. Bu hüküm, müddet yakın olup da, bu gibi müddette mebî'in değişmiyeceği bilindiği vakittedir. Müddet uzak olursa; meselâ, genç bir câriye gö­rüp, yirmi yıl sonra O'nu satın alır da, satıcı «Değişmedi.» derse, söz müşterinindir. Çünkü hâlin zahiri, müşteriye şâhiddir. Veya görmekde ihtilâf etseler, söz yeminiyle müşterinindir. Çünkü müşteri, sonradan meydana gelen bir işi inkâr etmektedir. O da, görmek (rûyet) tir.

Mjişteri bir giyecek balyasını (dengini) satın alıp teslim alsa ve o denkden bir giyecek- satıp veya hibe edip; teslim etse, o dengi «atıcıya görme muhayyerliği veya şart muhayyerliği ile geri veremez. Belki, ayb muhayyerliği İle geri verir. Çünkü mülkünden çıkan şeyde, geri vermek imkânsız (müteazzir) dır. Kalanın geri verilmesinde, satış ak­dinin tamâmından önce pazarlığı ayırmak (tefrik) vardır. Çünkü gör­me muhayyerliği ve şart muhayyerliği satış akdinin tamâmım meneder-ler. Nitekim, daha önce geçti. Ayb muhayyerliği ise, teslim almakdan sonra satış akdinin tamâmını menetnıez. Halbuki mes'elenin konulusu, teslim almadadır. Çünkü geri verme, teslim almadan önce olsa, bunda tasarruf caiz olmazdı. Şayet müşterinin sattığı giyecek, müşteriye bir sebeble geri dönse, bu feshdir. Meselâ, ikinci müşteri O'na kusurla ka­zaen geri vermekle veya birinci müşteri hibede geri dönmekle, fesh olur. İmdi müşteri, o muhayyerlik .üzere olur ve hepsini görme muhayyerli­ği ile geri vermek caiz olur. Çünkü, asıldan engel kalkmıştır. O da, pa­zarlığı ayırmanın lüzumudur. İmâm Ebû Yûsuf  (Rh.A.)  dan rivayet edilmiştir ki; görme muhayyerliği düşmesinden sonra şart muhayyer­liği gibi geri dönmez. Kudûrî (Rh.A.) de buna İtimâd etmiştir.
Şart muhayyerliğini bozan, görme muhayyerliğini de mutlak su­rette bozar. Nitekim, daha önce geçmişti. Yâni gerek, görmezden önce olsun ve gerek gördükten sonra olsun müsavidir. Görme muhayyerliği­ni, gördükten sonra başkasının hakkını îcâb etmeyen şey ibtâl eder. Mu­hayyerlik ile satmak, pazarlaşma (müsâveme) [45] ve teslîmsiz hîbe. gibi şeyler ibtâl eder. Görmeden önce ibtâl etmez. Çünkü bu tasarruf­lar, açık rızâdan daha fazla değildir.
Başkasının hakkım îcâb eylemeyen şey, ancak görme (rûyet) den sonra, onu ibtâl eder- tlk> tasarruflara gelince: Bunlar daha kuvvetli­dir. Çünkü ba'zılan feshi kabul etmez. Ba'züan da başkasının hakkını îcâb etmiştir. Şu hâlde, ibtâli mümkün.olmaz. Keza görmediği ev ile şuf'a istemek de böyledir. Yâni görme (rûyet) den sonra onu. ibtâl eder, görmeden Önce ibtâl etmez. [46]


Eser: Dürer

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Dürer

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..