Rehn   Bölümü

Rehn bölümünün,«Emânet Bölümü-) île ilgisi; relinin ayrTi mür-tehinin elinde emânet olmasıdır. Nitekim, yakında açıklaması gele­cektir. Şu hâlde rehn, emânet gibi olur.

Rehn, lügat yönünden, mutlak surette halis (alıkoymak; etmek­tir. Şer'an; inaldan alınması mümkün ulan bir hak ile inalı habs et­mektir. Mal sözü; hürriin, miulebberin, şarâbın ve bunların benzeri­nin rehn olmasından sakınmak (ihtiraz) içindir. Çünkü bunlar, mal değildir.

Bu hak, hakikaten borç (deyn) dur. Hem, zahiren ve batman vft-cib bir borçtur. Ya da, ancak zahiren vâcib borçtur. Çünkü rehn bir kölenin semeni ile ve sirke (hail) in semeni ile ve boğazlanan bir hay­vanın semeni ile ve inkârdan olan sulh bedeli ile sahih olur. Köleye bir kimse müstehık çıksa da, veya hür çıksa da veya rehn .konan şey şarâb olsa. da veya ölmüş hayvan (meyte) olsa da, ya da alacaklı' ile borçlu birbirlerini borç olmadığına dâir tasdik etseler de, rehn sahîh olur. Çünkü borç (deyn) zahiren vâcibdir. Zahiren vâcib olması ise kâfidir. Zîrâ, zahiren vâcib olan borç, mev'ûd olan borçdan daha kuv­vetlidir. Nitekim, yakında açıklaması gelecektir.

Ya da, o hak hükmen borçdur. Misli veya kıymeti ile ödenen ayn'-iar gibi. Fakihler onlara, uBinei'sihâ a'yan-ı mazmûııe (Kendiliğinden Ödenen aynlar)» adını verirler. Bu adın verilmesinin nedeni, yakın­da açıklanacaktır.
Relin, gayr-i lâzım olduğu hâlde jnün'akld olur. Çünkü rehn, hi­be ve sadaka gibi tebemidur. Hibede olduğu gibi, ıcâb ve kabul ile mün'akid olur. [10]
Ruhi 11'İn [11] relini teslim etmesi ve ondan geri dönmesi caizdir. Şayet râhhı, rehni teslim etse ve mürtehin [12] tarafından, toplanmış olduğu hâlde teslim alınsa, rehn lâzım olur. toplanmış (mecmu') sö­zü, ağaç üzerindeki meyvenin ve tarladaki ekinin rehn edilmesinden ihtirazdır. Çünkü rehn alan kimse, râhinin hakkı ile meşgul olma­dığı hâlde onu toplayamaz. Bu, onun aksinden ihtirazdır. Aksi; ağa­cı meyvesiz ve tarlayı ekinsiz rehn etmektir. (Evde râhinin eşyası var iken, evi rehn etmektir.

Ayrıbııış olduğu hâlde teslim alınırsa, rehn lâzım olur. Bu söz, müşâ'dan ihtirazdır. Kölenin yarısını ve evin yarısını rehn etmek gi­bi. Gayet'ul-Beyân'da böyle zikredilmiştir.

Bu lâfızlara uygun olan ma'nâlar bunlardır. Yoksa ba'zı ulemâ­nın dediği gibi; birincisi miişâ'ın, üçüncüsü meyveyi ağaç üzerinde ağaçsız rehn etmekten sakınmak değildir. Nitekim, doğru düşüne­bilenlere gizli kalmaa.
Râhhı, rehni teslim ettikde rehn lâzım olur. Kelinde tahliye, tes­lim almakdır. Tahliye [13] ile nıurâd, teslim almak mümkün olacak zamanda engeli ortadan kaldırmaktır. Engel ortadan kalkınca, mtir-tehinin teslim alması hükmünde olur. Hattâ rehn, râhin tarafından konup mürtehinin huzurunda bulunsa, mürtehin onu almayıp zayi1 olsa, mürtehin öder. Binâenaleyh, Zeylaî' (Rh.A.) nin lügat ma'nâsı-nm zahirine bakarak: «Doğrusu taihliye, teslimdir.» sözünün vechi yoktur. Çünkü teslim, katoza engel olanı ortadan kaldırmakdan iba­rettir. Engeli ortadan kaldırmak ise, teslim edicinin fiilidir. Teslim alanın fiili değildir. Halbuki kabz, teslim alanın fiilidir. Nitekim sa-tışda tahliye, teslîm almak (kabz) olduğu gibi. Fukalıâya şöyle i'tirâz edilmiştir: Tahliyenin, rehni teslîm almakda kâfî gelmemesi îcâb eder. Çünkü teslîm almak (kaıbz), rehinde Nassan bildirilmiştir. Satış, bunun aksinedir. Hattâ, teslîm almanın rehnde şart olması Allah Te-âlâ' (C.C.) nın:
«Teslim alınmış rehnler...» [14] âyet-i kerimesiyle istidlal etmiş­lerdir.

Asi olan şudur ki; Mansûsda bildirilen şeyin mevcudiyetine en mükemmel şekilde riâyet olunur. Ben derim ki: Mansûsun vücûduna eh mükemmel şekilde riâyet, ancak müstekıllen bildirildiği vakit ge­rekir. Amma mansûsa tebean zikredilirse, vücûduna cihetlerin en kâ­mili üzere riâyet vâcib olmaz. Çünkü satışda birbirini razı etmek, Al­lah Teâiâ' (C.C.) mu:
«Meğer ki (o mallar) sizden karşılıklı bir rızâdan (doğan) bir tİ-câret (malı) ola.» [15] âyet-i kerîmesiyle mansûsun-aleyhdir.

Eğer ımu'Cerizin sözü sahih olaydı, mecbur edilenin satıcı bâtıl olup, fâsid olmazdı. Halbuki Öyle değildir. Açıklaması gelecektir.
Eğer rehn helak olursa, mürtehin kıymet ve borcun en azıyla öder. Bilmelisin ki, rehn, İmâm Şafiî' (Rh.A.) ye göre, hâlis emânettir. Hat­tâ, İmam Şâfİî (fiti.A.) relini, zararı ödenmesi gerekli (mazmun) [16] saymaz. Bize göre; rehn, emânettir. Lâkin rehn alan kimsenin yed'i, yed-İ İstifadır ve helak ile sağlaımlaşır. Çünkü istifa, maliyetten hâsıl olur, ayn'daı* hâsıl olmaz. İmdi İmâm Şafiî' (Rh.A.) nhı kabul ettiği gibi ayn'ı istifa istibdâl (değişme) olur. Halbuki mürtehin, alıcıdır; değiştirici değildir. İstifa (yâni hakkım tam ma'nâsiyle almak), an­cak hakkın cinsinden olur. Afallar arasında mücâneset, maliyet sıfa­tı i'tibâriyledir, ayn i'tlbâriyle değildir. Bu takdirde mürtehin, ayn'da emindir. İstifanın hakîkatında kese gibi. Bundan dolayı relinin na­fakasını, rehn hayatta iken râhin verir. Ölümünden sonra, kefenini dahî râhin verir. Resûlüllah (S.A.V.):

«Onun (rehnin) zararı, râhinin üzerine lâzım gelir.» hadîsinin ma'nâsı budur.

Eehn helak olunca, mürtehiıı relinin kıymeti ile borcun eıı az ola­nını öder. Yâni, bu zikredilen kıymetten veya borçdan hangisi daha az ise onu öder, demektir.

Eğer ıhorç ve iıelinin kıymeti, müsavi olursa, vahinin borcu dü­şer. Yâni mürtehin, rehn borcunu alınış olur. Eğer rehnin kıymeti borçdan daha çok olursa, borçdan fazlası, ınürtehmde emânettir. Çün­kü mazmun (yâni ödenmesi gerekli olan), istifaya yetecek olan mik­tardır, O da, borcun miktarıdır. Eğer helak olan rehnin kıymeti borç­dan daha az ise, borçdan o miktar düşer ve ınürtelıin fazlasını alır. Meselâ râhin, kıymeti on akça eden bir giysiyi, on akça borca rehn koysa; imdi o giysi, mürtehinin yanında helak oîya, râhinin borcu düşer. Eğer giysinin kıymeti beş akça ise, mürtehin, râhinden diğer beş akça alır. Eğer giysinin kıymeti onbeş akça ise; beş akça fazlası, mürtehinin elinde emânettir. MürteJiin, isbâtsız Helak da'vâ etmekle zararı öder. Yâni mürtehin, relinin helakim da'vâ etse, eğer rehne delü bulunmazsa mutlak olarak, yâni; rehn gerek hayvan, köle ve akar gibi emvâl-i zahireden olsun veya altın ve gümüş gibi emvâl-i bâtıııa-dan olsun, öder. İmâm Mâlik (Rh.A.); «Ancak emvâl-i batmada öder.» demiştir.
Mürtehinin alacağını râhinden istemesi caizdir. Çünkü rehni is­temek, borcu düşürmez. Yine mürtehinin, râhini borcu sebebiyle habs etmesi, her ne kadar rehn, mürtehinin elinde olsa da, caizdir. Çünkü mürtehinin hakkı, reimden sonra bakîdir ve habs zulmün cezasıdır. Râhinin,. kâdî huzurunda borcun va'desini uzattığı (metal) [17] an­laşılınca, zulmü defetmek için habs edilir.

Mürtehinin, feshden sonra, borcu alıncaya veya zimmeti ibra edin­ceye kadar rehni habs etmek (alıkoymak) hakkı vardır. Çünkü rehn mücerret fesh ile bâtıl olmaz. Belki mürtehin, rehni râhine fesli yoluy­la geri verir. İmdi reîm, m&zmûnen kalır. Yâni re-hnin kabzı, rehn alanın elinde ve borç rehn koyanın zimmetinde kalır.
Behnle faydalanmak mutlak surette caiz değildir.   [18]  Ne  istihdâm, ne oturmak, ne giymek, ne kiraya vermek ve ne de ariyet, ver­mek ile faydalanmak caiz değildir. Gerek o faydalanma rehn alandan ve gerekse rehn koyandan olsun müsavidir. Ancak, izinle olursa câte-dlr. Yâni, faydalanan mürtehin olursa, râhinin izniyle c.âiz olur. Ve­ya faydalanan râhin olursa, ancak mürtehinin izniyle ekiz olur. İzhı-den önce rehn ile faydalanırsa, mütecaviz olur, ama rehn tecavüzle bâtıl olmaz.

Eğer {mürtehin, borcu rallinden isterse, velevki ımirtehimn iste­mesi ırehn akdi yapılan Imcmlekettcn başka yerde olsun, rehin gttir* mesi emredilir. Çünkü mürtehinin, rehni teslim alması, istifa kabzı­dır. Malının teslim alınmasına, istilâ elinin (yed-i istilânın) mevcû-. diyetiyle beraber vech yoktur. Çünkü, rehnin helak olması muhte­meldir. Şayet rehn, mürtehinin. elinde helak olsa, istifa tekrarlanır.

Eğer rehnin taşınması için güylük yok ise, mürtehine rehnin hâ­zır edilmesi emredilir. Çünkü mekânların hepsi; teslim hakkında, bir tek yer hükmündedir.
Eğer imürtehin rehni hâzır ederse, rehn koyan kimse, borcu müı-tenine teslim eder. Ondan sonra mürtehin rehni, mürtehinin hakkı teayyün etmesi için râhine teslim eder. Nitekim rallinin hakkı, ı-ehniıı hâzır olmasiyle müteayyin olması gibi. Bu, eşitliği gerçekleştirmek İçindir. Nasıl ki, satılan şey (metol1) ve semende, mebî' hâzır olup ondan sonra semen teslim edildiği gibi.

Eğer rehnin taşınmasında güçlük olursa, râhin borcu*, rehni ge­tirmeden teslim eder. Yâni mürtehine, rehni getirmesi teklif edil* mez. Çünkü O'na vâcib olan, rehni tahliye ma'nâsma teslimdir. Yok' sa bir yerden, başka bir yere nakl değildir. Lâkin râhinin, mürtehine rehnin helak olmadığına dâir «Allah' (C.C.) an yemîn vermesi caiz­dir. Kâfî'de böyle denmiştir.

Rehn alan bir kimse (mürtehin), alacağım vahinden istese; mür­tehine rahmin emri ile âdil bir kimsenin yanma koyduğu rehni ge­tirmesi teklif edilmez. Çünkü rehn, râhinin emri ile başkasının elin­de bulunmaktadır.

Keza, mürtehin, rallinin emri ile sattığı rehnin semenini tosmıv almadıkça, kendisine semeni getirmesi de teklif edilmez. Çünkü se­men, rehnin satılmasının emredilmesiyle borç olmuştur. Sanki râhin onu kendisi borç olarak rehnetmiş. gibi olur. Onu teslîm aldığı vakit; bedel, mübdel yerine geçtiği için; yânî rehnin semeni olan bedel, sa­tılan rehn yerine geçtiği için, getirmesi teklif edilir.

Keza; elinde temkini rehin bulunan mürlehin, yâni rahmin bor­cunu ödemek için satışına imkân verdiği rehin de getirilmek için tek­lif edilmez. Yâni, râhin borcu ödemek için rehni satmak istese, mür-tehine satış' imkânı vermek vâcib olmaz. Çünkü relinin hükmü, borç ödeninceye kadar sürekli alıkonması- (habs) dır. Şu hâkle, rehnin se­meninden ödemek nasıl sahih olur?

Yine, borcun bir kısmını Ödeyen rallinin, borcundan geri kalanı mürtehin teslim almadıkça, rehnin bir kısmını teslim etmesi mürte-hine teklif edilmez. Çünkü geri kalan borcunu alıncaya kadar, mür-tehinin rehnin tamâmını alıkoyması (habs etmesi) hakkıdır. Nitekim, satılan şeyin (mebî'in) hab&inde olduğu gibi.
Behn alan kimse (mürtehin), relini kendisi korur. [19] Kansı, çocuğu, hizmetçisi, aylık veya yıllık olan işçisi gibi, mürtehin ile be­raber oturan ailesiyle de koruyabilir. Çünkü i'tibâr onunla beraber oturmalarinadır. Nafakaya değildir. Halta relin alan kadın, eğer reli­ni korumak İçin kocasına verse, meydana gelen zararı ödemez. Bun», Zeylaî (Rh.A.) zikretmiştir. Rehni, zikredilenlerden başkası ile korur­sa, meydana gelen, zararı öder. Çünkü vâcib olan korumayı (hıfzı), terk etmiştir.

Yine, mürtehin tecâvüzü ile, yâni açıkça teaddl etmesiyle ve reh­ni emânet koymasiyle meydana gelen zararı öder. Nitekim takarrür etmiştir ki, rehnin ayn'ı, emânettir.

Yine; mürtehin, rehn olan yüzüğü sağ veya sol elinin küçük par­mağına takmakla da vâki' olacak zararı öder. Çünkü, onu kullanmış olur. Başka parmağına takarsa, bu korumaktır. Yine, rehn olan iki kı­lıcı takınsa, zararı öder. Çünkü,, bu kullanmaktır. Rehn olan üç kılıcı takınsa, ödemez. Çünkü, bu korumaktır. Zira* yiğitler âdeten iki kılıç takınırlar, üç kılıç takınmazlar. Bu zikredilen suretlerde ödemek, kıy­metin tümüyle gasb ödemesidir. Çünkü borcun mikdârından fazlası, zikredilen gibi, emânettir. Emânet ise, telef edilmesiyle ödetilir.

Behn olan yüzüğü, başka yüzüğün üzerine takınmak âdete râci-dir (ilgisi vardır). Eğer rehn alan kimse, iki yüzük takınmakla zînet-lenen kimselerdense, zararı Öder. Değil ise, böyle yapmakla koruyucu olur, ödemez.
Rehnl koruma masrafı mürtehine âiddir. [20] Meselâ, evin ko­runma ücreti ile koruyanın ücreti böyledir. Zîvâ relinin kıymeti, borç-dan daha çok olsa da, korumanın tamâmı mürtehine âiddir. Çünkü korumanın vâcib olması, alıkoyma (habs) sebebiyledir ve habs hakkı mürtehin için bütün relinde sabittir. Fakat rehni, rallinin eline geri vermek veya rehhden bir kısmı geri vermek için yapılan masraf, öden­mesi gereken borca (mazmuna) ve emânete taksim edilir. Yâni rehn, mürtehinin elinden çıktı ise relinin; mürtehine geri verilmesinin masrafı —meselâ kaçak kölenin ücreti gibi— mürtehine âiddir ve rehnin kıymeti borcun misli ise, böyle yapılır. Kczâ relinden bir kıs­mın mürtehinin eline geri verilmesinin masrafı — meselâ, yaraların tedavisi gibi — rehnin kıymeti borcun misli olduğu takdirde, mürte­hine âiddir. Amma, relinin kıymeti borçdan daha çok olursa, ödenme­si gereken borç (mazmun) ve emânet üzere taksim edilir. İmdi öde­nen, rehn alan kimseye, emânet de rehn koyana âid olur. Yaralan tedâvî etmek, hastalıklara ilâç kullanmak ve cinayetlere fidye ver­mek de zikredilen gibidir.
Rehnin haracı, bekâsının masrafı ve menfaatlerinin ıslâhı, relin koyan kimseye âiddir. [21] Meselâ rehnin nafakası, giyimi, çobanın ücreti, rehn olan -çocuğun sütanasınm ücreti, bostanın sulanması ve diğer işlerinin ücreti gibi. Hâsılı; rehnin bekasına râci olan her şey; gerek rehnde fazlalık olsun, gerekse olması», rehn koyan kimseye âid-dir. Çünkü ayn, rehn koyan kimsenin mülkünde kalır. Keza rehnin menfaatleri dahî, O'nun için memlûktur. Rehnin korunmasına râci' olan şey, ya hassaten veya taksim île rehn alan kimseye âiddir. Nite­kim, yukarda geçti.
Rehn koyan ile rehn alandan birine vâcib olan şeyi, diğeri ödese, teberru' etmiş olur. [22] Çünkü^ başkasının borcunu, O'nun emri ol­madan ödemiştir. Ancak kâdî, O'nun ödenmesini emrederse teberru' olmaz. Çünkü kâdînm, umûmî velayeti vardır. Bu takdirde, rehn sa­hibi emr etmiş gibi olur. [23]


Eser: Dürer

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Dürer

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..