Davâ   Hakkında Bir   Fasıl.


Başkasından bir seji odun ainıayı veya ondan hibe etmesini yâ­hûd yanma emânet koymasını veya kendisine onu kiraya vermesini istemek, tâlib için mülk da'vâsmi meneder. Çünkü bunlardan her biri, bu şeyin zi'1-yed'in mülkü olduğunu ikrar etmek olup, bundan sonra taîeb etmek çelişme olur.

Câriye hakkında nikâh taîeb etmek, onda mülk da'vâsmı meneder.

Hür kadında nikâha tâlib olmak, nikâh da'vâsmı meneder.Mecme'ui-Fetâvâ'da böyle zikredilmiştir.

Bir kimse başka bir adamdan mal iddia ettikde, da'vâh olan ha­sım def yoluyla, «Da'vâcı, beni da'vâsından ibra etti.» diyerek, da'vâlı beyyine getirse, sonra İkinci defa da'vâlınm ibradan sonra ikrarda bu­lunduğunu iddia etse; bakılır; şâyed hasım; «Beni ibra etti, ben de kabul ettim!» veya «Ben, onu ibrada tasdik ettim!» demiş olursa, defin defi sahih olmaz. Yânî ikrar da'vâsı sahih olmaz. Eğer; «Ben, ibrayı kabul ettim!» dememişse, def sahih. olur. Çünkü da'vâh bunu deme-yince, ibrayı red ettiği için, malın onun üzerinde olması caizdir. Zîrâ ibra, red ile geri döner. Eğer; «İbrayı kabul ettim!» derse, bu kabul etmenin aksinedir. Çünkü kabulden sonra red ile geri dönmez. Fetâ-vâ-yı Zahîriyye'de böyle zikredilmiştir.

Bir kimse, diğer bir kimseden mal iddia ettikde; diğeri; «Senin için benim üzerimde hiçbir alacak yoktu!» dese, bunun ma'nâsı, is­tiğrak yoluyla mazide onun üzerine vücûbun nefyidir. — İmdi da'vâ­cı, bin akça üzerine bürhân getirse ye münkir de Ödediğine yeyâ ifcraya burhan getirse; bu kabul edilir. Yâni, münkirin burhanı makbul olur. İmâm Züfer (Rh.A.); «Makbul olmaz. Çünkü ödeme, vucûbu ta'-kib eder. Halbuki vucûbu inkâr etmişdi. Şu hâîde münkir da'vâsmda çelişkiye düşmüştür.»  demiştir.

Bizim delilimiz şudur: Tevfîk (ikisinin arasını bulmak) mümkün­dür. Çünkü hakdan başkası, ba'zan kaza olunur ve başkasından husû­meti savmak için ibra da olunur.

Ancak da'vâh. «Ben, seni bilmiyorum!)) veya buna benzer söz ek­ler de; meselâ; «Ben, seni görmedim!d ve «Seninle benim aramda dü­şüp kalkma olmamıştır!» gibi ziyâdeler yaparsa, bu takdirde ibra üze­rine getirdiği beyyinesi kabul edilmez. Çünkü aralarını bulmak imkân­sızdır. Zîrâ iki kişi arasında almak, vermek, ödeme, ödeşme ve mua­mele, bilmeden ve ihtilât etmeden olmaz.

Ulemâdan ba'zisi; «Ben, seni bilmem!» sözünü ve bunun benzerini eklemekle de beyyine kabul edilir, demiştir.

Kudûrî. bizim ulemâmızdan bunun da kabul edileceğini naklet-miştir.  Sözün doğrusu,  zikredilen  gibi  beyyinenin kabul  edilmesidir.
Çünkü muhtecib [1] veya muhaddara [2] ba'zan kapısı önünde olan kavga ve gürültü ile sıkılıp incinir de vekillerinden birine da'vâcıyı razı etmeyi emreder. Halbuki, onu bilmez. Sonradan öğrenir. Şu hâl­de tevfîk mümkündür.

Fukahâ demişlerdir ki; buna göre, da'vâh kendi işlerini kendi gö-renlerdense; beyyine kabul edilmez. Ba'zıları da; «Rivayetlerin ittifakı İle bu fasılda îbrâ üzerine beyyine kabul edilir. Çünkü da'vâ bilmek­sizin gerçekleşir.» demiştir. înâye'de de böyle zikredilmiştir.

Kunye'de denilmiştir ki: Da'vâh, da'vâcıya; «Ben, seni tanımam!» dese, hak beyyine ile sabit oldukda, da'vâh borcu yerine ulaştırdığını iddia etse, iddiası dinlenmez. Eğer da'vâhnın, ulaştığmı veya ulaştırıl­dığını ikrar ettiğini iddiada bulunursa, dinlenir.

Vârislerin biri, «Terekede benim da'vâm yoktur!» dese, da'vâsı bâ-tü olmaz. Çünkü şer'an sabit olan lâzım hak, ıskat ile sakıt olmaz. Ni­tekim, aBen, babamın oğlu değilim!» dese, hüküm foudur.
«Ben, fulanın vârisi değilim!» dese, ondan sonra, fülânın mirasını İddia edip, cihetim beyân etse, da'vâsı sahîh olur. Nitekim yakında se­bebi gelecektir ki, çelişme, gizlilik bulunan yerde da'vânın sıhhatini menetmez. Zn-yed; «Bu şey benim değildir!» dese veya benzeri bir söz söyle­se; yâni benim mülküm değildir; yâhûd, onda benim için hak yoktur, gibi bîr şey söylese; orada başka niza' eden de olmasa, ondan sonra zrl-yed:   «O şey, benimdir!» tüye iddlû etse. iddiası sahih olur ve 5Öz onun sözüdür. Çünkü bu söz, bir kimse için hak isbât etmemiştir. Zîrâ mechûi için ikrar bâtıldır ve çelişme, ancak bir kimse üzerine bir hak­kın ibtâlini kapsarsa,'bâtıl olur.
Eğer zrl-yed; «Bu şey, benim değildir!» dediği vakitte, bir münâ-zi' olursa, bir rivayette onun için İkrar olur. Bu, Cami'us-S ağır'in ri­vayetidir. Diğer bir rivayette; ikrar ohnaz. Bu rivayet, aslin da'vâsı ri­vayetidir. Lâkin fukahâ demişlerdir ki: Kâdî zi'1-yed'e, «Bu şey da'vâ-cinin mülkü müdür?" diye sorar. Eğer. onu ikrar ederse, zi'1-yed'e; «Da'vâcıya teslim eyle i)) diye emreder. İnkâr ederse, da'vâcıya, «Bey­yine getir!» diye emreder. Eğer, bu şey benim değildir, diyen zi'l-yed olmayıp hâricden bir kimse ise; çelişme bulunduğu için ondan sonra bunu iddia edemez. Yukarıda geçtiği veehle; zi'1-yed'i menetmemesine sebeb, malın elinde bulunmasıdır. İmâdiyye'de de böyle denmiştir.

Zeyd, bir kimseden mal iddia edip; isbât edemese; sonra o malı başkasından iddia etse, dinlenmez. Kunye'de de böyle denmiştir.

Bir kimsenin, başkası için mal ikrar eylemesi, kendisi için da'vâ-smı menettiği gibi, vekâletle veya vesayetle başkası için da'vâsını da meneder. Yânı bir adam, bir malı fülânındır, diye ikrar etse, bundan sonra, onu kendisi için iddiada bulunsa, da'vâsı sahîh'ohnaz. Keza, o malı vekâletle müvekkilimindir, diye veya vesayetle mûsînin vâris­leri içindir, diye da'vâsı da sahîh olmaz. Çünkü bunda çelişme vardır. Zîrâ bir mal, bir hâlde ik| kişinin olamaz.

Bütün da'vâlardan ibra ettim, dedikden sonra vekâletle veya ve­sayetle da'vâ etmesi zikredilenin hilâfmadır. Çelişme bulunmadığı için, bu sahîhdir. Zîrâ bir adamın bütün malına müteallik olan da'vâların-dan ibrası, başkasının malının da'vâsmın sahîh olmamasını, o adam için iktizâ etmez.

Bir kimse, bir haneyi kendisi için iddia edip ondan sonra; «Benim üzerime vakfdır!» diye iddia etse, da'vâsı dinlenir. Haneyi kendisi için da'vâ etmesi, ondan sonra başkası için da'vâda bulunması gibi olur. Aksine çevirirse; yâni; o kimse bir haneyi, bu vakfır veya fülâmndır, diye iddia ettikden sonra, kendisi için da'vâ eylese, 'bir rivayette caiz olmaz. O da, Kâdîhân'ın rivayetidir.    Eğer  tevfîka kadir  olursa , diğer bir rivayette caiz olur. O da. Zahîre'nin rivayetidir. Zahire'de den­miştir ki; ((Bir kimse bil'vekâle veya bil'vesâye başkası için bir şey id-diâ etse, ondan sonra o şeyi kendisi için iddia eyîese, da'vâsı kabul edilmez. Ancak 'teviîka kadir olup bu şey r'ülânın idi. ondan sonra ben o füîândan satın aldım, der de, onun üzerine beyyine getirirse, bu takdirde kabul edilir.»

Bir kimse asabelik iddia edip, nesebi belirtse; hasım da neseb onun aksine olduğuna dâir burhan getirse, eğer evvelki da'vâ ile hükm ve­rildi ise, bununla hüküm verilmez. Eğer evvelki ile kaza olunmadı ise, çelişme bulunup evleviyet bulunmadığı için ikisi de sakıt olurlar.

Bir kimse, ölünün baba ve ana bir amcasının oğlu olduğuna bür-hân getirse ve dâff de onun, ölünün sâdece ana bir amcası oğlu oldu­ğunu isbât etse veya ölünün onun sâdece ana bir amcası oğlu oldu­ğunu ikrar ettiğine dâir bürhân getirse, birincisi ile kâdînm kazasın­dan önce def sayılır. Kazasından sonra def sayılmaz. Çünkü, hükm-ie te'kîd edilmiştir. Birincisi, bunun aksinedir.

Bir ikimse asabelikîe mîrâs iddia etse. bunun defi hasmının onu hükümden Önce zevi'l-erhâm'dan olduğunu ikrar ettiğini iddia etme­siyle olur. Çünkü, bu takdirde iki sözün arasında çelişme vardır.

Bir kimse Önce; «Bu çocuk, bendendir!»; sonra, «Bu çocuk, ben­den değildir!», ondan sonra; «Bu çocuk, bendendir!» dese, o kimsenin ikrarı sahih olur. Çünkü çocuğun kendisinden olduğunu ikrarıyla rau-karr-un îeh'in hakkı teaîluk etmiştir. Zîrâ çocuğun nesebi belli bir adamdan sabit olur. Hattâ zina suyundan yaratılmış olması ortadan kalkar. «Bu çocuk, benden değildir!» demekle, çocuğun hakkını ibtâle mâlik olamaz. Tasdik geri dönerse, ikrarı sahih olur.

Ben derim ki; Usturişniyye'de ve İmâdiyye:de ibare şöyle vâki' ol­muştur: «Bir kimse; «Şu çocuk, benden değildir!» dese, ondan sonra, «Bu bendendir!» dese, ikrarı sahih olur. Zîrâ çocuğun kendisinden ol­duğunu ikrar etmesi ile mukarr-un leh için hak teaîluk eder... ilah.» dediği sözünden zahir olan şudur ki, bu ibare, kitabın kopyasını çıka­ran ilk kâtibin hatasıdır. Hatâ olduğuna, zikrettiği ta'lîl delâlet eder. Zîrâ ta'lîl, burada üç ibare olmasını gerektirir Birinci ibare, oğulluğun isbâtı; ikincisi, oğulluğun nefyi; üçüncüsü, isbâta dönüşdür. Usturîş-niyye'de ve İnıâdiyye'de zikredilen ancak iki ibaredir.

Aksini söylese; yânî, «Bu çocuk, bendendir!» dedikden sonra; «Ben­den değildir!» dese, sahih olmaz. Yânî nefyi sahih olmaz. Çünkü neseb sabit olmuştur. Neseb sabit olunca, artık nefy ile ortadan kalkmaz.

Da'vâh, da'vâcınm; «Ben. da'vâda mubtılım (bozguncuyum)» de­diğine veya; «Benim şâhidlerim yalancıdır!» yâhûd «Benim, onun üze­rinde alacağım bir şey yoktur!» dediğine dâir bürhân getirse, def sa­hih olur. Da'vâh. da'vâcımn: «Ben yalancı şâhid ile geldim!» dediğine dâir bürhân getirse, defi sahih olmaz. Çünkü bu sözden, hasım ile be­raber gelen şâhidlerin yalan söylemiş olmaları lâzım gelmez.

Da'vâh, beraet hüccetiyle gelse, yânî bir adam başka bir kimsede bir miktar malı olduğunu iddia etse, da'vâli da onu ikrar etse, sonra da'vâlı; «Sen, benim zimmetimi o maldan ibra ettin!» diyerek ibra hüccetini meydana çıkarsa, bunun üzerine da'vâh; «Evet ben, senin zimmetini ibra etmiştim, lâkin ben ibra vaktinde küçük çocuk idimU dese, söz dadacınındır ve hasmı üzerine hüccet lâzım gelir. Zîrâ ha­sım, ibrayı ödemeye aykırı bir hâlete isnâd eylemiştir. Hasım ibra vak­tinde da'vâcınm bulûğunu isbât ederse, da'vâcınm sözü defedilmiş olur.

Bir kimse, helak olan bir cariyenin kıymetini iddia etse, hasım da cariyenin hayâtta olduğuna dâir bürhân getirip; «Biz, o cariyeyi fü-lân şehirde sağ olarak gördük!» deseler, bu şehâdet kabul edilmez. Me­ğer ki, o cariyeyi sağ olarak getirmiş ola. Zahîre'de böyle zikredilmiş­tir.

Bir kimse, bir adam için kardeşlik iddia edip dedesinin adını zik-retmese, iddiası sahih olur. Fakat; «Amcasının oğluyum!» diye da'vâ etmesi, bunun hilafınadır. Bunda, dedesinin adını'zikretmesi şarttır. İmâdiyye'de de böyle denmiştir.

Gizlilik ve kapalılık (hafâ) bulunan yerde çelişme, da'vânın sıh­hatini menetmez. Ulemâdan ba'zısı; «Meneder», demişlerdir. Bu asîm bir çok fürû'u (dallan ve kollan) vardır. Musannif, bunlardan ba'zısmı daha önce zikretmişti. Ba'zısını da ilerde zikredecektir. Burada, onlar-, dan birini zikredip; «Şâyed da'vâcı kendisi için vasiyyet edildiğini id­dia etse, vâris vasiyyeti inkâr edip; mûsâ leh beyyine getirse, vâris de mûsînin rücû ettiğini iddia etse, kabul edilir. Sahih olan da budur.» demiştir. Bu, öyle bir çelişmedir ki tarikında gizlilik vardır. Zîrâ olur ki; mûsî vasiyyet etmiş; vâris onu bitmemiştir. Ya da, mûsî rücû' et­miş; vâris onu bilmemiş, bundan dolayı inkârda bulunmuştur.

Ba'zısı; «Kabul edilmez.» demiştir. Çünkü, açık çelişki vardır.
Bir de, şu var ki; bir kimse, bir adamdan bir hâne kirâladıkdan sonra, diğerine karşı iddiada bulunup; «Bu ev, benim mülkümdür. Çün­kü babam, ben küçük iken benim için satın almıştı, bu ev benim mül­kümdür!» diyerek beyyine getirse, da'vâsı dinlenir. Gizlilik bulunduğu için, bu çelişme, da'vânın sıhhatine engel olmaz. Zîrâ baba küçük co cugu için ve küçük çocuğundan kendisi için,   -oğulun o'şeyden ha ben ve bilgisi yok iken-  satın almada müstakil olur. Bu  şuna ben zer ki: Kadın, kendisini muhâlaa ettikden sonra üç talâk ile boşanmış olduğuna dâir beyyine getirip   -kadının bilgisi Ve haberi yok iken onun üzerine talâkı ika' etmekde koca müstakil olduğu için her Z kadar kadın çelişkide ise de-  kadının hul' bedelini geri alması caiz olur. Bu mes'elenin Imâdiyye'de ve başka kitaplarda benzeri çoktur[3]


Eser: Dürer

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Dürer

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..