Hastanın   (Ölüm   Hastasının)   İkrarı   Babı

Hastanın sıhhat hâlinde iken ikrar ettiği borcu mutlak surette;
— yâni serek o borcun sebebini bilsin, gerekse sıhhat hâlinde ikrâriyle bilinsin fark etmez— ve maraz-ı mevtinde (1) ma'rûf bir sebeble —ki mâlik olduğu malın 'bedeli, helak ettiğinin bedeli ve karısının mehr-i misli gibi şeyler olup görmekle bilinirler. — yaptığı borçlar, ölüm has­talığında ikrar ettiği borçlardan önce gelirler. İmâm Şafiî' (Hh.A.) ye göre; sebebde —ki ikrardır— eşit oldukları için, ölüm hastalığında olan İkrar, iki önceki borçlar ile eşit durumdadır.

Bizim delilimiz şudur: Sıhhat hâlindeki borçdan kurtulmadıkça, hasta borç ikrar etmekden mahcurdur. Şu hâlde mahcurun ikrâriyle sabit olan borç, 'hacrsız sabit olan borca müzâhim olamaz. Borç ikrar edip, hacrdan sonra tekrar borç ikrar eden me'zûn köle gibi ki, ikinci ikrarı, birinciye muâraza edemez.

Bunların hepsi mîrâsdan önce gelir. Yâni; sıhhat ve hastalık hâ­linde belli sebeble olan 'borç ve hastalıkda sâdece ikrar ile bilinen has­talık hâlindeki borç, mîrâs üzerine takdim edilir. (Yâni borca öncelik tanınır). Çünkü borcu ödemek aslî ihtiyaçlar (havâic-i asliyye) den­dir. Vârislerin hakkı ise, ferağ şartı ile (yânî ölünün borçlan ödenip ihtiyaçları giderildikden sonra) terekeye tealluk eder. Bundan dolayı ölünün kefenlenmesindeki ihtiyâcına öncelik tanınır.

Hastanın, borcunun ödenmesini bir alacaklıya tahsis etmesi veya «Şübhesiz Allah Teâlâ, her hak sahibinin hakkını verdi. Dikkat edin, vârise vasiyyet yoktur.» buyurmuştur.

Ancak alacaklıların ve vârislerin geri kalanı tasdik ederlerse, caiz olur. Çünkü tahsise engel, onların haklarının terekeye tealluk etme­sidir. Onlar hastayı tasdik edince; engel ortadan kalkar ve tahsis caiz olur.

Gerekçe bulunduğu ve engel ortadan kalktığı için hastanın vâris-den başkasına ikrân caizdir. Velev ki, bütün malım ikrar etsin.

Birincisinin caiz olması; hâlis malında tasarruf ettiği içindir. Bu, câlz olmayı iktizâ eder. İkincisinin caiz olması şundandır: Çünkü ik­rarın cevazına engel olan miras idi, O ise, ortadan kalkmıştır. Bütün malını ikrar caiz olması İbn Ömer' (R.A.) den, Resûlüliah' (S.A.V.) m şöyle buyurduğu rivayet edildiği içindir:

«Şâyed bir adam hastalığında, vârîsden başka bir adam için bor­cu olduğunu ikrar ederse; bütün malını kaplasa bile bu ikrar caizdir.» Kıyâs, onun ikrarının ancak malının üçtebirinden sahih olması idi.

Çünkü şeriat, onun tasarrufunu malmın üçtebirine indirmiştir. Üçte-ikisine ise, vârislerin hakkı tealluk etmiştir. Bundan dolayıdır ki, ma­lının hepsini teberru' etse, ancak üçtebirde geçerli olur. Şu hâlde ikra­rı da öyledir. Ancak malının üçtebirinden geçerli olmak îcâb eder. Lâ­kin, İbn Ömer' (R.A.) den rivayet edilen hadîsden dolayı kıyâs terk edilmiştir.

Bir adam, bir yabancıya evvelâ mal ikrar edip ondan sonra; «Ög-lumdur!» diye ikrarda bulunsa, nesebi sabit olup, mukırrtn mal ikrarı bâtıl olur.

Bir yabancı, kadına önce mal ikrar edip, sonra onu nikâh ederse, Ücran sahih olur. İmâm Züfer' (Rh.A.) e göre; töhmet bulunduğu için bu ikrar birinci mes'ele gibi bâtıl olur.

Bizim delilimiz şudtlr: O adam ikrar etmiştir. Aralarında töhmet sebebi de yoktur. Şu hâlde ondan sonra hadis olan sebeble bâtıl ol­maz. Birinci mes'ele, bunun aksinedir. Çünkü neseb da'vâsı, ulûk za­manına dayanır. Ve oğulluğun ikrar zamanında sabit olduğu meyda­na çıkar. Bundan dolayı sahih olmaz. Evlilik ise, evlenme zamanına mahsûsdur. Şu hâlde onun ikrarının, karısı için olduğu meydana çık­maz. Hibe ve vasiyyet bunun hilâünadır. Yânı şu mes'ele bunun hilâ-fmadır ki: Şâyed bir kimse, bir yabancı kadına bir şey hîbe veya va­siyyet edip ondan sonra, onunla eviense, ikisi de ittifakla bâtıl olur. Çünkü vasiyyet, ölümden sonra temliktir. Halbuki bu durumda, ka­dın onun vârisidir. Böyle olunca vasiyyet sahih olmaz.

Hastalık hâlinde hîbe dahî vasiyyettir. Hattâ malının sâdece üçtebirinden geçerli olur. Nitekim vasiyyet bölümünde, yakında açıkla­ması gelecektir. Bu durumda hîbe, vasiyyet gibi olmuştur.

Bir adam, öiüm hastalığında boşadığı karısına borç ikrar etse, id-det bakî olduğu için töhmet bulunduğundan, o kadına, erkekden ka­lan mîrâsdan ve borcundan en az mikdâr verilir. İkrar kapısı evlilik bakî olduğu için kapanmışdı. Olabilir, ki; erkek, kadının mirasına zi- ' yâde etmek için ikrarı sahih olsun, diye boşamaya kalkmıştır. Mîrâsın ve borcun en azanda ise töhmet yoktur. Şu hâlde, en az sabit olur.
Bir adam, doğum yerinde nesebi bilinmeyen bir oğlanın oğulluğu­nu; «Bu çocuk, benim oğlumdur!» diye ikrar etse,   —doğum yerinde nesebi bilinmeyen kaydının faydası yukarda -geçmişti. —   çocuğun mis­li, o adam gibi birinden doğar ve o oğlan da tasdik ehlinden olup mu-kırr1! tasdik ederse, nesebi o adamdan sabit olur ve bu çocuk nesebi bilinmemek şartıyla mukırr'm vârislerine mîrâsda ortak olur. Çünkü nesebi bilinirse, başkasından neseb sabit olmaz. Mukırr'm zahiren- ya­lancı olması gerekmesin diye, o memlekette onun benzerinden o yaşda oğlan çocuğu hâsıl olması; bir de, çocuğun tasdik etmesi şart kılın­mıştır. Çünkü söz konusu olan mes'ele, kendisini tanıtıp anlatabilen oğlan çocuğu hakkındadır. Şu hâlde oğlanın tasdiki mutlaka lâzımdır. Çünkü oğlan kendine mâlikdir. Hattâ oğlan, küçük olup kendisini ta­nıtıp anlatmaya kadir değilse, tasdikine i'tibâr edilmez. Bundan do­layı musannif; «O oğlan tasdik ehlinden ise; mukırr'ın vârislerine mî­râsda ortak olur.» demiştir. Çünkü nesebi mukırrdan sabit olunca, du­rumu bilinenT âris gibi olur.

Bir adamın, çocuğunu, anasını ve babasını ikrar etmesi sahîh olur. Çünkü bu ikrar, kendi aleyhine ikrardır. Bunda, nesebi başkası üzeri­ne yüklemek yoktur. Yine, erkeğin karasını ve efendisini İkrar etmesi de sahîh olur. Çünkü erkeğin ikrarının mucebi, kimseye zarar vermek­sizin birbirlerini doğrulamakla aralarında sabit olup ikrar geçerli olur.

Kadının; anasını, babasını, kocasını ve efendisini ikrar etmesi de sahîh olur. Çünkü asi olan şudur ki; insanın ikrarı kendi aleyhine bir hüccettir. Öaşkası aleyhine hüccet değildir. Zikredilen kimseleri ikrar etmekle, ancak, kendi aleyhine ikrarda bulunmuş olur ve kabul edilir.

Onların, mukırr'i tasdik etmeleri şarttır. Çünkü onlardan başkası­nın İkrarı, onları ilzam eylemez. Zîrâ her biri, kendi nefsine mâlikdir. Ancak mukarr-un leh, mukırnn elinde küçük çocuk olarak bulunur ve kendisini anlatmaya kadir olmazsa yâhud mukırnn kölesi olursa, sâ­dece onun ikrarı ile nesebi sabit olur.

Eğer oğlan başkasının kölesi olursa, onun efendisinin tasdik et­mesi şarttır. Nitekim kadın çocuğu da'vâ ettiğinde kocanın tasdik et­mesi şart kılınmıştır. Yâhûd kocalı bir kadının çocuğu ikrarında; ebe olsun olmasın, bir kadının şâhidliği ve kocasız kadının iddeti olmadığı hususunda ikrân şahindir. Yânı kadının, kocası olmayıp; mu'tedde de olmasa; «Çocuk, benimdir!» diye ikrar etmesi sahih olur. Çünkü on­da, nefsini ilzam (gerekli kılmak) vardır, başkası üzerine ilzam yok­tur. Şu hâlde, onun aleyhine geçerli olur.

Mukırr'm ölümünden sonra tasdik edilmesi sahîh olur. Ancak ka­dının mukırr olduğu hâlde ölmesinden sonra, kocanın tasdik etmesi sahîh olmaz. Yânî mukırr'ın ölümünden sonra, nesebde tasdik sahîh-dir. Çünkü ölümden sonra neseb bakîdir. Koca, kadının nikâhını ik­rar edip öldükde, kadın onu tasdik etse, sahih olur. Hattâ, onun meh-rini vârisi vermesi lâzım gelir. Çünkü, nikâhın hükmü bakîdir. O da, iddettir. Eğer kadın, bir erkeğin nikâhım ikrar edip Ölse ve koca onu tasdik etse; İmâm A'zam' (Rh.A.) a göre, bu tasdiki sahih olmaz. Çün­kü kadın ölünce bütün ilişkileriyle nikâh ortadan kalkmıştır. Hattâ kocanın, o kadının kızkardeşi ile ve o kadından mâada dört kadınla ev­lenmesi caiz olur. Kocanın, kadının ölüsünü yıkaması helâl değildir. Binâenaleyh kadının ikrarı bâtıl olur. Şu hâlde, ikrarın bâtıl olmasın­dan sonra tasdik de sahih olmaz.
Bir adam, kardeş ve amca gibi doğumdan [20] olmayan kimseler İçin. neseb ikrar etse, sabit olmaz ve onun hakkında ikrarı kabul edil­mez. Çünkü o ikrarda, nesebi başkasına yüklemek vardır. Eğer mukirr, nafaka veya hıdâne iddia ederse, kadın hakkında iddiası mu'teber olur.

Mirasçı da olur. yalnız vâris varsa, uzak da olsa onıtnîa mîrâsçı olamaz. Yâni mukırr'm belli vârisi olursa, o vâris yakın olsun uzak olsun, mu-karr-un leh/den mirasa daha çok hak sahibidir. Hattâ mukırr, bir kim-' şeye; «Benim kardeşimdirU diye ikrar etse, ve mukırr'm halası veya teyzesi olsa, mîrâs hala veya teyzeye âiddir. Çünkü mukarr-un leh'in nesebi sabit olmamıştır. Şu hâlde, bilinen vârise muâraza edemez.

Bir kimsenin babası öldükde; bir kimse için; «Kardeşimdir!» diye ikrar etse. mukarr-un leh onunla mîrâsda nesebsiz ortak olur. Çünkü ikrarının muktezâsı (gereği) iki şeydir. Biri, nesebi başkasına yükle-mekdir. Halbuki mukırr için, mukarr-un leh üzerine velayet yoktur. Diğeri de, mîrâsda ortak olmaktır. Onda, velayeti vardır. Şu hâlde, ikinciye i'tibâr edilir; birinciye edilmez.
Bîr ölünün, iki oğlundan biri; ölünün bir başka kimsede olan ala-cağımn yansını babasının  ieslîm a'dığını ikrar etse, ikrar eden oğlu için bir şey yoktur, alacağın yarısı diğerinin olur. Yâni bir kimse ölüp, iki oğlu kalsa ve ölünün bir adamda bin akça hakkı olsa, oğullarından biri; «Babam, bu adamdan bu bin akçanın yarısını teslîm aldı!» diye ikrar etse, kardeşi de onu yalanlasa, ikrar eden bir şey alamaz. Geri kalan yansı, onu yalanlayan kardeşinin olur. Çünkü borcun alındığını ikrar etmek, ölü üzerinde borç olduğunu ikrardır. Zîrâ borcu teslîm almak, ancak ödenmesi gereken malı teslîm almakla olur. Bu takdir­de, takas olurlar. Diğer kardeşi onu yalanlayınca, onun payını borç kaplamış olur. Şu hâlde, borcun hepsi ödenmedikçe, onun için mîrâs-dari bir şey yoktur. Mukırr, teslîm aldığının yansını kardeşinden iste­yemez. Velev ki, tşslîm alman yarımın, aralarında ortak olmasına bir­birlerini tasdik etmiş olsunlar.     Çünkü  mukırr,  dönüp kardeşinden alırsa, kardeşi de borçludan alır. Borçlu dahî, o mikdân mukırrdan alır. Çünkü bunda, takas 'bozulmuştur ve Ölü üzerinde borç kalmıştır. Halbuki borç, mîrâsdan önce gelir. Böyle olunca devr lâzım gelir. [21]


Eser: Dürer

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Dürer

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..