23. DAVALAR BÖLÜMÜ


Bu bölümün başlığını teşkil eden "akdiye" kelimesi "kadiyye" kelime­sinin çoğuludur. Kadiyye ve kaza; bir şeyi sağlam yapmak ve sonuçlandır­mak, ilzam etmek, haber vermek, takdir etmek, bir şeyi diğer bir şeyin yeri­ne koymak gibi çeşitli manalara gelir.[1]
"Rabbin, yalnız kendisine tapmanızı ve anaya babaya iyilik etmenizi emretti..."[2] âyet-i kerimesinde kaza kelimesi emretmek, hükmetmek ma­nalarında; "Kitapta, İsrail oğullarına şu hükmü verdik..."[3] âyet-i kerime­sinde ise haber vermek manasında kullanılmıştır.[4]
Hukuk dilinde ise kaza, "Amme velayetini üzerine alan bir kimsenin söylediği geçerli sözdür."[5]

Kazanın meşruiyyeti Kitap, sünnet, ve icmâ ile sabittir. Kazanın meşru-iyyetine Kitab'tan delil şu âyet-i kerimelerdir:
1- “Biz sana Kitab'ı hak ile indirdik ki, insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği biçimde hüküm veresin..."[6]
2- "...Ve eğer hüküm verirsen aralarında adaletle hüküm ver..."[7]
3- “Aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet, onların keyiflerine uy­ma..."[8]
4- “Ey Dâvûd, biz seni yeryüzünde (senden öncekilerin yerine) hüküm­dar yaptık. İnsanlar arasında adaletle hükmet..."[9]
Sünnetten delil ise, "Hâkim, hüküm verir (ken) ictihadda bulunur da isabet ederse onun için iki sevap vardır. Ama hüküm verir (ken) ictihad eder de yanılırsa ona bir sevap vardır" anlamındaki 3574 numaralı hadis-i şerif­le; Hz. Peygamber'in, Hz. Ali ile Muaz'ı Yemen'e kadı olarak göndermesidir.

Kazanın meşruiyyeti icmâ ile de sabittir. İnsanların yaratılışında zulmetme kabiliyet ve meyli bulunması ve bu meyle sed çekmenin ancak bir hâkimin müdahalesiyle mümkün olacağı gerçeğinden hareketle ilim adamları halk ara­sında adaleti ikame etmek üzere hâkim tayin edilmesinin meşruluğunda ic­mâ etmişlerdir.
Mezhep imamlarına göre; halk arasında adaletin icra edilmesi için bir hâkim tayin etmek devlet başkanı üzerine farzdır. Delilleri ise, "Ey inanan­lar, adaleti tam yerine getirerek, Allah için şahitlik edenler olun..."[10] âyet-i kerimesidir.

Kaza, emr-i bil ma'ruf ve nehy-i anil münker hükmünde olduğundan kaza müessesesini yaşatmanın hükmü de emr-i bil ma'ruf ve nehy-i anil münker müessesesinin hükmü gibi farz-ı kifâyedir.

Kaza; din işleriyle ve müslümanlann maslahatlanyla ilgili olması cihetiyle aynı zamanda Allah'a yaklaştıran taat çeşitlerinden biridir. Bu sebeple peygamberler de kadılık görevi yapmışlardır.

İbn Mes'ud; !'Bir kadı olarak iki kişi arasında adaletle hükmetmem be­nim için yetmiş senelik (nafile) ibadetten daha sevimlidir." demiştir.
Mezheb imamları, kadı olacak bir kimsenin âkil, baliğ, hür, müslüman olması; kör, sağır, dilsiz olmaması gerektiği hususunda ittifak etmişler; an­cak adaletli, erkek ve müctehid olması hususunda ise ihtilâfa düşmüşlerdir.[11]
Hâkim olabilmek için erkeklik (zükûret) cumhura göre, hükmün sıhha­ti hususunda şart değildir. İmam A'zam'a göre, kadınlar da şahitlikleri makbul olan hususlarda, meselâ mallarla ilgili davalarda hâkim olabilirler.[12]

Fıkıh kitaplarında açıklandığı üzere; hâkimlik beş derecedir:
1- Farz: Hâkimliğin bir kişiye verilmesinde zaruret varsa o kişinin bu görevi kabullenmesi farzdır.
2- Müstehab: Daha üstün ve yetkili bir kişinin hâkimliği kabul etmesi müstehabtır.
3- Muhayyer: Yetki bakımından eşitlik olursa görevi kabullenmek ihti­yaridir.
4- Mekruh: Daha üstün ve yetkili birisi varken hâkimliği kabul etmek mekruhtur.
5- Haram: Âciz olduğu halde hâkimliği kabul etmek haramdır.

Hâkim devletten maaş alır. Hâkim; dini ve aklı tam; Kur'an, sünnet ve fıkhı iyi bilen kimselerden seçilmeli, mümkünse müctehid olmalıdır.

Hâkimlik görevi peşinde koşmak doğru değildir. Görev verildiğinde, duruma göre kabullenilmelidir.

İslâm devleti olmakla birlikte, zalim veya günahkâr yöneticilerin verdi­ği hâkimlik görevini kabul etmek caizdir.

Hâkim için belirli bir yer yoktur. Mescid sayılan bir yerde hüküm ver­mesi daha iyidir.

Hâkimin hediye kabul etmesi yasaktır. Sadece davalı olmayan yakınla­rından veya önceden beri hediyeleşmekte olduğu kimselerden, o zamanki mik­tarları aşmayacak kadar hediye alabilir.

Hâkim, davalıların bulunduğu umumi davetlere katılabilir. Fakat ken­disi için düzenlenen özel davetlere ne olursa olsun katılamaz.

Hâkim, muhakeme esnasında davalılara eşit muamele yapmalı, mevki­ine uymayan hafif davranışlardan kaçınmalı; kederli, uykulu, öfkeli, acık­mış, susamış iken duruşmayı yönetmemen', duruşma esnasında şahitlere "Şuna şahitlik eder misin?" vs. şeklinde telkinde bulunmamalıdır.

Kısas ve hadle ilgili bütün hukuk davalarında bir hâkim diğer bir hâki­me mahkemede bulunmayan bir davalı aleyhindeki şahitlerin ifadelerini tes-bit ederek gönderir. Hâkim, şahitlerin ifadelerini kendilerine okur ve kendi­si zaptı imzaladıktan sonra bir nüshasını davalının bulunduğu yerin hâkimi­ne gönderir. Davalı duruşmaya getirilince şahitlerin ifadesi kendisine oku­nur ve hakkında kararlar alınır.

Kadın, hukuk davalarında hâkimlik yapabilir. Ancak kısas ve hadle

ilgili ceza davalarında hakimlik yapamaz.

Bir hâkim, başkasını hüküm vermeye -eğer kendisini böyle bir yetki verilmemişse- yetkili kılamaz.

Bir hâkim başka bir hâkimin kararına; Kitap, sünnet ve icmâa aykırı olmadıkça uyar.

Şahitler yalan söylemiş olsalar bile, hâkimin bunu bilmeden verdiği he­lâl ve haramla ilgili hüküm geçerlidir.
Bir hâkim hazır bulunmayan bir davalı aleyhine ancak vekili veya vasi­si hazır bulunmak şartı ile hüküm verebilir.[13]
Bundan önceki İmâre bölümü ile mevzumuzu teşkil eden bu bölüm ara­sındaki fark açıktır. İmâre bölümü, devlet başkanlığı ile ilgilidir. Bu bölüm ise hâkimlikle ilgilidir. Bilindiği gibi devlet başkanı ayrıdır, onun memuru durumunda olan hâkim yine ayrıdır.[14]


Eser: Ebu Davud

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Ebu Davud

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..