8. Kasâme İle Öldürmek

Kasâıne sözlükte güzel yüzlülük ve yemin manâlarına gelir. Istılahı tarifi mezheplere göre farklılık arzeder. Hanefilere göre kasâme: "Katili bilinmeyen ve üzerinde kati izleri bulunan bir maktulün bu­lunduğu yer halkından elli kişinin usulü dairesinde yemin etmeleridir."

Hanefilerin bu tarifini biraz açarsak kasâme kelimesinin manâ ve mefhumu daha iyi anlaşılacaktır.

Bir köyde, kasabada veya mahallede yahut bu meskûn mahallere ses ulaşacak bir mesafede yada birisinin mülkünde bir Ölü bulunsa ve bu ölünün üzerinde darb izi, bıçak ve kurşun yarası gibi kati alâmeti olsa ve katili bilinmese, o mahallin halkından elli kişiye; "Bu adamı ben öldür­medim ve öldüreni de bilmiyorum" diye yemin ettirilir. İşte buna kasâ­me denilir. Yemin ettikleri zaman diyeti verirler, kısastan kurtulurlar. Yemin etmeyen çıkarsa, edinceye kadar hapsedilir.

Şayet katil iddiası diyeti gerektiriyorsa ve kendilerine yemin tevcih edilenlerden bazıları yeminden kaçınırlarsa diyetin tümü yeminden ka­çanların âkılesi tarafından ödenir. Hepsi yeminden kaçınırsa katli ikrar veya yemin edinceye kadar hapsedilirler.

Burada özellikle dikkat çekmek istediğimiz nokta, kasamede yemi­nin katil zanlılarına yani maktulün bulunduğu bölge halkına yöneltilme-sidir. Diğer mezheplerde durum farklı olduğu için bu noktaya dikkat çe­kiyoruz.

Şafiî meshebinde Kasâmede yemin, maktulün bulunduğu bölge hal­kına değil, maktulün velilerine yöneltilir. Bu mezheb ıstılahında kasâme: "Maktulün velilerinin yapacakları elli yemindir" şeklinde tarif edi­lir.

Tarifi biraz açalım: Bir adam öldürülüyor ve maktulün velilerine gö­re zanlısı yada zanlıları var. Ama ellerinde onun katil olduğuna delâ­let eden beyyine yok. İşte bu durumda maktulün velisi muayyen bir şa­hıs için "bu katildir" derse kendisine (veliye) elli kez yemin ettirilir. Eğer veli birden fazla ise her birisine mirastaki hissesine göre yemin ettiri­lir. Şayet maktulün velisi durumunda olan kişi birisinin katil olduğunu iddia eder ama yemin etmekten kaçınırsa, bu kez dâvâlı durumunda ola­na elli kez yemin etmesi teklif edilir. Yemin ederse kendisinden diyet alınmaz. Ama yemin etmezse diyet verir. Katil iddiası ister amden ister hatâen olsun  farketmez,

Mâlikîlerde de yemin maktulün âkil ve baliğ olanla velilerine tevec­cüh eder. Şayet bunlar birisinin katil olduğuna ve katlin teammüden vu­ku bulduğuna elli kerre yemin ederlerse kısas, hatâen öldürdüğüne ye­min ederlerse diyet hükmedilir.

Mâlikîlere göre birisini, bilinmeyen bir adam öldürse ve bir toplu­luğun içine karışsa, maktulün velileri de herhangi bir şahsı itham et­mese o topluluktakilerin her birine kendisinin o şahsı öldürmediğine ve öldüreni de bilmediklerine dair yemin ettirilir. Yemin ederlerse bir mü­kellefiyetleri kalmaz. Yemin etmezlerse müştereken maktulün diyetini verirler. Bir kısmı yemin eder, bir kısmı yemin etmezse diyet yemin et­meyenler tarafından ödenir.

Hanbelîlerde yemin önce katilin erkek varislerine, onların yemin­den kaçınmaları halinde de dâvâlıya (müddeâ aleyhe) ettirilir.

Kasâmenin meşru kılınmasının bir takım hikmetleri vardır. Bu hik­metleri iki noktada toplamak mümkündür:

a- Maktulün bulunduğu bölge halkına yemin ettirilerek diyete iştirak ettirilmesi, onların bölgelerinin huzur ve sükûnuna çalışmalarına, orada­kilerin emniyetini temine gayret etmelerine vesile olur. Böylece sefih ve mütecavizlerin, eşkiyânın bölgelerine sızmasın?., orada üslenmesine mâ­ni olurlar.

Ayrıca "biz öldürmedik ve öldüreni de bilmiyoruz" şeklindeki bir ye­min onların töhmet altında kalmamalarına, kendilerini temize çıkarmala­rına sebep olur.

b- Maktulün,  katili bilindiği zaman, kısas veya diyet yoluyla ölünün

yakınlarının acıları bir nebze dindirilmiş, gönüllerindeki alev söndürül­müş olur. Katilin bilinmemesi durumunda acıları ile başbaşa kalırlar. İş­te kasâme yoluyla maktulün velilerine diyet verilmesi veya bâzı mezhep­lere göre kısasa hükmedilmesi onları biraz da olsa rahatlatır.
Şüphesiz kasâme konusunu böyle birkaç cümlede, olduğu gibi ortaya koymak mümkün değildir. Mes'ele fıkıh kitaplarında cinayetler bölümü­nün kasâme konusunda enine boyuna açıklanmıştır. Biz burada sadece konu hakkında çok genel bir bilgi vermekle yetiniyoruz.[66]
4520...  Selıl b. Ebî Has'ame ve Râfi b. Hadîc (radıyallâhü anhiimâ) dan, şöyle (dedikleri) rivayet edilmiştir:
Muhayyısa b. Mes'ûd ve Abdullah b. SehJ Hayber tarafına gitmişler ve hurmalıkta biribirlerinden ayrılmışlardı. Abdullah b. Sehl öldüiül-dü. Yahudileri ilham ettiler. Kardeşi Abdurrahman b. Sehl ve amcası­nın oğullan Huveyyisa ve Mühayyisa, Rasûlullah (s.a.v) in huzuruna gel­diler. Onların küçüğü olduğu halde, kardeşinin başına gelen şey konu­sunda Abdurrahman konuştu. Rasûlullah (s.a.v) "Büyük konuşsun, bü­yük" -veya: "büyük olan başlasın"[67]-buyurdu. Bunun üzerine arkadaş­larının (amca oğullarının durumu) hakkında ikisi birden (Huveyyisa ve Mühayyisa) konuştular.   Rasûlullah (s.a.v):

"Sizden elli kişi onlardan bir adam aleyhine yemin ederse onun ipi (size) verilir" buyurdu. Onlar;

"Görmediğimiz bir şeye nasıl yemin ederiz?! (Yemin edemeyiz)" dediler.

Rasûlullah (s.a.v):

"O halde yahûdiler kendilerinden elli kişinin yemini ile size kar­şı temize çıkarlar" buyurdu.

Onlar:

"Yâ Rasûlullah! onlar kâfirdirler. (Onların yeminine nasıl güveni­lir?) dediler.

Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v) o maktulün diyetini kendisi verdi.

Sehl (b. Ebî Hasme) der ki:

"Birgün onların deve ağılına girdim, develerden birisi bana tekme at­tı."
Hammâd bunu veya benzerini söyledi.[68]
Ehû Davud şöyle dedi: Bu hadisi Bisr b. el- Müfaddal ve Mâlik, Yah­ya b. Said'den rivayet ettiler. Yahya bu rivayette Rasûlullah1 in söyle de­diğini söyledi:

"Etti defa yemin edip arkadaşınızın veya katilinizin kanını hak eder misiniz?" Bişr, "kant" anmadı.

Ahde, Yahya'dan, Hammâd'm dediği gibi nakletti.

Bu hadisi İbn Vyeyne, Yahya'dan rivayet etti. Rivayetine Rasûlul­lah'in şu sözü ile başladı: "Yahudiler, edecekleri elli yemin ile size karsı temize çıkarlar" Yahya "kam hak etmeyi" anmadı.
Ebû Davud, "Bu ibn Vyeyne'den bir vehmdir" der.[69]
4521... Sehl b. Ebi Hasme ve karninin büyüklerinden (bazı) adamlar haber verdiler ki:
Abdullah b. Sehl ve Muhayyisa başlarına gelen bir kıtlık yüzünden Hayber'e doğru yola çıktılar. Muhayyisa'ya gelinip, Abdullah b. Sehl'in öldürüldüğü ve bir kuyuya veya çukura atıldığı haber verildi.[70] Muhay­yisa Yahudilere gelip: "Vallahi onu siz öldürdünüz" dedi. Yahudiler de: "Vallahi biz öldürmedik" dediler. Bunun üzerine döndü ve kendi kav­mine geldi. Olup biteni onlara haber verdi. Sonra da kendisinden büyük olan kardeşi Huveyyisa ve Abdurrahman b. Sehl ile birlikte geldiler.

Muhayyisa -Hayberde olan o idi- konuşmak için (Rasûlullah'a) gitti. Rasûlullah (s.a.v) yaşı kasderek "büyült, büyült (büyüğünüz konuşsun)" buyurdu. Bunun üzerine, Huveyyisa konuştu, sonra Muhayyisa konuştu.

Rasûlullah (s.a.v):

"(Yahudiler) ya arkadaşınızın diyetini verirler yada (Aîlah ve Rasûlüne) harb açtıklarını bildirirler" buyurdu. Ayrıca bunu Yahudilere yazdı. Yahudiler de: "Vallahi onu biz öldürmedik" diye yazdılar.

Rasûlullah (s.a.v): Huveyyisa, Muhayyisa ve Abdurrahman'a: "Ye­min eder ve arkadaşınızın kanını hak eder misiniz?" dedi.

"Hayır" dediler. Rasûlullah:

"Sizin için Yahudiler yemin etsinler irsi?" buyurdu.

"Onlar müslüman değiller" dediler. Bunun üzerine, Rasûlullah onun diyetini kendi yanından verdi. Onlara, yüz dişi deve gönderdi. O kadar ki, develer evlerine kadar sokuldu.
Ravi Sehl şöyle dedi: "O develerden kırmızı bir deve beni tepti."[71]


Eser: Ebu Davud

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Ebu Davud

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..