Açıklama

el-Kabelıyye Deniz kenarında, Medine ye beş gunluk mesa-fede bir nahiyedir.

Fiir’: Mekke ile Medine arasında bulunan bir mevkidir. Bu mevkide bir­çok nahiyyeler yer almaktadır. El-Kabeliyye nahiyesi'de burada bulunan na­hiyelerden biridir.

Mevzumuzu teşkil eden bu hadis-i şerifler, Madenlerin zekata tabi ol­duğuna, binaenaleyh maden sahiplerinin ellerinde bulunan madenlerin ze­katlarını vermelerinin farz olduğuna ve devletin yerin altında bulunan katı madenleri ikta usulüyle vermesinin caiz olduğuna delalet etmektedir.

Maden, Lügatte; ikâmet manâsına olan adn maddesinden alınmıştır. Esa­sen birşeyin istikrar üzere duracağı yer demektir. Çoğulu "Meadın" gelir.

Istılahta; Yaratıldığı günden beri yer altında müstekarr olarak bulanan bir takım ecza ve eczamdan ibarettir ki başlıca üç kısma ayrılır.
1. İzabeye; yani ateş ile yumuşayıp erimeye kabiliyetli olan madenler­dir. Altın, gümüş, demir, bakır kurşun gibi.
2. İzabeye kabiliyyeti olmayan madenlerdir. Kireç, alçı, yakut, zümrüt gibi.
3. Mayi (sıvı); halinde bulunan madenlerdir. Su, tuz, zift, cıva, neft (pet­rol) gibi.[424]
Yapılan bazı araştırmalar, Hz. Peygamberin, Kabeliyye madeninin ye­rin derinliklerinde bulanan bir altın madeni olduğunu ortaya koymaktadır.[425]

Araziyi Öşriyye veya haraciyye içerisinde bir müslüman veya zimmî ta­rafından bulunup izabeye elverişli bulunan madenler ile vaktiyle gayri müs-limler tarafından gömülmüş olan definelerde gerek çok ve gerek az olsun vergiye tabidirler.

Binaenaleyh bunların beştebiri beytülmal namına alınır geri kalanı da o araziye malik olanlara verilir. Şayet o araziye kimse malik değilse bu, ka­lan mikdar, onları bulanlara aid olur.

Sahralar, dağlar ve ölü denilen arazi bu gibi maliksiz arazi sayılır. Bun­ların ziraate elverişli olanları, araziyi öşriyye veya haraciyye mesabesindedir.

Madenlerde bulunan yakut, zümrüt, firuze, kireç gibi İzabe ve intibaı kabul olmayan şeylerden vergi alınmaz. Belki bunlar bulundukları mahallin sahibine aiddir.

Binaenaleyh bunlar araziyi memleket dahilinde bulunduğu takdirde ta­mamen beytül'mâle aid olmak lâzım gelir.

Bir kimsenin kendi mülk hanesinde, mülk arasında, öşriyye ve haraciy­ye kabilinden olmayan sırf mülk arazisinde bulduğu madenler, tamamen ken­disine aid olub bunların bir kısmı beytülmal namına alınmaz.

Bu imamı Âzam'dan bir rivayete göredir. Diğer bir rivayete göre mülk arazi de bulunan madenlerin de humsu = beşte biri beyîülmâl namına alınır. İmameyne göre, gerek hane, gerekse arsa içerisinde ve gerek mülk arazide bulunan madenlerin humsu herhalde beytulmâle aiddir.

Cahilliyye devrine aid olan definelerin beşte biri beytulmâle kalanı da bulunduğu arazi fetih zamanında veliyyül'emir tarafından kime temlik edil­miş ise ona veya onun varislerine aid olur. Vârisi de mevcud olmayınca ta­mamen beytülmâle aid bulunur.

Fakat bu define; dağ, sahra gibi memlûk olmayan bir yerde bulunursa maden hükmünde olup humsu beytülmâle, kalamda bulan şahsa aid olur. Velev ki zimmî olsun. Şayet bu şahıs, bir müste'min ise bu define elinde bı­rakılmaz. Meğer ki hükümetin müsaadesiyle bunu çıkarmaya çalışmış olsun. O halde mukavele şartlarına göre muamele yapılır.
Müslümanlara mı, cahiliyyeye mi aid olduğunda şüphe edilen bir defi­ne, cahiliyyeden sayılıp hakkında evvelki mesele veçhile muamele olunur. Di­ğer bir kavle nazaran bu define hakkında yitik ahkâmı cereyan eder.[426]

Hanefi âlimlerine göre, madenlerin vergiye tabi olması için nisab mik-darına ulaşmaları şart değildir. Ancak mezheb imamlarından bazılarına gö­re, nisab mikdanndan az olan madenlerden vergi fzekat) alınmaz.

İmam-ı Malik ile Şafii'ye göre, altın ile gümüş madenlerinden vergi alı­nır, sair, madenlerden alınmaz. Alınacak vergide kırktabirden fazla olamaz.
İmam Ahmed'e göre her madenden vergi alınır.[427] Devlet tarafından ikta yoluyla özel işletmelere verilen madenlerin mülkiyetinin mî yoksa faydalan­ma hakkının mı verilebileceği meselesi de ulema arasında ihtilaflıdır.
Fakat sadece intifa (faydalanma) hakkının verilebileceği görüşü daha ağır basmaktadır.[428] 3061 numaralı hadis mürsel olmakla beraber, aynı ha­dis yine aynı numarada Serv b. Zeyd ed-Deyli vasıtasıyla tbn Abbâs'dan merfu olarak rivayet edilmiştir.[429]
3063... (Kesir b. Abdillah b. Amr b. Avf'ın) dedesinden (rivayet olunduğuna göre) Peygamber (s.a) el-Kabeliyye (denilen nahiye)nin ma­denlerini deresiyle tepesiyle Bilal b. el-Haris el-Müzeni'ye bağışladı. (Râvi b. en-Nadr bu hadise ilave olarak şunları da) rivayet etti. -(Hz. Peygamber ona oranın) Cers (denilen bir çeşit arazi)si ile Zat-ün nü-sub (isimli araziy)i de (bağışladı. Hadisin bundan) sonra (ki kısmında îbrahim-el-Humeyni, Hüseyin b. Muhammed isimli râviler rivayetle­rinde) birleş(erek şöylede) dediler. "Kuds (denilen dağ)dan ziraate el­verişli olan kısımları da (ona bağışladı)- (Fakat bunları verirken) o'na hiçbir müslümanın hakkını vermedi.
Ebu Üveyş dedi ki: Sevr b. Zeyd, İkrime ve îbn Abbas zinciriyle bana (bir önceki hadisin) aynısını nakletti. İbn Nadr (Bu hadise şun­ları da) ilave etti. (Hz. Peygamberin buraları Hz. Bilal İbn el-Harise bağışladığını tescil eden belgeyi) Ubeyy b. Ka'b yazdı.[430]


Eser: Ebu Davud

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Ebu Davud

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..