Bazı Hükümler


1. Kocasıyla bir yatakta yattıktan sonra boşanan kadınların ıddetı uç kuru dur. Ancak kuru kelimesinin temizlik mânâsına mı yoksa hayız mânâsına mı geldiği ulemâ arasında ihtilaflıdır.
Hanefî ulemasıyla İmâm Ahmed'e göre âyet-i kerimede geçen kuru' sözü hayız mânâsında kullanılmıştır. Sahâbînin ileri gelenlerinden dört ha­life ile, İbn Mesud, Ebû Musa el-Eş'ârî, İbn Abbas, Muaz b. Cebel (r.a.) da bu görüşte oldukları gibi Said b. Cübeyr, Tavus, Said b. el-Müseyyeb de bu görüştedirler. Delîlleri ise, "Peygamber (s.a.)'in hayız görmeye baş­layan Ümmü Habibe'ye kar' günlerinde namazını bırakmasını, bu hali geçtikten sonra güçlenip namazını kılmasını emrettiği"ni ifâde eden 281 numaralı hadis-i şerîfle "Boşanmış kadınlar, üç kar' kendilerini gözetir­ler..."[523] âyet-i kerimesinin zahiridir. Çünkü bu âyet-i kerîmenin zahiri, kar'ın üç tam kar' olmasını emretmektedir. Kar'm temizlik anlamında kul­lanıldığını kabul edersek kadının üç tam kar' beklemesi imkansızlaşacak­tır. Çünkü eğer kadın temizlik halinde boşanmışsa ve içinde bulunduğu temizliği de sayarsak -bir kaç günü geçmiş olacağından- bekleme müddeti eksik olacaktır. İçinde bulunduğu temizliği saymazsak ve onu takib eden temizlikten itibaren hesâb etsek o zaman da bekleme müddeti üçten fazla olacaktır. Şu halde kar' kelimesini temizlik manasına alınca üç tam kar'ı gerçekleştirmek mümkün olmuyor. Ayrıca "yaşlılıklarından dolayı adetten kesilen kadınlarınızın (bekleme sürelerinden) şüphe edersiniz..."[524] âyet-i kerimesinde hayızdan kesilen kadınların ay hesabıyla iddet beklemeleri ge­rektiğinden bahsedilmesi de iddette hayızın asıl olduğunu ortaya koy­maktadır.
İmâm Mâlik ile Şafiî'ye ve Yedi Fakih diye anılan Said b. Müseyyeb, Urve b. ez-Zübeyr, el-Kâsım b. Muhammed, Ebû Bekr b. Abdirrahman, Hârice b. Zeyd b. sabit, Ubeydullah b. Abdillah b. Utbe b. Mesud, Süley­man b. Yesâr'a göre ise, âyet-i kerîmede kar' sözü temizlik anlamında kullanılmıştır. Bu görüş İmâm Ahmed'den de rivayet olunmuştur. Delille­ri ise; "...kadınları boşadiğiniz zaman iddetleri içinde boşayın..."[525] âyet-i kerîmesiyle, Hz. Peygamberin hanımını hayızlı iken boşayan İbn Ömer için; "Hanımına geri dönsün, sonra temizlenip tekrar hayız görünceye, daha sonra tekrar temizleninceye kadar yanında tutsun..." manasındaki 2179 numaralı hadîs-i şeriftir.
2. Hayızdan kesilen ve kocasından boşanan bir kadının iddeti üç ay­dır. Ulemâ kadının kaç yaşında hayızdan kesileceği konusunda ihtilâf et­mişlerdir.

Hanefî ulemâsının meşhur olan görüşüne göre, kadınlar ellibeş yaşına vardıkları zaman hayızdan kesilirler. Fetva da buna göre verilmektedir.

Mâlikî ulemâsına göre ise, hayızdan kesilme yaşı elliden yetmişe ka­dar devam edebilir. Elli yaşından sonra gelen kan tecrübeli kadınlara so­rulur, onlar hayız kanı olduğuna hükmederlerse bu kanın hayız kanı oldu­ğu kabul edilir. Hayız kanı olmadığım söylerlerse kadının hayzının kesildi­ğine hükmedilir. Eğer kadının hayız yaşı elli yaşından sonra kesilecek olur­sa, onun hayızdan kesildiğine hükmedilir. O zaman kadın iddetini ay he­sabıyla bekler ki bunda ittifak vardır.

fmâm Şafiî'ye göre ise; kadının hayızdan kesilme yaşı altmış ikidir.

İmâm Ahmed'den bu mevzuda çeşitli rivayetler vardır. Birinci rivaye­te göre kadın elli yaşına varınca hayızdan kesilir. Çünkü Hz. Aişe, "kadın elli yaşına girdikten sonra bir daha karnında çocuk bulamaz." demiştir. İmâm Ahmed'den gelen ikinci rivayete göre ise, Arap kadınlarının dışın­daki kadınlar elli yaşında, Arap kadınları ise altmış yaşında hayızdan ke­silirler. Gerçek olan şudur ki elli yaşından sonra genellikle kadınların hay-zı kesilir. Bununla beraber bir kadında elli yaşından sonra kan gelecek olursa o kanın hayız kanı olduğuna hükmedilir. Çünkü kan hayzın alâme­tidir. Fakat altmış yaşından sonra gelen kanın hayız kanı olmadığına hükmedilir. Çünkü altmış yaşından sonra hayız kanının gelmesi mümkün de­ğildir.
3. "...Henüz hayız görmeyenlerin iddetleri, şüphelenirseniz -biliniz ki-üç aydır."[526] âyet-i kerîmesi küçük olduğundan dolayı henüz hayzı gör­meyen kadınların boşanma veya tefrikten sonra iddetinin üç ay olduğunu ifâde etmektedirler.
Ebu Hayyan'a göre ölünceye kadar hiç hayız görmeyen kadınlarla, hayız çağına girdiği halde hayız görmeyen kadınlar da bu âyet-i kerîmenin şümulüne girdiklerinden hayız çağma girmediği için henüz hayız görmeyen kızlar gibi üç ay iddet beklerler.[527] Yaşı, onbeş ile hayızdan kesilme yaşı arasında olup da, bilinmeyen bir arızadan dolayı hiç hayız görmeyen bir kadının iddeti on iki aydır. Bu görüş îmam Mâlik'indir.
Cumhura göre böyle bir kadın elli beş yaşına kadar bekler ve kocası bu müddet içerisinde ona nafaka verir. Hz. Osman ile Hz. Ali, Zeyd b. Sabit, Abdullah b. Mes'ûd, îmâm Şafiî ve Hanefî ulemâsı bu görüştedir­ler. Hz. Ömer'in böyle bir kadının dokuz ay iddet beklemesi gerektiği görüşünde olduğu rivayet edilmiştir. Hasan el-Basri'ye göre ise, bu du­rumda olan kadın bir sene bekler eğer yine de hayızi gelmezse o zaman üç ay daha beklemekle iddeti sona erer ve başka bir kocayla evlenebi­lir.[528] Bu mevzuda cumhuru ulemâ yukarıda naklettiğimiz âyetin zahirî ma­nâsına dayanırken, imâm Mâlik ve tâbîleri bu anlayışın gerek yıllarca ko­casız kalacak kadın ve ona nafaka ödeyecek eski kocası için büyük güç­lükler getireceğini göz önüne alarak âyet-i kerîmeyi şöyle anlamışlardır: "İhtiyarlık çağına gelmedikleri halde hayızları kesilen kadınların ne kadar beklemeleri gerektiği mevzûsunda şüpheye düşerseniz onların iddeti üç ay­dır." Buna, hâmile olma ihtimâline binâen dokuz ay daha ekleyince on iki ay olmuştur.[529] Hanefîler de tatbikâtda îmâm Malîk'in bu görüşüyle amel etmişlerdir.
4. "Ey inananlar, inanan kadınları nikahlayıp da henüz onlara do­kunmadan bo sarsan iz, onların üzerinde sayacağınız bir iddet hakkınız yok­tur..."[530] âyet-i kerîmesi ise kocayla cinsî münasebette bulunmadan boşa­nan bir kadının iddet beklemesi gerekmediğine delâlet etmektedir. Eğer bu kadın kocası ile halvette bulunmamışsa ö zaman iddet beklemesi gerek­mediğinde ulemânın ittifakı vardır. Fakat kocasıyla halvette bulunup da cimâ'da bulunmamış olması halinde ulemâ ihtilaflıdır.

Hanefî ulemâsı ile İmâm Mâlik, Sevrî, Zührî, Atâ, Evzâî, Ahmed ve İshak'a göre bu durumda olan bir kadının iddet beklemesi gerekir. İmâm Şafiî'nin eski mezhebi de budur. İbn Kudâme'nin beyânına göre bu mevzuda Sahabenin icmâı vardır.

İmâm Şafiî'nin yeni mezhebine göre» "bu durumda olan bir kadının iddet beklemesi gerekmez. Çünkü bu mevzûdaki âyet-i kerîme mutlaktır. Binâenaleyh bu kadının da diğer kadınlar gibi iddet beklemesi gerekmez."
Bilindiği gibi "kimsenin göremeyeceği ve ansızın gelemeyeceği bir yerde evlilerin başbaşa kalmalarına "Halvet-i sahîha" denir. 'Ualvet-i sahîhamn mukabili ise, onun şartlarını taşımayan "Halvet-i fâ5ı4e"dir. Evlilerin sokakta, insanların içinde, kapı ve penceresi açık evde yanyana gelmeleri fasit halvetin, örnekleridir.

Sahîh halvetin gerçekleştirilmesi için şu şartların bulunması gerekir:

a. Tabiî bir engelin bulunmaması. Yâni a'mâ veya uykuda bile olsa aklı başında üçüncü bir şahıs gibi insanların birleşmesine engel teşkîl ede­cek bir durumun olmaması.

b. Birleşmeye engel teşkîl edecek hastalık ve iktidarsızlık gibi sıhhî, maddî ve hissî bir engelin bulunmaması,
c. Hayız, lohusahk, ramazan orucu, ihram gibi dinî-şer'î bir engelin bulunmaması.[531]


Eser: Ebu Davud

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Ebu Davud

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..