Ayaklarda Kısas

Kasden, ayak mafsalından veya uyluktan kesilmişse; kısas gerekir. Mafsalın haricinden kesilmişse, kısas gerekmez.

Ayak parmaklarında da durum böyledir. Şayet, kasden mafsalla­rından kesilirse, kısas gerekir; mafsalın haricinden kesilirse, kısas ge­rekmez. Muhıyt'te de böyledir.

Ayağa bedel, el kesilmez.

Ayak parmağına karşılık da el parmağı kesilmez.

Bize göre, bir el için, iki el kesilmez. Mebsât'ta da böyledir.

Sağ baş parmak; ancak, sağ baş parmak yerine kesilir. Sol parmak da aynıdır.

Şehâdet parmağı, baş parmak yerine kesilmediği gibi; orta parmak yerine de kesilemez.

Hulâsa, hiç bir a'za, diğerinin yerine alınmaz (= kesilmez). Kesilme misli misline olacaktır. Mebsât'ta da böyledir.

Sağlam bir el, parmaklan eğri olan bir el için —kısâsen— kesil­mez. SerahsPnin Mahıyt'nde de böyledir.

Bir adam, diğerinin elini kestiğinde; kesilen bu elin parmağı si­yahlanmış veya yaralanmış olsa bile, kısas icabeder.

Her ne kadar, eli kesen şahsın kendi elinde, siyahlanmış parmak olmasa bile bu böyledir.

Bu gibi hâller, kısasa mâni değildir. Böyle basit kusurların varlığı yokluğu müsâvîdir. Hükümet-i adlin kesilecek dediği el, kesilir. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adamın, elinde fazla parmak bulunur ve onu da, kendi elin­de de fazla parmak bulunan birisi keserse; kısas gerekmez. Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve tmftm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre böyledir. Cevheretâ'n-Neyyire'de de böyledir.

Bir adam birinin elini kestiğinde, o elde fazla bir parmak bulu­nursa; o parmak için ayrı bir kısas yoktur. Serthrf'nin Mohıyt'nde de böyledir.

Bir adam, diğerinin elini koîunun yansından; veya ayağını, ba­cağının yarısından keser ve bunları da kasden yaparsa; aynı şekilde kı­sas gerekmez. Mebıfit'ta da böyledir.

Eli kesilen şahsın eli aslında sağlam; onu kesenin eli ise, çolak veya parmağı noksan olsa; bu durumda, eli kesilen şahıs muhayyerdir: îsterse, o kusurlu eli keser; isterse, elinin tara diyetini alır. Kâfi'de de böyledir.

Sadrn'ş-Şebîd Bürhânbl-Eimme şöyle buyurmuştur:

Bu suretle olup da, eli kesilen şahsın muhayyerliği sabit olur. Çolak olan zat, o elinden fayda te'min ediyor mu, etmiyor mu ona bakılır.

Şayet hiçbir menfaat te'min etmiyorsa, o el, kısas mahalli değildir. Bu durumda, o zat muhayyer de olamaz. Bilakis onun için diyet almak vardır.

Bu, el kesen şahsın elinin bulunmaması gibidir.

Fetva da bunun üzerinedir. Mahıyl'te de böyledir.

Kendisine karşı suç işlenen şahıs muhayyer bırakılmadan önce, kusur zail olur veya onu zulmen keserse; bize göre, suçlunun hakkı bâ­tıl olur.

Haklı olarak onun elinin kesilmesi veya hırsızlıktan dolayı kesil­mesi bunun hilafınadır ki, o takdirde, eli kesilene diyet verilmesi gere­kir. Kâfi'de de böyledir.

Bu, elin kesildiği vakit, noksanlık olduğu halde böyledir. Fakat el kesildikten sonra bu noksanlak meydana gelirse, burdaiki durum vardır:

Şayet o noksanlık bir kimsenin işi olmaksızın meydana gelmişse, (Şöyle ki: Semavi bir afetle noksanlık zuhur etmişse) cevap, yine aynı cevaptır.
Eğer noksanlık bir başkasının fiiliyle olmuşsa, (Meselâ: Bir başka­sı, onun bir parmağını veya parmaklarını zulmen kesmişse yahut ona yapılması gereken yapılarak kesilmişse) bu hususta cevap semavi bir f • 2Üe ölen hakkındaki cevap gibidir.

Şeyta'l-İslfim Hâfcer-zlde de böyle buyurmuştur. ŞeyhH'Mılim Afcmed et-Tıviıl Şerfu'nde şöyle buyurmuştur: O muhayyerlik, fiiliyle kesildiği zaman vardır.

Eğer zulmen veya semavi bir âfetle kesilirse burda muhayyerlik yoktur.

Bir farka işaret ederek şöyle buyurmuştur:

Bir kimse keserse; işte ondan dolayı hesaba çekilir. Sanki, o, on­dan men eylemiştir. O vakit muhayyer katır. Semavi bir âfetten dolayı olursa, muhayyerlik yoktur. Zahîriyye'de de böyledir.

Bir adamın eli kasden kesilip, kısas vacip olduğunda; eli kesenin eli, haksız yere (zulmen) kesilse; önceki kısas ibtâl olur; diyete dönüşür.

El kesen şahısın eli, kestiği başka bir el için kesilir veya yaptığı yolsuzluktan (hırsızlıktan) dolayı kesilirse; önceki elini kestiği el için kı­sasa; bunun için de diyetine hükmedilir. Fetâvâyi Kâdihân'da da böyledir.

Bir adam, diğerinin sağ elini keser ve bu şahsın sağ eli olmazsa; bu durumda eli kesilen şahsın hakkı diyettir. Bu diyet, eli kesen şahsın kendi malından verilir.

Bir adamın iki parmağı kesilir; kesenin de, o elinin bir parmağı ol­mazsa; mevcut bir parmak kesilir; diğerinin de diyeti alınır. Cevheretö'n-Neyyire'de de böyledir.

Bir adam, diğerinin elini keser ve onun için kısas da yapılır; son­ra da aynı adam, elini kestiği şahsın kolunu —eli iyileştikten sonra— keserse; tekrar kısas gerekmez. Bunu her hangisi yaparsa yapsın aynısıdır.

İmim Ebn Hınîfe (R.A.) şöyle buyurmuştur: Elleri kesilmiş veya çolak olanlar için misilleme kısas uygulanması

yoktur.

Bu, İmim Ebû Ynsûf (R.A.)'un da kavlidir. Ve bunu Hasao bin Ziyid, ondan rivayet eylemiştir. Sertbrt'nin Mnhıyt'nde de böyledir.

Bir adam, diğerinin sağ ayağının parmağını kestikten sonra, başka bir şahsın daha sağ ayağının parmağını keser veya aynı işi ellerinde ya­par; bundan sonra da, eli veya ayağının parmağı kesilenlerin ikisi de gelirler ve önce, onun parmağını; onun sonraki parmağını kestiği adam keserse; diğeri muhayyerdir: Dilerse, geride kalanını keser; dilerse, di­yetini alır.

Eğer önceki önce keser ve sonra da diğeri gelirse; o, diyetini alır.

Mebsât'ta da böyledir.

Bir adam, diğerinin parmağını yukarı mafsalından kestikten son­ra; bir başkasının parmağını da aşağı mafsalından; bir diğerinin par­mağını İse orta mafsalından keserse; bunların hepsi de, bu işi —kısası bir parmakda yaparlar.

Hepsi de bir araya gelerek, hâkimden haklarını isteseler; bu durumda hâkim, yukarı mafsaldan kestiği parmak karşılığında, onun parmağını yukarı mafsaldan keser.

Orta mafsaladan ve aşağı massaldan parmaklarım kestiği kimseler için, bu şahsın o mafsallarını —her ne kadar o şahısların da hakkı var ise de, kesmez.

Orta mafsalı kesilen şahıs muhayyer olur: "Dilerse, onun orta maf­salını keser; başka bir diyet gerekmez; dilerse, kesmez bir parmak diye­tinin üçte birini alır.

Aşağı mafsalı kesilen şahıs da muhayyerdir: Dilerse, onun parma­ğını aşağı mafsaldan keser; diyet gerekmez; dilerse, parmağı kesmez di­yetin üçte ikisini onun malından ödetir.

O şahıslardan birisi hazır olduğu hâlde ikisi bulunmaz ve eğer huzurda olan, parmağı yukarı mafsaldan kesilen şahıs olursa; işte on­lar muhayyerdirler: Dilerlerse, mafsallarından kestirirler. Eğer kestirir-lerse tazminat kalmaz. Muhıyt'te de böyledir.

Parmak sahibi önce vurup hakkı zahir olur; iki mafsal sahibi hu­zurda bulunmaz; bir mafsal sahibi de hâkimin huzurunda bulunmaz; hâkim parmağın tamamını kesmeyi üçüncü şahsa hükmeder; sonra da bir mafsalı kesilen ile, iki mafsalı kesilen zatlar gelirlerse; hâkim, onla­ra da diyet hükmeder. Ziyâdât Şerhi'nde de böyledir.

Bir adam, diğerinin elini mafsaldan; sonra da elini dirsekten ke­ser; sonra ikisi bir araya gelerek, eli kesilen şahıs, elini kesenin elini ke­serse; bilâhare dilerse, o dirseği kesilen zat, diğerinin dirseğine kadar keser; dilerse, diyetini alır. Mebsât Şerlu'nde de böyledir.
Biri huzurda bulunsa da, diğeri olmasa; eli kesilen şahıs, huzur­da olandan hakkını alır. Möbıyt'te1 de böyledir.

Bir adam, diğerinin parmağını kestikten sonra, parmağı kesilen, diğerinin parmağını mafsaldan kesse; parmağı mafsaldan kesilen şahıs muhayyerdir: Dilerse, kendi parmağının noksanlığı kadarını keser; di­lerse, diyetini alır. Sonraki kesenin bir hakkı kalmaz. Muhıyt'te de böyledir.

İmâm Muhammet! (R.A.), Cami Kitabında şöyle buyurmuştur: Bir adam, kaşden, diğer bir şahsın elini "keser ve kesenin eli de sağ­lam olur; eli kesilen de onun bir parmağını keserse; muhayyerdir: Di­lerse, elini tam keser; dilerse, diyetini alır.

Eğer, eh' kesilen, elini kesenin diğer elinden bir parmağını keserse; muhayyerliği kalkar. Parmağı kesilen şahıs, önce elini kestiği şahsın yan diyetini verir ve diğer elinin kesilen parmağının yerine de, dilerse onun parmağını keser, düerse, bir parmak diyeti alır. Diyeti da te'hirli öder; üçte ikisini birinci senede, üçte birini de ikinci senede öder. Mahıyt'îe de böyledir.

Bir adam, diğerinin sağlam olan elini keser; eli kesilen de, elini kesenin bir parmağını keser; sonra da önceki adam parmağını kesenin diğer elini de keser; eli kesilen de, elini kesen şahsın, o elinden bir par­mağım kestirir; bilâhare de o el kesen şahıs, üçüncü bir adamın da elini keser; o üçüncü adamda, onun bir parmağımı keser; daha sonra da hepsi birden hakime çıkarlarsa; onlardan hiç birisi diyet alma hususunda mu­hayyer değildirler. Onlar için, el kesenin eli kesilir. Önceki eli kesilen şahsa, elinin diyetinin beşte üçü ve bir de beş de birin üçte biri vardı.

İkinci adam için, yarı diyet ve dörtte birin üçte biri vardır. Üçüncü adam için de, diyetin dokuzda dördü vardır. Serahsî'nin Mu-hıyt'nde de böyledir.

Bir adam, birinin sağ elini, diğerinin de sol elini kesse, o yüzden her iki eli de kesilir.

Keza bir kişi, iki kişinin sağ elini kesse; İster ikisini birden kes­sin, isterse arka arkaya kessin, divetlerini onlara borçlanır.

Onlardan birisi, kısas yapılmazdan önce affederse; diğerinin kı­sas kısas hakka baki kalır. Affeden şahsa birşey yoktur.

Onlardan birisi bulunur; diğeri bulunmaz ise, gaibolan beklen­meden, o hazır için kısas yapılır.

Sonradan gaip olan gelirse, o da diyet alır.

Şayet her ikisi de mevcut olurlarsa; onalara kısas ve diyet hükmedilir.

Birisi diyeti aldıktan sonra, diğeri kısası affederse, affı kabul edi­lir. Bu durumda diğerinin kısas isteme hakkı yokdur. Ancak, o, diyetin yarısını alır.
Şayet ikisi de diyet istemezler ve onlardan birisi, hâkimin hükmün­den sonra affederse; İmâm Ebâ Hatifte (R.A.) ve İmim Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre, kıyâsda, o biri4kısas isteyebilir.

İmâm Mohammed (R.A.)'e göre, kısas isteyemez. îstihsanen bu böyledir.

ikisi de onun malım almasalar da, bir kefil alsalar; sonra da on­lardan birisi affeylese mes'ele önceki gibi ihtilaflıdır.

Şayet, ikisi de malını rehin olarak alsalar; malını teslim almış olurlar.

Bundan sonra, onlardan birisi affederse, diğeri kısas isteyemez. Bu istihsândır.

Bir adam diğerinin kasden elini kesip; başka birinin elini de, kas-den aynı şekilde kesse; o şahıslardan birisi, onun elini dirsekten kesse; onun el kesilme işi tamam olmuş olur; onun, diğer eli kesilmez. Onun bir el diyeti vermesi gerekir. Onu da elleri kesilen şahıslar, aralarında taksim ederler.

Sonra da eli dirsekten kesilen zat, muhayyerdir: Dilerse, elini dir­sekten kesenin, elini dirsekten keser; dilerse, hükümetin adi ile dirseği­nin karşılığını —üç senede— alır. Üçte ikisini birinci senede; üçte birini de ikinci senede alır.

Şayet diyet daha fazla olursa, o fazlayı da üçüncü senede alır. Muhıyt'te de Şöyledir.

Birladam, diğerinin parmağım, yukarı mafsaldan kasden keser ve o iyileşirse; —aynı parmakta— ikinci mafsalı da kesmedikçe, kısas gerekmez.

Şayet başka parmağın birinci masfalmdan keserse, ikincisinin di­yeti gerekir.

Keza, ikinci parmak da iyileştikten sonra; üçüncü bir parmağı orta mafsaldan kesse; bütün masraflara diyet gerekir. Her biri için, aslı gibi birer defa kısas gerekir. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, diğerinin bir parmağının iki mafsalını keser ve o adam sonra kesilen ikinci mafsal yüzünden ölürse; önceki kestiği mafsal için, onun vârislerine diyet öder. Sonra, kesen şahıs yine gelip bir mafsal da­ha keserse, onu kesene birinci mafsal için kısas gerekir; ikinci mafsal yüzünden ölürse vârislerine diyet Öder. Ziyâdat Şerhı'nde de böyledir.

Bir kimse, diğerinin bir mafsalını keser; o iyileşir ve kesen şahıs, bu çlaf'a da, o adamın İkinci mafsalını keserse; kısas gerekir.

Şayet yukarı, mafsalını keser; o iyileşir; kesiciye kısas yapar; sonra da önceki kesen dönüp, ikinci mafsalı keser; o da iyileşirse; yine kısas /âcip olur.

Bir adam, diğerinin mafsalının yansını kesse ve o iyileşse; sonra da mafsaldan noksan kalan yerini kesse ve o da iyileşse, bundan dolayı kısas gerekmez. Mnhıyt'te de böyledir. Şayet aralarında tahallul varsa kısas gerekir.

Bir adam, diğerinin parmaklarını kasden keser ve o iyileşmeden elini de keserse; bu caninin parmakları değil eli kesilir. Serahsî'nin Ma-kiyt'nde de böyledir.

Bir adam, diğerinin bir mafsalını keser; o iyileşmeden, ikinci maf­salının da yarısını keserse; kısas gerekmez.

Şayet önceki kesilişte, kabarma, şişme, olur; sonra da iyileşirse; ön­ceki mafsal için kısas; kalan yer için de diyet gerekir. Attâbî'nin Ziyâdat Şerhı'nde de böyledir.

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) şöyle buyurmuştur:

Bir adam, diğerinin parmağına kasden vurur; onun da eli kopar ve önceki vuruş mafsaldan olup; el de mafsaldan kopmuş bulunursa; o takdirde kısas gerekir.

Şayet birinci vuruş mafsaldan olmaz ise, o yüzden kısas yapılmaz. İmâm Ebû Yûsof (R.A.), şöyle buyurmuştur:

Ben, yaranın aslına bakarım. Eğer düşüş mafsaldan ise, kısas gere­kir; değilse gerekmez.

İmâm  Ebö  Hanîfe  (R.A.):   "Bu  durumda  kısas  gerekmez." buyurmuştur.

Fetva da buna göre olmuştur. Zahîriyye'de de böyledir.

Bir adam, diğerinin parmağını —kasden— mafsalından kestiğin­de; onun avuç içi çolak olursa; o parmak hakkında kısas yapılmaz; âlim­lerimize göre diyet gerekir.
Keza parmak mafsallarından birinin kesilmesi hâlinde; çolak olan el için, kısas değil bi'1-icma diyet gerekir. Zahîriyye'de de böyledir.

Bir adamın bir parmağı kesilince onun yanındaki parmak da işe yaramaz hâle gelip, çolak olursa; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.: "İki parmak için diyet gerekir; kısas gerekmez." buyurmuştur.

İmâmeyn ise: "Birinci parmak için kısas; diğeri için de diyet gere­kir." buyurmuşlardır. Zehıyre'de de böyledir.

Nevâdir'de, İbnü Semâa, İmâm Mu ham in ed (R. A.)'in şöyle buyurdu­ğunu rivayet etmiştir:

Bir adamın parmağı kesildiğinde; bu yüzden, yanındaki parmak da düşerse; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, kasas gerekmez. Fakat, her iki parmak için de diyet gerekir.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) ise: "Birisi için kısas; diğeri için de diyet gerekir, buyurmuştur.

İmâm Muhammed (R.A) ise: "Her iki parmak için de kısas gerekir." demiştir. Zehıyre'de de bövledir.

Bir kimse, diğer bir şahsın parmağını, kasden kesdiğinde, elin­deki bıçak, onun yanındaki parmağıda anzalandırsa; hilafsız olarak, bi­rinci parmak için kısas; ikincisi için diyet gerpkir. Mohıyf te de böyledir.

Müntekâ'da zikredildiğine göre, İmâm Mvhanuned (R.A) şöyle buyurmuştur:

Bir adam, diğerinin şehâdet parmağını mafsalından keser ve onun te'siriyle, orta parmak da düşerse; bu durumda, caninin şehadet par­mağı mafsalından; orta parmak ise tamamen kesilir.

Şehated parmağı çolak kalırsa; orta parmak kesilir. Şehâdet par­mağı için kısas yapılmaz. Zehıyre'de de böyledir.

Şayet bir adam diğerinin elini keser ve ona kısas yapılır; önceki eli kesilen de ölürse; —kısâsen— o ölenin elini kesen öldürülür. Kısâ-sen eli kesilen şahıs ölürse; onun âkılesine diyet ödenir.

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre bu böyledir.

İmameyn'e göre ise bir şey gerekmez. Tebyîn'de de böyledir.

Bir adam, diğerinin elini kestikten sonra; onu ister kasden, ister­se hatâen öldürürse; o adam yakalanır ve ona tek diyet lâzım olur.

Şayet elini kasden kestikten sonra; ve onun eli iyi olmadan önce kasden onu öldürürse; bu durumda imâm ( = devlet başkam) muhay­yerdir: Dilerse, önce elini kesiniz; sonra da öldürünüz.'* der; dilerse "onu öldürünüz" der.

Bu görüş, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye aittir, İmâmeyn ise: "Eli kesilmeden öldürülür." demişlerdir. Hidâye'de de böyledir.

Bir adam, diğer bir adama karşı iki nevi cinayet işlediğinde; bu cinayetlerin ikisi de bir cinsten olur; (meselâ: tkisj de kasıdla yapılmış veya hatâ ile yapılmış olur) o adam da ölürse; o cinayetlerden birine iti­bar edilir.

Veya, o iki suçun birini kasden, diğerini hatâen yaparsa; cani ister bir kişi olsun, ister iki kişi olsun, onların her birine nefsinin ölümü hük­medilir. Hizânetn'l-Mfiffin'de de böyledir.

Bir adam, diğerinin parmağını veya elini kestikten sonra, bir baş­kası, kalan elini keser Ve o adam ölürse; Ölüm kısası, ikinci adama ya­pılır; Öncekine kısas yapılmaz, öncekinin de ya parmağı veya eli kesi­lir. Seremf nİn Mnhıyt'nde de böyledir.

Ünseyeyni kasden kesmekte kısas var mıdır? Kısas icabeder mi bu hususta, Kitap'ta açık bir hüküm görülmemiştir. Zahîriyye'de de böyledir.

Haşefe (= zekerin başı) kasden kesilirse; burda kısas vardır. Bir kısmı kesilirse, kısas yoktur. Muhıyt'te de böyledir.

Zekerin (= erkeklik uzvunun) bir kısmı kesilirse, kısas yoktur. Tamamı kesilirse, el-Ad kitabında "Kısas yoktur." denilmiş ve İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'ten rivayetle: "Kısas vardır." denilmiştir. Zahîriyye'de de böyledir.

Sahih olan, zâhirü'r-rivâyedir. Müzmerât'ta da böyledir.

eî-Asl'da şöyle zikredilmiştir:'

Yeni doğan bir çocuğun zekeri kesildiğinde; hareketi varsa, kısas gerekir.

Zeker, hatâ ile haşefesinden kesilirse, tam diyet gerekir.

Burada hareketten murad çocuğun idrarını yapabilmesidir. Muhıyt'te de böyledir.

Eğer hareket edemiyorsa, adi ile hükmedilir. Bu çocuk, tenasül uzvu hareket etmeyen kimse gibidir. Câmiu's-Sapr Şerhı'nde de böyledir.
En doğrusunu bilen Allahu Teâlâ'dır. [23]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..