3- HELAK EDİLDİĞİ HALDE, TAZMİN EDİLMESİ GEREKMEYEN ŞEYLER

Bir adam, diğerinin yumurtasını veya cevizini kırdığında, bunla­rın içi bozuk (çürük) çıkarsa; tazminat gerekmez. Çünkü, bu durumda;, onun kıymeti olmayan bir mal olduğu açığa çıkmış olmaktadır. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, diğerinin dirhemini kırdığında, onun kalp olduğu an­laşılırsa, onu kıran şahsın tazmin etmesi gerekmez. Çünkü onun sahte ve hileli olduğu meydana çıkmıştır. Tahâvî Şerhı'nde cîe böyledir.

Bir adam, birisinin hasırının liflerini telef eder veya kapısını ye­rinden söker yahut bir adamın atının eğerini alır veya te'lifatını bozar­sa, duruma bakılır: Şayet, aldıklarım veya bozduklarını yerine iade et­me imkânı varsa, iade etmesi emredilir. İadesi mümkün olmayan şeyin tazmin edilmesi gerekir. Tazminat yapılınca da, bozulan şey, bozan şahsa verilir. Serahsî'nin Muhıyt'inde de böyledir.

Bir adam, diğerinin na'lminin kayışını söktüğünde (çözdüğün­de) şayet o na'lin'herkesin kullandığı cinsten ise, bir şey gerekmez. Çünkü onu yerine takmak zor değildir. Eğer na'lin arabî olur ve yürümeyi nok-sanlaştırmaz ve zorlaştırmaz, bir kusur da yapmamışsa iadesi emredilir ve tazminat gerekmez. Şayet kusur yaptı, zarar verdi ise tazminat gere­kir. Zehıyre'de de böyledir.

Bir adam altın zinciri çözerse, onun kıymetini gümüşten Öder.

Keza, bir adam, kölesinin dişlerini altın ile bağlarsa onu atmış olur.

Bir kimse, bez dokuyucunun erişlerini çözüp, saçar ve dağıtırsa; o erişlerin kıymetine ve bir de eriş olmayanın kıymetine bakılır; arasın­daki fark tazmin ettirilir. Felâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir adam, komşusunun duvarını yıkarsa; komşu muhayyerdir: İsterse, duvarın kıymetini ödetir; bu durumda yıkılan duvar, tazmin eden şahsın olur; isterse, noksanlığının kıymetini alır; bu durumda ise duva­rı, eski haline getirmek üzere cebredemez.

Duvarın kıymeti şöyle tesbit edilir:

O duvar olmadan, evin kıymeti ile; o duvar olduğu zamanki kıy­meti, nazara alınarak aradaki fazlalık bulunur. Zehiyrc'de de böyledir.

Bir adam, diğerinin kerpiçten yapılmış bir duvarım yıkıp, aynı­sını yenden yaparsa; tazminattan beri ( -  kurtulmuş) olur.

Duvar ağaçtan olur ve bir kimse onu yıkıp aynısını yaparsa; yine tazminattan beri olur.

Şayet aynı kereste ile yapmayıp, başka kereste ile yaparsa; — aralarında değişiklik olduğundan— la/mimutan kurtulmuş olmaz.

Şayet ikinci duvar daha taze, daha iyi keresteden yapılmışsa, taz­minattan kurtulmuş olur. Kerderi'ııin Vecizi* n de de böyledir.

Bir adam mescidin duvarım yıkarsa: ona, "onu yapması" emre­dilir. Aynı seviyede inşa eder.

Bir terzi, bir şahsın elbisesinin dikimini bozar, elbise sahibi de bunu bildiği halde, o elbiseyi .alıp lji cr^o; o ter/iye tazminat gerekmez. Kerderi'nin Vecizi'nde de böyledir.

Bir adam, başka birinin toprağını kaldırdığında; bu toprağın o yerde kıymeti olmadığı hâlde, alınması o yere noksanlık vermekte olur­sa; o noksanlığı tazmin eder.
Eğer bir noksanlık vermezse; bir şey gerekme/ ve o çukuru doldur­ması da emredilmez. Her ne kadar, bazı âlimler: "O çukuı u doldurur.11 demişlerse de hüküm böyledir.

Eğer toprakta bir kıymet varsa, onun kıymciıni uı/ııun Aİeı.

Bir.kimse, başka birinin ara/isine bir kuyu ka/aı: o kııyı- ıi.ı o Sc zarar verirse; noksanını la/min;ıt uerckiı.

Şayet bir zarar vermezse; bir şey gerekmez. Zehiyrc'de de böyledir.

Bir sarraf, dirhemleri sahibinin izniyle bozduğunda; onîardan bir dirhem düşerek kırıhrsa; tazminat gerekmez.

Muhiârü'l-Fetâvâ'da şöyle zikredilmiştir.

Eğer dirhem sahibi ona bozmayı emreylemişse; tazminat gerekmez.

Eğer, bunu emreylememiş olduğu hâlde insanlar o dirhemlerin bo­zulduğunu biliyorlarsa, tazminat gerekmez. Ancak biliniyorlarsa, taz­minat gerekir. Sirâcü'l-Vehhâc'da da böyledir.

Bir adam, başkasının etini onun izni olmaksızın pişirirse, onu taz­min eder.

Eğer et sahibi, eti kazanda görür ve onu ocağa kendisi koyup, altı­na da odun kor; diğeri de gelip, o ateşi yakar ve et pişerse; istihsânen tazminat gerekmez.

Bu cins mes'eleler beş nevidir.

Birincisi, yukarıda zikretitiğimiz mes'eledir.

İkincisi: Bir adam, diğerinin buğdayını izinsiz öğütürse tazminat ge­rekir. Şayet buğday sahibi buğdayı merkebe yükletir; diğeri de gelip onu alır ve değirmene götürür, un yaparsa tazminat gerekmez.

Üçüncüsü: Bir adam, diğerinin testisini izinsiz olarak kaldırır ve o kırıhrsa onu tazmin eder.

Şayet testi sahibi, o testiyi bizzat kendisi kaldırır ve ona bir adam gelip yardım eder ve onun üzerine kaldırırken, testi kırıhrsa; aralarında kırılmış olur. Tazminat gerekmez.

Dördüncü mes'ele: Bir adam, sahibinin izni olmadan, hayvana yük yük­lediğinde, o hayvan zayi olursa; tazmin eder. Eğer o hayvana, kendisi biner veya yük yükletir ve sonra, yolda o yük düşer; başka bir adam da gelip, izinsiz olarak, o hayvanı zayi ederse; onu tazmin etmesi gerekir.

Eğer hayvanın üzerine bir şey yükletir ve o yük yolda düşer; bir adam da gelerek, onu sahibinin izni olmadan, kendisi taşır ve o, onun yanında zayi olur; hayvan da ölürse; tazminat gerekmez.

Beşinci mes'eie: Bir adam başkasının izni olmadan, onun kurbanı­nı, —bayram günlerinin haricinde— keserse; bu caiz olmaz ve tazminat gerekir.

Şayet bayram günlerinde keserse, caiz olur ve tazminat gerekmez. Çünkü burda izin delâleten sabittir.

Bu mes'elelerde delâlet vardır; delâlet —her ne kadar sarahat ol­masa bile— itibarı gerektirir. Onun hilffına bu böyledir. Zehıyre'de de böyledir.

İmâm Muhammet) (R.A.)'in söylediği mes'ele, Müzâraat Şerhinde bu mes'ele gibidir.

Şöyleki: Bir adam, evini yıkma işine hazır iken, başka birisi gelip, onun izni olmadan, o evi yıksa; istıhsânen bir tazminat gerekmez. İşte bu, bu cins mes'eleler dendir. İnsanların, onda ayrılık içinde olmadıkları, her işte —insanların her birinden, delâleten— yardım sabit olur; birşey gerekmez. Fakat yardıma ihtiyaç olmayan işlerde, (Meselâ: Bir adam yüzmek için koyunu bir yere asmış, başka birisi de gelip —izin almadan— onu yüzmüş.) ona tazminat gerekir. Muhıyt'te de böyledir.

Bir kasap, bir koyun satın alır; başka bir adam da gelerek onu boğazlarsa; eğer kasap, onu tutmuş ve boğazlamak için ayağını bağla-mışsa; onu boğazlayana tazminat gerekmez. Eğer bağlamamış ise, taz­minat gerekir. Suğrâ'da da böyledir.

Bir adam, bağında veya tarlasında, kendisine yani ziraatına za­rar vermiş olan bir hayvan bulup, onu hapseder ve bu hayvan orada ölürse; tazminat gerekir.

Eğer onu çıkarıp, dışarı sürer ve o da ölürse; tazmin eder. Eğer çıkarır da sevk etmezse, tazminat gerekmez. Keza hayvanı bir başkasının mezruatından çıkarır ve onun mezru-atı emin olacak bir yere sürerse; kendi tarlasından çıkaemiş gibi olur. Âlimlerin ekserisi şöyle buyurmuşlardır. O hayvan, sürüldüğü yerde ölürse; sürene tazminat gerekir. Fetva da bunun üzerinedir.

Bir adam, kendi tarlasında bir hayvan bulur ve onun üzerirv bi­nerek, koşturur; oda ölürse; tazmin eder.

Keza, onu çıkardıktan sonra, çok uzaklara sürerse; tazminat gerekir.

Bir başkası çıkarmış olursa; tazminat gerekmez. Hızânelü'I-Müitm'de de böyledir.

Bir çoban, sürüsünde yabancı bir inek gördüğünde, onu sürü­den çıkarıp, sürse tazminat gerekmez. Ancak* uzaklara sürerse, tazmi­nat gerekir. Fetâvâyi Kübrâ'da da böyledir.

Bir adam, tarlasında bir hayvan bulup, onu çıkarır ve sahibine vermek niyetiyle sürer; o da yolda yorulur veya ayağı kırıhrsa; tazmi­nat gerekir.
Ebû'1-Leys: "Biz, bunu kabul etmeyiz; ancak Muhammed bin Hasam­dan gelen rivayeti kabul ederiz, ö:" Ta;:minat gerekmez; buyurmuştur. Demiştir. ZatiSyriyye'de de böyledir.

Bir adam, ekininde bir sığır bulur ve "onun zarar verdiğini" sa­hibine söyleyip, "sığırını çıkarmasını" sığır sahibinden isterse; bu du­rumda hayvan sahibine bir tazminat gerekmez. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, diğerinin izni olmadan, onun eşeğini yabana sürer ve onun sıpasını kurt yer veya sıpa zayi olur; eşek geri gelirse; eşeği sıpa-sıyla birlikte sürmüş olması hâlinde tazminat gerekir.

Şayet sıpa kendiliğinden gitti ise, tazminat gerekmez. Kerdeiî'nin Ve cîzi'nde de böyledir.

Çoban, hayvanlarını tarlaya yakın götürür; hayvanlar da ziraatı tahrip ederlerse; çobana tazminat gerekir. Fıısûlü'l- İmâdiyye'de de böyledir.

Bir adamın hayvanı, —sahibi sürmeksizin— gece veya gündüz çıkıp gider ve başka bir adamın zirâatına zarar verirse, tazminat gerek­mez. Bu bize göre böyledir. Serabâ'nin Muhıyü'ndc de böyledir.

Bir adam, arazisini, tohumunu ve öküzlerini ziraat için bir baş­kasına verir; ziraatçı da öküzleri çobana teslim ettiğinde onlar zayi olursa; tazminat gerekmez. Çobana da tazminat gerekmez. Hızânetü'l-Müftîn'de de böyledir.

Bir adam, arazisini sulamak istediğinde; diğer biri, ona mâni olur ve.o mahsûl zayi olursa; tazminat gerekmez. Hulâsa'da da böyledir.

Bir adamın davar ağılına, başka birisi bir koyun bağlar; ağıl sa­hibi de onu ordan çıkarırsa; tazminat gerekir. Fetâvâyi Imâdiyye'de de böyledir.

Borçlu bir adam, alacaklısına, ona borcunu vermek için gelir ve ona, satıp parasını almak üzre, bir mal verir; o mal da satılmadan ön­ce, alacaKİımn yanında.helâk olursa; borçlunun malı olarak ölmüş olur; borç üzerinde kalır. Çünkü, bu durumda alacaklı, onu satmak için borç­lunun vekili olmuş olmaktadır.

Şayet borçlu malı verince, hiç bir şey söylememiş ve onu da ala­caklı almış olsaydı; sonra da: "sat da parasını ver." diye geri borçluya verseydi; oda borçlunun yanında zayi olsaydı. îşte o zaman alacaklının malı olarak zayi olmuş olurdu.

Çünkü alacaklı, alacağını almış ve borçluya "geri sat." diye verin­ce, onu vekil etmiş olurdu.

Vekilin yanında zayi olan; asilin yanında da zayi Olmuş, gibi olur. Fctâvâyi Kâdftân'de de böyledir.

Bir adam, başka birinin cariyesine cima eder ve bu câriye o cir madan dolayı ölürse, onun kıymetini, cima yapan şahıs öder.Tatarbâ-niyye'de de böyledir,

Bir kedi, birinin güvercinini öldürse tazminat gerekmez. Yani kedi sahibi, güvercinin bedelini ödemez. Müzmerâf ta da böyledir.

Bir adam kedisini yakalayıp, onu başka birinin güvercin veya ta­vuğunun üzerine atar; kedi de onu tutup yerse; âlimler: "Şayet kedinin sahibi, kediyi kasden tutup attı ise, tazminat gerekir. Eğer kediyi önce atar, sonra onu geri tutar; daha sonra da kediyi bırakırsa, tazminat ge­rekmez." demişlerdir. Felâvâyi Kâdihân'da da böyledir.

Bir adam, başkasının kurdunu veya aslanını öldürse tazminat gerekmez.

Şayet maymununu öldürürse bedelini tazmin eder. Çünkü maymun, bir kıymet taşıyan ve evde hizmet eden köpek gibidir. Serahsî'nin Muhıy-tı'nde de böyledir.

Bir adam, birinin domuzunu veya şarabını telef ettiğinde, onun sahibi, müslüman ise, öldürene —telef edene— tazminat gerekmez. Te­lef eden, ister müslüman olusun; ister olmasın, fark etmez.

Eğer içkisi veya domuzu zayi olan şahıs zimmî ise, telef eden şahıs onların kıymetini öder.

İTm^slüman veya zimmî/^^^^^^ şarabım te-lef ettikten sonra, o zimmî müslüman olur ve o zaman tazminat isterse; tazminat gerekir.

Bir zimmî, diğer bir zimmînin şarabım telef ederse, aynısını öde­mesi gerekir.

Sonradan, bu alacaklı veya her ikisi birden müslüman olurlarsa,

her ikisi de tazminattan berî olurlar.

Şayet, önce borçlu; sonrada alacaklı müslüman olur veya bu müs­lüman olmazsa; İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'dan gelen bir rivayete nazaran ve İmânı Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, içki vermediği gibi kıymetini de öde­mez. Bu, ödemeden önce müslüman olunca böyledir. Hâvî Şerhı'nde de böyledir.                                                                         

Bir adam, kasden besmelesiz kesilen .bir hayvanın etini telef eder­se, tazminat gerekmez. Tatarhântyye'de de böyledir.
En doğrusunu bilen Allah Teâlâ'dır. [5]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..