5- GASBEDİLEN BİR MALIN, BAŞKA BİR MALA KATILMASI VEYA KARIŞMASI

Bir başkasının malını gasbeden bir kimse; gasbettiği malı, kendi malına veya başka birinin malına karıştırsa; burada iki durum söz ko­nusu olabilir:

a-) Bu şeyleri iç içe katmış olabilir.

b-) Bu şeyleri yan yana koymuş olabilir.

Şayet iç içe katmışsa, bunda da iki durum söz konusu olabilir.
1-) Bunların birbirinden ayrılması mümkün olabilir.
2-) Bunların birbirinden ayrılması, mümkün olmayabilir.

Aralarını ayırmak mümkün olmayan şey, ceviz yağım, bezir yağı­na karıştırmak veya arpa ununu, buğday ununa karıştırmak gibi..
Bu takdirde, onları karıştıran kimse, bi'1-icma, o mal sahibinin ma­lını tazmin eder. (= öder)

Şayet seçmek imkânı varsa (bir cinsin, aynı cinse katılması meselâ: Buğdayı buğdaya; sütü süte katmak gibi) bu durumda, İmâm Ebû Hatıîfe (R.A.)'ye göre, buğdayı kadar buğday, sütü kadar da süt verir.

İmâmeyiTe göre ise, mal sahibi muhayyerdir: Dilerse, hakkının mis­lini ödetir; dilerse, o katışmış şeye ortak olur ve hakkı kadarım alır.

Yan yana katmaya gelince buda iki nevidir.-

a-) Bunlar, birbirinden zahmetsiz seçilip ayrılabilir.

b-) Bunlar, birbirinden zahmetli olarak seçilebilir.

Şayet, zahmetsiz meşakkatsiz seçilen cinsten ise (dirhemleri dinarlara; beyazı siyaha katmak gibi...) onu, katan şahıs tazmin etmez. Mal sahibinin malını seçip, kendisine aynen verir.

Meşakkatli seçmeye gelince, (buğdayı, arpaya katmak gibi) d-Asl'da: "Bu durumda, katan şahıs mal sahibinin malım tazmin eder." denil­miş ve mal sahibinin muhayyerliği söylenmemiştir.

Bundan sonra ihtilaf vardır. Bazı âlimler: "Bu kavil İmâmeyn'in kav­lidir." demişlerdir.

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, mal sahibi ortak olamaz. Çünkü buğday taneleri, arpadan hali olmazlar.Katan zat, mal sahibinin neyini kattı* ise, onun mislini ona tazmin eder. Ve, katıştırdığı şey kendisinin olur.

Bir kısım âlimler de: "Mal sahibi muhayyerdir. Bu kavil bi'l-ittifaktır." demişlerdir.

Diğer bazı âlimler ise: "Sahih olan, ona ortak olmamasıdır. Bu gö­rüş, bil-ittifak böyledir." buyurmuşlardır.

Bir adam, birinin buğdayını diğerinin arpasına karıştırıp, kendi­si de kaybolursa, aralarında anlaşma yaparlar ve o mahlutu (= karış­mış şeyi) birisi alır; diğerine malının kıymetini veya o kadar ölçeğini ve­rirse, işte bu.caizdir. Çünkü karışmış şeye ortaktırlar.    .

Ortakların, karışmış şeyi birbirinden satın almaları caizdir. Şayet anlaşmakdan kaçınırlarsa, o mahlut satılır; buğday sahibi, buğday his­sesine düşeni arpa sahibide arpasına düşen hisseyi alırlar.Serahsî'nin Mu-hıylı'nde de böyledir.

Hişâm, Müntekâ'da İmâm Mu hanı m td (R.A.)'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir.

Bir adamın yanında kavrulmuş un, diğerinin yanında da yağ veya zeytin yağı bulunduğunda; birisi, onları birbirine katsa; bu takdirde se-vik (- kavrulmuş un) sahibi, yağ sahibine, yağının bedelini öder. Mu-hıyt'te de böyledir.

Bir adamın alçısı, diğerinin ununa karışır ve bunda ikisinin de kabahati olmazsa; bu karışım, o hâlde satılır ve her biri malının kıyme­tini alır.

Noksanhk olursa, ikisi de suçsuz olduğundan hiç birine tazminat gerekmez. Felâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir adam, eski buğdayı, yeni buğdaya karıştırınca; eski buğda­yın sahibi, yeni buğday sahibine, benzerini tazmin eder.

Eğer dökülen buğday az ise, kattığı kadarına ortak olur.

Kudûrî'de şöyle zikredilmiştir:

Bir adam, buğdaya su dökerek onu ifsad eder ve ölçüsünü artırır-sa, buğdayın sahibi, su dökülmeden önceki kıymetini, ona ödetir. Onun mislini tazmin ettirmez.

Keza, bir kimse zeytin yağına su katsa veya zeytin yağını suya dökse; mislini değil de kıymetini borçlanır; mislini borçlanması caiz ol­maz. Çünkü bu bir gasp değildir.

Şayet önce gasbetmiş, sonra da onun üzerine su dökmüş olsaydı, mislini ödemesi gerekirdi.Muhıyt'te de böyledir.

Bir kimse, taze dirhemleri, zayıf dirhemlere kattığında, bu şahıs taze dirhemleri tazmin eder. Tazeyi, zuyûftan ayırmayı bilirse, bu biraz zordur. Şayet ayırım yapamaz ise, tazminatta bulunur.

Ancak, tazenin taze; zayıfın zayıf olduğunu bilirse, —karışanların zayi olmaması halinde— o takdirde tazminatta bulunmaz.Seraha'nin Mu-hiyü'nde de böyledir.

Bir adamın elinde bulunan dirhemlere bakılırken, onların bir kıs­mı, başka birinin dirhemlerinin içine düşer ve karışır; dirhemlerine ka­rışan şahıs da, onu gasbederse; her ne kadar kasd olmasa bile bu bir cinayettir; tazminatı gerektirir.Zahiriyye'de de böyledir.

Bir kimsenin turuncu, diğerinkine karışsa, hangisininki çoksa; o diğerinkİni öder. Onunkide diğerinkine karışsa, hiç birine muhayyer­lik yoktur; her biri, diğerinkinin kıymetini öder.Muhiyt'te de böyledir.

Bir deve, inciyi yutar, o incinin kıymeti de deveden fazla olursa incinin sahibi, devenin kıymetini verir.

Şayet incinin değeri az bir şeyse, deve sahibine bir şey gerekmez.

Bir adam, diğerinin incisini yutar ve ölürse; ölen şahıs geride mal bırakmışsa, incinin bedeli ondan ödenir.

Eğer mal bırakmadı ise, karnı yarılıp inci alınmaz.

Bir adam, başkasının incisini yutar ve kendisi sağ olursa; onu öder; onu çıkarmasına bakılmaz.

Kabak teveği birinin mülkünde biter tanesi de başka birinin mül­künde olur ve kabak orda büyür; onu koparmadan ordan çıkarmak zor olursa; bu da tavuğun yutmuş olduğu inci gibidir; duruma bakılır: iki malın hangisinin kıymeti daha çoksa, o diğerinin kıymetini tazmin eder ve o, kendisinin olur.

Eğer kıymetini ödemekden kaçınırsa, o satılır; parası ikisinin ara­sında taksim edelir.Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir müste'cirin, sevdiği bir şey, icarladığı evde bulunur; onu da duvarı yıkmadan çıkarma imkânı olmazsa; duruma bakılır; Hangisinin kıymeti fazla ise, ona göre hareket edilir; ya duvar yıkılır ve bedelini, yıkan öder veya o şey çıkarılmaz; bedelini ev sahibi öder ve o onun olur.Muhiyt'te de böyledir.

Bir dirhem veya bL inci bir mürekkep hokkasına düşer ve hok­kayı kırmadan onu çıkarma imkanı olmazsa; bu iş hokka sahibi tara­fından yapılmış olması halinde, düşen şeyin kıymeti hokkadan fazla ise, o kırılır ve düşen şey çıkarılır. Bu durumda dirhemi veya incisi düşen Şahsa tazminat gerekmez.

Şayet düşüren şahıs dirhemin veya incinin sahibi ise, hokka kırılır ve düşüren şahıs hokkanın kıymetini tazmin eder. Dilerse hokka kırıla­na kadar sabreder.Cevheretü'n-Neyyire'de de böyledir.

Bir adamın hayvanı, başını birinin kazanının içine sokar ve ka­zanı kırmadan, onu çıkarma imkanı olmazsa; hayvan sahibi kazan sa­hibi ile birlikte bakarlar. Hangisinin kıymeti daha fazla ise, o diğerinin bedelini öder.

Eğer kıymetleri müsavîise, ikisini de satıp parasını aralarında pay ederler.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) şöyle buyurmuştur:

Bir adamın incisi birisinin ununun içine düşse; şayet onu karıştıra­rak; inciyi aramak una zarar verirse, o karıştırılmaz. Önce un satılana kadar beklenir.

Eğer onu karıştırarak, inciyi aramak zarar vermiyorsa, Bişr"îndyi arayıp bulmayı" emreylemiştir. Fetâyî Kâdîhâii'nda da böyledir.

Bir adam, deve yavrusunu birine emânet bıraktığında, o emânet bırakıldığı yerde büyür ve kapaıyı sökülmeden çıkamaz olursa; isterse ev sahibi deve yavrusunu emânet aldığı günün kıymetini öder ve onu ordan çıkarmaz; isterse, kapıyı söker; çıkarıp, sahibine verir.

Sadrü'ş-Şehîd, Vâkıat Kitabı'nda şöyle buyurmuştur: Bu Meseleye açıklık getirmek gerekir: Eğer devenin çıkarılması için, sökülecek yerin kıymeti deveden fazla ise, deve çıkarılmaz.

Fakat devenin kıymeti fazla olur ve ev sahibi de kapısını söktür-mekten kaçınıyor, buna razı olmuyor ise deve sahibine emredilir ve o yıkılan yerin aynısını tazmin etmek suretiyle devesini çikarır.

Hitan Kitabı'nda şöyle zikredilmiştir:

Bu, deve yavrusunu emânet eden şahıs onu oraya girdirdiği zaman böyle olur.

Şayet ev sahibi onu ariyet olarak almış ve oraya kendisi girdirmiş; o da orda büyümüş ise, deve sahibine: "İmkânın varsa deveni çıkar; yoksa boğazla ve parça parça çıkar." denilir.

Bu, deve olmaz da katır veya merkep olur ve kapının sökülmesi fazla zarar verirse cevap aynıdır.

Az zarar veriyorsa, kapıyı söküp bedelini öder. Bu istihsandır.Mu-hiyt'te de böyledir.

Nâtifi'nin Vâkıâü'nda şöyle zikredilmiştir:

İki adamın her birisinin, birer adet buz haneleri vardır. Birisi diğe­rinin buzluğundan buz alarak, kendi buzluğuna koyduğunda burda iki durum vardır.

a-) Aldığı buzu, ihtiyaca binaen alıp bir yere koymuş olabilir.

b-) İhtiyacı olmadan almış olabilir.

ihtiyacı olmadan almış olursa, onu ayira bilirse ayırıp geri verir. Değilse kıymetini tazmin eder.

İkinci halde de iki cihet vardır:

a-) Buzu buzluktan almış olabilir.

b-) Büzü, dışardan almış olabilir.

Dışardan aldı ise, bir şey gerekmez. İçerden aldı ise onu tazmin eder, (= öder) Talarhâniyye'de de böyledir.

Bir adam malını, başkasının malına karıştırırsa; onu tazmin eder.

Yalnız, üzerinde borç bulunan bir köleye, efendisi bin dirhem ve­rerek, "onunla eşya almasını" söyler; o kölede o dirhemleri, kendi dir­hemlerine katar; sonra da hepsiyle birlikte eşya alırsa; o takdirde, alı­nan eşya efendisiyle kendi arasında ortak olurlar.

Binü Seınâa, İmâm Muhammed (R,A.)'in-şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: Bir adam, diğer bir adama, iki dirhem verir; bir dirhem de başka biri verir ve "bunları, birbirine katmasını" söyler; o da öyle yaptıktan sonra; bunlardan birini kalp bulursa; kendisine inanılan şahsın sözü ge­çerli olur.

Şayet kendisine emniyet edilen zat: "Ben, bunun kime ait olduğu­nu bilemiyorum" derse; o takdirde, o emin olan şahıs, onu öder.
Dirhemleri ikisinin emriyle katmış olması hâli mestesnâdir.Serahsî'-nin. Mııliytı'nde de böyledir. [7]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..