8- GÂSIBIN, MAĞSÛBTAN FAYDALANMASI

Bir adam, diğerinin etini gasbeyleyip, onu pişirse; veya buğdayı­nı gasbeyleyip onu üğütüp un yapsa; onların kıymetlerini verir ve onla­rı helâl olarak yer.

Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin kavlidir. İmâm Ebû yûsuf (R.A.)a gö­re, sahibi ile helalleşmedikçe yemesi haramdır.

Semerkant ehlinin fetvalarında şöyle denilmiştir:

Bir kimse, diğerinin bir yiyeceğini ağzına alır, çiğner ve çiğnemesi sebebiyle o zayi olmuş olur da onu yutarsa; helâl olarak yutmuş olur.

Bu İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin görüşüne göre böyledir. İmâmeyn ise buna muhaliftir.

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.): "Bedelini vermek şartıyla helâl olur." bu­yurmuş; İmâmeyn ise"Bedeli verildikten sonra, helâl olur."demişlerdir. Muhıyt'te de böyledir.

Fetva, İmâmeyn'in kavli üzerinedir. Hulâsa'da da böyledir.

Bir adam, buğdayı gasbederek ektikten sonra, sahibi gelerek, buğ­dayını isterse; ancak buğdayının mislini alır. Mahsûle bir dahli olmaz.

Bu, bize göre böyledir.

Ancak, gasbedici için, gasbettiğinden fazlası tûb (= Temiz) olmaz.

Buna göre, bir adam bir çekirdek gasbedip, onu dikse; İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre, onun bedelini tazmin etmedikçe, onun mahsûlü helâl olmaz ve ondan faydalanılmaz.

Zâhirü'r-Rivâye'de de böyledir.

Ve buna göre: Bir adam, bir yumurta gasbedip, onu tavuğun altı­na bırakır ve tavuk onu civciv çıkarırsa; bu mes'ele de ziraat mes'elesi

gibidir. —Yani yumurtanın sahibine, yumurtanın bedeli ödenir; fakat —bu durumda da— civcivden faydalanmak temiz bir şey olmaz.

Bir adam, diğerinin bahçesinden bir fidan söküp, dikse; o da bü­yüyüp ağaç olsa; onu diken şahıs, o fidanı söktüğü vakitteki değerini, sahibine öder ve o şahsa, ''O ağacı sökmesi" emredilir.

Onu sökmek zarar verecek olsa bile; bu ağacın bedeli sahibine öde­nir; ve ağaç sökülür. Kübrâ'da da böyledir.

Bir adam, başka bir adamın yerinden, bir fidan söküp, onu baş­ka birinin arsasına diker; bu ağaç büyüyüp meyve verirse; o ağaç, dike­nin olur. Fakat onun meyvesi, temiz olmaz.

Yer sahibi onu sökmesini emreder. Eğer diken adam bahara ka­dar, —onu söküp başka yere dikmek için mühlet isterse; yer sahibi razı

Olmadıkça» sökmesi gerekir.

Şayet ağacın dikili bulunduğu yerin sahibi, o ağacı dikenin rızası ile satın alırsa; işte bu caiz olur. Ve yer sahibi, bu durumda, o ağacı fidan iken olan kıymetini öder. Cevâhiru'l-Fetâvâ'da da böyledir.

Bir adam, diğerinin izni olmaksızın onun bir koyununu alıp ke­ser ve onu haşlar veya kızartırsa bu durumda, o koyunun kıymetini sa­hibine tazmin eder.

Eğer koyunun sahibi hazırda bulunmaz veya huzurda bulunduğu hâlde tazminata razı olmaz ise; onu kesip, pişirme; kızartma yeme ve yedirme ruhsatı yoktur. O etten bir başka şahsın almasına da —onu gas­bedip kesen şahısın, sahibinden izin alarak kıymetini tazmin etmesine kadar— ruhsat yoktur.

Şayet, koyunun kıymetini, hâkimin hükmüyle veya hâkimin hük­mü olmaksızın tazmin ederse; onun etinden yeme ve yedirme ruhsatı var­dır. Kıymetini bizzat öder veya borçlanırsa bu böyledir.

Eğer kıymetini tazmin edemezse, onu tasadduk eder.

Şayet sahibi, kıymetini almaya razı olmayıp etini arzu ederse; o, ister pişmiş, ister kızartılmış olsun > bunu yapmasına ruhsat yoktur. Sirâcü'l-Vetahâc'de de böyledir.

Bir adam, diğerinin boyasını gasbejdio, onunla bir elbise boyar; veya yağını gasbedip onu kavrulmuş una katarsa; —sahibini razı etmedikçe— ondan menfaat sağlamaya ruhsat yoktur. Muhiyt'te de böyledir.

İmâm Muhammed (R.A.) şöyle buyurmuştur:

Bir adam, on dinar gasbedip, onların içine bir dinar atar ve sonra da bir dinarını bir adama verirse, bu caiz olur.

Bundan sonra, bir dinar daha verirse; işte bu caiz olmaz Tatarhâniy-ye'de de böyledir.

Bir adam, bir câriyyeyi gasbedip onu kusurlar ve kıymetinde ih­tilâfa düşerler; cariyenin sahibi: "Onun kıymeti iki bin dirhem."; gas-beyleyen de: "Kıymeti bin dirhem." der ve bu hususta yemin ederse; o zaman, hâkim bin dirhem olarak hükmeyler. Bu durumda gâsıbm, onu, kendisine nızmet ettirmesi ve ona cima etmesi helâl olmaz. Onu satamaz da, ancak kıymetini tamamen öderse; o zaman müstesnadır.

Şayet gasbeden şahıs, hükümden sonra, onu noksan fiatla satarsa; azâd etmesi de caiz olur. Bu durumda da, onun sahibine kıymetini tam öder. Bu fâsid satın alıp da azâd etmek gibi olur. Fetâvâyi Kldihân'da da böyledir.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) şöyle buyurmuştur.:

Bir adamın buğdayını, sel, önüne katarak, başka birinin arazisine götürür; o buğday da orda biter ve buğday sahibinin buğdayı çıktıktan sonra, geride kalan olursa; o fazlayı tasadduk edince, bir şey lâzım gel­mez. Yerin noksanlığı içinde bir şey gerekmez. Muhiyl'te de böyledir.

Bir adam, gasbedilmiş bir elbiseye karşılık, bir kadın nikah ederse; ona cima etmesi helâl olur. Çünkü elbisenin sahibi olması, nikâha za­rar vermez. YenâbFde de böyledir.

Sadru'I-İslâm, Camiu's-Sağîr'de şöyle buyurmuştur:

Küçük olan birisi, bin dirheme bir câriye satın alırsa; ona cima et­mesi sahih olurmu?

Sahih olan kavle göre, cima eylemesi sahih olmaz. Çünkü, o bir nevî hapisdir. Nihâye'de de böyledir.

İbrahim, İmâm Muhammed (R.A.)'in şöyle buyurduğunu nakletmiştir.

Bir adam, başka birinden dirhemler gasbeyleyip, onunla, dinarlar satın alsa; o dinarları harcaması doğru olmaz. Çünkü dirhemler ayrıl­dıktan sonra, hak sahibi gelse, —dinarlar hakkındaki— satış bozulur. Şayet dirhemler, bilmisil olarak, gâsıba hükmedilirse, o takdirde, dinarlar da helâl olur. Zahiriyye'de de böyledir.

Âlimler şöyle buyurmuşlardır:

Bu kimse, o dirhemlerle evlense; kadına cima etme yetgisi (=ruhsatı) vardır Sirâcfi'I-Vehhâc'da da böyledir.

Bir adam, bin dirhem gasbedip, onunla iki bin dirheme müsevî yiyecek alıp, onu yese veya bağışlasa yahut tasadduk etse bil-icma bu caiz olmaz. Kerdeıf nin Vecîzi'nde de böyledir.

Bir kimse, hem gasbettiği şeyi, hemde onun kârını sarf ederse; bunda bazı vücuhlar vardır:

Bu kâr, ya tayin ile taayyün eder. Uruz gibi...

Veya tayin ile Teayyün etmez. Nakdeyn gibi...

Eğer Taayyün ederse, onu yemek —kıymetini tazmin etmeden— helâl olmaz.

Tazminattan sonra olursa, helâl olur. Ancak, kârı helâl olmaz. Çün­kü o temiz bir kâr değildir.

O, tasadduk da edilmez.

Şayet taayyün etmeyen kısımdan ise, İmâm Kerhî'ye göre, o da dört durumdadır:

Ya ona işaret eder ve ondan nakden verir.

Veya işaret eder ve başkasından nakden verir.

Yahut ıtlak eder ve ondan peşin öder.

Veya başkasına işaret eder ve ondan nakden öder. Bunların hepsi de temiz olur. Ancak önceki müstesnadır. O işaret edip ve nak­den verdiği şeydir. Âlimlerimiz ise: * 'Gasbeylediğini, sahibine ödeme­dikçe hiç bir hâlde temiz olmaz." buyurmuşlardır. Her haliyle, kârı da öyledir.

Muhtar olan cevap da budur. Bazı âlimler de: "Zamanımızda haramın  çoğalmış   olmasından  dolayı,   Kerhîn'ın  kavli  üzerine  fetva vermişlerdir.

Bunların tamamı, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Muhammed (R.A.)'e göredir.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) ise: "O, bir şey tasadduk edemez." buyur­muştur. Takallub (= zoraki alma yoluyla) olması hâlinde ihtilafa sebep olmuştur.

Tazminat cinsinden olursa (Şöyleki: Dirhemleri tazmin edip de, elin­de cinsinin hilafına bedeli kalmış ise, dirhemi dirhemle tazmin gibi...) ve elinde kalan da yiyecek veya uruz gibi olursa, bil-icma, tasadduk ica-betmez. Tebyîn'de de böyledir.

Bir adam, "Filan benim malımı yedi; işte o helâl olsun." der; o da, onun malını mübahlığım bilmeyerek yerse; Nosayr bin Yahya "Bu Câizdir.Tazminat da gerekmez." buyurmuştur.

Bir adam: "Her kim, malımı yedi ise, o helâl olsun." derse, Ebfi Nasr bin Selâm: "İşte buda caizdir. Meçhule ibâhe caizdir." demiştir.

Fetva da buna göredir.

Bir adam, diğerine: "Malımdan yediğini sana helâl eyledim." der­se; bütün âlimlere göre helâl olur.

Şayet "Malımdan yediğinin tamamından vaz geçtim sana ibra eyledim." derse, bu gerçekten ibradır. Fetâyâyi Kâdîhân'da da böyledir.

"Dünyada Helâl eyledim." veya "âhirette helâl eyledim" yahut "Dünya ve âhirette tamamını helâl eyledim." derse; tamamı helâl olur.

"Dava etmiyeceğim veya istemeyeceğim" derse; bu bir şey de­ğildir. Hızâhetü'l-Müftin'de de böyledir.

Bir adam, gasbeylediği bir malı, kârı ile birlikte, geri verirse, bu kâr tasadduk edilmez.

Bir kimse zayi olan mağsûbun kıymetini veya kaçan kölenin kıy­metini tazmin eder ve onunla da kazanç temin etmiş bulunursa; bun­dan sonraki kârı tasadduk olur. Zehıyrc'de de böyledir.

Bir adam, bir köleyi gasbedip onu icara verse; İmâra Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Muhammed (R.A.)'e göre, o ücret tasadduk edilir.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre, o ücret temizdir.

Bir adam, bir köleyi gasbeyleyip onu icara verir ve kârını alırsa; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Muhammed (R.A.)'e göre onu tasadduk eder ve kâr'ı tazminattan noksanlaştırır. Kâfi'de de böyledir.

Gasbolunan bir köle, gâsıbın ameli sebebi ile veya başka sebeple zayi olur; kölenin sahibi de onun kıymetini ve biraz da ücretinden öde­tir; baki kalanını-da tasadduk ederse; gasbeden şahıs ister zengin olsun, isterse fakir olsun caiz olur.

Sahih olan kavle göre gasbeden fakir ise, câîz olur Hulâsa'da da böyledir.

Bir adam, gasbeylediği bir köleyi, satıp parasını da alır ve bu mağ-sup müşterinin yanında iken zayi olur; mal sahibi de, onu müşteriye taz­min ettirir; müşteri de gâsıba başvurup parasını isterse; adam fakir ise, ücretinde yardım ister; zengin ise, isteyemez. Serahâ'nin Muhıyü'nde de böyledir.

Bir adam, umuma ait bir nehrin kenarına ağaç diker; o nehirle hiç ilgisi olmayan birisi de gelerek, o ağacı sökmek isterse, insanlara za­rar veriyor olması hâlinde, onu sökebilir. En iyisi, işi hâkime çıkarmak ve ağacın onun sökülmesine onun emir vermesi dir. Fetâvâyi Kübrâ'da da böyledir.

Bir adam, bir dükkân gösbederek, orda ticâret yapsa-ve kâr ey-lese; bu kârı temiz olur. Kerderi'nin Vecîzi'nde de böyledir.

tki kişinin ortak bulunduğu bir dükkan veya evde, ortaklardan birisi oturursa; —kârına ortak olmaları hâlinde— birisi diğerine icar ver­mesi gerekmez. Hizânetü'l-Müftin'de de böyledir.

Bir arazinin yanından akan umuma ait bir nehirin yanına birisi bir kanal kazar ve oraya, o nehrin suyundan akar; O-.adam da kanalı için bir değirmen yapmak isterse; mülküne yapabilir. Fakat umuma ait nehir için yapmak isterse, onda hakkı olmaz. Çünkü kendi şahsî malı değildir. Fetâvâyi Kübrâ'da da böyledir.

Ebâ el-Fadl el-Kirmânî'nin Fetvâlan'nda şöyle zikredilmiştir:

Bir adam, ipek böceğini gasbedip, onu çoğaltsa; ona bir şey gerekmez.

Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre böyledir.

İmâm Muhammed (R.A.)'e görede kıymetini tazmin eder.

Fetva ise zamanımızda İmâm Muhammed (R.A.)'e göredir. Gınye'de de böyledir.

Bir adam, ipek böceğini, başkasının ağacından gasbedilen yap­rağı ile beslerse; böceğin kıymetinden fazlasını tasadduk eder. Kerderî'-nin VecîzFnde de böyledir.

Müntekâda, İmâm Ebû Yusuf (R.A.)'m şöyle buyurduğu zikredilmiştir: Bir adam, bir yer gasbedip, içine dükkanlar, hamam veya mescid bina ederse; o mescidde namaz kılınır. Fakat hamamına girilmez. Dük­kanları icara verilmez:

İmâm "O dükkanlara bir şey satın almak için girmekte bir beis yok­tur." buyurmuştur.

Hişâm şöyle buyurmuştur:

Ben, o mescidde namaz kılmayı —temize çıkana kadar— (Yani ye­rinin bedeli sahibine tazmin edilene kadar) kerih görürüm.

Ve gasbedilen yere yapılan dükkanlardan alım-satım yapmayı da kerih görürüm.
Ancak gasb edildiğini bildiği hâlde, oradan alış-veriş yapanların şe-hâdetleri kabul edilir. Muhıyt'te de böyledir.[10]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..