4- İKRARIN SAHİH OLDUĞU VE SAHİH OLMADIĞI HALLER

Bir kimse bir hamile bir cariyenin kendisine ait olduğunu veya onun hamlinin kendisinden olduğunu ikrar ettiğinde, münasip bir sebeple açıklamada bulunursa; bu ikrarı sahih olur. Aksi takdirde, sahih olmaz.

Bir adam, bir cariyeyi hamile diye ikrar etse veya bir adamın koyu­nunu yüklü diye ikrar etse, bu ikrarı sahih olur.

Eğer, "Filâne kadının bin dirhem borçlu olduğunu" ikrar ederse, bunda şu ihtimaller bulunabilir:

Birincisi: Elverişli sebeble açıklama yapmak.

Şöyleki: "Filana vasiyet eyledi." veya "Babası öldü, ona miras kaldı ve onu helak eyledi.''                                            

Bunlar sahih ikrardır ve bu durumda mal lazım olur.

Sonra eğer, müddeti hayatında, sağ olarak gelir de, onu da ikrar vaktinde bilirse, mal ona lazım olur. Bunun için, murisinin ve vasisinin ölümünden itibaren, altı aydan az bir sürede doğum yapması gerekir.

Eğer altı aydan fazla geçince doğum yaparsa, bu durumda bir şeye hak sahibi olmaz. O takdirde, ancak kadın iddet bekler.

İki seneden bir ay bile eksik müddette doğurduğu zaman murisin veya vasiyet edenin ölümünden önce ve ikrar vaktinden itibaren doğurduğu ana kadar ilzam olunur. Şayet, iki yıl bir ay geçince doğurursa, hiç bir şeye hak sahibi olmaz. Ancak, iki yıldan az bir süre de doğurursa, o takdirde kadın, nesebin sabit olması için iddet bekler. O zaman kadının üzerinde çocuk olduğuna hükmedilir. Muris veya muşa (- vasiyet, eden şahıs) ölür ve kadın ölü doğurursa, o zaman mal varis­lere veya murise geri verilir. Malı varsa ve.ikisinden önce doğum yaparsa, varis ve muris alacağına varis olurlar. O takdirde mala aralannda ortak olurlar. Biri kadın, biri erkek olsa da böyledir. Vasiyyet aralarında taksim edilir. Erkek bir hisse, kadın iki hisse alır.

İkincisi: Sebebini beyan etmek.

Şöyleki: "Bana yüz dirhem borçlu." veya "Benden bin dirheme bir şey aldı. gibi ikrarlar batıl olur; bir şey gerekmez.

Üçüncüsü: İkrarın sahih olmadığını ikrardır.

İmâmeyn'e göre ikrar sahihtir. Kâfî'de de böyledir.

Bir adam, düşük bir çocuğa veya düşük olmayan bir çocuğa, yüz dirhem borçlu olduğunu, ikrar ederse, onu Ödemesi lazımdır.

Keza, konuşamayan çocuk borçlu olursa, onu ödemesi lazım gelir.

Şayet bu çocuk: "Bana emanet koydu." veya "...ariyet bıraktı." yahut: "...İcara verdi." derse veya bu ikrarı bir deli için yaptı ise, mal, ikrarı sahih olur. Ancak, bunun sebebi batıl olur. Mebsût'ta da böyledir.

İkrar eden şahsa köle ödeme yapar mı?

İmâm Muhammed (R.A.), bu hususta, kitabda bir şey zikreyle-memiştir.

Alimlerimiz: "Eğer satıcı için ikrar ederse, ona ödeme yapması caiz olur. Keza, sabi için ikrar yaparsa, onun da ödemesi gerekir. Zehıyre'de de böyledir.

Şayet sabi için, kefili ikrar ederek: "Filan da bin dirhemi vardır." der; sabi de konuşmazsa ve akil değilse bu kefalet batıldır. Ancak onun velisi kabul ederse, o müstesnadır. Bu velinin de sabiye karşı ticaretle yetkili olması gerekir.

Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Muhammed (R.A.)'e göre böyledir.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre, çocuk akil değil ise de, velisi için caizdir.

Ancak, velisinin tasarruf a yetkili olduğunu söylemesi gerekir.

Eğer kardeşi, amcası olursa kefalet bekletilir. Sabi aklı başına gelir ve ona razı olursa, caiz olur. Kefil ona müracaat eder ve onun namına ödediğini, ondan alır. Bu rücü sahihdir. Muhıyt'te de böyledir.

Filanın lakıytı için, yüz dirheme kefil olduğunu ikrar eder, lakıt da (= buluntu çocuk da) kefile karşı konuşamazsa, kefilin ikrarı caiz olur; sabiye bir şey gerekmez. Mebsût'ta da böyledir.

Ticarete izinli olan sabi (-   küçük çocuk) bir adama borçlu olduğunu ikrar ederse; bu ikrarı —ticaretle ilgili ise— sahih olur.

Değilse, sahih olmaz.

Keza böyle bir çocuğun emanet ve .ariyeti ikrarı da caizdir.

Gasbettiğini ikrar ederse bu da caizdir.       

Keza satılan eşyanın aybını ikrar etmesi de caizdir.

Yanında bulunan köleyi ikrar ederse, bu da" caizdir. Ve, ister, köle ticaret metâı olsun; isterse olmasın fark etmez. Keza bir kölenin, elinde bulunan başka bir köleyi köleyi de ikrarı da caiz olur. O.kölenin, satım için olup olmaması müsavidir. (Babasından miras kalmış olması gibi...

Kölenin, mehri, cinayeti ve kefaleti ikrarı caiz değildir. Zehiyre'de de böyledir.

Ticaretten men edilmiş bir sabinin (=  küçük çocuğun) veya bunağın, uyuyan bir kimsenin ikrarı ve diyet tasarrufau caiz değildir batıldır. Serahsî'nin Muhıyti'nde de böyledir.

Sarhoşun —hassaten cezalar hariç —haklar hakkındaki bütün ikrarı caizdir.

Mürtedin tasarrufu da sahih kişinin tasarrufu gibidir. Kâfî'de de böyledir.

Ahrasın (= dilsizin) ikrarı —eğer akıllı olur ve yazabilirse-— kısas hakkında ve halkın hakları hakkında (—hadler hariç—) caizdir. Hâvî'de de böyledir.

Hür bir şahıs, eğer ticaret eden bir köle veya ayn ve deyn sebebiyle ticaretten men edilmiş bir köle hakkında ikrarda bulunur; o kölenin efendisi de, o şahıs köle olmadan yapılan ikrarı almak isterse; bunu yapamaz. Şayet hür, bir kölenin, "emanet bıraktığını" ikrar eder; bu köle de; "o emanetin başka bir adama ait olduğunu söylerse, bu kölenin ticaret yapmaya izinli olması• halinde, onun ikrarı caizdir; değilse, başkası hakkındaki ikrarı caiz değildir. Mebsût'ta da böyledir.

Ticaretten men edilmiş bir köle, kasden öldürülmüş birini ikrar eder; ölenin de iki velisi olur ve onlardan birisi affeder; diğeri affetmezse, bu köle, affeden için bir mal ödemez.

Şayet bir hırsızlığı ikrar ederse, onun misliyle kat' edilmesi gerekmez; onun ikrarı, efendisi hakkında ikrarı ıtlak olur. Hâvî'de de böyledir.

Ticaret ehli olan bir kölenin, bir yabancı hakkındaki borç ve emanet ikrarı veya gasb ve satış ikrarı yahut icare ikrarı caizdir.

Eğer borcu, kendi kıymetini içine alıyor ve elinde olan, ona kafi geliyorsa bu böyledir.

Şayet efendisi köleye karşı borç veya emanet ikrar eder, ve kölenin elinde bulunan ona kafi gelirse; ikrarı caiz olmaz.

Ticaret ehli olan kölenin* —kısas olmayan— cinayet hakkındaki ikrarı, yabancı için caiz değildir.

Şayet, kasden ölüm hakkında olursa, ikrarı caizdir. Ve ona kısas gerekir.

Keza kendi nefsi için de haddi gerektiren (kazf cezası gibi, zina ve içki cezası gibi şeylerde) ikrarı caizdir; had icra edilir. Mebsût'ta da böyledir.

Bu köle, elinin kesilmesini gerektiren veya —elinin kesilmesini ' gerektirmeyen bir hırsızlık yaptığını ikrar ederse işte o tasdik olunur.

Hâvî'de de böyledir.

Bir kadının, mehri hakkındaki ikrarı caiz olmaz.

Kendi nefsi hakkındaki kefaleti; mal hakkındaki kefaleti, kendi kölesini azadı hakkındaki ikrarı ve onu mükâtebe ve müdebbere ettiği hakkındaki ikrarıda caiz olmaz.

Şayet, bir kadın, diğer bir kadının nikahını ikrar ederse, bu caiz olur.

Efendisinin, kendisi ile arasım açtığı hakkındaki ikrarı da caiz olur.

Ticaret ehli olan bir kölenin, talak hakkındaki ikrarı da caiz olur. Çünkü ticaretten men edilmiş olsa da talak hakkındaki ikrarı caizdir. Zira talak hakkında, köle, hür gibidir. îzinli kölenin ikrarı ise, daha mühimdir. Muhıyt'te de böyledir.

Ticaret ehli bir köle, şayet bir cariyenin veya hür bir kadının, fercine parmağını idhal ettiğini ikrar ederse; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin kavline göre, bir şey gerekmez.

İmâm Muhammed (R. A.)'e göre ise lazım gelir.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre, eğer köle onlarla nikahlandığmı ikrar ederse mehir lazım gelmez. İster parmak idhali yapsın, isterse yapmasın farketmez.

Şayet bu işi hür olan bir kadına yapmışsa, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Muhammed (R.A.)'e göre bir şey gerekmez. İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre mehir lazım gelir.

Eğer bu cariyeyi, efendisi nikah eyler, bu işi yapar sonra da azad ederse, bir şey gerekmez. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adam, satın aldığı cariyenin fercine parmağmı idhâl ettikten sonra, bu cariyeye bir sahib çıkarsa, o takdirde hak sahibi mehir isteme hakkına sahibdir. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Bir adam, "sabiyye bakire bir kıza, cima ettiğini" ikrar eder ve o cima sebebiyle de, bu kızın bikri bozulur, sonra da ona parmak idhal ederse; azad eylese bile, bir şey gerekmez.

Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Muhammed (R.A.)'in kav­lidir.

Keza Ebû Süleyman'ın ve Ebû Hafs'ın nüshalarında şöyle denilmiştir: Üç imam'a göre de: Eğer cariyeye şüphe ile cima eylemiş ve onun bikri bozulmuş ve aynı zamanda, bu işi, efendisinden izinsiz yapmışsa; hüküm yine aynıdır.

Yalnız İmâm Yûsuf (R.A.)'a göre, şayet bu iş bevline bir zarar vermemişse, —hali hazırda— bir şey gerekmez. Azad ettikten sonra da, bir şey gerekmez.

Eğer bevlini yapamıyorsa, Ebû Süleyman'ın nüshalarında: "—O güne göre— mehir gerekir." denilmiştir. Ebû Hafs'ın nüshalarına göre ise İmâm: "Bevli dursa da mehir borçlanmaz." demiştir.

Ebû Süleyman'ın nüshalarında yazılı olan, doğruya daha yakındır. Mebsût'ta da böyledir.

İki kişinin ortak olduğu bir köle, ticaret için, ortaklardan biri­sinden izin aldıktan sonra, bu köle, bir alacak, iddia ederse, bu alacağı o izin veren şahsın alması gerekir.

Bu alacağı, kölenin almasına hükmedilince, bu alacağa, her iki ortak yan yarıya ortak olurlar.

Köleye izin veren şahıs, bu alacağın ticaret sebebiyle olmadığını; hîbe, sadaka ve bir şeyden olduğunu bilirse, bu durumda, hükümden önce, olur.

Şayet bu köle, "hür bir kişide alacağı olduğunu" ikrar ederse; bu alacak iki ortağın arasında pay olur. Onlardan birisi verdiği izini sebe­biyle malın tamamına sahip olamaz. Hâvî'de de böyledir.

Mükâteb, bir alacak ikrar eniğinde, bu alacak hür veya köle olan bir zatın üzerinde, satış bedeli veya borç vermek yahut gasb gibi bir şey ise, o alacak, mükâtebe mahsustur.

Mükâtebin, had cezalan için ikrarı da caiz olur.

Eğer mükâtep —nikahdan— mehir ikrarında bulunursa, ona bir şey lazım olmaz.

Ancak, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a-göre duhûlü (= cimayı) ikrar ederse, o zaman mehir gerekir.

Keza, bir mükâtep hürre veya cariye yahut sabiyye bir kızın bikrini parmağı ile bozarsa, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre mehir gerekir.

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ile, İmâm Muhammed (R.A.)'e göre, bu, bir cinayeti ikrar mesabesindedir. Mükâtebin, cinayet ikrarı ise, kitabeti halinde şahindir.

Eğer kitabet bedelini ödemeden aciz olursa, ikrarı batıl olur.

Bu İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye Söre böyledir.

İmâm Muhammed (R. A.)'e göre ise caizdir.

Eğer ona diyet cezası hükmedilir ve bu da hata yollu ve ikrarsız olursa; bu diyetin bir kısmını ödeyip diğerini ödemekten aciz olursa, geri kalan diyet batıl (= geçersiz) olur.

Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre böyledir.

Imâmeyn'e göre ise, Ödemesi gerekir.

Şayet hüküm almadan acze düşerse, bunun hilaf inadın Mebsût'ta da böyledir.

Hakim, hür bir kimseyi ikrardan men ettikten sonra, o şahıs, bir alacak veya bir gasb, bir satış, bir ıtk, bir talak, bir neseb, bir kazf veya bir zinayı ikrar etse, işte bunların cümlesi caizdir. Hür bir şahsı, diğer hür bir şahıs hakkında ikrarda bulunmaktan men etmek batıldır.

Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre böyledir.

İmâm Ebü Yûsuf (R.A.)'a göre ise, o, önce böyle derdi. Sonra, bu kavlinden dönerek: "Hür bir kimsenin diğer bir hürden men'i caizdir." demiştir.
İmâm Muhammed (R.A.) ise : "Alacağı ikrar etmesi caiz olmadığı gibi, satışı ikrar etmesi de caiz değildir. Herşeyi hezildir. (= şaka latife) işte bu men, caizdir ve hezli caiz olan şahsın,'o husustaki men'i de ona karşı caizdir." buyurmuştur. Muhıyt'te de böyledir. [7]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..