11- BİR KİMSENİN, "BAŞKA BİR ŞAHSIN MALINI ELİNE GEÇİRDİĞİNİ İKRAR ETMESİ VE "BAŞKA BİR ŞA

Bir adam: "Bunu bana, filan verdi; bu, başka birinindir." der, onu veren de: "O malın, ikinci adamın olduğunu" ikrar eder ve "ona verilmesine, izin verildiğini" söyler; ikinci adam da onu doğrularsa; önceki ikrar eden adam, o malı, onlardan dilediğine verir.

Şayet, ikinci adam, "emir verdiğini" inkar ederse, o zaman, o malı, verene vermez ve ona da tazminatta bulunmaz. Fakat, onlardan her birisi, o malın kendinin olduğunu iddia ederse; o takdirde, mal vere­nindir. İkinciye tazminat yapılmaz. Birinciye verince, veren kurtulur. İster onun malı olsun, isterse olmasın farketmez. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Yanında  bin  dirhem  bulunan  bir  adam:  'Bu  bin  dirhem filanındır. Onu, filana vermek için verdi." der ve eğer veren ikrar ederek: "Gerçekten bu bin dirhem, filanındır; bu adam da ikrar olunana vermeye memur edilmiştir." derse; bu durumda o bin dirhem, onun olur.

Şayet, veren adam bunların tamamım inkar eder ve "o bin dirhemin kendisinin olduğunu" iddia ederse; bu durumda ikinci adama tazminat yapılır mı?

Eğer hakimin hükmü olmaksızın verilmişse, yemin ettirdikten sonra tazminat yapılır.

Şayet yemin etmezse, bir şey ödenmez.

Fakat, hakimin hükmü ile verilmişse, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre, yine tazmin yaptırılmaz.

İmâm Muhammed (R.A.)'e göre ise tazmin eder. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adamın, yanında, bir cariye olduğunda o adam: "bu cariye filanındır; bana emanet olarak bıraktı." der; sonra da: "Belki de filanındır. Onu, bana emanet olarak bıraktı." derse; işte o cariye, önceki adama hükmedilir. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

İbnü Semâa'nın Nevâdiri'nde İmâm Muhammed (R.A.)'in şöyle buyurduğu nakledilmiştir:

Bir adamın yanında, bin dirhem olur; sonra da, o adam: "Bu bin dirhem filanındır; bunu bana, bir başkası emanet eyledi." der; ikrar olunan adam da: "Bu benimdir; bunu, benden gasbeyledi." der; diğeri de: "Ben, onu, ikrar edene veriyorum." der; sonra da, emanet bırakan gelerek parasını ister ve: "onun, ikrar edenin olduğunu" inkar ederse, bu durumda ikrar eden, bu bin dirhemi emanet bırakana öder. Kimseye de, bir şey için başvuramaz. Muhıyt'te de böyledir.

Eğer: "Bu bin dirhem, filanındır; başka birisi, bana ödünç olarak verdi." der; onların ikisi birden, onu iddia ederlerse, bu durumda o bin dirhem, önceki adamın olur. Adam da borç verene bin dirhem borçlu olur. Hulusu da da böyledir.

Bir adamın elinde, bir köle bulunduğunda o adam "Bu köle, filanındır. Onu bana filan sattı." der; o şahısların ikisi de bu köleyi iddia ederler ve "ikrar olunanın" derlerse, bu durumda o köle ikrar olunan şahsa, verilir. Ve "diğerine satmak için izin vermediğine" yemin ederse; satıp   da   parasını   alan   şahsın   o   parayı  ötanesi   için   hükmedilir. Mebsût'ta da böyledir.

îsâ bin Ebâ'nın Müntekâ'sında, İmâm Muhamed (R.A.)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

Elinde mal bulunan bir adam: "Bunu, bana, yansına mudarebe ortağı olmak üzere, filan verdi ve filan gaib verdi." dedikten sonra: "Ben, mudarebe ortaklığın! ibtal eyledim. Bu malın, filana ait olduğunu irkar eyliyorum;  gerçekten,  bu  mal onundur.  O da bana, yarısına mudarebe ortağı almak üzere, verdi." der; huzurda olan da: "Doğru söyledin. Ben, sana yerdim; onunla al sat." der, o da alıp satar ve kar eder; sonra da.diğer adam gelerek, onu iddia ederse, mal Önceki adamın olur; kar'ı yarı yarıya taksim ederler. Emanet olsa da, bu böyledir.

Adam: "Bu bin dirhem, filanın ve filan gaibin emanetidir." der; sonra da: "Filanın emaneti dediğimi ibtal eyledim." der ve mal da, onun yanında zayi olursa, işte o malı, ikinci adama tazmin eder. (- öder.); birinciye ödemez. Mumyt'te de böyledir.

Şayet: "Bu bin dirhem filanındır; filan ile bana emanet olarak yollamıştır." der; onu da ikisi birden iddia ederlerse, işte o öncekinin olur.  Ancak,  gönderen  hazır  olmazsa,  getirenin  olur.  Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Bir adam: "Bu hayvan filanındır; filan ile bana yollamıştır." derse, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.): "Bu durumda, bu hayvan ikrar olunan şahsa verilir. İkrar olunan şahıs da, onun kıymetini, ona verene öder." buyurmuştur.

Eğer veren adam onun kendine ait olduğunu iddia ederse, hakim hükmetmese bile, öncekinin olur. Eğer hakimin hükmüyle olursa, taz­minat gerekmez.

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin kıyasında verene tazminat gerekmez. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir adam, "yanında bulunan bu köle, filanındır ve onu filan gas-beylemiştir." diye ikrar ederse; bu durumda o köle önceki ikrar olu­nanındır. Kendisinden gasbolunan şahsa, bir şey hükmedilmez. İster, öncekine hakimin hükmüyle verilsin; isterse, hükümsüz verilsin müsa­vidir. Muhıyt'te de böyledir.

Eğer: "Bu çocuk filanındır; ben, onu filandan gasbeyledim." der; çocuğun babası da onu iddia eder ve "kendinin oğlu olduğunu söyler; kendisinden   gasbolunduğu   söylenen  de   "o  çocuğun,   kendi  kölesi olduğunu" iddia ederse; bu çocuk, babasına hükmedilir; hürdür ve nesebi ondan sabittir.

Eğer: "Bu çocuk filanın oğludur; onu bana filan ile göndermiştir." der ve çocuk iddia ederse, getirenin değil, öncekinindir. Mebsût'ta da böyledir.

Terzinin yanında bir elbise bulunduğunda "o elbisenin, filana ait olduğunu" iddia eder; ona da, o elbiseyi bir başkası-teslim etmiş olur ve onların da her ikisi birden elbiseyi iddia ederlerse, bu durumda elbise, önceki ikrar edilen şahsın olur. Keza, boyacı, temizlikçi, kuyumcu ve her bir sanatkâr ikinciye bir şey tazmin etmezler.

Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin kavlidir. Felâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Şayet: "Bu elbiseyi, bana filan teslim eyledi. Gömlek yapmamı istedi o filanındır. der ve onu, ikisi birden iddia ederlerse, o birinci­nindir; ikincinin değildir. Hâvî'de de böyledir.

Eğer: "Ben, bunu ariyet aldım; bu filanın elbisesidir; ,bunu bana, filanla gönderdi." derse; bu durumda, o elbise, onu ariyet verenindir.

Şayet: "Bunu bana, filan, filandan ariyet olarak verdi." der ve onların ikiside iddia ederlerse, bu durumda o, getirenin olur. Serahsî'nin

Muhıytı'nde de böyledir.                                                

Asi kitabında şöyle zikredilmiştir:

Bir adamın, diğerinde ismiyle yazılmış, senetli bin dirhemi olur; alacaklı da "bu senedin filana ait olduğunu" ikrar ederse; bu ikrarı caizdir; alacağı alma hakkı vekilindir; vekil tayin edenin değildir. İkrar eden şahıs tarafından vekil edilirse, o müstesnadır. Küfe ehlinin hü­kümler kitabında, şöyle zikredilmiştir:

İkrar eden şahıs tarafından vekil edilen değil de, ikrar eden şahsın almak hakkı vardır.

"Asi kitabında, müvekkilin dışında vekilin hakkı vardır; denilmesi, ikrar olunanın üzerine hamledilmiş olmasındandır. Gerçekten ikrar eden şahıs borca vekil oluşu sebebiyle, mübaşeret etmiştir. Fakat borç sebe­biyle mübaşeretini inkar ederse, o takdirde ikrar eden değil de, ikrar olunan şahsın alma hakkı olur. Muhıyt'te de böyledir.

Bir kimse, "üzerinde.olan borcun, filana ait olduğunu" ikrar eder; ikrar olunan şahsın da filanda, senetli yüz dirhem ve senetli on dinarı olur; ikrar eden de: "Ben, yalnız dirhemleri kasdeyledim." der; ikrar olunan da, her ikisini de iddia eder; ikrar eden de hazırda bulun­mazsa, ikrar olunan şahıs, iddia eylediği malı, borçludan alamaz.

Eğer borçlu, borcunu doğrularsa, vermesi için cebredilmez. Şayet, verirse borcundan beri olur. ( = kurtulur)

Bir adamın, diğerinde bin dirhemi olduğunda "onun yarısının, başkasına ait olduğunu" söylerse; işte bu caizdir.

İkrar eden şahıs, ikrar olunana, bu bin dirhemin yarısını verir.

Eğer, ikrar olunan, ikrar edenden tazminat ister ve: "Sen, benden izinsiz borç verdin." der; ikrar eden de: "Ben izinsiz borç vermedim." derse; bu durumda ikrar edenin sözü geçerlidir. Ve, bu durumda taz­minat gerekmez.

Eğer, "onun izniyle borç verdiğini" ikrar olunan yemin ettikten sonra iddia ederse, o zaman tazminatta bulunur.

Keza, —böyle bir durumda— selem satış, tartılan veya ölçülen şeyden gasb etmek, hakkındaki hüküm de böyledir. Hâvî'de de böyledir.

Bir kimse, şayet "birinin yanında bulunan emanetin, başkasına ait olduğunu" ikrar ederse, bu caizdir.

İkrar eden şahsın, o emaneti alma hakkı olmaz. Fakat, ikrar olunan şahıs, o emaneti alabilir.

Şayet, ikrar eden alır ve ikrar olunana verirse, emanet alan ema­netten beri olur.

Eğer, bu şahıs: "Filan adam, bana ikrar olunan şeyi, emanet bıraktı." der; ikrar olunan da: "Sen benim iznim olmadan emanet bıraktın." derse, bu durumda ikrar eden şahıs —ikrar olunan şahıs yemin ettikten sonra, zamin olur. Eğer, "onun emrini" ikrar eder; emanet konulan da: "Ben , ikrar edene ödedim." veya "İkrar olunana ödedim." yahut "Emanet zayi oldu." derse; —yeminle birlikte— onun sözü geçerli olur.
Fakat, bu hususta dava devam eder ve ikrar eden şahsa ikrar olu­nanın izniyle emanet verip vermediğine dair yemin ettirilir. Mebsût'ta da böyledir. [14]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..