12- İKRARIN HALE İSNADININ SIHHATİNE MANİ OLMASI VE İKRARIN HÜKMÜNÜN SABİT OLMASI

Bir adam, irkar ederek: "Sabi iken, filana bin dirhem borcu olduğunu söyler; alacaklı da: "Sen, bulûğa eriştikten sonra, benim için ikrar da bulundun." derse, —yeminle birlikte— ikrar eden bu şahsın sözü geçerli olur.

Eğer: "Onu, ben uyku halinde ikrar eyledim." derse, yine, yeminle birlikte onun sözü geçerlidir.

Eğer: "Ben, onu yaratılmadan Önce ikrar eyledim." veya "onu, aklım gitmiş iken, irkar eyledim." derse, eğer onun dediği gibi olduğunu bilirse, hiç bir şey ile ilzam olmaz. Eğer bunu bilmezse, —sözü isabet etse bile— ikrar ettiği malı tazmin eder. (= öder.) Mebsüt'ta da böyledir.

Bir adam: "Ben, sabi iken seni tezevvüc eyledim. (= nikahladım) der; kadın da: "Hayır, sen beni, baliğ iken nikahladın." derse; bu durumda kocanın sözü geçerli olur.

Eğer koca, karısına: "Ben, seni mecûsî iken nikahladım." der; kadın da: "Hayır, sen beni müslüman iken nikahladın." derse, bu durumda kadının sözü geçerli olur. Muhıyt'te de böyledir.

Bîr kadın, ikrar ederek, "cariye olduğu halde, bir adamla nikah okiuğunu" söyler ve bu kadın, hakikaten cariye iken, azad edilmiş olursa; kocasının: "Ben, bunu azad olduktan sonra (veya önce) nikah­ladım." demesi, halleri müsavidir; ve bü nikah caizdir.

Şayet kadın, mecüsî iken sonradan müslüman olur; sonra da "mecûsî iken nikah olduğunu" söyler; adam da: "Müslüman olduktan sonra nikahladım." derse; bu durumda da kocanın sözü geçerlidir.

Şayet kadın: "Ben, seni sabi iken (veya uyur iken ve ben aklım gitmiş iken) nikahladım." der ve gerçekten böyle olduğu da bilinirse; bu durumda kadının sözü geçerlidir. Hâvî'de de böyledir.

Kadınlardan birisi, ikrar ederek, "başkasının nikahında iken,*' veya "başkasının iddeti içinde iken," yahut "şahitsiz" veya "nikahının altında, dört kadın var iken"; "nikahının altında, kız kardeşi var iken" veya  "kız  kardeşi  onun  iddetinin  içinde  iken", "nikahlandığım" söylerse; bu manileri söyleyen kadının sözü kabul edilmez.

Şayet, böyle olduğunu iddia eden koca olursa; bu ikrarı sebebiyle, araları tefrik edilir. (= ayrılır) Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Şayet: "Onu, sabi iken mükâtebe yaptığını" söyler; o da: "Sen, beni büyük iken mükâtebe yaptın." derse; bu durumda efendinin sözü geçerli olur. Mebsût'ta da böyledir.

Bir kimse, diğerine: "Ben, senden ben sabi iken aldım." veya "aklım gitmiş iken aldım." derse; bu şahsın her iki halde de, aldığını' vermesi lazımdır. Muhıyt'te de böyledir.

Hür bir adam, ikrar ederek: "Filanın, bende, ben köle iken, bin dirhemi vardı." derse; o malı ödemesi lazımdır.

Keza, harbî olan bir adam, müslüman olduktan sonra ikrar ederek: "Filan adamın, güvence ile dar-i İslam'a girerken, kendisinde bin dirhemi olduğunu" söylerse, onu ödemesi lazım olur.

Keza, filan adam, müslüman olduğu halde, dar-i harbe girer ve şu kadar da mal ikrar ederse, o şahsın, bu malı ödemesi lazımdır.

Keza, bir kimse: "Ben, dar-i harbde o da dar-i İslam'da iken, ona bin dirhem borcum var.' diye ikrar ederse; onu ödemesi lazımdır. Serahsî'nin MuhsyO'nde de böyledir.

Hür veya köle, bin dirhemi ikrar eder; ikrar olunan da köle olursa; ikrar edenin, onu ödemesi lazım gelir. Serahsî'nin Muhiyti'nde de böyledir.

Güvenceli bir harbî,  dar-i  İslam'da "bir müslümana, borcu olduğupu" ikrar ederse; onu ödemesi gerekir.

Eğer, dar-i İslam'da bulunan bir müslüman diğeri için:  "dar-i harbde bana ödedi." derse, —sözünü ister, bitişik söylesin; isterse ayrı söylesin müsavidir— bu borcu ödemesi gerekir.

Keza, bunu güvenceli bir harbî veya bir zimmî için söylerse, yine de borcunu ödemesi lazımdır.

Keza, yanında olan bir şeyi bizzat için ikrar ederse, o şey ikrar ettiği şahsın olur.

Güvenceli harbînin nikahı, talakı, ıtâkı, çocuğu, yara ve kazf had­dini, icareyi, kefaleti ve bunlara benzer şeyleri ikrar etmesi caizdir. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adam, kölesini azad ettikten sonra, ona: "Sen benim kölem iken, ben senin elini kesdim." der; köle de: "Sen, onu beni azad ettikten sonra yaptın." derse; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Ebû Yûsuf  (R.A.)'a göre bu durumda kölenin sözü geçerlidir ve efendisi, elin diye­tini tazmin eder. (= öder.)

Keza, bir harbi, müslüman veya zimmî olduğunda bir müslüman ona: "Sen dar-i harbde iken, ben senin elini kesdim." veya "Sen dâr-i harbde iken, senin malını aldım." derse; harbî de: "Sen bunları, ben dar-i İslam'a girdikten (veya zimmi olduktan) sonra yaptın." dese; İmâmeyn'e göre, bu durumda harbinin sözü geçerlidir. Müslüman onu zamin olup, öder.

Keza, bir harbî müslüman olur ve bir müslümana: "Ben, harbî, iken, senin elini kestim ve malını aldım." der; müslüman da: "Bunu İslam olduktan sonra, dar-i İslam'da yaptın." derse; bu durumda müs-lümanın sözü geçerlidir ve harbi dediklerini zamin olup, öder.

Bu; İmâmeyn'in kavlidir.

İcma ise, eğer mal ikrar edenin yanında duruyorsa, bu durumda ikrar edenin sözü geçerli olur ve o malı, sahibine vermesi emredilir.
Yine, bi'1-icma, azad edildikten sonra, bir kimse, bir cariyesine: "Ben, sana azad olmadan önce cima eyledim." der; cariye de: "Hayır, belkide sen, beni azad eyledikten sonra cima eyledin." derse, bu durumda efendinin sözü geçerlidir ve cariyeye karşı, bir tazminat gerekmez.
Keza, bi'1-icma, bir adam kölesini azâd ettikten sonra: "Ben, senden, sen benim kölem iken, her ay başına vurulma diyeti aldım." der; köle de:  "Hayır,  sen, ben azâd olduktan sonra aldın."  derse; bu durumda da efendinin sözü geçerlidir ve ona, bir tazminat gerekmez.
Keza, bi'1-icma, bir adam kölesini azad eder ve bu köle, bir adama: "Ben, köle iken, senin elini kestim." der; o adam da: "Hayır, sen, azad olduktan sonra kestin." derse, bu durumda da ikrar edenin sözü geçerlidir ve ona karşı tazminat yoktur. Muhıyt'te de böyledir.

Şayet, bir kimse, cariyesini azad ettikten sonra ona: "Bu çocuğu, senden, seni azad etmeden önce aldım." der; cariye de: "Hayır, sen beni azad ettikten sonra aldın." derse, bu durumda o çocuk cariyeye verilir ve o hürdür.

Şayet adam, "onu aldım." demiş olmasaydı, o çocuk cariyeye verilmezdi.

Eğer: "Ben, seni, o çocuğu doğurduktan sonra azad eyledim." •deseydi; cariye de: "Hayır, önce azad eyledin." deseydi; o takdirde, çocuk kimin yanında ise, onun olurdu.

Keza bu, kitabet hakkında da aynıdır.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.), Emâli isimli eserinde, şöyle buyurmuştur: Eğer çocuk, her ikisinin yanında ise, cariyenin sözü geçerlidir. Şayet  beyyineleri  varsa,   bu   durumda  da  cariyenin  beyyinesi geçerlidir.

Müdebbere de ise, efendinin sözü geçerlidir. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, kölesini azad ettikten sonra, bir adam, "o köleden, bin dirhem aldığım" ikrar eder ve "...o köle iken aldım." der köle de: "Hayır, sen beni azâd edildikten sonra aldın." derse; bu durumda kölenin sözü geçerlidir.

Kitabet de böyledir. Sonra, bu ikrar ve ihtilaf cereyan eder.

Şöyleki: Eğer adam, o köleyi satar; sonra da, bir adam, "ondan yüz dirhem gasbeylediğini" ikrar eder ve "bu işi, o önceki efendisinin kölesi iken yaptığını" söyler; ikinci efendisi de: "Sen, benim kölem iken gas-beyledin." derse, bu durumda, o yüz dirhem, ikinci efendinin olur.

Yaralamalar da böyledir. Hâvî'de de böyledir.

Bir kimse  "kasden,  filanın gözünü çıkardığını" ikrar eder; bundan sonra da göz çıkaran bu şahsın gözü çıkar ve gözü çıkarılan da:

"Sen, benim gözümü çıkardın,  senin de gözün gitti." derse, gözü çıkarılanın sözü geçerli olur. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adam: "Ben, köle iken, hataen onun efendisini öldürdüm." dediğinde, hasmı: "Hayır, sen azad olduktan sonra öldürdün.'* derse; bir şey gerekmez. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

İki müfâveda ortağından birisi, "ortak olmadan önce filan adama borcunun olduğunu" söyler; arkadaşı da bunu inkar eder; alacaklı ise: "Bu borç, ortak iken oldu." derse; ortaklar bu borcu, ikisi birden öderler.

Şayet, "ortak olmadan önce, ortağından hariç, borcu olduğunu" ikrar eder; alacaklı da, "ortaklıkta olduğunu" iddia ederse; yine bu borcu, hem ikrar eden, hem de ortağı öder.

Eğer, hepsi de "borcun ortaklıktan önce olduğunu" doğrularlarsa; bu durumda arkadaşının borcu, diğerinden alınmaz.

Şayet o iki ortaktan birisi ölür veya ortaklıktan ayrılırlar, sonra da onlardan birisi, "ortaklıkta iken, borçlarının olduğunu" ikrar ederse, sadece, onu ikrar eden şahsa ödemesi gerekir. Hâvî'de de böyledir.

Bir müslüman, "bir zimmiye, şarap veya domuz borcu olduğunu" ikrar eder ve söylediği bu şeyler de yanında mevcut bulunursa, ikrarı caiz olur.

Zimmî, müslüman için ikrarda bulunursa, o da böyledir.

Eğer, zayi olmuş şarabı ve domuzu ikrar ederse, ona bir şey gerekmez.

Şayet zimmi için irkarda bulunursa, o takdirde kıymetini alır. Eğer zimmî, müslüman olur, şarap veya domuzun da zayi olduğunu söylerse, müslüman ise, "onların o şahıs müslüman olmadan önce zayi olduğunu" söylerse, o zaman, kıymetini tazmin eder. (= Öder)

Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un kav­lidir.

İmâm Muhammed (R.A.) ise: "Tazminat gerekmez." buyurmuştur.
Eğer adam zimmi olur ve "şarabın zayi olduğunu" ikrar eder; diğeri de: "Ben harbi iken, sen zayi eyledin." veya "Sen harbi iken helak eyledin." der ve onun da daha önce harbi olduğu bilinirse, işte o yukarda açıkladığımız ihtilaf üzeredir. [15]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..