13- ŞİRKETİN İKRAR EDİLMESİ VEYA İKRAR EDİLMEMESİ, BİR KİMSENİN, KENDİSİNİN BİR BAŞKASI İLE ORTAK OL

Bir adam, yanında bulunan bir köle hakkında: "Filan adam, bu köleye ortaktır." derse; bu kölenin yansı, o adamın olur.

Bu, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre böyledir.

İmâm Muhammet! (R.A.): "Bu durumda ikrar edenin sözü geçerlidir. Mikdarını nasıl açıklamışsa, o da, ikrar eylediği gibidir. buyurmuştur.

Şayet: "Filan adam, bu kölede, benim ortağımdır." veya "Bu köleye, filanla ben ortağız." veya "Köle, benimle onundur." derse; bu köleye aralarında yarı yarıya ortak olurlar.

Bu, eğer söz bitişik olursa, böyledir.

Bir kimse, bir başkası için: "O, kölenin onda birine, benim ortağımdır." derse; onun sözü geçerlidir.

Eğer: "Bu köle benimdir ve filanındır; üçte ikisi benim, üçte birisi filanındır." derse; dediği gibi olur.

Eğer, ikrar ederek: "Filan ve filan beraber ortaktırlar; işte bu köle, aralarında üçte birlidir." derse, İmâmeyn'egöre, bu durumda ikrar eden şahsın durumu açıklaması gerekir. Mebsüt*ta da böyledir.

İbnü Semâa, İmâm Muhammed (R.A.)*in şöyle buyurduğunu nakletmiştir:

Bir adam: "Şu adamın, bu kölede bin dirhemi var." der ve bu köle, böyle söyleyenin kölesi olur ve: "Bu, benim kölemdir. Ben bunu satın aldım; bunun için bin dirhem vardır." derse dediği gibidir.

Eğer: "Filan adamın, şu elbisede bin dirhemi vardır; kendisi de burada yoktur." derse, bu söz ortaklığa delalet etmez. Ancak, o adamın bin dirhem alacağı olmuş olur. Eğer: "Şu semer vurulan atta, onun bin dirhemi vardır." derse, işte bu söz, ortaklıktan başa bir anlama gelmez. Muhiyt'te de böyledir.

îki ortaktan birisi, ikrar ederek, bir bina hakkında: "Bizatihi evin birisi, diğerinindir." derse, bu ikrarı sahih olmaz ve aralarında taksim ederler.

Eğer o yer, kendi hissesine düşerse, ikrar edenle, ikrar olunan, ara­larında hakları nisbetinde taksim yaparlar. İkrar eden, o yerin haricinde. kalanı, yart yarıya alır.

Eğer, bir yolu veya bir duvarı ikrar ederse, bu İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre böyledir.

İmâm Muhammed (R. A.)'e göre ise, evin yarısı ikrar olunanın olur, yansını da taksim ederler. Eğer ev, yüz arşın murabba (= kare) o ikrar olunan yer de, on arşın murabba ise, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ile İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre, ikrar olunana, o on arşın yer verilir. İkrar eden de geride kalanı bölüşür ve ona kırkbeş arşın yer düşer.

İmâm Muhammed (R.A.)'e göre ikrar olunana beş arşın karesi darb olunur; ikrar edene de kırkbeş arşın kare isabet eder ve ikrar edenin nasibinin onda biri, ikrar olunanın olur.

Buna göre, o iki ortaktan birisi, evde bir yeri, diğerine biaynihî vasiyet eder ve kendisi de ölürse yine böyledir. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Bir hamama iki kişi ortak bulunduğunda onlardan birisi, "o hamam da, orta yerdeki bir odanın bir başka adama ait olduğunu"-ikrar ederse; bu ikrarı caiz olmaz.

Bu durumda ikrar olunan zat, ikrar eden şahsa, o odanın yarı bede­lini ödetir.

Ancak, bu şahıs hamamın yarısını veya üçte birisini ikrar ederse, bu ikrarı caiz olur. Mebsût'ta da böyledir.

Gümüşle süslenmiş bulunan bir kılıca, iki kişi ortak bulunduklarında pnlardan birisi: "O gümüş hulliyatm, bir başka adama ait olduğunu" söylerse; bu ikrarı ortağı için caiz olmaz.

Bu durumda, kendisi için irkar olunan zat, o kılıcın hulliyatımn yarısının değerini, ikrar eden şahsa altın olarak ödettirir.

Keza bir kimse, "diğeri ile ortak olduktan evin, bir ağacının başkasına ait olduğunu" ikrar ederse; o ağacın değerinin yarısını, irkar eden şahıs, irkar olunana öder.

Keza duvardaki tuğlaların veya kubbedeki direğin başkasına ait olduğunu yahut kapının tahtalarından birinin, başkasının olduğunu irkar ederse, bu durumlarda ikrar eden, ikrar olunana, söylediği şeylerin kıymetlerinin yarısını tazmin eder. (= öder) Hâvî'de de böyledir.

İki kişinin ortaklaşa bir yükleri bulunduğunda onlardan birisi: "Onlardan, belirli bir elbisenin, bir adama mahsus olduğunu" söylerse; kendi hissesine düşen şey, o ikrar olunan şahsın olur. Mebsût'ta da böyledir.

Köle ve hayvan da böyledir. Hâvt'de de böyledir.

İki kişi bir daireye ortak bulunduklarında onlardan birisi: "Benim hissemden, evin onda biri filanındır." derse; bu caizdir. Bu daire ona taksim edilir; beşi ikrar edenin olur. O da: "Evin tamamının onda biri, filanın." dediği için, bu evin tamamının onda biri, o adamın olur. Bu durumda, onda dört hissesi de ikrar edenin olur.

Şayet: "Tamamının dörtte bîri, o adamındır. Geri kalan da ikimizin arasındadır." der; ortağı da kendi hissesini inkar ederse; daire onunla ikrar olunan kişi arasında beşe bölünür. Üç hisse ortağın, iki hisse de ikrar olunanın olur. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

İki kişinin ortaklaşa bir yurdu bulunduğunda, onlardan birisi, belirli bir evi, bir adam için ikrar eder; ortağı da o evi inkar ettiği halde, başka bir evi ikrar eder; diğer ortağı da onu inkar ederse; o yurt, ara­larında yarı yarıya taksim edilir. Hangisinin hissesine, ikrar eylediği ev isabet ederse, onu, ikrar olunan zata teslim ader.

Şayet, hissesine o yer isabet etmezse, o evden kendisine isabet edeni, krar olunanla kendi arasında taksim eder; o taksimden geri kalan kısmı ia taksim ederler. Mebsût'ta da böyledir.

İki  kişi,  bir  yurda  ortak  bulunduklarında,  onlardan  birisi: "Buranın kendileri ile filan şahıs arasında üçte bir nisbeti ile ortak bir yer olduğunu" iddia eder; diğeri de,  "ikrar olunan zatla, kendileri arasında dörtte birle ortak olduklarını söylerse, bu durumda biz, ikisini müttefik olarak görürüz. Öyleki onlardan birisi inkar,.diğeri ikrar eder ve birbirini yalanlarsa, biz İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre deriz ki: "Dörtte birine ortak, diyene muvafakat ederiz. Ve bu yer yarı yarıya taksim edilir. Ve ikrar edenin elinde olan, kendi ile inkar edenin arasında taksim edilir.

Fakat, İmâm Muhammed (R.A.)'e göre, müttefekun aleyh olarak ikrar edenden, elinde olanın beşte biri alınır.

Câmiu'l-Kebir'in Şerhi Tahrir'de İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un da böyle buyurduğu zikredilmişti.

Bir topluluğa aid olan bir yolun üzerinde, bir kap bulunduğunda, bu topluluktan birisi "oranın, bir adamın yolu olduğunu" ikrar ederse; ortaklara karşı bu ikrarı caiz olmaz. İkrar olunan şahsın da, o yoldan geçmesi, o yol taksim edilene kadar— caiz olmaz.

Şayet taksim sonu, o yol ikrar edenin hissesine düşerse, o zaman, o adamın, o yoldan gitmesi caiz olur.

Şayet, başkasının hissesine isabet ederse, —ikrar edenin hissesine karşılık olarak— ikrar olunan şahsın olur. Hâvî'de de böyledir.

Üç kişinin ortak bulunduğu bir kanalın, "onda birinin bir başkasına ait olduğunu" bu ortaklardan birisi ikrar ederse; işte bu, iki vecih üzeredir.
1) Eğer onun için, onda birini ikrar ederse; geride kalan, aralarında üçe bölünür. İkrar edenin elinde olan üçte bir, kendisi ile ikrar olunanın arasında dörde bölünür; bir bölüğü ikrar olunanın olur.
2) Şayet, "kanalın tamamının, üçte birinin kendisine ait olduğunu" iddia ederse; ikrar eden şahsın elinde olan, on üçe bölünür; üç bölüğü ikrar olunanı, on bölüğü ise ikrar edenin olur. Serahsî'nin Muhiytı'nde de böyledir.

Üç kişi ortak bulunduğu pınar da böyledir. Mebsût'ta da böyledir.

İbnü Semâa'nın Nevâdiri'nde nakledildiğine göre, İmâm Ebû Yûsuf (R. A.) şöyle buyurmuştur:

İki adamın elinde bir ev bulunduğunda, onlardan herbirisi» "Bu evin yarısının kendine ait olduğunu" ikrar eder ve her biri onu iddia ederse; bu durumda, bu ortaklardan biri, evin yansını alır. Muhıyt'te de böyledir.

Bir  adam,   "yanında bulunan  kölenin yarısının,   fülana  ait olduğunu" ikrar ettikten sonra: "o benimle başka filanın arasındadır." daha sonra da: "o benimle, daha başka filanın arasındadır." der ve hakime dava açarlarsa, o zaman hakim, yarısını öncekine hükmeder; ikinciye dörtte birini, üçüncüye ise sekizde birini hükmeder. İkrar edenin yanında ise, sekizde birisi kalır.

Keza ölüye karşı böyle ikrar ederse, o varislerinin olur. Hâvî'de de böyledir.

İki adamın ortak bulunduğu bir kesede bin dirhem bulunduğu zaman,   bu   ortaklardan   birisi,   "onun   yarısının   başka   birine   ait olduğunu" söyler ve eğer "yarısı senin." der; o da susar; diğeri ise, bunu inkar ederse; işte bu durumda, kendisi için ikrar olunan şahsa, ikrar edenin yanında bulunanın üçte biri vardır.

Eğer: "Yansı senin; yarısı da benimle ortağımın." derse, dediği gibi olur.

Şayet: "Bu kese benimle senin aranda yarı yarıyadır." derse; yanında bulunan şeye yarı yarıya ortak olurlar. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Bu ortaklardan birisi: "Yarısı onun, yarısı da benimdir." der; diğeri de: "Üçte biri onun, üçte ikisi de benimdir." der; önceki de bunu tasdik ederse; bu durumda ikinciden onun elinde bulunanın üçte birini alır. Ve onu, öncekinin elinde olana ilave eder ve yarı yarıya taksim ederler.

İmâm Muhammen (R.A.) şöyle buyurmuştur:

İkincinin elinde olanın beşte birini alır. Ve öncekinin elinde olana ilave eder ve aralarında yarı yarıya bölüşürler.

Eğer adam, hepsini iddia ederse; ikrar olunan adam, her birinden, ikrar eyledikleri kadarını' alır.

Bu, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göredir.

İmâm Muhatnmed (R.A.)'e göre ise, "Üçte bir ikrar eden"den, elinde olamn beşte birini alır; "yansını ikrar eden" de beşte ikisini alır. Kâfi'de de böyledir.

Şayet, bu ortaklardan birisi, ikrar ederek: "Üçte biri filanın üçte ikisi de benimdir," der; diğeri de: "Üçte ikisi onun, üçte birisi de benimdir." derse ve o filan da, kesenin kendisinin olduğunu sanarsa, üçte biri ikrar eden şahıstan elinde olanın beşt birini alır. Üçte ikisini ikrar edenden de beşte üçünü alır. Bu, ikrar olunan şahıs, onları yalanladığı zaman böyledir.

Eğer, iksini de doğrularsa; "üçte ikisini ikrar eden" şahıstan elinde olanın beşte üçünü alıp ikincinin elinde olana ilave eder ve üçe taksim ederek üçte ikisini ikrar eden alır; üçte birini de ikrar olunan alır. Serahsî'nin Muhiyü'nde de böyledir.

Üç kişinin, ortak bir keseleri (=  para çantaları) olduğunda, onlardan birisi, "kendi hissesinin, dörtte üçünün ortağına ait olduğunu söyler; dörtte birinin de kendinin olduğunu ikrar eder; diğeri de ikrar olunanı altıda beşi olduğunu, altıda birinin de kendisine ait olduğunu ikrar eylese; ikrar olunan şahıs ise hepsini iddia ederse bu durumda her birinden, ikrar ettiklerini alır.

tmâm Muhammed (RkA.)'e göre, "dörtte üçünü ikrar eden"den, onun hissesinden beşte ikisini, alır; diğerinden ise beşte üçünü alır. Kâfi'de de böyledir.

Şayet, onlardan birisi: "Gerçekten yabancı birinin benim hissemin üçte birisi vardır; benim ise üçte ikim, vardır." der; diğeri de: "Benim hissemde yarısı vardır; yarısı da benimdir."; üçüncüsü de: "Üçte ikisi onun, üçte birisi benimdir." der; yabancı da: "Hepsi de benimdir." derse; "üçte bir ikrar eden" den hissesinin yedide birini alır. "Yansını ikrar eden"den yedide ikisini alır. "Üçte ikisini ikrar eden'Men de, yedide üçünü alır. Serahsî'nin Muhiytı'nde de böyledir.

Bir   adam;   elinde,   içinde   bin   dirhem   bulunan   bir   kese bulunduğunu da, "onun filan ile yarı yarıya —ortak— olduğunu" ikrar edip, yarısını ona verdikten sonra , yine ikrar ederek, "o keseye, kendisi ile başka birinin, yarı yarıya ortak olduklarını" söylese; işte bu, iki vecih üzeredir.

Önceki adama ya hakimin hükmüyle vermiştir veya hükümsüz vermiştir.

Birinci halde, elinde kalanın yarısını, ikinci adama verir. Bu miktar ise, kesede olanın dörtte biridir.

İkinci vecihte ise, elinde olanın yarısını verir. Bu, bütün alimleri­mizin görüşüdür.

Şayet, ikinciadama yansını ikrar etmez de, üçte birini ikrar eder ve "Kese benimle senin arandadır ve öncekinin arasındadır." der; ikinci adam da biriniciyi yalanlarsa; öncekine de hakimin hükmüyle verirse, işte o zaman, elinde kalanın yarısını verir.

Eğer öncekine hükümsüz vermişse, ö zaman tamamının üçte birini verir.

Eğer öncekine hakim hükmetmeden, yansını ikinciye de hükümle üçte birini verdikten sonra da, *'ikinci adamın, dörtte birine sahip olduğunu" ikrar eder; önceki de, onu yalanlar; ikinci de üçüncüyü yalanlar; üçüncü de, öncekileri yalanlarsa, işte o zaman, adam elinde olanın altıda birini üçüncü adama verir. Malından da altıda birin yarısını, borçlu olur ki bu kesede olanın dörte birisi olsun.

Şayet, hakimin hükmü ile öncekine yarısını vermiş; dörtte birini de —yine hakimin hükmüyle— ikinciye vermişse; sonra da üçüncüye ikrar etmişse, elinde kalanın yarısını verir ki, o da, sekizde birdir.

Eğer hükümle, öncekine yarısını verir; dörtte birini de ikinciye hü­kümsüz olarak verir; sonra da üçüncüye ikrar ederse; ona da kesede olanın altıda birini verir ve ona, altıda birin yarısı (on ikide biri) kalmış olur.

Eğer birinciye, —hükümsüz olarak— yansını verip; İkinciye de —hüküm ile— üçte birini verdikten sonra, üçüncüye ikrarda bulunursa; onuda ^üçüncüyü de— birinci doğrular, fakat bu ikinciyi yalanlarsa; üçüncü adam da, birinciyi doğrular, ikinciyi yalanlar; ikinci ise, ikisini de yalanlarsa, bu durumaa Üçüncü, ikrar edenden elinde olanın yarısını alır ve öncekinin elinde olana ilave eder.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un kıyasına göre yarı yarıya taksim ederler.

İmâm Muhammed (R.A.) ise, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'den rivayetle: "Elinde olanın üçte birini alır; sonra da, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un dediği gibi yapar." buyurmuştur.

Şayet, hükümsüz olarak, ikinci adama üçte bir verir; sonra da üçüncüye ikrarda bulunursa, mes'ele kitapda söylendiği gibidir. O tak­dirde, üçüncü, ikrar edenden tamam malın sekizde birini alır. O da, —adamın elinde olanı önceki adamın elinde olana ilave edip yarı yarıya taksim etmeleri ile— dörtte üç eder.

Ebû   Bekir   el-Cessâs,   Ebû   Said   Berzeî'nin   şöyle   dediğini nakletmiştir:

Bu kavil, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un kavlidir.

Fakat, İmâm Muhammed R.A.)*in kıyasında, tam malın onda birini alır; o da, beşte üçtür yani elinde olanı birinci adamın elinde olana ilâve eder ve onu yarı yarıya taksim ederler.

Eğer ikrar eden, önceki adama, —hakimin hükmüyle— yarısını verdikten sonra, ikinci ve üçüncü adamlara birlikte ikrarda bulunur; önceki adam da üçüncü hakkındaki ikrarı doğrular ve ikinci hakkındaki ikrarı yalanlarsa; o takdirde, üçüncü adam ikrar edenin elinde bulunanın dörtte birini alır ve birincinin elinde olana ilave eder ve onu yarı yarıya taksim ederler.

İşte bu, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un kavlidir.

İmâm Muhammed (R.A.)'e göre, üçüncü adam, ikrar edenin elinde olanın beşte birini alır. İkinci adam da ikrar edenin ikrar eylediğini alır önceki adamın doğrulamadığı, bütün malın dörtte birini alır. Huseyrî'nin Tahrîri'nde de böyledir.

Bir adam: "Filanın, bende ve filanda bin dirhemi vardır." der; diğeri de bunu inkar ederse, ikrar eden şahıs, bu bin dirhemin yarısını öder.

Keza, ariyeti, borcu, mudarebeyi, hataen adam öldürmeyi, kasden veya hataen yaralama yapmayı ikrar eder ve kendisiyle birlikte, bu işi iki kişi ile yaptığını söyler ve onları da belirtir,'onlar ise, bunu inkar eder­lerse; üçte birini kendisi öder.

Keza, ticaretten men edilmiş bir köleyi veya sabiyi, harbiyi, ölüyü yahut tanınmayan bir adamı söylerse; işte o zaman, ikrar eden hissesine düşeni öder. Hâvî'de de böyledir.

Şayet, bir adam: "Filanın, bizde bin dirhemi vardır." der ve kendi ile birlikte kimseyi söylemez; sonra da: "Ben, benimle filanı, filanı kas-deyledim." derse; alacaklı da alacağın tamamını, ikrar edenden dava ederse, bu durumda o bin dirhemin tamamını ikrar eden şahsın kendisi öder.

Keza, eğer: "Filanın, bizde bin dirhemi vardı." der ve kendisi ile iki başka kimseyi de işaret ederse; bu durumda da borcun tamamını, ken­disinin ödemesi gerekir.

Keza: "Filanın, bizim tamamımızda bin dirhemi vardır." der veya ".. .tamamımızda''   derken,   kendisiyle  birlikte  bir   topluluğa  işaret ederse; işte o zaman, bin dirhemden kendi hissesine düşeni öder.

Eğer: "Filan adamın, bizden bir adamda, bin dirhemi vardîr." derse; bu durumda kendisine, bir şey lazım olmaz.

"Bizden iki kişi üzerinde, vardır." derse yine bir şey gerekmez. Muhıyt'te de böyledir.

Keza:  "Ey filan, sizin bende bin dirheminiz vardır." derse; tamamını öder.

Keza: "Siz, ey filan, bende bin dirheminiz var." derse; tamamını öder. Keza: "ey filan, ikinizin benim üzerimde bin dirhemi vardır." derse; onlardan birisine yarısını öder. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Şayet: "Biz, filandan, bin dirhem borç aldık, (veya emanet aldık) ariyet aldık. Ondan gasbeyledik)." derse; bu şahıs, o şeyin tamamını kendisi öder. Kendisi ile birlikte başkasını kasdetmesi kabul edilmez.

Eğer; "ben ve filan, filandan gasbeyledik; yüz dirhemi zoraki aldık." derse; bu durumda yarısını vermesi lazım olur.

Ancak: "Filan adam, benimle oturuyordu." demesi hali buna muhaliftir; o takdirde tamamını kendisi öder. Muhıyt'te de böyledir.

Bir kimse, ikrar ederek "kendisi ve filanın, kasden birinin elini kestiklerini" söyler; o filan da bunu inkar eder; talip de "o, yalnız ikrar eyledi" diye iddia ederse; bu durumda kıyasa göre bir şey gerekmez.

Fakat biz, burada kıyası bırakır ve o adamın, elin yarı diyetini vermesini, hak kabul ederiz. Hâvî'de de böyledir.

Bir adam ölüp, iki kardeşi kaldığında, onlardan birisi, "kardeşi olduğunu," diğeri "kardeşi olmadığını" irkar ederse; bu durumda ikrar eden kardeş ikrar olunan şahsa —alimlerimize göre— verilmesi gereken malın, yarısını verir. Fetâvâyi Suğrâ'da da böyledir.

Kardeşlerden biri "Benim yanımda babamdan miras yoktur." demiş olsa, diğer kardeşi de, "ikrar eden o şahsın babasının oğlu olmadığını" söyleyerek: "Ölenin oğlu benim." dese; veya bir kimse, diğer bir adama: "Senin kız kardeşin öldü; o, benim karımdı; şu malı, benimle senin aranda miras olarak terketti." dediğinde diğeri: "Onun tamamı benim; çünkü, o senin karın değildi." dese; birinci mes'elede malın yansı ikrar edenindir. İkinci mes'elede ise, kardeş malın tamamını alır.

Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre böyledir. İmâmeyn'e göre ise, malın yarısını alır. Kâfi'de de böyledir,

Bir kadın,  "kocasına varis olduğunu" ikrar ettikten sonra, kocanın kardeşi: "Sen, kardeşinin karısı değilsin." derse; bu durumda malın, tamamı, İmâm Muhammed (R.A.) ve İmâm Züfer (R.A.)'e göre kardeşin olur.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre, dörtte biri kadının, kalanı kardeşin olur. Fetâvâyi Suğrâ'da da böyledir.

İbnü Semâa, İmam Muhammed (R. A.)'e yazarak, şöyle sormuş: — Bir adam, iki adama: "İkinizin, bende bana birlikte sattığınız

kölenin bedeli olarak bin dirhemi vardır." der; onlardan birisi, bunu doğrular; diğeri de: "Benim sende, müşterek olarak verdiğimiz borçtan dolayı, beşyüz dirhem alacağım vardır." derse, durum ne olur?

imâm Muhammed (R.A.) şöyle buyurmuştur:

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'e ve Eblû Yûsuf (R.A.)'un kıyaslarında uygun olanı, onlardan hiçbirisinin bir şey almamalarıdır. Ancak diğeri ortak olur. Ancak, bana göre, onlardan birisi alır; diğeri, —ortaklığını yalanlarsa— ona ortak olamaz.
Bir adam, iki kişiye: "Ben, sizin babanızdan, bin dirhem gasbeyledim. Sizden başka da onun varisi yoktu." dediğinde, onlardan birisi, bunu doğrular, diğeri de: "Benim, senin üzerinde, verdiğim borçtan dolayı beşyüz dirhem alacağım vardır. Sen, benim babamdan, bir şey gasbetmedin." derse; İmâm Muhammed (R.A.): "Onlardan hiç birisi bir şey alamazlar. Ancak, onun kardeşi, o mala ortak olur." demiştir. Muhıyt'te de böyledir.[16]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..