14- SARİH BİR İBRA'IN BULUNUP BULUNMADIĞININ İKRAR EDİLMESİ

Bir kimse, ikrar ederek: "Nefse kefalet, kısas kazf haddi, bir şey bedeli, verilmesi gereken borç, ücret, bedeli gereken mehir, cinayet sebebiyle olan diyet, tazminatı gereken gasb, emanet vedia, ariyet, icare gibi, mal olan ve olmayan bütün haklar beraet altına girmeden önce, filanın hakkı yoktur. Benim de filanda hakkım yoktur." derse, bu durumda emanet hariç, hepsi de bu sözün zımmna dahil olur.

Saye: "Filanda, benim hakkım yok. derse; işte o zaman, bu söze emanet de dahil olur; tazminati gereken şey ise dahil olmaz. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam: "O, benim onda olan malımdan beridir." derse; bu durumda borç bağışlanmış olur.

Şayet: "Yanında olan malımdan beridir." demiş olsa, aslı emanet olan mal bağışlanmış olur. Aslı gasb veya tazminati gereken bir mal ise, bağışlanmış olmaz. 

Eğer: "Önceki olan malımdan beridir. (- kurtulmuştur.)" derse; bu durumda, muhatabı hem tazminattan hem de emanetten kurtulmuş olur.

Şayet, bundan sonra bu alacaklı iddiada bulunursa, iddiası kabul edilmez.

Alacağın beraattan sonra olduğunu şahitle isbat eder; veya tari­hiyle, beraattan sonra olduğunu kanıtlarsa, o müstesnadır. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Eğer vaktin tarihi yok ve dava mübhem ise, bu dava kiyasen kabul edilir; istihsanen ise kabul edilmez. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, eğer: "Benim bir ferdde borcum yoktur." der; sonra da bir adama karşı alacak iddiasında bulunursa, bu sahih olur.

İbnü Riistem'in Nevâdiri'nde, nakledildiğine göre, İmâm Muhammed (R.A.) şöyle buyurmuştur:

Bir kimse: "Bütün insanlara karşı benim borcum vardır." derse; bu şahıs o borçtan bendir. Ancak, onlardan biaynihî birisi, alacak isterse o müstesnadır.

Keza: "Bütün malımı insanların borcuna karşı verdim." derse, bu sahih olmaz. Serahsî'nin Muhıyti'nde de böyledir.

Bir kimse, ikrar ederek: "Gerçekten filan adam, daha önce, bütün hakkından beri oldu.  (-   vaz geçti.)"  der;  sonra da:  "Haklarının bazısından, hakkından vaz geçti." derse; bu şahsın sözüne inanılmaz.

Keza: "O, daha önce olandan beridir." veya "Önce olan malımdan beridir." yahut: "'Onda olan alacağımdan beridir" veya "Onda olan hakkımdan beridir." derse, bu beraate, haklarından olan, kefalet, kısas veya diyet lazım olan cinayetler dahil olur. Çünkü, bunların cümlesi hakdir. Mebsût'ta da böyledir.

Eğer bir alacaklı: "Ben, filan adamda olan alacağımdan beri oldum" veya "Onda olan alacağım, helal olsun." derse, işte bunlar, borçlu için beraat olur.

Eğer: "Oniın, üzerinde bulunan malımı, ona bağışladım." derse, o adam, borçtan beri olur.

Eğer huzurda olur da: "Ben bağış kabul etmem." derse, veya hazırda olmadığı halde, durum ona ulaşınca: "Ben, kabul etmem." derse; bu durumlarda borç, üzerinde baki kalır.

Şayet bağış reddetmeden ölürse; borçtan beri olmuş olur. Hâvî'de de böyledir.

Bir alacaklı, ikrar ederek: "Gerçekten filan adam, bana olan borcundan beri oldu." derse; işte bu ikrar, alacağını almak yerine geçer. Mebsût'ta da böyledir.

İkrar ederek: "Filan adamla beraber, bana borcu yoktur." derse, bu durumda beraet, alacaktan değil, emanetlerden olur. Muhıyt'te de böyledir.

İkrar ederek:  "Filan adam tarafından, onun için had cezası yoktur." der; o adam da hırsızlık iddiasında bulunursa, eli kesilir.

Eğer: "Filan adam tarafından, bende diyet yoktur." derse; o zaman, hata, sulh, kefalet diyeti iddiasında bulunamaz.

Şayet: "Filan adam tarafından, bende yaralama diyeti yoktur." derse, bu durumda ister hata ister kasıd olsun yaralama diyeti bağışlanmış olur. Fakat, ölüm diyeti bağışlanmış olmaz. Serahsî'nin Muhıyti'nde de böyledir.

İkrar ederek: "Onun için, kısas yoktur." derse; bu adam had ve hata iddia etme hakkına sahiptir.

Keza ikrar ederek: "Hataen yaralama diyeti yoktur." dediği halde, kasden yaralama diyeti iddia etse, buna hakkı vardır. Bu durumda isterse, kısas da yaptırır. Mebsût'ta da böyledir.

Bir kimse, ikrar ederek: "Filan adam tarafından, onun için, kan yokdur." derse, işte o zaman, ne kasden, ne de hataen olan kan için, iddia da bulunamaz. Kanın haricinde olan cinayetler için, iddia edebilir. Hâvî'de de böyledir.            

Şayet ikrar ederek: '-'Filan tarafından, onda bir hak yoktur." der; ,sonra da, kazf haddi veya sirkat haddi iddiasında bulunursa; bu husus­taki beyyinesi kabul edilmez.

Ancak, bu fiilin, berattan sonra yapıldığım isbat ederse, o müstes­nadır. Mebsût'ta da böyledir.

Eğer: "Ancak, filanın kazfinden beridir." der; sonra da onda kazf   cezası   talebinde   bulunarak:   "Daha   önce   söylediğim   sirkat cezasından beridir." derse; tazminat ve ei kesme cezası uygulanmaz. Serahsî'nin MuhiytTnde.de böyledir.

Bir adam: "Benim, bilerek, filan adamda bir hakkım (alacağım) yoktur." der; sonra da belirli bir hakkının olduğunu isbat ederse bu beyyinesi kabul edilir. Önceki sözünden dolayı beraet vaki olmaz.

Keza: "Benim bilgime (veya inancıma, zannima re'yime, görüşüme, hisabıma veya kitabıma) göre filanda bir hakkım yoktur." der; sonra hakkının olduğunu isbat ederse; hakkım alır.

Şayet: "Gerçekten ben bildim ki, filanda bir hakkım yoktur, (veya onu aldım.)" derse, bu şahsın, —hakkının olduğuna dair— sonradan getireceği beyyinesi kabul edilmez. Havî'de de böyledir.

Eğer: "Filandan bir şey alıcı olmadım." der; sonra da bu hususta beyyine ibraz ederse; bu beyyinesi kabul edilir. Önceki sözü geçersizdir. Keza: "Filandan beri oldum." veya "Filan benden beridir." derse, bu söz, kendi hakkından beraat olmaz. Mebsût'ta da böyledir.

Eğer: "Onun yanında bulunan evde, benim bir şeyim yoktur." derse, bu davası kabul edilmez. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Eğer: "Ben, şu evden beriyim. (- uzağım)" dedikten sonra, onu iddia eder veya beyyine ibraz ederse; bu beyyinesi kabul edilmez.

Ancak, beraattan sonra vaki olan bir hak iddiasında olursa, o tak­dirde, beyyinesi kabul edilir. Muhıyt'te de böyledir.

Eğer: "Ben, bu evden çıktım." derse; bu bir ikrar sayılmaz. Eğer: "Ben, bu evden, yüz dirheme karşılık çıktım." veya "Ona karşılık, yüz dirhem aldım." derse; işte bu ikrar sayılır. Artık o evde, bir hak sahibi olamaz.

Bu, hayvan arazi, alacak hakkında olduğunda iddia edilen de, bunu inkar ederek: "Sen, benden gasben yüz dirhemi aldın." derse; buna karşı yemin verilir. Yemin ederse, yüz dirhemi geri alınır. İkrar eden de, ona karşı dava edebilir. Mebsût'ta da böyledir.

Şayet: "Ben, bu köleden beriyim (- uzağım)" der; sonra da onu iddia eder ve beyyine de ikame ederse; bu beyyinesi kabul edilmez.

Keza: "Ben, bu köleden çıktım." veya "Bu köle, benim mül­kümden çıktı." veya: "Elimden çıktı." der; sonra da —kendisinin olduğuna dair— beyyine ikam ederse, bu beyyinesi kabul edilmez. Muhıyt'te de böyledir.

Eğer: "Bu köle senindir." der; sonra da: "Benim değildir." der; bilahare de: "Belki de benimdir." derse; o köle, onun olmaz.

Bu durumda beyyine ikame eylese, o da kabul edilmez. Muhıyt'te de böyledir.

Eğer: "Filan adamın, bende bin dirhemi vardır." der; o adam da: "Sende, benim bir şeyim yoktur." derse; bu durumda öncekinin ikrarı reddedilir.

Şayet ikrarını tekrarlar, ikrar olunan da: "Evet." derse; bu durumda borcunu öder. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Eğer, ikrar ederek: "Bu cariye filanındır; ben ondan zoraki aldım." der; o filan da: "bu cariye, benim değildir." derse; ikrarı batıl olur.

Şayet ikrarını tekrarlar ve ikrar olunan da bunu kabul ederse, bu durumda cariye, ikrar olunana verilir. Mebsût'ta da böyledir.

Birşbin Velid,İmâmEbûYûsuf(R.A.)'unşöylebuyurduğunurivayetetmiştir:                                                               .

Bir adam: "Ben, sende olanımdan beri oldum." dediğinde, diğer şahıs da ona cevaben: "Gerçekten senin bende bin dirhemin vardır." der; önceki de: "Doğru söyledin." derse; bu durumda borçlunun, kıyasen—bin dirhemi ödemesi gerekir. İstihsanen ise, ondan beri olur. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Bir adam, başka bir adamda, bin dirhemi olduğuna dair iki şahit getirir; borçlu da, "o bin dirhemden vaz geçtiğine dair" iki şahit getirirse ve bu durumda borç tarihli olur ve bu tarih de beraatten Önce bulunursa, o beraat etmiştir. Eğer borç, beraattan sonra ise, yeniden beraat gerekir.

Şayet tarih, beraattan evvel ise, mal ile hükmedilir.

Eğer her iki taraftada tarih yoksa, yine beraatla hükmedilir.

Eğer alacaklının da, vereceklinin de tarihleri aynı ise, borcun tarihi olduğu halde beraat tarihi yoksa veya beraat tarihli de malın veriliş tarihi yoksa; yine beraatla emredilir.

Bir adamın, diğerine karşı iki senedi (yazılı kağıdı) bulunur; her birinde de bin dirhem alacak yazılı-olur ve her ikisinin de tarihleri ayrı ayrı olur; borçlunun elinde olan senedin birinde,  "bin dirhemden beraatı" ikinci senedde ise, "beşyüz dirhemden beraatı." yazılı olur ve borçlu: "Senin bende, bin dirhemin vardı. Sen ise, benden bin beşyüz dirhem aldm." der; alacaklı da: "Benim, sende ikibin dirhemim vardı; ben, senden hiç bir şey almadım." derse; gerçekten borçlu bin beşyüz dirhemden beri olur. Ve alacaklı, beşyüz dirhemi için borçluya başvurur.
Tamamı ise iki bin dirhemdi. (Ve binbeşyüzünü almış olduğu anlaşılmış oldu.) Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.[17]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..