17- NESEP, ÜMM-Ü VELEDLİK, AZAD ETME, KİTABET VE TEDBÎR HUSUSLARINDA İKRAR

Bir adamın bir çocuğu ikrarı, ancak ikrar olunan çocuğun başkası tarafından  nesebi  sahih  olmaması  ve ikrar   edeni,   bu   ikrarında doğrulaması halinde sahih olur.

Çocuk ve babası için sahih olduğu zaman, kadın da onu doğrular ve kendisi de kocadan ve iddetten hali bulunur; ikrar olunan adamın nikahının altında da, bu kadının kız kardeşi olmaz, kendisinden başka da, bu adamın nikahı altında» dört kadın bulunmazsa, işte bu ikrar sahihdir.

Bir kadının, çocuğunu, kocasını ve efendisini ikrar etmesi sahih olur. Oğlunu ikrar etmesi ise sahih olmaz.

Bazı alimlerimiz şöyle buyurmuşlardır: "...Oğlunu irkar etmesi sahih olmaz." sözü, o kadının belirli bir kocası varsa, ona hamledilir. Fakat, onun belirli bir kocası yoksa, uygun olanı, onun ikrarının sahih olmasıdır. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam sağlığında bir köleye sahib olur; hastalığı zamanında da, "onun, kendisinin oğlu olduğunu" söyler; bu kölenin de belirli bir nesebi olmazsa, bu durumda o köle, onun oğludur. Azad olmuştur ve o adamın varisidir.

Şayet, bu şahsın, o köleden başka malı olmaz, o kölenin kıymeti kadar da borcu olursa; başka yapılacak şey yoktur; o onun oğludur.

Keza, o adam, onunla beraber, bir de onun anasına sahib olur ve ona da sıhhatli halinde sahib olur; veya anasına sıhhatli halinde, köleye de hastalık halinde sahib olur ve nesebini ikrar ederse, bu kölenin nesebi sahih, kendisi hür olur. Zehıyre'de de böyledir.

Hastanın köleden başka bir malı olmasa, köle üçte birinden çıkar, sonra İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre o kölenin üçte iki kıymetine sa'y edilir.

İmâmeyn'e göre ise, mirastan, ona tahsis edilen düşürülüf. Eğer, hasta için olursa köleden, malın üçte birisi düşürülür.

Bu, İmâmeyn'in kavlidir. Köle ona varis olur. Mirasdan isabet edene sa'y eder.

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin kavline göre, varis olduğu kıymetini alır.

Cariyeye gelince, o şeyin velisinin ölümü sebebiyle azad olmuş olur. Hastalığı halinde onun malını alamaz. Bu, üç imama göre de böyledir. Muhıyt'te de böyledir.                      

Köleler küçük olursa, İmâmeyn'e göre, nefislerine itibar olunmaz. Onlar satın alınırlar. Şayet onlardan birisi: "O, benim oğlum ve senin oğlun." veya: "Senin oğlun ve benim oğlum." yahut: "İkimizin oğlu" derse; eğer bunları fasılasız konuşmuşsa, nesep, ikrar tdenden sabit olmaz. Ortağı için doğrulanır ister o, bu sözü doğrulasın; isterse, yalan­lasın fark etmez.

Şayet fasılalı konuştu ise, şöyleki: "O, benim oğlum." dedi; durdu. Sonra da: ".. .ve senin oğlun." dedi ise, bu ikrar edene nüfuz eder.

Ve eğer önce: "Benim oğlum." dedi ve sustu; sonra da: "...senin oğlun." dedi ise; ikrar olananufüz eder.

Eğer: "Senin oğlun." dedi, sustu; sonra da: "ve dahi benim oğlum." dedi ise, ortağının kabul etmesi halinde nesep, ortaktan sabit olur.                                                                           

Eğer yalanlarsa, o zaman, emire sahib olur mu?

İmâm Ebû Hanîfe (R. A.)'ye göre, sabit olmaz.

İmâmeyn'e göre ise sabit olur.

Eğer bundan sonra, ikrar olunan şahıs ikrar eder ve ikrar olunan şahıs: "İkrar eden sözünün arasını açar. O benim ve senin oğlun dedi." veya "Senin ve benim oğlum." yahut "İkimizin de kızları..." derse; nesep ondan sabit olur. Çünkü bu, ikrarını tasdik olur.

Eğer ikrar olunan: "O senin oğlundur; benim değildir." der ve susar: "Sonra da:  "O benim oğlumdur." derse, nesep ondan sakıt olmadığı gibi ikisinden de sabit olmaz. Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre böyledir. Ziyâde Şerm'nde de böyledir.

Eğer büyük ve küçük olurlarsa, nefsine itibar olunur. Bunlardan köle diye söylenen zatın nefsine ikrar sahih olmaz. İsterse her ikisi de ikrar etsinler fark etmez. Eğer onlara köleliği ikrar olunmaz ise, onun sözüne müracaat ederler. Eğer o, ikrar ederek: "Ben, filanın oğluyum." derse, işte o, ikrar eden şahsın oğludur.

"Ben ikrar olunanın oğluyum." der ve ikrar olunan şahıs da onu doğrularsa, öyle kabul edilir.

Şayet ikisinin de nesebini inkar ederse, bu durumda nesebi, hiç birinden sabit olmaz. Muhıyt'te de böyledir.

İki adamın ortak bulunduğu bir cariye, bir çocuk doğurduğunda, o adamlardan birisi:  "Bu, benimdir ve senindir." veya "Bu oğlan senindir ve benimdir." yahut "Oğlumuzdur." der ve ortağı bu sözleri kabul ederse; bu durumda çocuğun nesebi, ikrar eden şahsa ait olur. Cariye de onun ümm-ü veledi olur. Bu durumda, bu şahıs, bedelinin yarısını  —ister  zengin,  isterse  fakir  olsun—  ortağına öder.   Fakat çocuğun kıymetinin yarısını ödemez.

Şayet ortağı, bu şahsın ikrarını yalanlarsa (kabul etmezse) bu durumda da cevap, yukarıda olduğu gibidir.

Yalnız burada, çocuğu kabul etmeyen ortak, diğerinden, cariye için nısıf mehir (mehrinin yansım) alır. Ziyâdât Şerhı'nde de böyledir.

İki kişi, çarşıdan birisinin yanında dünyaya gelmiş bir oğlan satın alırlar  ve   satın   alanlardan   birisi,   diğerine:   "Bu,   benim  ve  senin oğlundur." veya: "Senin ve benim oğlumdur." yahut: "İkimizin birden oğludur." derse, arkadaşı ister onu doğrulasın, ister yalanlasın, oğlan ikrar edenin olur. Bu durumda çocuğun ikrarına müracaat edilmez.

Bundan sonra, şayet ortağı, diğerini tasdik ederse, çocuk hakkında asla kendisine tazminat gerekmez.

Eğer yalanlarsa, o zaman hüküm, iki kişinin ortak bulunduğu bir köieyi, birisinin azad etmesi gibi olur.

Eğer ortak olan zat; "Bu, benim dışımda, senin oğlundur." derse, işte o zaman İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, ikrar eden ortağına bir şey ödemez. İmâmeyiTe göre ise, ikrar eden zengin ise yan bedelini öder. Muhıyt'te de böyledir.

İki kişi bir köle satın alırlar ve sonra da onlardan birisi, "onun kendisine, ait olduğunu" iddia eder ve arkadaşına karşı şahit dinletir ve: "iddiasından önce, onu azad ettiğini" arkadaşı doğrularsa, ikrar eden şahıstan —arkadaşının tasdiki sebebiyle— tazminat sakıt olur. Ziyada! Şerhi'nde de böyledir.

İki şahsın ortak bulunduğu bir cariye hakkında, bu şahıslardan birisi, ikrar ederek: "Bu benim ümm-ü veledimdir." der, arkadaşı da: "Sen bunu, ikrar eylemeden önce azad eyledin." der ve onu da ikrar eden şahıs yalanlarsa, bu durumda o cariye, ikrar edenin ümm-ü veledi olur. Ve ikrar eden şahıs diğerine, bu cariyenin bedelinin yarısını öder,. Muhıyt'te de böyledir.

İki kişinin ortak olduğu bir cariye, onların malı iken doğum yapar ve o adamlardan birisi, "bu çocuğun kendinin olduğunu" iddia eder; diğeri ise: "Anasına ortağız." veya "Sen onu azad etmiştin." derse, bu durumda çocuk, ikrar edene nisbet edilir. Anası da ümm-ü veled olur. Çünkü, çocuğu iddia eden şahıs, onun sahibidir ve çocuk ona isnad olunur. Ananın iddiası, hürriyeti olur. Bu durumda ikrar eden şahıs, 'diğerine cariyenin kıymetinin yansını öder. Şayet ortağı, onun tazminatı olmayacağını zannederse, (şöyleki: "O cariye kızı veya azadhsı olabilir) O takdirde, ikrar eden nikah bedelinin yarısını öder. Ona cima etmiş olduğunu,  ikrar sebebiyle,  çocuğun kıymeti için ödenme yapılmaz. Çünkü, bu durumda çocuk aslen hür olmaktadır. Ziyâdât Şerhi'nde de böyledir.

Bir cariyeden bir çocuk doğar, bu cariyenin kocası da "cariyeyi, kendisine başkasının nikahladığını" ikrar eder ve ikrar olunan şahıs da, onu kabul ederse, bu durumda o cariye de, o çocuk da, ikrar olunan şahsın memlûkudur. Çocuğun bu durumu yalanlamasına itibar edilmez. Buluğa erişmiş olsa bile böyledir.

Keza, adam bir şey söylemeden ölür ve şayet cariye yalanlar, diğeri de ikrar ederse, cariyenin kıymeti; o ikrar olunan şahsa hükmedilir; mehri hükmedilmez.

Eğer tasdik veya tekzibden önce ölür ve ikrar olunan şahıs da kabul ederse, bu durumda çocuk, ikrar edenin kölesinin oğlu olur.

Şayet cariye inkar eder ve hiç bir hüküm almadan da ölürse, çocuk da büyürse, bu durumda çocuğun sözü geçerli olur.

Eğer anası sağ olur ve o tasdik eder de, çocuk inkar ederse veya bunun aksi olursa; bu durumda çocuk, azad edilmiş olur. Cariye de ikrar olunan şahsın ümrh-ü veledi olur ve cariyenin kıymetini tazmin eder. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

İmâm Muhammed (R. A.) şöyle buyurmuştur:

Bir adamın, bir kölesi, bu kölenin de bir oğlu, bu kölenin oğlunun da iki batında meydana gelmiş iki oğlu bulunur ve onların sağlığında, efendileri, onlardan birisi için "benim oğlumdur." derse, nesebin sabit olması ve sonra da azad edilmiş olması için, ona açıklaması emredilir. Şayet açıklama yapmadan önce ölürse, onun kölesinin oğlunun kıyme­tinin dörtte üçüne yetkisi vardır. Onun oğlunun da oğullarının her birinin kıymetinin dörtte birine yetkisi vardır. Câmiu'l-Kebîr Şerhı'nde de böyledir.

Bir adamın bir kölesi, bu kölenin de iki oğlu bulunur, bunlar da, ayrı ayrı karınlardan doğmuş olurlar ve her birisinin de birer oğlu olur, o çocukların sağlığında da efendileri, onlardan birisi hakkında "benim oğlum." dediği halde, kim olduğunu açıklamadan ölürse, bu durumda, onlardan önce doğmuş olanın beşte biri azad edilmiş olur.

İki kişinin ortaklaşa bir köleleri bulunduğu zaman, onlardan birisi arkadaşına: "Biz o köleyi azad eyledik." veya: "Ben ve sen, onu azad eyledik." yahut "Onu, sen ve ben azad eyledik, der; arkadaşı (yani ortağı) da bu sözü doğrularsa, o köle, her ikisi tarafından da azad edilmiş olur. Bu durumda, bu köle, ikisinin de azadlısı olur. Şayet ortağı diğerini yalanlarsa, bu durumda, bu köle ikrar edenin azadlısı olur. Ve köle, iki kişinin ortak olup da, onlardan birisinin azad eylediği köle gibi olur.

Bu durumda, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, ortağına üç muhayyerlik olur.

İmâmeyn'e göre ise, eğer ikrar eden zengin ise, tazmniat teayyün eder.

Eğer tazminat aldıktan sonra, tasdike avdet ederse ( dönerse) aidığı tazminatı geri öder. Ve ondan da vela sabit olur. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam yalan yere, "dün, kölesini azad eylediğini" ikrar eylese; bu köle hükmen azad edilmiş olur. Mebsût'ta da böyledir.

Şayet: "Ben, seni dün azad eyledim." der ve devamla: "İnşaallah dedim." derse; bu durumda köle azad edilmiş olmaz.

Keza, bu gün satın aldığı köleye: "Seni, dün azad eyledim." veya "Seni, satın almadan önce azad eyledim." derse, bu durumlarda da bu köîe azad olmuş olmaz. HâvFde de böyledir.

Sahibi, köleye: "Eğer eve girersen, seni azad eyledim." derse, bu köle, eve girmedikçe, azad olmuş olmaz ve eğer "dün, senin azad olma yetkini, sana vermiştim. Sen, nefsini azad eylemedin." derse, yine, bu köle azad edilmiş olmaz. Bu durumda, köle her ne kadar: "Ben, nefsimi azad eyledim." dese bile, azad edilmiş olmaz. Serahsî'nin Muhiytı'nde de böyledir.

Bir adam: "Şu köleyi, hayır belki de şu köleyi azad eylediğini" ikrar  ederse,   bu  durumda,  o  kölelerin  ikisi  de  azad  olmuş  olur. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Bir adam, şayet: "Seni mükatep eyledim." dese de bir mal ismi söylemese, (bir bedel belirtmese) köle de: "Beşyüz dirheme karşılık." dese, İmâm Ebû Hanîfe (R.AO'ye göre,  bu durumda uygun olan, kölenin doğrulanmasıdır.

İmâmeyn'e göre ise, bu kölenin tasdik olunmaması uygun olur. Hâvî'de de böyledir.

Bir adam: "Ben, seni dün bin dirheme mükatebe eyledim." Sen ise, bunu kabul etmedin." der; köle de: "Hayır, ben kabul eyledim." derse, bu durumda kölenin sözü geçerli olur.

Bir adam: "Şu köleyi bin dirheme karşılık mükatebe eyledim; hayır, şunu eyledim." der ve onlardan her ikisi de mükatebe iddiasında bulun­salar ikisinin de kitabetleri caiz olur. Mebsût'ta da böyledir.

Bir kimse, daha sahib olmadan, bir köleyi mükatebe eylediğini ikrar eylese veya, "dün, mükâtebe eylediğini" ikrar eyleşe de bu gün satın almış olsa, bu ikrarı sahih olmaz.

Bir kimse, "İnşaallah, dün mükâtebe eyledim." diye ikrar eylese, onun sözü geçerli olur.

Eğer: "Nefsim için istisnayı muhayyer kıldım." der; mükâteb de: "Muhayyerlik yoktur." derse, bu durumda kitabet caizdir; efendinin muhayyerlik şartı tasdik olunmaz.

Bütün satışlar böyledir. Hâvî'de de böyledir.

İki kişi bir cariyeye ortak bulunduklarında o iki adamdan birisi, diğer arkadaşına: "Onu, ben ve sen müdebbere eyledik." veya: "Onu, sen ve ben müdebber eyledik." yahut "Onu, biz müdebbere eyledik." derse; ortağının onu tasdik etmesi halinde, o cariye, ikisi için de mü­debbere olur.

Şayet, ortağını yalanlarsa, o zaman, o cariye iki ortaktan birinin müdebbere kıldığı cariye gibi olur.

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre bu durumda ortak, şu şeylerden birini yapmakta muhayyerdir:
1) Dilerse, oda, diğer yarısını müdebbere eder.           .        .
2) Dilerse kendi hissesini hali üzerine bırakır.
3) Dilerse ikrar edene tazminat öder.
4) Dilerse, kendi hissesini azad eder.

Yarısı müdebbere olup, yarısı kalan cariye, bir gün müdebbere edene hizmet eder, bir gün diğerinin yanında kalır. Şayet ortak, ortağını doğrulamaya dönerse, cariye, o zaman ikisinin arasında müdebbere olur. O zaman ikrar edenden aldığı tazminatı ortağına iade eder.

Şayet tasdike avdet etmez (dönmez) ve o halde de, onlardan birisi ölür, o cariyeden de başka malı olmazsa, ölenin, ikrar eden şahıs olması, cariyenin de onu doğrulaması halinde, bu cariyenin kıymetinin yarısının üçde ikisi, ikrar edenin varislerinin olur.

Eğer cariye, ikrar edeni yalanlarsa, bu durumda, zâhiru'r-rivayede, bu cariyenin kıymetinin üçte ikisi, kendisinindir.

Eğer ölen inkarcı olur; cariye de ikrar edeni doğrularsa, kıymetinin tamamı ikrar edenindir.

Eğer cariye, ikrar edeni yalanlarsa; o zaman, cariyenin yan kıymeti, ikrar edenindir. Başka bir selahiyeti yoktur.

Biri önce, diğeri sonra olmak üzere ikisi de ölür ve ikrar eden önce Ölmüş olur, cariye de ikrar edeni doğrularsa, bu durumda ikrar edenin hissesinin üçte biri, azad olmuş olur. Mes'elenin hükmü budur.
İmâmeyn'e göre, ikrar eden şahsı, diğeri tasdik edince, cariye tamamen müdebbere olur. [21]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..