19- MÜDÂRİP VE ORTAĞININ ÎKRARI

Mudârebe hakkında, mudârib'in (= emek sahibinin) borç ikran, —müdarebe malı yanında ise— mal sahibi hakkında da caizdir.

Mudârebe malı yanında yoksa, borç ikrarı caiz olmaz.

Bil-icma, şehadeti kabul edilmeyen bir müdaribin elinde, müdarebe malı mevcut ise, bunun borç ikrarı, mal sahibi hakkında caizdir.
Keza, borç sebebiyle şehadeti makbul olmayan, inan ortağının, ortağına karşı borç ikrarı caizdir. Ticaret sebebiyle, bi'1-icma ortaklık hükmüne dahil olur ve ortağı olmaksızın ilzam olunur.

Müfâveda ortaklarından her birinin, diğerine karşı borç ikrarı da —her ne kadar, şehadeti makbul olmasa bile— caizdir.

Ancak, tmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, ortağı hakkında da, kendi nefsi hakkında da, ikrarı asla sahih olmaz. Muhıyt'te'de böyledir.

Bir adamın yanında bin dirhem mudârebe malı bulunur ve o malın içinde  borç  olduğunu  söyler;  mal  sahibi  ise,  bunu  inkar  ederse; mudarıbın, bu husustaki ikrarı caiz olur.

Keza, o malda işçi ücreti veya hayvan kirası veya dükkan kirası olduğunu söylemesi de caizdir.

Müdârib, mal sahibine mal vererek: "Bu, senin asıl sermayendir." der; o da, onu aldıktan sonra, söylenilen borçlardan bazısını ikrar ederse, bu durumda o tasdik edilmez. Hâvî'de de böyledir.

Bir adam, ikrar ederek: "Yanımda bulunan mudârebe malının bin dirheminin karı, yarı yarıya filanındır." der; sonra da ona "kârı, yarıya bir başkasının mudârabe malıdır." der; o adamların her ikisi de, "onun, mudârebe malı olduğunu" iddia ederler; sonra da mudarib çalışıp kazanırsa, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre, önceki adama bin dirhem ile kârın yansım verir. Diğerine, bin dirhemi tazmin eder; ona, kâr yoktur.

İmâm Muhammed (R.A.)'e göre ise onların hiç birine kar vermez; biner dirhemlerini öder. Kâr, kazananın olur ve onu da tasadduk eder. Mtıhıyt'te de böyledir.

Müdarib ikrar ederek:  "Şu-mal filanın ve filanın müdârabe malıdır." der; o filanlar da onu doğrularlar, sonra da onların yanından ayrılınca, "birisi için üçte ikisi, diğeri için de üçte birisi" derse, bu sözü doğrulanmaz. O mal, onların arasında yan yarıya ortaklaşa bir mal olur. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adam, yanında olan bir köle hakkında: "Bu filanla, benim aramda yarı yana müdârabe malıdır." dedikten sonra, onu ikibin dirheme satar ve: "sermayesi bin dirhemdi." der; mal sahibi de: "Ben, sana köleyi müdarebe malı olarak verdim. Artık, bu müdârabe fasiddir. Sana ecr-i misil vardır. Paranın tamamı benimdir." derse, bu durumda köle sahibinin sözü geçerli olur. Serahsî'nin Muhuytı'nde de de böyledir.

İki müdârib, ellerinde plan malın müdârabe malı olduğunu ikrar ederek "filan adamındır." deseler; sonra da mal sahibi, "onlardan birisi için; kârın üçte birisi; diğeri için de karın dörtte biri olduğunu" söylerse, onun bu sözü geçerlidir. Mebsût'ta da böyledir.

Bir  kimse,   "Müdârabe  malının,  bir  adama ait olduğunu" söylediği halde, onun kim olduğunu belirtmese, onun sözü geçerli olur. Ve varisleri ona göre hareket ederler.  Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Müdârib,   "kârın bin  dirhem  olduğunu"  söyledikten  sonra "yanıldım; o kâr, beşyüz dirhemdir." derse, o tasdik edilmez. Önce söylediği malı tazmin eder.

Eğer maldan yanında bir şey bulunur ve: "İşte bu kardır." ve "sermaye ile birlikte mal sahibine verdim." der; mal sahibi de, onu yalanlarsa, bu durumda, mal sahibinin sözü geçerli olur.

Fakat, mal sahibi, müdâribin iddiasına göre yemin eder. Yemin edince de, müdâribin elinde olan kârı, sermayenin hesabına göre alır. Mebsût'ta da böyledir.

Müdâribin sattığı bir malın kusurunu» mal sahibi irkar ederse, bu durumda müşteri, o malı müdâriba geri veremez.

Eğer satıcı da ikrar ederse, o malı ikisi geri alırlar. Serahsî'nin Muhıyti'nde de böyledir.

Bir adam: "Filan benim müfâveda ortağımdır." dediğinde, o adam: "evet" veya "doğru" yahut "doğru söyledi." veya "söylediği gibidir." veyahut "o, doğru söyleyicidir." derse; (bunların hepsi de birdir) ve onlar, borca alacağa, akara, köleye ve ellerinde olan her türlü malaortakdırlar.

Keza: "O, benim müfâveda ortağımdır; ben de onun müfâveda ortağıyım." derse, yine bu şahıslar ortaktırlar. Mebsût'ta da böyledir.

Müfâveda ortaklarından birisinin, müfâveda altına girdiğini ikrar etmesi caizdir. Bunu, ortağı, ister tasdik, isterse tekzib etsin fark etmez.

Mutlak olarak borcu ikrar etmek de müfâveda ortaklığı altına dahildir.

Eğer müfâvecja ortaklarından birisi, ortaklıkla ilgili borcu ikrar eder, ortağı da: "Bu borç, ortak olmadan önce sana aittir." der; ikrar eden de: "Hayır, bilakis ortaklık borcudur." derse, ikrar edenin yeminle birlikte söylediği söz geçerli olur.

Inân ortaklarından birisi, borcu ikrar ederse, bu borç ticaretlerine dahil olur mu?          

Ortağı inkâr ederse, ona karşı, bu borç sahih olmaz. Muhıyt'te de böyledir.

Inân ortaklarından birinin, ortağına karşı alım.-satım gibi bir şeyi ikrar etmesi, bîaynihf o şey duruyorsa, ortağının hissesi nisbetinde, onun için de caizdir.

Şayet zayi olmuş bir şeyi ikrar ederse, —o ortağına değil—, kendine ait olur. Serahsî'nin Muhıytf nde de böyledir.

Müfâveda ortaklarından birisi sıhhatli iken veya hasta halinde kefaleti ikrar ederse, ortağı o sebebden sorumlu tutulur.

Bu, kendi adına kefil olunanın emriyle olduğu zaman böyledir. Ancak, onun emri olmaksızın kefil olmuşsa, hassaten (özellikle, sadece) kendisi mes'ûldür.

Sahih olan budur.

Mütefâveda ortaklarından birisi, sıhhatli halinde iken, hasta olan ortağının varisleri için bir borç ikrar ederse; —bu borç hastaya değil— sahih olan kendisine ait olur. Hızânetü'I-Müftin'nde de böyledir.

Mütefâveda  ortaklarından  birisi,   arkadaşının  mehrine  veya karısının nafakasına yahut cinayetine kefil olduğunu ikrar ederse, her ikisi de ilzam olunurlar.

Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin kavlidir.

İmâmeyn'e göre yalnız ikrar eyleyen ilzam olunur; arkadaşı ilzam edilmez. Mebsût'ta da böyledir.

İki mütefâveda ortağından birisi, "başka birisiyle ortak oldu-karını" ikrar eder; diğer arkadaşı da bunu inkar ederse, kitabda bu ikrarın, ikisi için de caiz olduğu yazılmıştır.

Bu durumda, ellerinde olan mala, bu ikisi, üçüncü şahısla ortak olurlar. Bu durumda, ikisinin arasındaki ortaklık müfâveda veya inan ortaklığı olarak sabit olmaz; ortaklıkları müfâveda ortaklığı olmaz. Muhiyt'te de böyledir.

Bir adam, diğer birisi ile müfâveda ortağı olduğunu ikrar ettiği halde, o adam, bunu inkar ederse, bu şahısların arasında ortaklık yok demektir; bir şey gerekmez.

Eğer diğer adam: "Ben, senin elinde olan mala müfâveda olmaksızın ortağım ve sen, benim yanımda olana ortak değilsin." derse yemin etmesi şartiyle onun sözü geçerli olur. Havî'de de böyledir.

Hür bir adam, "ticarete izinli bir kölenin, veya bir mükâtebin, müfâveda ortağı olduğunu" ikrar ettiğinde o adam, bunu doğrulasa bile, aralarında müfâveda ortaklığı olmaz. Fakat, ellerinde olan mala yarı yarıya ortak olurlar.

Bu şahıslardan birisinin. diğerine borç ikrarı ve emanet ikrarı caiz olmaz.

Buna göre, bir sabiyi (= çocuğu) müfâveda tüccarı olarak ikrar eylese; veya ticaret eden bir sabi, diğer bir sabiyi, müfâveda ortağı olarak ikrar eylese, bunlar ellerinde bulunan mala ortak olurlar. Fakat, müfâveda ortaklığı aralarında sabit olmaz. Mebsût'ta da böyledir.

Bir kimse, "konuşmayan   bir   çocuk   ile   müfâveda   ortağı olduğunu" ikrar ettiğinde, bunu o çocuğun babası doğrulasa; adamın elinde olan mala,  aralarında yarı yarıya ortak olurlar.  Fakat,  bu ortaklık, müfâveda ortaklığı değildir. Çocuğun elinde bulunan mala da ortak değildirler. Serahsî'nin Muhıyü'nde de böyledir.

Bir zimmî, "bir müslümanla müfâveda ortağı olduğunu" ikrar eder veya bir müslüman "bir zimmî ile müfâveda ortağı olduğunu" söylese, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Muhammed (R.A.)'e göre, bunlar müfâveda ortağı olamazlar. Fakat, ellerinde bulunan mala, yarı yarıya ortak olurlar. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adam: Filan, benim ortağımdır." der ve bu sözün üzerine, fazla bir şey söylemezse; ona açıklamada bulunması için müracaat edilir. Hangi şeyi açıklarsa, o şey üzerine ortaklık sabit olur. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, diğerine: "Sen, benim ticarette ortağımsın." derse, bu şahıslar her ikisinin elinde bulunan şeye ortakdırlar.

Bu ortaklığa meskenleri, hizmetçileri, elbiseleri, yiyecekleri dahil olmaz; dirhemleri dinarları dahil olur. Serahsî'nin Mumytı'nde de böyledir.

Eğer, bir kimse: "Ben, filanın, —az ve çok— her şeyine ortağım." der; o adam da onu doğrularsa; bu ikrar esnasında, ticaret malı olarak, ellerinde ne varsa, o şeylere ortak olurlar. Altın ve gümüşe, ortakdırlar. Bu şahıslardan birinin, bunu açıklamasına —örfen— müracaat edilmez,

Ticaret malı olmayan ev ve benzeri şeyler müstesnadır.

Eğer ikrar vaktinde her birinin elinde havaic-i asliyenin dışında neyin bulunduğu biliniyorsa işte o, ister ticaret için olsun, ister olmasın, bu söze dahildir. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, "O, şu dükkanda bulunan şeylerde benim ortağımdır." dedikten snora: "Bu ikrardan sonra, oraya bir yük mal daha koydum." derse; bu sözü doğrulanmaz. Bir rivayete göre ise, bu sözü kabul edilir.

Bu hususta alimlerimizden iki rivayet vardır:

Eğer ikrar gününden açılana kadar, dükkan kitli ise, bu sözü kabul edilmez. Aksi takdirde kabul edilir. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Bir kimse, ikrar ederek: "Filan, şu dükkan da bulunan her şeye benim ortağimdır." derse; o dükkanda ne varsa, hepsine ortakdırlar. Eğer bir eşya hakkında niza ederler ve ikrar eden: "Ben, bunu ikrardan sona getirdim." der; kendisi için ikrar olunan zat da: "Hayır, bu, ikrar zamanı dükkanda idi." derse, bu durum hakkında görüş ayrılığı vardır:

Ebû Süleyman'ın rivayetine göre: "Bu durumda ikrar olunanın sözü geçerlidir." buyrulmuş ve "O şeye, ortaktırlar." denilmiştir.

Ebû Hafs'ın rivayetinde ise: "İkrar edenin sözü geçerlidir ve o şey, ona mahsustur." denilmiştir.

Şayet ikrar eden: "Filan, benim ticaret malı olarak yanımda olana ortakdır." der ve sonra da ikrar zamanında bulunmayan ve sonra eline geçmiş olan bazı şeyleri iddia ederse, diğeri de "Hayır, bunlar ikrar zamanı var idi." derse; bu durumda bütün rivayetler birleşirler ve ikrar eden şahsın sözü geçerli olur. Muhıyt'te de böyledir.

Bir kimse: "Filan, benim un ortağımdır." dediğinde, bu şahsın elinde, değirmen, deve ve değirmenci eşyaları bulunursa;, iddia olunan da bunların tamamına ortak olduğunu söylerse, bu durumda ikrar edenin sözü geçerli olur.

Şayet: "O, benim şu dükkanda bulunan her şeye ortağımdır." derse, dükkanda olan şeylerin hepsine ortaktırlar.

Eğer dükkan ve dükkanda bulunan her şey iki şahsın elide olur ve onlardan birisi: "Filan, benim amel (çalışma) ortağımdır. Fakat, eşya benimdir." der; diğerLde: Hayır, eşyaya da ortağız." derse; işte ona da ortakdırlar. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adam: "Filan, satın aldığım her yüke ortağımdır." der; elinde de iki yük bulunur; sonra da: "Bunların birisini satın aldım; diğeri ise, bana   miras   geldi." derse,  onun  sözü  geçerli  olur. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Şayet: "O, ticaret için olan her yükde ortağımdır." dedikten sonra: "Ben, onlardan birisini, öz malımdan, ticaretin haricinde satın aldım." derse; bu sözü geçerli olur.

Şayet ticaret için olduğunu ikrar ettikten sonra,  "...benim has malımdandır." derse; bu sözü tasdik olunmaz. Mebsût'ta da böyledir.

Eğer: "Dün,  Ehvaz'dan  bana   gelen  her yüke,  o  benim ortağımdır." der; sonra da iki yük geldiğini ikrar eder ve: "Birisi benim eşyalarım." derse; bu durumda onların ikisine de ortakdırlar. Sonraki ikrarı sahih olmaz. Kendisi için ikrar ettiği şahsa, eşyadan hissesini verir. Strahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Bir kimse: "Filan şahıs, benim filana olan borcuma ortakdır." dediğinde, ikrar olunan zat: "Sen, ona benim iznim olmadan borç ettin. Seninle, benim aramda ortaklık yoktur." derse; ikrar eden şahıs, —onu satmış olması halinde— o eşyanm yarı bedelini tazmin eder.

Fakat: "Ben satmadım. Lakin beraber sattık." Senede de benim ismim yazıldı." derse, bu durumda, onun sözü geçerli olur.

Eğer ikrar olunan zat, senette yazılı olan eşyanın yansım ödemek ister ve öder; sonra da: "Sen, benim iznim olmadan, eşyamı aldın." der; senet kendi üzerine olan şahıs da: "Ben, senden bir şey satın almadım. Ancak, bana senette ismi olan eşyayı sattı." derse; ona tazminat gerekmez. Fakat, senette yazılı olana yarı yarıya ortakdırlar. Talep hakkı senette adı yazılı olan şahsındır. Mebsût'ta da böyledir.

Bir kimse: "Filan, benim bütün ticarette ortağımdır." deyip, o adam da, bunu doğruladıktan sonra, bunlardan birisi ölür ve ölenin varisleri: "Bu mal, ortak mal değildir." derlerse, bu durumda, onların sözü geçerli olur.

Şayet, ikrar eylediği günde elinde olan şeyi "ortaklıktandır." der­lerse, o ortak maldan olur. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Ölen şahsın ismi yazılı bir alacak senedi bulunur tarihi de, ortak olduğunu ikrar etmesinden önce olursa, bu durumda, o alacak o ortaklık. maundandır.
Eğer, senedin tarihi, ortaklığı ikrardan sonra ise, bu durumda, vârislerin sözü geçerlidir ve o ortaklık malından değildir. Mebsût'ta da böyledir. [23]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..