20- VASÎ'NİN, ÖLEN ŞAHSIN MALINI ALDIĞINI İKRAR ETMESİ

İmâm Muhammed (R.A.), el-Asl kitabında şöyle buyurmuştur:

Ölen bir kimsenin vasisi, ikrar ederek: "Ölenin bütün malını filan oğlu filandan aldım." der, ancak onun ne kadar olduğunu söylemez; sonra da: "Ben, ondan yalnız yüz dirhem aldım." der borçlu ise: "Filan için, üzerimde bin dirhem borç vardı. Onun vasisi, tamamını benden aldı." derse; bu borcun, ödenmesi gereken bir borç olması vasinin de, önce "her şeyi aldığını" ikrar etmesi, sonra da, ikrarından ayrı olarak,-fasılalı bir şekilde "o, yüz dirhemdi." demesi halinde, borçlu, üzerinde olan borcun "bin dirhem olduğunu" ikrar eder ve "bin dirhemi de ödediğini" söylerse, bu durumda borçlu, bin dirhemden beri olur.

Bu durumda, vasinin yemin ederek söylediği söz geçerli olur ki o, yüz dirhem almıştır. Vasiye karşı, borçlu doğrulanmaz. İnkar sebebiyle de, varislere dokuzyüz dirhemi tazmin eylemez.

Şayet, "ölenin, borçlu da bin dirhemi olduğuna dair" bir beyyine olur ve varisler, onu ibraz ederlerse; o beyyinenin, borçlunun bin dirhemden beri olduğunu belirtiyor olması halinde vasi, varislere, dokuzyüz dirhemi borçlanır ve öder.

Borçlu, önce "bin dirhem borcunun olduğunu" ikrar eder sonra da vasi, "onda olanın tamamını aldığını" ikrar eder, bilahare de ikrarından ayrı ve fasılalı olarak: "O, yüz dirhem idi." derse; bu durumda borçlu, vasinin ikrarı sebebiyle, bin dirhemden beri olur. (= kurtulmuş olur) Vasi, inkarı sebebiyle varislere dokuzyüz dirhemi tazmin edip öder.

Bu söylediğimiz husus vasinin "o yüz dirhem idi." diye ikrarından ayrı söylediği zamandır.

Fakat vasî, sözünü fasılasız (= aralıksız) söylerse (Mesela: "Ölü­nün filan üzerinde olan bütün malını aldım; o yüz dirhem idi." der) borçlu da:  "Hayır, o bin dirhem idi." der ve vasi bu açıklamayı doğrularsa, borçludan dokuzyüz dirhemi alır mı?

Cevap: Borçlu Önce borcunun bin dirhem olduğunu ikrar eder; sonra da vasî: "Onun üzerinde olanın tamamını aldım. O yüz dirhemdi." derse, bunun cevabı, vasinin önce aldığını irkar eylediği halin cevabı gibidir.   ,

Bu, borcun ölen zat tarafından verildiği zaman böyledir. Amma borcu, vasî kendi vermiş olur ve bu vasî, önce aldığını ikrar eder; sonra da fasılalı olarak "o, yüz dirhem idi." der; borçlu da "onun bin dirhem olduğunu" söylerse, bu durumda borçlu, borcunun tamamından berat etmiş olur.

Bu durumda vasî de —borçlunun, öyle söylemesiyle— varislere bir tazminatta bulunmaz.

Şayet varisler, borcun bin dirhem olduğunu isbat ederlerse, borçlu yine —vasinin ikrarı sebebiyle— borcundan beri olmuş olur.

Bu durumda ise vasî, varislere, dokuzyüz dirhemi tazmin eder. ( = öder)

Eğer borçlu, önce borcunu ikrar eder; sonra da vasi "onun üzerinde olanın tamamını aldım; o ise, yüz dirhem idi." der; bunu da ikrarından fasılalı söylerse, borçlu —vasinin ikrarı sebebiyle— borcundan beri olur. Vasi ise, vereseye dokuzyüz dirhemi öder.

Eğer vasi sözünü bitişik söyler, (Şöyleki: "Onun üzerinde olanın tamamını aldım; o yüz dirhemdi." der) sonra da borçlu: "Borç bin dirhem idi. Sen, onu aldın." derse, bu durumda borçlu, borcun tamamından beri olur. Vasi ondan bir şey isteyemez ve vasî de varislere tazminatta bulunmaz. Ancak, aldığını ikrar eylediği mikdarı tazmin eder.

Borçlu, önce bin dirhem borcu ikrar ettikten sona vasî: "Onun üzerinde olanın tamamını aldım; o, yüz dirhem idi." derse, borçlu bor­cunun tamamından berî olur. Vasî ise, varislere dokuzyüz dirhemi tazmin eder. ( = öder) Muhıyt'te de böyledir.

Bir kimse varisin malım satar ve yüz- dirhem olan bedelinin tamamını aldığına da şahid tutar; müşteri de: "Hayır, yüz elli dirhem idi." derse; bu durumda vasinin sözü geçerli olur. Borçlu tazminat yapmaz.

Keza ölen vasiyet eder ve vasi de onu ikrar ederek "bedelin tamamını aldığını; onun da yüz dirhem olduğunu" söyler; müşteri de: "Yüz elli dirhem idi." derse bu durumda vasinin sözü geçerli olur. Borçlu tazminat yapmaz. İşte o zaman vasi elli dirhemi de alır. Nefsî malını satsa, yine böyle olur. Serahsî'nin Muhiytı'nde de böyledir.

Şayet vasi ikrar ederek: "Ölen zatın, filan adamda olan bütün malını aldığını, onun da yüz dirhem olduğunu" söyler; ve —buna da— beyyine getirerek "iki yüz dirhem olduğunu" söylerse; borçlu, yüz dirhem  daha Öder; vasinin onu ibtâlı doğrulanmaz.  Mebsût'ta da böyledir.

Vasî ikrar ederek, "ölen zatın, filanın yanında olan emanetini, mudarebesini,   ortak  malını,   eşyasını,   Ödünç  verdiğini,   kendisinin aldığını" söyler; bundan sonra da: "Ben, yalnız yüz dirhem aldım." derse, bu öyle kabul edilir.

Vasi, önce aldığını ikrar eder; sonra da: "Yüz dirhem aldım." derse; —borçda olduğu gibi— matlub (yani borçlu) her şeyden beri olur.

Bu, vasinin, sözünü ayrı şekilde söylediği zaman böyledir.

Ancak vasi, sözünü aralıksız, söyler; sonra da matlûp, "yanında olanın, bin dirhem olduğunu" ikrar ederse; bu durumda vasinin sözü geçerli olur.

Eğer matlûp (= borçlu) önce "yanında olan emanetin bin dirhem olduğunu" ikrar eder; sonra da vasi "onda olanın tamamını aldığını; onun da yüz dirhem olduğunu" söylerse; —şayet sözünü fasılalı söylemişse— tamamını öder. Eğer, fasılasız, söylemişse, ikrarından başka bir şey gerekmez.

Borç bunun hialfmadır. Muhıyt'te de böyledir.

Vasî, "filanda olanın tamamını aldığını" ikrar ederse, onun sözü geçerli olur.

Keza, "filan adamın Kûfe'de olan alacağını aldım." derse, bu durumda da onun (vekilin) sözü geçerlidir. Hâvî'de de böyledir.

Şayet vasi ikrar ederek: "Ölenin, insanlarda olan alacağını filan oğlu filandan aldım." der; beyyine ile o adamın ölene bin dirhem borcu olduğu isbat edilir, vasi de: "Böyle değildir; ben aldım." derse, bu durumda vasi ilzam olunur. Mebsût'ta da böyledir.

Vasî ikrar ederek: "Ölenin, filanda olan alacağını aldım." der; borçlu da: "Onun, bende bin dirhemi vardı." karşılığını verir, vasi de: "Sende olan alacağı bin dirhemdi; fakat, sen onun beşyüz dirhemini, sağlığında ona verdin; beşyüz dirhemini de öldükten sonra ödedin." der; borçlu da "Bilakis, ben tamamını sana ödedim." derse; vasi bin dirhemi tazmin eder; fakat davası hususunda varislerden yemin etmelerini ister. Muhıyt'te de böyledir.

Vasî   ikrar   ederek: Ölen   filan   zatın   evinde   eşyasından, mirasından olan her şeyi aldığını" söyler; bundan sonra da "O yüz dirhem, beş elbise idi." der; varisler de: "Evde olan şeyin, babalarının öldüğü gün, bin dirhem ve yüz elbise olduğunu" belgelerlerse, bu durumda vasi, ikrarından fazlası ile ilzam olunmaz. Böylece varisler şahit dinletebilirler. Hâvî'de de böyledir.

Vasî ikrar ederek: "Filanın buğdayından aldım; veya şu hurma ağacından, hurmasını aldım; veya arazisinden buğdayını aldım, o da şu kadardı" der; varisler ise, bunun daha fazla olduğunu iddia ederler ve beyyine ibraz ederek: "O yer, şu kadar, şu kadardı." derlerse, yine vasi-ikrarından fazla olanla ilzam olunmaz. Yine böylece varisler şahit din­letme imkanı bulurlar. Mebsût'ta da böyledir.

Vasî ikrar ederek "mükâtebin üzerindeki kitabet bedelinin bin dirhem olduğunu ve ölenin, sağlığında dokuzyüz dirhemini aldığını, kendinin de, o öldükten sonra, yüz dirhemi aldığını" söyler; mükâtep: de: "sen, bin dirhemin tamamını aldın." der ve bunu belgelerse, varis­lerin yemin etmesinden sonra, vasî bu bin dirhemin tamamını

Bu   durumda  varisler   "ölenin   aldığını  bilmediklerine"   yemin ederler. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Vasî,  "ölen adamın,  filan mükâtebde olan, kitabet bedelini aldığını" ikrar edip "onun, yüz dirhem olduğunu" söyler; mükâteb de: "Sen, benden kitabet bedeli olan bin dirhemi aldın." derse; "yüz dirhem olarak," vasinin sözü geçerli olur. Bu durumda mükâtep, dokuzyüz dirhemle ilzam olunur.

Şayet vasî, "ondan kitabet bedelini aldığını" söyler fakat bir miktar belirtmezse, bu durumda mükâtep, azad olmuş olur.
Eğer kitabet bedelinin aslı bin dirhem olarak belgelenir; mükâtep de —vasî şehadette bulunmadan önce— vasinin aldığını ikrar ederse; bu durumda vasî, onun tamamını tazmin eder. Mebsût'ta da böyledir. [24]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..