21- VÂRİSİN VEYA KENDİSİNE VASİYET EDİLMİŞ BULUNULAN KİMSENİN ÖLEN ŞAHSIN MALININ, KENDİ ELİNDE BULU

Bir adamın yanında, gaib olan birisinin malı olur ve o gaib de ölür ve bir adam gelerek, "onun oğlu olduğunu" iddia eder; mal yanında bulunan şahıs da, ona inanırsa, bu durumda hakim, onu kabul etmez. İsterse o, "ölenin, başka varisi var-" desin; isterse demesin müsavidir. Şayet o ölen şahıs için başka bir varis çıkarsa, bu böyledir; değilse malı o gelene verir.

Her yerde: "Hakim, başka varisi varsa, o da gelsin diye yavaş davranır yani araştırma yapar." denilmiştir. Fetâvâyi Suğra'da da böyledir.

İmla isimli kitap da, İmâm Muhammed (R.A.)'in şöyle buyurduğu nakledilmiştir:

Ölen bir şahıs, bir başkasının yanında mal bırakır; başka bir adam da "kendisinin, ölen zatın oğlu olduğunu" bir kadın da, "kendisinin ölen zatın karısı olduğunu" iddia eder; mal yanında bulunan şahıs da: "İkiniz de doğrusunuz. Ancak ben, sizden başka varisinin olup olmadığını bilmiyorum." der onlardan her biri de, diğerini yalanlarsa, bu durumda hakim, bir zaman bekler, sonra da malın tamamını ona —kadının davasının yalan olduğuna yemin ettirdikten sonra— oğluna verir.

Keza, ölenin bir karısı olsa, bir adam da "onu, ölen zatın nikahladığım" söylerse; bu durumda o kadın ölenin karısı menzilin-dedir.

Keza, mal elinde olan zat, ölen şahsın bir koca veya bir karısı yahut bir kardeş veya ana bir veya baba bir bacısı, olduğunu ikrar ederse veya mevle'l-ıtakanm nesebini ikrar ederse, mes'ele ikrar ettiği gibi halledilir.

Bir kadın, "ölenin kızı olduğunu" iddia eder; bir adam da "ölenin azadlısı olduğunu" söyler; mal elinde bulunan zat da: "İkinizi de doğruladım." veya "Şu kızıdır; şu da mevlâsıdır." yahut önce: "Şu mevlâsıdır; şu da kızıdır." derse; bunlar, o malı yan yarıya alırlar.

Eğer birbirlerini yalanlarlarsa, mevle'l-müvâlat, iki kadın yerinde olur.

Şayet mal yanında olan kadın olur; bu mal da bir adamın malı olursa, mal yanında olan kadın: "Ben, ölenin karışıyım; şu da onurî karışıdır. Şu adam da Ölenin mevlâsıdır." der; diğer kadın ise: "Ben, ölenin karışıyım. Sen değilsin." der; mevle'l-müvâlat da: "Ben, varisim. $iz değilsiniz." derse, işte o zaman, hakim malın dörtte birini iki kadına, kalanını da mevle'l-müvâlata verir. Muhıyt'te de böyledir

Eğer mal yanında bulunan şahıs: "Şu oğludur; fakat, bilmiyorum başka varisi yar mıdır?" derse, bu durumda hakim, bir müddet bekler. Başka varis gelirse gelir; şayet, gelen olmaz ise, malı oğluna verir.
Fakat, mal elinde bulunan zat: "Ben, bundan başka varis tanımıyo­rum." derse, bu durumda hakim, beklemeden malı ona verir. Edebü'1-Kâdî Şerhı'nde de böyledir.

İmâm Mu ha m m ed (R.A.) şöyle buyurmuştur:

Mal elinde bulunan adam, bir diğerine: "Sen, onun baba ve ana bir kardeşisin; ölenin, seni mirastan mahrum bırakacak başka bir varisi var mıdır onu bilmiyorum." der iddia olunan adam da: "Ben, ölenin baba ve ana bir kardeşiyim ve onun varisiyim; benden başkada varisi yoktur." derse, o kardeş için, —ondan başka varis olmadığı bilinene kadar— miras yoktur.

Şayet mal elinde bulunan zat: "Sen, ölenin ana ve baba bir kardeşisin; onun, ana ve baba bir, bir kardeşi daha vardır; ikiniz birlikte varissiniz. Ben, sizden başka da varis bilmiyorum." der; iddia olunan adam da: "Ben, ölenin ana ve baba bir kardeşiyim; benden başkada varisi yoktur." derse, o zaman, kadı (= hakim) yavaş davranır. Eğer başka varis çıkarsa, çıkar şayet başka varis çıkmazsa, malın tamamını iddia olunan adama verir. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam gelir ve "ölenin kendi kölesi olduğunu iddia edip malın da o kölenin malı olduğunu" söylerse, bu durumda o, hak sahibi olur.

Bir adam gelerek, "ölenin oğlu olduğunu ve onunda hür olduğun" iddia ederse; bir şeye sahip olamaz. Ancak, onun varisi olur.

Mal yanında olan: "Ölen köle idi." der ve onlardan her birisi de diğerini yalanlarsa, işte o zaman, malın tamamı mevlamn olur; oğulun olmaz. Muhıyt'te de böyledir.

Şayet bir adam, "ölen bir gaibin kardeşi olduğunu iddia eder ve "onun varisi olduğuna; başka da varisinin bulunmadığını" söyler veya "onun oğlu (veya babası yahut anası veya mevlası) olduğunu" iddia ederse veya kadın olur da, "ölenin baba bir bacısı veya ana bir bacısı yahut kardeşinin kızı olduğunu" iddia eder ve: "Benden başka da varisi yoktur." derse; bir başkası da iddia ederek: "Malın tamamını veya üçte birini kendine vasiyet eylediğini*' söyler; mal yanında bulunmakta olan şahıs da bunların, ikisini de doğrular ve: "Ben, bilmiyorum, ölenin sizden başka varisi var mıdır?" derse vasiyyet iddiasında bulunana bu ikrar sebebiyle bir şey yoktur. Kadı (hakim) malı onlara verir. Hulasa'da da böyledir.

Koca, karı ve mevle'l-müvâlât, kendisine vasiyet olunan şahıstan evladır. Muhıyt'te de böyledir.

Mal yanında bulunan şahıs ikrar ederek: "Mal sahibi öldü. Şu adamın da onda bin dirhemi var." derse hakim ona "varis terk etti mi?" diye sorar. Eğer, o zat: "Evet" derse, aralarmda dava açılır.

Eğer o zat: "Hayır varis bırakmadı." derse; hakim o zaman teenni eder; şayet varis çıkmazsa, ölen için bir vasi tayin edilir.

Eğer borç sabit olursa, alacaklıya verilir.
Aksi takdirde, mal beytü'1-male kalır. Muhtasar'da da böyledir.

Bir adamın yanında, başka birisinin malı bulunduğunda, bu mal sahibi ölür; mal yanında olan zat ise: "Ölen şahıs, bu malın tamamını şu adama vasiyyet eyledi." der ve yine ikrar ederek: "bu malın tamamını başka bir adama vasiyyet eyledi." der; o adam da: "gerçekten ölen zat, bu malın tamamını bana vasiyyet eyledi; sana bir şey vasiyet eylemedi." derse, bu durumda o mal, ikisinin arasında taksim edilir.

Eğer mal yanında bulunan adam: "Gerçekten ölen zat, malın tamamını şu zat için vasiyyet eyledi." der veya —bunun gibi—: "Şu adam da ölenin baba ve ana bir kardeşidir ve onun varisidir, ondan başkada varisi yoktur.", der; onlar da birbirlernini yalanlarlarsa; bu durumda malın üçte biri, kendisine vasiyyet edilen şahsa; üçte ikisi de kard.eşine verilir.

Şayet mal yanında bulunan zat: "Gerçekten ölen adam, malın tamamını şu adama vasiyyet eyledi." der ve keza: "Ölen adam, şunun, oğlu olduğunu veya babası olduğunu veya efendisi olduğunu; başka da varisinin bulunmadığını" söylerse; malın tamamı, ikrar olunan varise ve efendiye verilir. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam iddia ederek, "malsahibinde bin dirheminin olduğunu; onun da öldüğünü" söylerse, varisler gelene kadar, bu şahsın sözüne itibar edilmez.

Eğer, borçlu ve iddia olunan ikrar ederek: "Ölenin veresesi yoktur." derse; bu durumda hakim, teenni .eder. Sonra da ölen şahıs için, bir vasî tayin eder. O vasî malı alır. Sonra da iddia olunana: "Alacağın olduğuna dair beyyineni getir." denilir. Eğer beyyine ibraz ederse, ona hükmedilir.

Şayet mal sahibi sağ olarak gelirse, hakim ona hüküm verir.

Eğer adam ölmüşse, borcun aslı borçtur; mal sahibi onu tazmin eder.

Eğer aslı gasb ise, isterse alana tazmin ettirir. Eğer aslı emanet ise, tazminat alana aittir.

Bu, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un kavlidir.

İmâm Muhammed (R.A.)'e göre ise, emanet gasb gibidir.

Eğer mal bu adamın eline, babasının ona vasiyeti olarak gelmişse, ona tazminat yoktur; tazminat, onu alana aittir.

Eğer mal sahibi, sağ olarak gelmez; varisleri de gelerek borcu inkar ederlerse, bu durumdaki hüküm geçmiştir. Muhtasar'da da böyledir.

Eğer, mal yanında bulunan zat: "Gerçekten ölen adam, malın tamamım şu adama vasiyyet eyledi; fakat, filan oğlu filanın, ölen adamın üzerinde şu kadar, şu kadar alacağı var." der; onu da ikrar olunan adam doğrular; vasiyet olunan şahıs ise, vasiyeti iddia ettiği halde borcu inkar eder, ölenin de varisi kalmamış olursa, bu durumda hakim, bir müddet bekler, sonra da alacaklıya: "Alacağına ait belgem getir." der.

Eğer belgesi yoksa, kendisine vasiyet olunan zata yemin vererek, "o adamın, ölenin üzerinde alacağının olup olmadığını" sorar.

Eğer, kendisine vasiyet olunan zat yemin ederek: "Alacağı yoktur."-derse; hakim malı ona verir. Bu durumda alacaklıya bir şey vermez.

Şayet mal elinde bulunan şahıs: "Ölen zat, malının tamamını, bu adama vasiyyet eyledi. Ben ölenin varisi var mı, yok mu bilmiyorum."; kendisine vasiyet olunan şahıs da: "Bana ver. O, her haliyle — ister veresesi olsun, isterse olmasın— benimdir." derse, işte o zaman hakim, ona bir şey vermez. Muhıyt'te de böyledir.

Mal yanında bulunan zat, hakime: "Bu mal, filan adamındır. O da öldü. Varis de bırakmadı." derse, hakim acele etmez ve ondan nefsini kefil alır.
Eğer, bir varis veya kendisine vasiyet edilen bir kimse gelirse gelip malı alır. Aksi takdirde, hakim malı ondan alarak, beytü'1-male teslim eder.

Eğer, hakim, bu malı müslümanlar arasında paylaştırdıktan sonra, mal sahibi diri olarak gelirse, o mal borç olur ve beytü'l-malden ödenir.

Eğer o mal gasb ise, onun sahibi muhayyerdir: Dilerse, elinde olana ödetir; dilerse, mislini beytü'l-malden alır
Eğer, gasıbtan alırsa, o, beytü'1-male müracaat eder. Eğer o mal, emanet ise, emanet olunan şahsa, tazminat yoktur.

Bu, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre böyledir.

İmâm Mu h amme d (R.A.)'e göre ise, o, gasb gibidir.

Mal elinde bulunan şahıs o mala vasî tayin edilmiş olursa, ona taz­minat gerekmez. Sahibine beytü'l-malden karşılık verilir.
Eğer mal sahibi sağ gelmez de, oğlu gelirse; mal yanında bulunan şahıs, onu tazmin etmez. O oğlana, beytü'l-malden karşılık verilir. Muhtasar'da da böyledir. [25]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..