23- İKRAR'LA İLGİLİ ÇEŞİTLİ MES'ELELER

tbnü Semâa, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

Bir kimse: "Filan adamın varislerinin, benim üzerimde bin dirhem­leri vardır." derse, o varisler arasında pay edilir. Buna, ana karnında olan da dahil olur. Şayet "Filanın oğlunun, benim üzerimde bin dirhemi vardır." derse; ona da oğullar aynı seviye de ortak olurlar. Fakat buna, ana karnında olan dahil olmaz. Muhiyt'te de böyledir.

Bir adam, karısına: "Ben, seni sabi iken nikahladım." derse, ara­ları ayırtedilmez. Bilakis ona: "Babadan, sana izin vermiş miydi?" diye sorulur. Şayet: "Hayır." derse, "Bulûğa eriştikten sonra izin verdi mi?" denir.  Eğer  "Hayır." derse; "Şimdi izin verdi mi?" denir. Yine: "Hayır." derse, o zaman aralan ayrılır. Vâkiât'ta da böyledir

Hişam'ın Nevâdiri'nde, İmâm Muhammed (R.A.)'m şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

Bir adam, ikrar ederek: "Filan adamın, benim üzerimde, mirasdan bin dirhemi vardır." der, ikrar olunan şahıs da, ikrar edenin söylediğini söylerse; ikrar eden şahıstan o malı alır.

Eğer ikrar olunan şahıs, bunu inkar ederse, onun inkar eylediği, filanın mirasına bir varis olmaz. Muhiyt'te de böyledir.

Bir köle, hüta ile bir adamı öldürür; efendisi de bu durumu bilmez ve o köleyi bir adama satıp teslim ettikten sonra, satm alan zat, onu efendisinin yanına emanet bırakır; cinayetin sahibi de, bu cinayeti yalanlarsa, bu durumda, onun sözü de beyyinesi de kabul edilmez. Ve o kölenin, "cinayetin efendisine teslim edilmesi" veya "fidyesinin veril­mesi" emredilir.

O verildikten sonra, gaib biri gelir ve: "Ben cinayeti biliyorum." derse, bu durumda cinayetin velisinin, o kölede bir hakkı kalmaz. Bunu söyleyen şahsa diyet lazım olur. İkrar olunan şahıs, ister doğrulasın, isterse yalanlasın fark etmez. Tahrîr'de de böyledir.

îbnii Semâa, İmâm Muhammed (R.A.)'in şöyle buyurduğunu nakletmiştir:

Bir adam: "Şu adamın, benim üzerimde bin dirhemi var; bunun gibi, şu adamın da benim üzerimde dinarı var." derse, bu durumda, önceki adama bin dirhem; sonrakine de bin dinar borç öder.

Şayet: "Şu adamın, benim üzerimde bin dirhemi var." der; susar; sonra da: "Şu adamın da bende onun misli var." derse, bu durumda onlara biner dirhem borç öder. Bu eğer, meclis ve söz bir olursa böyledir. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, bir kölenin "filanın kölesi olduğunu ikrar eder, köle yanında bulunan şahıs da, bunu   inkar eder; sonra da ikrar eden zat: "Onu satın aldım; artık, o hürdür." der ve bilahare de onu satın alırsa, bu durumda o köle, ikrar olunan şahsa hükmedilir; azadhğı geçersizdir.

Eğer ikrar ederek: "O filanındır." dedikten sonra: "O, hürdür." der; bilahare de onu satın alırsa, bu durumda o köle, öncekine hükme­dilir.

Bu ikrarlardan sonra, adam "onu satın almasını" emreder, bilahare de o satın alırsa, emreden şahıs ona daha çok hak sahibi olur. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Müntekâ'da zikredildiğine göre, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) şöyle buyurmuştur:

Bir adam: "Filanın, bende emanet olarak bin dirhemi vardır." der ve sonra da: "İkrarımdan önce, o zayi oldu." derse, sözüne inanılmaz. O şahıs, o bin dirhemi öder.

Şayet: "Onun benim yanımda emaneti vardı. Zayi oldu." derse, bu durumda, onun sözü geçerli olur.

Eğer: "Onun, benim yanımda bin dirhem emaneti vardı. Zayi oldu." der ve bu sözlerini bitiştirirse; bu sözü istihsanen kabul edilir.

Keza: "Gerçekten dün zayi oldu." derse, yine bu sözü kabul edilir. Muhıyt'te de böyledir.

Bir kimse, ikrar ederek: "Filanın, kendi üzerinde, herevî bir elbi­sesinin olduğunu" söyler ve bir de herevî elbise getirirse, —yemin etmeksizin— bu sözü kabul edilir.

Bu, İmâm Muhammed (R.A.)'in kavlidir.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre ise, uygun olanı, bu ikrarı, orta halli bir elbiseye çevrilmelidir.

Bu kavillerin ikisi de doğrudur.

Keza, bu şahıs: "Onun bende elbisesi vardır." der de, cinsini belirtmezse, hangi elbiseyi getirirse, o kabul edilir. Bu durumda giyilmişi ve yenisi müsavidir. Elbiseyi verene kadar da, o bırakılmaz. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adam, ikrar ederek "Filan şahsın kendisinde evi veya bir yeri, yahut hurmalığı veya bostanı olduğunu" söyler ve bunu da gasben aldığını ikrar ederse; —elinde duruyorsa— "o şeyi, olduğu gibi geri vermesi emredilir.

Şayet, o şeyi geri vermekten aciz ise, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre o şeyin kıymetini tazmin etmez; İmâm Muhammed (R. A.)'e göre, tazmin eder. Muhiyt'te de böyledir.

Bir adam, "Filanın, kendisinde bir kölesi olduğunu" ikrar eder; onu da, o filan şahıs, iddia ederse, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.): "Orta halli bir köle veya orta halli bir kölenin kıymetini verir." buyurmuştur.

İmâm Muhammed (R.A.) ise: "Köle veya kıymeti hakkında söz ikrar edenin sözüdür." buyurmuşlar.

Bu ihtilaf: "Bende bir koyunu (veya bir ineği, bir devesi) var." denildiği zaman da böyledir, Zehıyre'de de böyledir.

Bir adam: "Filanın bende bir kölesi var; benim de onda, köle bedelim var." derse; —yeminle birlikte— onun sözü geçerli olur. Meb­sût'ta da böyledir.

Bir adam, kendi üzerinde bir hayvan olduğunu ikrar ederse; istediği hayvanın kıymetini verir.

Eğer bir hayvan getirir de: "İşte budur." derse, bu durumda onun sözü geçerli olur.

Eğer bir at, kısrak, eşek veya deve getirirse, o kabul edilir. Bunun dışında, sözü kabul edilmez. Kâdîhân'da da böyledir.

Ilel kitabında şöyle zikredilmiştir:

Filan adamın, bende fülüs dirhemi vardır." diyen kimsenin dirhemi değeri dirheme müsavi, fülüs borcu olur.

Keza, bir adam: "Filanın bende dinarı, dirhemleri vardır." derse; onun, dinara müsavi dirhemler vermesi gerekir.

Eğer "filanın, üzerimde dirhemi fülüsü vardır." derse; sanki o adam: "Ben, sana bir dirhemlik fülüs sattım." demiş gibi olur. Ona fü­lüsü açıklamış olur.

Münteka'da şöyle zikredilmiştir:

Bir adam: "Filanın, üzerimde dirhemi unu vardır." derse, ona bir dirheme müsavi un vermesi gerekir. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, kendisinin bir evde veya arsada hakkının bulunduğunu ikrar eder veya mülk veya satın alım ikrarında bulunursa, onu açıklar. İddia olunan hasmı, ona yemin verir.

Eğer açıklamadan kaçınırsa, hakim ona: "Yarı mı? Üçte bir mi? Dörtte bir mi?" diye sorar. Bu soruları örfte bilinen ondan aşağısına sahip olunamayan miktara kadar indirir.

Sonra da fazlalık üzerine yemin verir.

Eğer: "Bunun, bu evde hakkı, şu ağaçdır. veya "...şu kapıdır." yahut "...yersiz, şu binadır." veya "...ziraat hakkı..." yahut "...sükna hakkı...", "kira mukabili şudur." derse, bu sözüne inanılmaz. Ancak, bu sözü yeminle birlikte söylerse , o vakit inanılır. Serahsî'nin Muhiytı'nde de böyledir.

Bir adam: "Üzerimde, filanın alacağı vardır." dediği halde, onu açıklamakdan kaçınırsa, bu durumda hakim, ona, —en az miktara varana kadar— derece derece borç ismi söyler.

Borçlu, bu miktarlardan birini ikrar ederse eder; etmez ise, kendi­sine yemin verilir ve ilzam edilir. Muhıyl'te de böyledir.

Bir kimse:  "Şu köle, filanındır; ondan satın aldım." der ve ikrarını bitiştirirse ve ondan satın aldığını da isbat ederse; istihsanen, belgesi kabul edilir.

Şayet, biraz sustuktan sonra: "Satın aldım." veya "Onu, bana bağış yaptı." yahut "Onu, bana sadaka verdi." derse, bu husustaki beyyinesi kabul edilmez. Mebsût'ta da böyledir,

Müntekâ'da zikredildiğine göre İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) şöyle buyurmuştur:

Bir adam: "Kardeşimin, benim üzerimde, bin dirhemi var." dediği halde, isim vermezse, bu batıl (= geçersiz) olur

Şayet onun ismini bildirir ve bu isim, kardeşinin isminin aynısı olursa; ilzam edilir.

Eğer: "Oğlumun, benim üzerimde bin dirhemi var." dediği halde, onun da ismini söylemez ve bu şahsın belirli bir oğlu olur: "Benim, başka da oğlum vardır." Ben onu kasdeyledim." derse, onun bu sözü geçerli olur.

Şayet, isim belirttiği halde, bu şahsın oğlu olmaz ise, onu, başka yere sarfetmez, O çocuğun üzerinde Ömer Ömer ve Salim Salim gibi iki isim birleşirse, bunlara borç ikrarı sahih değildir. Talak ve ıtak ise vaki olur. O şahsın açıklama hakkı vardır. Muhıyt'te de böyledir.
el-As]'da şöyle zikredilmiştir:

Borcun miktarı söylendiği veya borç maldan iki vasfa izafe edildiği zaman, bunların her birinden yarı icabeder. Çünkü, miktarı onları izafe eylemiştir. Bu, eşit olarak tevzi edilir. Şöyleki, iki adama izafe ederse; onların arasında, yarı yarıya taksim edilir. İzafetteki müsavat, tevzi de müsavatı iktiza eder.

Şayet: "Bana on herevî ve merevî elbise emanet eyledi." derse, her birinden beşer elbise emanet edilmiş olur. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Bir adam, "diğer bir şahsın üzerinde, ikiyüz miskal altın ve gümüşünün olduğunu" söylerse, o takdirde onların her birinden yüzer miskal alacağı olmuş olur. İkrar olunan zat, gümüşü fazlalaştıramaz. Yenilik ve eskilik hususunda, ikrar edicinin sözü geçerlidir. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam: "Filanın, benim yanımda, bin dirhem alacağı ve emaneti vardır." derse o şahıs, bunun yarısını borç ve yarısını da emanet olarak öder.

Eğer: "Onun, bende bin dirhem mudârabe ve alacağı vardır." der ve sözü bitiştirirse, işte o zaman: "Üçyüz dirhem borç; yediyüz dirhem mudârabedir." derse, onun sözü geçerli olur.

Eğer, sözün arasını açarsa, herbirinden yarı yarıya olur. Yani beş yüz dirhem borç, beşyüz dirhem müdârabe olur. Hâvî'de de böyledir.

Bir adam: "Onun, bende bin dirhem hibesi ve emaneti vardır." derse, bunun tamamı, emanet olur. Serahsî'nin Muhıyti'nde de böyledir.

Bir kimse, başkası hakkında: "Bana üç zatiy ve yehûdiy elbise emanet etti." derse; bir zatiy ve bir yehûdiy elbise lazım olur; üçüncüyü açıklamak  ona  aittir.   Dilerse   "zatiy,"  dilerse  —yeminli  olarak— "yehûdiy elbise" der. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir adam, "üzerinde, (hınta =) buğday ve arpadan bir ölçek olduğunu, dörtte birinin hariç kaldığını" söylerse, bu durumda, onun —arpa ve buğdayı eşit olmak üzere— dörtte üç ölçek vermesi gerekir. Serahsî'nin Muhiytı'nde de böyledir.

Bir adam, başka biri hakkında: "Bende bir kür buğday ve arpa ve susam alacağı var." derse, her birinden bir kür'ün üçte birini verir.

Bir adam, eğer: "Filanın bende, yarım dinar, dirhem ve elbisesi vardır." derse; bu durumda onun bunlardan her birinin yarısını vermesi gerekir.

Keza: "Yarım kür buğday, bir kür arpa ve bir kür hurması vardır." derse, dediği gibidir.

Keza: "Şu kölenin yarısı ve şu cariyenin yansı..." derse, her birinin (değerinin) yarısını öder.

Şayet: "Şu kür buğdayın yarısı ve bir kür arpası vardır." demiş olursa bu durumda, onun arpayı tam bir kür vermesi gerekir.

Eğer: "Filanın kölesinin yarısını gasbeyledim. Ve şu cariyesini...," derse; dediği gibi Ödeme yapar.

Keza: "Yarım dirhem ve şu dinar." derse; dediği gibidir. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Câmiu's-Sağîr'de şöyle zikredilmiştir:

Bir adam ölüp, geride bir köle bıraktığında, bu köle, varislere: "Baban beni azad eyledi." der; başka bir adam da: "Babanda, bin dirhem alacağım vardır." der; varis de: "İkiniz de doğru söylediniz." derse; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, bu durumda borç evladır. Kölenin kıymeti hakkında ruhsat vardır.

İmâmeyn'e göre ona ruhsat yoktur. Muhiyt'te de böyledir.

İmâm Muhammed (R.A.) şöyle buyurmuştur:

Bir kimsenin, bir kölesi; diğer bir şahsın da bir cariyesi bulunduğunda, bu şahıslardan her biri, *'diğerinin, memlûkesini azad eylediğine" şahitlik yaparlar ve her biri bu hususta diğerini yalanlar; sonra da, her biri diğerinin memlûkesini satın alırsa, bu alış-veriş sahih olur. Ve bu durumda, o memlûkeler azad edilmiş olurlar. Satın alan şahıs ister teslim alsın, ister teslim almasın hüküm böyledir.

Bu şahıslardan her biri, diğerine, satın aldığının kıymetini tazmin eder. Eğer kıymetleri müsavi ise, biri diğerine, her hangi bir şey için mü­racaatta bulunamaz.

Şayet birinin kıymeti diğerinden fazla ise, kıymeti fazla olanın sahibi o fazlalık için; diğerine müracaat eder.

Keza, bu satıştan önce, her biri, diğerinin, memlûkesini müdebbere eylediğine şahitlik etmiş olurlarsa, bu durumda müşterinin değil, satıcının ölümüyle, hürriyet tahakkuk eder ve velâ yerinde kalır.

Şayet her biri, diğerinin memlukesinin başka birine ait olduğuna şahitlik yaparlar ve o da belirli bir kişi olur; bu şahıslar karşılıklı birbir­lerini yalanladıktan sonra da, birbirlerinden o memlûkeleri satın alır­larsa; bu durumda da, bu alış-veriş caiz olur. Ve bu şahıslardan her biri, satın aldığını ikrar ettiği şeyi o şahsa geri verir. Bu, kendisi için ikrar olunan şahıs onları doğruladığı zaman böyledir.

Fakat, bu şahıs onları yalanlarsa, bu durumda onları teslim etmeleri emredilmez ve bu şahıslardan her biri, diğerine o memlûkenin kıymetle­rini tazmin etmezler. Bu durumda bir birlerine hiç bir şey için müra­caatta bulunamazlar.

Şayet onlardan birisi, diğerinin memlûkesini müdebbere eylediğine şahitlik yapar; diğeri de "arkadaşının elinde bulunan memlûkenin başka birine ait olduğuna" şahitlik yapar ve o şahıs da böyle iddia ettiği halde, bu şahıslardan her birisi diğerini yalanlar; sonra da karşılıklı satış yaparlarsa, o zaman, kendisi için ikrar olunan şahıs, müşterisinden ikrar olunan bedeli alır. Müdebber olduğu iddia olunan memlûke de müdeb-bere olarak kalır. Aralarındaki satış caiz olur. Ve bu şahıslardan birisi, diğerine herhangi bir şey için müracaatta bulunamaz.

Eğer her biri, "diğerinin, memlûkesini mükâtep eylediğini" ikrar ettikten sonra, karşılıklı satış yapsalar ve bu mes'ele hakime çıkarılsa, memlûkelerin kitabeti inkar etmeleri halinde, bu satış caiz olur.

Eğer kitabetlerini iddia ederlerse, bu durumda hakim, o iki mem-lûkeden, kitabet hususunda beyyine ister. Onlardan her biri beyyine ibraz ederse, hakim kitabete hükmeder ve satış bozulur.

Şayet beyyineleri yoksa, onlardan her biri, satıcısından "kendini kitabete bağlayıp bağlamadığı hakkında'' yemin etmesini ister.

Eğer satıcılar yemin ederlerse, satış caiz ve onlardan her biri kendi­sini satın alanın kölesi olur.

Şayet satıcılar yeminden kaçınırlarsa, hakim bu kölelerden her birinin kitabetine hükmeder ve satış bozulur.

Eğer biri diğerinin tedbîrine; diğeri de ötekinin kitabetine şehadette bulunur; sonra da karşılıklı satış yaparlarsa, tedbirine şehadette bulu­nulan köle, satın alanın malından müdebber olur ve onun ölümüyle hür olur; velası da bakidir.

Kitabetine şahitlik yapılan köle hakkında, satıcı yemin eder ve memlûke olduğu bilinirse, kitabeti fesh olur. Ve bu durumda taraflar birbirine herhangi bir şey için müracaat edemezler.

Eğer satıcı yemin edemezse, köle satıcıya geri verilir ve satış bozulur. Tahrîr'de de böyledir.
En doğrusunu bilen Allahu Teâlâ'dır ve dönüş de ancak Onadır. [28]
[1] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 8/183.
[2] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 8/183.
[3] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 8/183-184.
[4] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 8/184-186.
[5] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 8/187-215.
[6] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 8/216-219.
[7] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 8/220-226.
[8] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 8/227-239.
[9] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 8/240-261.
[10] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 8/262-266.
[11] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 8/267-278.
[12] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 8/279-280.
[13] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 8/281-294.
[14] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 8/295-299.
[15] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 8/300-305.
[16] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 8/306-316.
[17] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 8/317-322.
[18] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 8/322.
[19] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 8/323-324.
[20] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 8/325-334.
[21] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 8/335-342.
[22] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 8/343-354.
[23] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 8/355-361.
[24] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 8/362-366.
[25] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 8/367-371.
[26] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 8/372-373.
[27] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 8/373.
[28] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 8/374-381

Anasayfaya dön Kapak Sayfası
Sadakat.Net © İslami web hizmetleri


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..