Vadeli Borca Kefalet

Bir kimse, kendisine vadeli borcu bulunan şahıstan, bir kefil aldığı zaman; bu vâde, kefil üzerine de sabit olur.

Bir kimsenin, hâl-ijıazırda ödenecek bir borcu olur; başka bir kimse de, bu borca vadeli olarak kefil olursa; bu borç, asıl borçlu için de, te'hir edilmiş olur.

Ancak alacaklı şahıs, kefaletin akdedildiğ; esnada, hassaten ( = özellikle, sadece) kefil için müddet tanırsa; bu borç, asıl için te'hir edilmiş olmaz. Hizânetü'l-Müftîn'de de böyledir.

Bir kimse, başka bir şahsın, bin dirhem borcuna vadeli olarak kefil olduktan sonra, bu kefil ölürse, tekeffül ettiği bin dirhem terekesinden hâl-i hazırda (= hemen) alınır.

Ve bu kefilin vârisleri, vâde tamam olmadan, asıl borçluya müra­caat edemezler.

Şayet bu durumda, asîl (esas borçlu) ölürse, onun hakkındaki borç çözülür; kefil hakkında ise vadeli olarak baki kalır.

Bu durumda alacaklı, asîl'in vârislerine değil de, kefile mütâbaat ederse; bu vâde dolana kadar bekletilir. Sirâcü'l-Vehhâc'da da böyledir.

Bir şahsın, başka bir şahısta, sattığı bir malın bedeli olarak, bin dirhem alacağı olur; başka bir şahıs da, ona, bir seneye kadar kefil olursa; bunda iki vecih vardır:
1) Eğer kefil, müddeti nefsine izafe ederek: "Buna müddet ver." demişse, müddet sadece kefil hakkında sabit olur.
2) Şayet kefil, müddeti nefsine izafe etmemiş ve bunu mutlak olarak zikretmiş; alacaklı da, buna razı olmuşsa; bu durumda müddet, hem kefil, hem de asîl (= asıl borçlu = mekfûlün anh) hakkında sabit olur.

Bir kimsenin, başka bir kimsede, müddetli (vadeli) bin dirhem alacağı olur; diğer bir şahıs da, ona aynı vadede, veya daha kısa yahut daha uzun bir vâdede ödemek üzere kefil olursa; bu —kefalet— caiz olur.

Bu mal, (yani borç olan bin dirhem), kefilin tâyin ettiği müddette ödenir.

Şayet, bu borç hâl-i hazırda (hemen) ödenmesi gereken bir borç olduğu hâlde, kefil bunu, borçludan te'hir ettirmişse; bu te'hir, borçlu hakkında da sahih olur. Alacaklı hakkında sahih değildir.

Şayet bu borcu, alacaklı ve borçlu sonraya te'hir etmişlerse; bu te'hir hepsi hakkında da sahih olur.

Şayet kefil, borcu belirli bir müddete kadar te'hir ettirmişse, bu te'hir, sadece kefil hakkında sahih olur. Muhıyt'te de böyledir.

Te'hiri   reddeden   kefil   reddedilir.   Hızânetü'I-Müftîn'de   de böyledir.

Kefil borcu ödeyeceği hâîde, alacaklı, vâde tamam olmadan has­saten (- Özellikle, sadece) kefili te'hir ederse; vâde tamam olmadan, bu alacaklı, mekfûlün anh'e (= asîle = asıl borçluya) müracaat edemez. Muhıyt'te de böyledir.

Mebsût'ta şöyle zikredilmiştir:

Alacak olarak bir başkasının üzerinde bulunan mal, satılmış bulunan bir malın bedeli veya gasbedilmiş bulunan bir mal oiduğu zaman, alacaklı asîle bir sene vade tanır (alacağını bir yılte'hir eder), o da bunu kabul etmezse; bu borcu ödemek asîle (= mekfûlün anh'e = asıl borçluya) ait olur; bu durumda, kefilin kefaleti ise, hâli üzere kalır. Nihâye'de de böyledir.

Bir kimse, başka bir şahsın malına (alacağına) kefil olduğu zaman, diğer bir şahıs da, bu kefile kefil olur; sonra da alacaklı, asîlden malı (alacağını) almayı te'hir ederse; bu-te'hir, ikinci kefil hakkında da geçerli olur.

Bu alacaklının, birinci kefilden (alacağını) te'hir etmesi halinde, bu te'hir de, ikinci kefil için geçerli olur.

Mal (borç) asîl üzerinde, hâli üzre kalır. Muhıyt'te de böyledir.

Bir kimse, başka bir kimsenin bin dirhem alacağına, bir seneye kadar kefil olduktan sonra, o müddet gelmeden, bu kefil, alıcıya bir köle satıp, onu teslim ettikten sonra da, bu köleye bir hak sahibi çıkarsa, o mal, vade tamam oluncaya kadar, kefilin üzerinde kalır.

Keza, müşterinin almış bulunduğu malı, hakimin hükmü ile geri verirse; bu geri veriş hükümsüz bir geri veriş gibi olur.

Bu alış-veriş akdi, ikâle edilirse (= tarafların rızası ile bozulursa) yine müddet avdet etmez.

Şayet bu kefil, o köleyi satmaz; borcunu acil olarak öder; ancak, alacaklı, verilen bu dirhemleri karışık bulduğundan geri verirse, bu durumda mal (alacak),-belirlenen müddete kadar, kefilin üzerinde kalır.

Keza, bu alacaklının, ödenen dirhemleri noksan veya kalp bul­masından dolayı, hâkimin hükmü ile veya böyle bir hüküm olmadan iade etmesi hâlinde de, hüküm böyledir.

Ancak alacaklının, bu dirhemlerin verildiği esnada, onların züyûf akçe olduğunu bilerek alması hâlinde, bu caiz olur. Zehıyre'de de böyledir.

Bir kimse, başka bir şahsa kefil olduğunda, mekfûlün anh ( = asîl = asıl borçlu) alacaklıya bir mal satar; sattığı mal da köle olur ve onu da teslim ederse; bu durumda kefil, kefaletten hükmen berî olmuş bulunur.

Asaletin, beraatı (= borçtan kurtulması), kefaletin de beraatı ( = kefaletten kurtulması) olur.

Alacaklının elinde iken, köleye bir hak sahibi çıkar veya bir kusu­rundan dolayı alacaklı, bunu hâkimin hükmü ile geri verirse; bu mal (alacak) tekrar kefile avdet eder.

Ancak alacaklı, bir hâkimin hükmü olmadan, bu köleyi geri verirse; mal (borç) kefile avdet etmez. Muhıyt'te de böyledir.

" Bir kimsenin, bir borca-müddetli (vadeli) kefil olması halinde, bu kefalet caiz olur.

Bu mal (alacak) belirlenen müddete kadar, kefilin üzerinde (alacak olarak) kalır; asîl (= mekfûlün anh - asıl borçlu) ise, onu hâli hazırda ödemelidir. Zelııyre'de de böyledir.

Bir asîl ve kefil, —borcu— bir ay le'hir ettikten sonra, onu bir sene daha te'hir ederlerse; müddetlerin toplanması halinde —sadece— bir müddet geçmiş gibi olur. Muhıyt'te de böyledir.
İmâm Muhamnıed (R.A.), "Kefalette Muhayyerlik, Borçta İkrar Babı"nda, "sahih kefâletde muhayyerlik1'i şöyle zikretmiştir:

Bir kimse, "—Üç güne kadar muhayyer olmak üzere— başka bir şahsın bin dirhemine kefil olduğunu" ikrar ettiğinde, alacaklı da bunu kabul ederse; bu durumda muhayyerlik sabit olur.
Ancak, alacaklı bunu inkar ederse; kefil bu ikrarına beyyine getirmedikçe, muhayyerliği sabit olmaz. Zehıyre'de de böyledir. [22]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..