Zimmîlerin Kefaleti

Ehl-i zimmet (~  zimmî) ile ehl-i İslam'ın (=  müslüman'ın), kefalet hükmünde müsavi (= eşit) olduğunu bilmek gerekir.

Ancak müslüman ile zimmî, şarap ve hınzıra (— domuza) kefalet bakımından müsâvî olmazlar.

Bir zimmînin, diğer bir zimmîde alacağı şarap olur veya onda gasbedilmiş şarabı bulunur; başka bir zimmî de, o şahsa kefil olursa, bu kefalet caiz olur.

Bu şahıslardan birinin müslüman olması hâlinde, bu mes'elede bazı verililer meydana gelir.
1) Alacaklı müslüman olmuş olabilir. Bu durumda kefil, şarap kefaletinden berî (= kurtulmuş) olur. Bütün  âlimlerimize göre,  bu durumda  kefil,  şarabın  kıymetini ödemekten de beri olur.
2) Borçlu müsiüman olmuş olabilir.

Bu durumda borçlu, şaraptan da, kıymetinden de berî (= kur­tulmuş) olur.

Kefil de, kefaletten berî olur.

Bu, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un kavlidir.

Bu kavil, ayrıca İmâm Ebû Hanîfe (R. A.)'den de rivayet edilmiştir.

İmâm Züfer, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

Bu borçlu, şarabın kıymetini alacaklıya öder; kefil de, kefaleti üzere devam etmektedir.

İmâm Muhainmed (R.A.)'in kavli de budur,
3) Hassaten ( — özellikle) kefilin kefaletine gelince;

Borçlunun nıüslüman olması hâlinde, şarap kefilden aslı ile sakıt olur. (Yani, kefil şarabın aslını ödemez.) Bedelini ödemekten ise berî olamaz. (= kurtulamaz.)

Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin son kavlidir.

İmâmEbû Yûsuf (R. A.)'un kavli de budur.

İmâm Muhammed (R.A.) ise: "Bu durumda satıcı muhayyerdir: İsterse, kefile müracaat ederek, şarabın bedelini talep eder; isterse, asıl borçluya müracaat ederek, şarabın aynını (kendisini) alır,
4) Bu şahısların hepsi birden müslüman olmuş olabilir: Bu durumda, şarabın aslı sakıt olur; bedeli ise kalır.
5) Alacaklı ve kefil müslüman olabilir.
6) Alacaklı ve asıl borçlu müslüman olabilir.

Bu durumların ikisinde de, şarabın aslı sâkıt.olur; bedeli ise kalır.
7) Kefil ve asıl müslüman olabilir.

Bu durumda da, şarap sakıt olur; bedeli kalır. Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nın son kavlidir. İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un kavli de budur.

İmâm Muhammed (R.A.)'e göre ise, bu durumda alacaklı, hangi­sini isterse, onu alır.
8) Bu şarap bir malın bedeli (karşılığı) olur ve alacaklı da, borçlu da müslüman olmuş bulunabilir.
Bu durumda kefil, şaraptan da, bunun bedelinden de, bi'1-ittifak berî olur.
9) Bu durumda kefil müslüman olmuş olabilir.

Böyle bir hâlde, alacaklı, borçludan şarabın kendisini talep eder. Kefil ise, hem şaraptan, hem de, bedelinden berî olur.

Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin son kavlidir.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un kavli de budur.

İmâm Muhammed (R.A.)'e göre ise, bu alacak şarap kıymetine dönüşür ve kefil onu öder. Alacaklı da şarabın kıymetini talep eder.
10) Şarabın verilmesi, bey-i selem'den dolayı icabetmekte olur ve alacaklı ile borçlu müslüman olmuş bulunabilir.

Bu durumda bey-i selem bâtıl (= geçersiz) olur. Bey-i selem bâtıl olunca da, asîl de, —bu borçtan— berî olur.

Asilin (= mekfülün anh'in = asıl borçlunun) berâeti ise, kefilin de, o borçtan kurtulmasını gerektirir.
11) Böyle bir durumda, kefil müslüman olabilir.

Bu durumda kefil, hilafsız olarak, kefaletten berî olur.

Borçlu hâli üzerine kaldıkça, şarap, alacaklı hakkında baki kahr. Muhıyt'te de böyledir.

Bu hususta asıl olan:

Alacaklı müslüman olduğu zaman, şarap aslen iptal (= geçersiz) oiur.

Çünkü, şarabın teslim edilmesinin mümkün olmayışı, alacaklının ve borçlunun müslüman olmalarından gelmektedir.

İmâm Ebû Yûsuf  (R.A.)'a   göre,   şarabın teslimi,   özründen dolayıdır.

İmâm Muhammed (R.A.)'e göre, şarabın teslimi bâtıl olmaz; bilakis, hak sahibi tarafından geldiği için, kıymetine döndürülür.

Bir hıristiyan erkek, iki hıristiyan kadınla, şarap karşılığında hulû'laşır  (=  kadınların vereceği şarap karşılığında,  erkek  onların nikâhlarını verir.) ve bu kadınlardan her biri diğerine kefil olduktan sonra, müslüman olurlarsa, bu kadınlar kefaletten berî olurlar. Bunların üzerindeki şarap kefaleti, şarabın bedeline dönüşür. Bu kefalet, müs­lüman olmayanın üzerinde, şarap olarak baki kalır.

Şayet müslüman olan kadıa, şarabın bedelini öderse, arkadaşına hiç bir şey için müracaat edemez.

Eğer kâfir olan kadın, şarabın tamamım öderse, müslüman olan kadına müracaat ederek, şarabın kıymetini alır.

Şayet kadınların ikisi de müslüman olurlar, kocaları ise müsîüman olmazsa, bu kadınların her birine kefil oldukları şarapla asıl borçlu bulundukları şarabın kıymetini ödemeleri gerekir.

Bu kadınlardan her hangi biri, bu kıymetin tamamını öderse; diğerine müracaat ederek hiç bir şey alamaz.

Şayet ikinci olarak müslüman olan kadın ödeme yaparsa, onun nâmına yaptığı Ödemeden dolayı, ona müracaat eder.

Şayet birinci olarak müsîüman olan kadın ödeme yaparsa, arkadaşına müracaat edemez.

Eğer önce, bukadınlardan biri, sonra kocaları, daha sonra da diğer kadın müslüman olursa, önce müslüman olan kadının üzerinde bulunan şarabın tamamı, kıymetine dönüşür. Ve bu kadın, arkadaşına müra­caatta bulunamaz.

Diğer kadının üzerinde bulunmanın kıymeti asalete dönüşür ve kocanın, kefalet yönünden, onun üzerinde bulunan hakkı bâtıl (-geçersiz) ölür.

Hıristiyan bir erkek, iki hıristiyan kadınla, kan bedeli olarak, şarap ile anlaşma yaparlar ve bu iki kadın da, birbirlerine kefil olurlarsa, bu mes'ele de hulû' mes'elesi gibidir; bir değişiklik yoktur. Kâfî'de de böyledir.

Bir  zimmî,diğer  bir  zimmî de  şarap  veya  domuz  —alacağı olduğunu— iddia eder; müddeâ aleyhe de bir müslüman kefil olur; bu şahıs, davası için de, o müslümanı vekil ederse, bu kefalet caiz, fakat mekruh olur.

Borçlunun üzerine, şarap veya domuz beyyinelerle hükmolunursa, bu durumda, bunları kefilin ödemesi gerekir mi? Burada iki vecih vardır:
1) Eğer kefil, ona, domuz veya şarabın zayi olmasından önce kefil olmuşsa, bu durumda kefile hiç bir şey lâzım gelmez.
2) Kefil, şayet şarabın veya domuzun zayi olmasından sonra kefil olmuşsa, bu durumda şarap hakkında bir şey gerekmez.

Domuz hakkında ise, eğer kadı efendi onun, —dirhemler veya dinarlar olarak— kıymetiyle hükmederse, bu durumda kefilin hükme­dilen bu şeyi ödemesi gerekir.

Fakat, kadı efendi onun kıyemti ile hükmetmezse, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, bu durumda kefile hiç bir şey gerekmez.

Çünkü hak, ancak kadı efendinin hükmü ile ayından kıymete nak­leder; başka şekilde nakletmez. Bu durumda, kefilin —domuza kefil olmasından dolayı— domuz ödemesi gerekir.
İmâmeyn'e göre, helak sebebiyle hak, ayın'dan kıymetine nakleder. Buna göre,, kefilin o şeyin kıymetini vermesi caiz olur. Muhıyt'te de böyledir. [26]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..