2- TAKSİMİN NASIL YAPILACAĞI

Bir evin, alt katma iki kişi; üst katına da başka şahıslar ortak olurlar ve alt katın birinin üstüne ortak bulunan şahıslar taksim isterlerse; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ye göre, bu durumda alt katın elli arşın karesi, Üst ka­tın yüz arşın karesine mukabil tutulur.

İmâra Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre, alt katla, üst kat eşit tutulur. Ortak bulunulan iki alt kat daireden birinin üst katı var; diğerinin üst katı yoksa; (Şöyle ki: Evin birinin üst katı, bu iki ortağın değil de, başkasının olur­sa) ve üst katın birinin altı da oturulacak şeküde yapılmamışsa; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, alt katın da ev olmayan üst kat, otuz üç arşın kare hesap edilir ve o, binanın tamamının üçte biri sayılır. Çünkü, İnıftm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, üst kat, alt katın -öncekinde olduğu gibi- ya­nsı kadardır.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) a göre ise, evin tamamı elli arşın sayılıp, yüz arşını, üstü olmayana, yüz arşınım da alt katı olmayana mukabil tutu-lur.Zirâ İmâm Ebû Yusuf (R,A.)a göre, alt katla, üst kat arasında hiç fark yoktur. İmâm Muhammed (R.A.)e gelince, tamamının bu evin tamamın­da, kıymetine itibar edilir.

Fetva da buna göredir. Mebsût'ta da böyledir.

Çöplüğü (tuvaleti) veya gölgeliği cadde üzerinde olan bir evin tak­siminde, onların yerleri hesaba katılmaz. Çünkü onlar, ev değildir; or­da karar hakkı yoktur. Zira onlar, umumun yolu Üzerindedir ve onla­rın yıkılma ihtimali kuvvetlidir. Yıkılması muhtemel olan da, yıkılmış hükmündedir.

Şayet gölgelik kimsenin gelip geçmiyeceği yerde bulunur ve yıkıl­ması muhtemel olmazsa; onun yeri de hesaba katılır. Serahsî'nin Mnhıy-tı'nde de böyledir.

Bir adam, geride iki arazı veya iki ev bırakarak vefat eder ve va­risler de, onların taksimini her biri, kendi hissesini almak için isterlerse; bu arazi veya evin taksim edilmesi caizdir.

Şayet, bu vârislerden birisi, hâkime giderek "Benim iki evdeki his­semi birleştir." veya "Benim iki arazideki hissemi birleştir.'* der; diğer ortağı da buna razı olmaz ise, İmâm Ebü Hgnîfe (R.A.): "Hâkim, her iki yeri de ayn ayrı taksim eder; birinin hissesini birleştirmez." buyurmuştur.

İmâmeyn ise: Rey (görüş, kanaat) hâkimindir. Eğer birleştirmeyi uy­gun görürse, birleştirir, değilse birleştirmez." buyurmuşlardır.

Şayet bu evler, ayrı ayrı şehirlerde ise durumun ne olacakı el-A si'da zikredilmemiştir.

Âlimlerimiz: "İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)nın kavline göre, her hangi birisinin hissesi, aynı evde birleşmez, ister ayrı ayrı şehirlerde» ister ay­nı şehirde olsun; ister ayrı, isterse birbirine bitişik olsun farketmez." buyurmuşlardır. Hilâl, İmâm Efon Yûsuf (R.A.)'un şöyle buyurduğunu ri­vayet etmiştir:

İki ayrı şehirde olan evler birleştirilmez. Zira cinsleri aynı, şekilleri ayrıdır.                                  

Şayet iki adamın, ortaklaşa iki evi varsa; -ister evler bitişik ol­sun, isterse ayrı ayrı olsun- hisseleri bir evde cem edilir.

Şayet iki evin arasında başka bir ev bulunur ye evler birbirinden ayrı olurlarsa; bu durumda bu ortakların hisseleri de bir evde cem ol­maz. Fakat, evleri ayrı ayrı taksim ederler.

Şayet, evler tek ev halinde ise, bu ortaklar hisselerini birinde toplayabilirler.

Bunların tamamı, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) görüşüdür.

İmâmeyn ise: "Rey hâkimindir. Yer ile evde müsavidir. Hâkim bil­diği gibi taksimini yapar." buyurmuşlardır. Fetâvâyı Kâdîhân'da da böyledir.

Ev, akar veya ev ve dükkan, ayrı ayrı taksim olunurlar. Çünkü cinsleri değişiktir. Hidâye'de de böyledir.

Eğer, terekede ev ve dükkan bulunur, vârislerin de tamamı bü­yük olur ve bunlar, evi ve dükkanın bütün hisselerini birisine vermeye razı olurlarsa; bu caizdir. Çünkü, İmâra Ebû Hsröfe (R.A.) ye göre, hâki­min cebriyle cem olmaz; fakat, kendi nzalarıyla olursa, cem olur. (toplanabilir.)

Bir vârisin, kendi hissesini, diğerleri râzi olmadığı hâlde, bir baş­kasına vermesi caiz oîmaz. Yâni, böyle yapması diğerleri hakkında ge­çerli olmaz.

Ancak, hepsi birden razı olursa; o zaman caiz olur. Bu durumda, onların geri isteme haklan vardır, isterlerse aralarında taksim yapar­lar. Bu zahirdir, (açıktır.)

Burda müşkil olan, hissesini diğerine veren şahıs, onu geri alabilir mi?

"Hayır alamaz" denilmiştir. Mufaivfîe de böyledir.

Bir topluluk, ortak bulundukları bir evin taksimini isterler ve evin iki tarafından bir tarafı üstün olur; ortaklardan biri de, hissesinin yeri­ne para ister veya bir başkası, hissesinin yerine bir arsa isterse; bu du­rumlarda bedel vermek vardır. Hissesinin yerine para alan şahıs, o pa­rayı, mazeretsiz geri veremez. O takdirde hâkime başvurur.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) a göre herkes kıymetine göre hissesini alır.

İmâm Ebû Hanîfe (R.A,) ye göre, arazi sahasına (yüz ölçümüne) göre taksim edilir. Bundan sonra, hissesine ev düşen, onu diğerine, dirhem­ler mukabilinde devreder. Zaruretine binâen bunu yapmakta bir sakın­ca yoktur.

İmâm Muhammed (R.A,) ise: "Binaya makabil, arsa verilir." Ara­larında üstünlük olursa, farkını alır ve kıymetlerini eşitleştirir. Bu du­rumda fazla gelen dirhemleri olursa, onu geri alır. demiştir, K&fî'de de böyledir.

Ortaklar, yolun durumu hakkında ihtilaf ederlerse; bazı âlimler: "Hâkime haber verilir." demişlerdir; bazıları da: "Durum hâkime ha­ber verilmez; bakılır: Eğer herbiri için ayrı ayrı yol yapmaya imkân varsa öyle  yapılır;  değilse,  yol  müştereken  aralarında taksimsiz kalır." buyurmuşlardır.

Bazıları ise: "yol ortaklığı, ordan gelip geçmektir. Yoksa, yolu alıp götürmek değildir. O yoldan geçmiyenin yol ortaklığı yoktur," demiş­lerdir. Kâfi'de de böyledir,

Arsasını paylaşınca, yolun dar alıp daı almayacağında ihtilâfa dü­şerlerse; bazı âlimlerimiz: Kapılara göre hareket edilir. Kapısı geniş ola­nın, yolu da o nisbette geniş bırakılır; menfaati göz önüne alınır. En azma, bir inek geçecek kadar yol ayrılır." buyurmuşlardır. Zehiyre'de de böyledir.

Bir yola sahip olanlar mahkemeye düşer ye onlardan herbiri yo­lun kendisine âit olduğunu iddia eder ve daha öncesi bilinmemekte olursa bu durumda yol, aralarında eşit {— müsâvî) olarak taksim edilir. Çün­kü yol, evi büyük olan şahsa ne kadar lazımsa; evi küçük olana da o kadar lâzımdır.

Bu, su kanalı gibi değildir. Kanal herkesin arazisinin büyüklüğüne göre taksim edilir.                                                                       

Şayet yolun aslı bilinir ve bu yol ölmüş bir adamın arsasından geç­mekte olur ve bu şahsın vârisleri kalmış olursa; o yol, asıl sahibinin olur. Ve o yoldan geçmek isteyenler, bu yolu, o vârislerden satın alırlar.

Bu yolun aslının miras olduğunu bilmiyorlar ve bunu inkâr ediyor­larsa; bu yol olduğu gibi kalır, Mebsât'ta da böyledir.

Cinsi bir olan adedî şeyleri, hâkim taksim eder.

Şöyle ki: cinsi sabit, isimleri belli kcy nlar, inekler, ölçülen şeyler, tartılan şeyler ve elbiseler ortaklar arasında haklan nisbetinde taksim edilir. Cinsleri muhtelif olur ve sayı ile taksime elverişli olmazsa, bu du­rumda uygun olanı» kıymetlerinin hesap edilerek, ona göre taksim edil­meleridir, Mafeıyt'te de böyledir,

îki kişinin, ortaklaşa buğdayları veya evleri yahut bir cinsten ku­maşları (elbiseleri bulunduğunda, bu ortaklardan birinin hissesini aysr-ması caiz olur.

Uygun olanı taksim eden şahsın —muhafazası kolay olsun diye— bu taksimi bir kâğıt üzerine yazması ve bu taksimi, eşit bir şekilde yap­masıdır. Kumaşları, miktarım bilinmesi için arşınla ölçmek gerekir.

Binanın taksiminde, yolu ve suyu eşit şeküde yazılmalı ve sonra-da—isimlerini yazıp— kurra çekmelidir, önce ismi çıkan, hissesini alır. Kâfi'de de böyledir.

Bir adam öldüğünde; üç oğul ve onbeş adet küpü kalır ve bu küp­lerin beşi, sirke ile dolu; beşi ise yarı dolu; beside boş olur ve hepsi de aynı ayarda bulunur; bu oğlanlar da bunları eşit şekilde ve hiç birini yerinden kaldırmadan taksim etmek isterlerse; bunu nasıl yaparlar?

Âlimler şöyle buyurmuşlardır:

Bu oğullardan birine, iki sirke dolu küp; bir de yansına kadar dolu 'küp ile iki boş küp verilir.

İkinciye de Öyle verilir.

Geride, birisi dolu, birisi boş, Üçüde yarı dolu olan beş küp kalır. Onlar da üçüncü oğula verilince, tam adilâne bir taksim yapılmış olur.

İki kişinin, birisinin iki, diğerinin üç, ekmeği, (ikisinin birlikte beş ekmekleri) olduğunda, Üçüncü bir adamı davet edip oturup o beş ekmeği eşit yiyorlar; sonra da davet eyledikleri adam, bunlara beş dir­hem vererek: "Aranızda —her birinizin ekmeğinden yediğim nisbette— taksim ediniz." diyor; bu durum hakkında: Fakıyh Ebû'el- Leys: "Bana göre, o beş dirhemin iki dirhemi, iki ekmek sahibinin; üç dirhemi de üç ekmek sahibinin olur. Çünkü onlardan her birisi bir ekmekle, bir de bîr ekmeğin üçte ikisini yemiş oldular. Böyle olunca da onlardan her birisi, iki ekmek sahibininden iki hisse yemiş; Üç ekmek sahibinin hisse­sinden de üç hisse yemiş olurlar. Böylece beş sehim olur ve her sehme bir dirhem isabet eder. Demiştir.

Fakıyfa Ebfi Bekir ise: "İki ekmek sahibine bedel olarak, bir dirhem verilir. Çünkü, o, kendi ekmeğinin birisi ile, diğerinin üçte ikisini ye­miştir; bir ekmeğinin, Üçte birini yememiştir. Ve ekmek sahibinin her biri, bir ekmekle, bir de ekmeğin üçte ikisini yemişlerdir. Üçüncü şahıs ise, üç ekmek sahibinin bir ekmeği ile; diğerinin, bir ekmeğinin üçte bi­rini yemiş olur. Böyle olunca da, üç ekmek sahibine (beş dirhemin) dört dirhemi verilir. Fciâvâyi KldUrin'da da böyledir.

Bu mes'ele şöyle düşünülebilir: Beş ekmek, onbeş parça olumuş-tur. Bunlardan beş parçasını, iki ekmek sahibi yemiş; beş parçasını üç ekmek sahibi yemiş; beş parçasını da misafir yemiş oldu. Böyle olunca, misafir, iki ekmeği olandan bir parçasını; Üç ekmeği olandan ise, dört parçasını yemiş olur. Ve beş dirhemin, bir dirhemi, iki ekmeği olanın hakkıdır. Dört dirhemi ise, Üç ekmeği olanın hakkıdır.

İki kişi, ortak bulundukları şamam, bir iple taksim etseler; bu caizdir. Çünkü, bunda değişiklik çok az olur. Zabiriyye'dc de böyledir.

Ebo Cafer'den soruldu:

—Bir hükümdar, bir köy halkını borçlandırmak ve o borcu da on­lara taksim etmek isterse; âlimlerden bir kısmı: "Emlâklan nisbetinde borçlandırır.'* dediler; bir kısımda: Adam başına sayıya göre alır." buyurdular.

Şayet onların borçlandınhnalırı, mülklerini iyileştirmek, verimli hâle getirmek içinse, o takdirde herkesi mülkü nisbetinde borçlandırır. Çünkü onun faydası, herkesin mülküne aittir.

Şayet, bu borçlandırma, köy halkının bedenlerini, vücutlarını ıs­lah içinse; o takdirde onları adam başı (sayılarına göre) borçlandırır. Çünkü, bu durumda fayda, vücutlaradır. Kadınlara çocuklara bir şey yoktur, (onlar borçlanmaz.) Çünkü onlara taarruz yoktur. Mufeıyt'te de böyledir.

Yaş üzümün, ortaklar arasındaki taksimi, tartı iledir. Bu, kan­tarla veya terazi ile tartılır, ölçekle taksim edilse, o da sahih olur. Zafcî-riyye'de de böyledir.
En doğrusunu bilen AHahu Teâlâ dır. [6]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..