7- TAKSİM EDİLMESİ,  BAŞKASINA KARŞİ GEÇERLİ OLAN VE GEÇERLİ OLMAYAN ŞEYLER

Aslolan, bir şeyi satma hakkına mâlik olan bir kimsenin, taksim etme hakkına da mâlik olmasıdır. Muhıyt'te de böyledir.

Sabiye ve bunağa karşı, babanın her hangi bir şey taksim etmesi' —şayet, fazla bir aldanış olmaz ise— caizdir.

Babanın vasisi de böyledir. Ve vasî» baba ölürse, onun yerine kâimdir.

Babanın babası olan dede de, böyledir.

Burada, babanın vasisi olmaz ise, ananın vasîsinin taksimi de caiz­dir. Bu, yukarda söylenilenlerden hiç birisi bulunmazsa, böyledir.

Akar bunun dışındadır. Çünkü ananın vasisi, ana makamına ka­imdir. Onun da, çocuğun mülkünde tasarrufu caizdir; yalnız akar müs­tesnadır. Bunun için, taksimde, ananın, kardeşin, amcanın; küçük ve­ya gaibe karısına karşı, bocasının taksimi caiz değildir. Fetâvâyi Kayhan'da da böyledir.

Kâfirin, kölenin ve mükâtebin; hür, müslüman ve küçük oğluna karşı, taksimi caiz değildir. Çocuk düşürenin, düşüğe karşı taksimi de caiz değildir. Mebsût'ta da böyledir.

Hâkim, bir yetim için bir vasî ta'yin etmiş ve o vasî taksim eyle-mişse; bu, —akar olsun, uruz olsun— her şeyde geçerlidir.

Şayet, hâkim, o vasiyi yalnız nafakası üzerine veya malını muha­faza etmesi için vasî yapmışsa; o takdirde taksim etmesi caiz değildir.

Babanın tayin ettiği vasî bunun hilafınadır. Babanın tayin ettiği vasî, her şeye yetkilidir. Muhıyt'te de böyledir.

Vasinin, iki küçük arasında bir şeyi taksim etmesi caiz değildir. Birinin malını, diğerine satmasının caiz olmadığı gibi...

Baba, bunun hilâfinadır. Çünkü baba, küçükler arasında taksim yaparsa bu caiz olur. Birinin malını, diğerine satmasının caiz olduğu gi­bi... Vâsinin, iki küçüğün ortak bulunduğu yeri taksim edebilmesinin çâresi şudur: Bu vasî, o küçüklerden birinin malım, —taksim etmeden— bir yabancıya satar; sonra da o malları (yani müşterinin hissesi ile diğer küçüğün hissesini) birbirinden ayırır; daha sonra da, hissesini sattığı kü­çüğün hissesini geri satın alır. Böylece, her birinin yeri ayrılmış olur. Ve, bu taksim caiz olur. Çünkü hadise, vasî ile müşteri arasında cerer yan etmiştir.

Bunun için İkinci bir çâre de şudur: Vasî, küçüklerden ikisinin de hissesini bir adama satar; sonra da onların hisselerini, ayrı ayrı satın alır. Zefeyre'de de böyledir.

Bir vasînin, kendisi ile küçüğün ortak olduğu şeyi taksim etmesi caiz olmaz.

Ancak, taksim etmek, küçük için bir menfaat sağhyacaksa, İmim Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre caiz olur.

imim Muhammed (R.A.)'e göre ise caiz olmaz. Menfaati ortada olun­ca, baba da küçük çocuğunun malını taksim eder. Eğer çocuk için men­faat yoksa taksim etmez. Muhıyt'te de böyledir.

Vârislerin içinde, hem küçükler, hem de büyükler bulunduğun­da; küçüklerin hisseleri, büyüklerin huzurunda hep bir arada olmak üze­re, ayrılırsa; bu taksim caiz olur.

Bundan sonra vasî küçüklerin hisselerini birbirinden ayırırsa; bu taksim caiz olmaz.

Büyüklerden de huzurda olmayan olunca, akarları taksim edilmez ve taksimi caiz değildir.

Urûzun (= nakit para, hayvan ve yenecek şeylerden olmayan mal­lar; kitaplar, kumaşlar ve benzerleri gibi şeylerin) taksimi caizdir.

Bundan murad, vârislerin tamamının büyük olmaları hâlidir. Ve hisseleri birbirinden ayrılır.

Bakkalı, Kitabında: "Babanın terekesinde bulunan uruz taksim edi­lir." demiştir. Zehıyre'de de böyledir.

Varislerin arasında, küçük, büyük ve hazırda olmayan varsa; vasî de huzurda olmayan büyüğün hissesini, küçüğün hissesiyle birlikte ayı­rırsa; İmim Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, akarda ve diğer mallarda taksim caiz olur.

İmİmeyn'e göre büyük hakkında akarda, taksim caiz olmaz.

İmim Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre vasînin, büyüğe karşı üç yerde satı­şı caiz olur.
1-) ölenin borcu varsa;
2-) Vasiyyeti varsa;
3-) Küçük çocuğu varsa. Taksimi de böyledir.

Fakat İmameyn'e göre, caiz değildir. Serahsi'nin, Muhıytı'nde de böyledir.

Vârisler küçüklü büyüklü olur ve vasî de, her birinin hisselerini ayrı ayrı taksim ederse; bu asla caiz olmaz.

Eğer vasî, üçte bir olan vasiyeti, kendisine vasiyet olunana verir; vârisler arasında da küçükler bulunur; kendisi de vârisler için üçte ikiyi alırsa; bu sahih olur.

Şayet, kendisine vasiyet olunanın elindeki zayi olursa; tazminat

gerekmez.

Şayet vârisler büyük olur ve huzurda bulunmazsa ve yine vasî ken­disine vasiyet edilenin üçte birini verip; üçte ikisini kendisi alırsa; caiz olur.

d-Asd'da şöyle zikredilmiştir:

Kendisine vasiyet edilen şahıs huzurda olmaz; vârisler ise, büyük olur ve huzurda bulunurlar; vâsî, taksim ederek, kendisine vasiyet edi­lenin üçte birini, kendisi alırsa; bu taksim İmim Ebû Hanîfe (R.A.)'ye gö­re bâtıl olur. İmim Ebö Yûsuf (R.A.)'a göre ise, caiz olur. Zehıyre'de de böyledir.

Bir adam ölür; diğer bir adama da vasiyette bulunmuş olur ve terekesini kaplayacak kadar da borcu bulunur ve vârisler; vasîden his­selerinin ayrılmasını isterlerse; bu durumda vasî, taksim yapmaz. Top­luca satarak, Ölenin borcunu öder. Zahîriyye'de de böyledir.

tki vasî, ölenin malım aralarında taksim ederek, vârislerin bir kıs­mının hissesini, birisi; diğerlerinin hisselerini de diğer vasî alsa; bu caiz olmaz.

O iki vasiden birisi yok iken, diğeri taksim yapsa; yine caiz olmaz.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) buna muhaliftir.

Serseriye ve baygına karşı taksim caiz olmaz.

Cinnet getiren de böyledir. Yalnız o ifakat bulduğu zaman, birisini hissesini almaya vekil yaparsa, onun hissesi vekiline verilir. Zehiyre'de de böyledir.

Vâsi zimmî, vârisler ise müslüman olursa; o zimmînin taksimi de sahih olur. Bu zimmînin, sağlığında bir vekil tâyin etmesi de caizdir.

Ancak, zimmî, müslüman hakkında hiyânet etmekle müttehem ol­duğundan, onu vasîlikten çıkarmak gerekir. Zira o, dinde düşmandır.

Yine de, vasîlikten çıkarmadan önceki taksimi caiz olur.

Başkasının kölesini vasî yapmak da, onun işiyle meşgul oîduğu için, güzel olmaz. Onuda vasîlikten çıkarmak icabeder. Serahsi'nin Muhıytı'-nde de böyledir.

Taksimde, zimmet ehli de,   ehl-i îslâm menzilindedir. Yalnız şa­rap ve domuzda aynı değildirler. Bu iki şey, onların kendi arasında olur. Bunlardan başkasının kısmetini vermeyene zimmîler cebredilirler. Şa­yet, zimmîlerin, aralarında şarap taksim ediliyorsa, bazısına fazla ver­mek caiz olmaz; eşit olarak vermek gerekir. Eğer bir zimmî, bir müslü-manı vasî tayin etmişse; vasinin domuz ve şarap taksimi mekruhtur. Fa­kat, o müslüman, o hususta, bir zimmîyi vekil yapar ve o vekil olan zim­mî, zimmet ehlinin domuz ve şarap hisselerini dağıtır; aralarında tak­sim eder.

Bir zimmî, bir müslümanı, "mîrasmı, vârislerine dağıtması için" vekil tâyin ettiğinde, bu zimmînin malının içinde, domuz ve şarap bulu­nursa; bu müslümanin, onları taksim etmesi caiz olmaz. Satın alması ve satmasının caiz olmadığı gibi...

Bir müsiümanın, taksim için, bir zimmîye vekil olması doğru bir şey değildir. Çünkü vekil olunanlar, ondan razı olmazlar. Böyle bir şey olursa, işi bir zimmîye havale etmek icabeder. Bu caizdir. Mebsût'ta da böyledir.                                                         

Bu vârislerden birisi, müslüman olur ve o bir zimmîyi, domuz ve şarabın taksimi için vekil tâyin ederse; bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre caiz olur.

İmâmeyn'e göre ise, caiz olmaz. Meselâ: Bir müslüman, bir zimmî­yi, şarap satmaya vekil eylese, bu caiz olmaz. Serahs'nin Muhıyü'nde de böyledir.

Şayet, müslim olalı zat, mîras olarak, şarap alırsa; onu hemen sirke yapar. Ve o müslüman, başkalarının onda olan haklarını tazmin eder. Ve sirke kendisinin olur.

Eğer, bir zimmînin terekesinde domuz ve şarap bulunur; alacaklı­ları da müslüman olurlar; bu zimmînin de, bir vasisi bulunmazsa, bu durumda, kadı efendi,' 'Onun, bir zimmîye satılması için" diğer bir zim­mîyi görevlendirir; o onları satıp, parasını alacaklılara verir. Mebıftt'ta da böyledir.

Güvenceli bir harbî, bir zimmînin çocuklarına taksim yaparsa; bu caiz olmaz. Çünkü güvenceli harbî için, zimmînin çocuklarına vela­yet hakkı yoktur. Bunun için dir ki, bir müste'men harbî, bir zimmîye vâris olamıyor. Mürtedin vâris olamadığı gibi... Diğer tasasarrufat ise, bunun hilafınadır. Serahri'nin Mukiyü'nde de böyledir.

Bir mürted, irtidadı hâlinde öldürülürse; onun mîrasından, ken­di gibi mürted olan çocuğuna hisse yoktur.

İzinli kölenin kısmeti, hür olan kimsenin kısmeti gibidir. Sersh-sî'nin Muhıyt'nde de böyledir.

Mükâtep, taksimde hür gibidir. Çünkü o, ticâret ehlidir ve tak­simde, —satış gibi— müâvcda manası vardır.

Taksimdeln sonra, mükfttep, kitabet bedelini ödemekten âciz kalır­sa; efendisinin o taksimi feshetme hakkı yoktur.

Mükâtebin efendisinin, —mükâtep huzurda olsun veya olmasın— onun rızası olmadan taksimi caiz değildir.

Şayet mükatep, kısmeti için bir vekil tâyin eder; sonra da kendi âciz kalır veya ölürse; o vekilin, bundan sonraki taksimi caiz olmaz.

Eğer, mükâtep azad edilirse; o vekil, vekâleti üzerinedir.

Eğer mükâtep, ölümü anında, bir vâsiye vasiyette bulunur; o vasî de onun malını vârislerine taksim ederse; bu taksimi caiz olur. Çünkü, o hürdür; kitabet bedelini Ödemiştir ve hürriyeti hâli hayatında hükme-dilmiştir. Bizzat kendisi Ödemiş ve sonra ölmüş gibidir.

Mükâtebin küçük çocuğuna karşı tasarrufu da hür olanın vasîsi gibidir.

EyidK'ta şöyle zikredilmiştir:

Mükâtebin vasisî, gâib hakkında da, hür gibidir. — Akarın haricinde— her türlü taksimi caizdir. Burda söylenen de, —şayet o, ve­fayı terketmezse— esahhtır. Bu vasînin taksimi, taksimden önce kita­bet bedeli ödenirse, caiz olur; değilse caiz olmaz. MeMt Şerhı'nde de böyledir.
En doğrusunu, ancak Afaki Tefttt bilir. [11]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..