11- TAKSİMDE YAPILAN YANLIŞLIK DA'VÂSI

Aralarında taksim yapılan iki kişiden birisi, o taksimde, kıymet bakımından yanlışlık olduğunu iddia ederse; (Şöyle ki; "Taksimde yan­lışlık oldu." derse) bu yanlışlık az bir şey olur ve mülk sahibinin mül-küyetine girmiş bulunursa; onun da'vâsına bakılmaz; iddiası dinlenmez. Şayet yanılma mülk sahibinin mülküyeti altına girmeyecek kadar fazla olur ve bu taksim hükümle yapılmış olup, rızâ ile yapılmamışsa; bi'l-jttifak onun iddiası dinlenir.

Şayet hâkimin hükmüyle olmaz da, îki tarafın rızası ile olursa: bu durum el-Asl'da zikredilmemiştir. Fakıyb Ebû Ca'fer'in şöyle dediği nakledilmiştir.

"Bu şahsın da'vâsı dinlenilir;" denilirse de vechi vardır; dinlenil­mez." denirse de vechi vardır.

Sahih olan da budur. Fetva da bunun üzerinedir. Gyâsiyye'de de böyledir.

FadİPde; "Gerçekten iddia hakimin hükmüyle olsa da dinlenir." demiştir. Sahih olanda budur. Mjhtasar Şerhi'nde de böyledir.

İsbîcâbî ise şöyle demiştir:

Bunların tamamı da'vâhnın verildiğini ikrar etmemesi hâlinde böyledir.
Fakat, da'vâh verildiğini ikrar ederse; yanlışlık da'vâsı sahih olmaz. Yalnız gasp iddiası olursa; o takdirde da'vâ dinlenir. Fetâvayİ Snğ1ra'da da böyledir.

Taksimcilerden birisi, miktarda yanlışlık iddia eder ve gasp daVâsı yapmaz ise (şöyle ki: iki kişi, ortak bulundukları yüz koyunu taksim ettikten sonra; onlardan birisi, ortağına "yanlışlıkla, sen ellibeş koyun aldm. Ben ise kırkbeş koyun aldım.*' der, diğer ortağı da "Yanlışlık yap­madım. Ancak, ikimiz birlikte taksim eyledik. Ben ellibeş, sen de kırk beş koyun aldm." der ve ikisinin de beyyinesi olmazsa; karşılıklı yemin-leşirler. Çünkü taksim, alim-satim gibidir. Satışta ihtilaf olunca» karşı­lıklı yeminleşilir. Üzerine yemin edilenler mevcut iseler, taksim olunan­lar da mevcuttur demektir.

Bunların tamamı» ifa ikrarının birisi ileri geçmediği zamandır. Fa­kat birisi sebkat ederse; gasp olmadıkça da'vâsı dinlenmez.

Şayet, bu ortaklardan birisi: "Müsâvî olarak taksim eyledik ve hisselerimizi aldık. Sonra» sen benden beş koyunu yanlışlıkla fazladan aldın.'* der; diğeri de, "Ben, senin nasîbinden fazla bir şey almadım. Fakat, taksimimiz öyîe oldu. Bana ellibeş koyun; sana, kırkbeş koyun isabet etti." der ve ikisinin de beyyinesi olmazsa; işte bu durumda, kar­şılıklı yemin etmezler. Da'vâlının sözü, yanlış sözdür.

İmim Mubamıaed (R.A.). şöyle buyurmuştur:

Bir topluluk, bir yeri taksim edip, onlardan herbiri kendi hakkını aldıktan sonra, içlerinden birisi: "Yanlışlık oldu." derse; İmâm Ebû Ha-nife (R.A.): "Beyyinesi olmadıkça, bu şahsın sözüne itibar edilmez. Fa­kat beyyinesi olursa, taksim -herkesin hakkı müsâvî olsun dîye- yenile­nir. Gasp da'vası olsa bile beyyine lâzımdır. Beyyinesiz taksim yenilen­mez.'* buyurmuştur.

İmâm Muhammet! (R.A.)'e: "Beyyine olunca, taksim yenilenir denildi. Da'vânın niteliği açıklanmadı.*' denilince: İmin şu karşılığı verdi:

Onun açıklanması şöyledir: tddia sahibi, arkadaşına: "Yeri aramızda taksim eyledik. Bin arşın benim; bin arşın senin olacaktı. Sonra sen, benden yüz arşın daha aldın. Bu da yanlışlıkla oldu." der; diğeri de: "Hayır, bana bin yüz arşın; sana dokuz yüz arşın olarak taksim eyle­dik.'* der ve buna da şahit gösterir; bu şahitler de: "Taksim müsavi ol­du.*' diye şahitlik yaparlarsa; taksimin doğruluğu sabit olur.

Şayet, bu şahitler: "Birisinin elindeki fazladır; hangi tarafa âit olduğunu bilmiyoruz.'* derlerse; o takdirde, taksim yeniden yapılır. Ve, bu şehâdet kabul edilir. Burada gasp iddiası yoktur. Zira da'vacı yan­lışlıkla gasbı, birbirine karıştırmıştır. Gasp yüz arşındır; şahitler ise, gasba âit şehâdette bulunmamışlar ve taksimin doğruluğunu söylemişlerdir. Şayet da'vacının beyyinesi yoksa; iddiası hususunda, önce bu da'vacı yemin eder. Karşılıklı yeminleşmezler.

Şayet, "yanlışlık olduğuna dâir" evvelâ da'vacı yemin ederse; bu durumda yanlışlık sabit olmaz ve taksim, hâli üzre kalır. Yeminden ka­çınırsa, yeniden taksim yapılır. Beyyine faslında olduğu gibi...

Koyunda olsun, devede olsun, sığırda olsun, elbisede olsun, öl­çülen veya tartılan şeylerde olsun, yapılan bir taksimde, ortaklardan bi­risi, taksimden ve teslim almadan önce yanlışlık bulunduğunu iddia eder­se; mes'ele yukarıdaki gibidir. Bütün hükümlerde, tasviye gerekir. Yal­nız da'vâ için, tekrar dönüş yoktur.

Görülmüyor mu ki, ölçülen ve tartılan şeylerde, iddia sahibi, yan­lış olduğuna dâir beyyine ibraz ederse; taksime geri dönülmüyor. Bila­kis, bundan sonraki taksime dikkat ediliyor.

Koyun, sığır, deve ve elbise gibi şeylerde, ayrı görüş olursa; taksim -ev meselesinde ve yer meselesinde olduğu gibi- yeniden yapılır.

îki kişi, iki yeri birer birer aldıktan sonra, birisi, "yanlışlık ol­duğuna dâir*' bir belge getirerek gerçekten, taksimde ortağın, şu kadar, arşın, fazla aldı." derse: o fazlalık iddiacı şahsa hükmedilir ve taksim yenilenmez. Bu, bir yer gibi değildir. Ve bu, İmâmeyn'e göre böyledir.

İmâm Ebû Hsnife (R.A.)'nin kıyâsında, bu da'vâ -ister bir yer hak­kında olsun, isterse iki yer hakkında olsun- fâsiddir.

Bu mes'elenin mânası: İki kısmet sahibinden birisi, arkadaşını, kendi hissesinden şu kadar arşın fazla yer aldığı için da'vâ ediyor. Bu durum­da, bu taksim fâsiddir. Çünkü, diğer ortağın yeri, hissesinden fazla ol­muştur. Sanki ona satmış gibi...Böyle satış ise, İmâmeyn'e göre fâsiddir. Fakat, taksim caizdir.

iki yer ile, bir yer arasındaki fark:

Bir yer olursa, yeniden taksime dönülür. Fakat, iki yerde da'yâ olur­sa, taksime avdet edilmez. Ve da'vâhdan o miktar alınıp, hak sahibine verilir. Çünkü, onun hakkını vermemek, ona zarardır. Onun için, ona, o kadar hükmedilir. Sebebi: Onun nasibi tam olmamıştır. Gerçekten, on arşın iddia edene: "Sen, şart koştun mu?" diye sorulur; o "Nasıl olur da, ben, on arşm fazlayı şart koşarım; nasibim onunla birliktedir.*' der; şahitler de taksimde bunların rızalarının olmadığını söylerler ve: "Onun on arşını, bunda ilâvedir. Bu taksim, rizasız oldu." derler; Hâ­kim de aralarındaki şartı bilmezse, bir yerde olan hakkını da ona hük­meder. O takdirde, her ikisinin hissesi de, bir mekanda ve müsavi olur. iki ayrı yer olursa, bunun hilâfınadır. Orda iddiacı: "Bilemiyorum; bu on arşın nasıl şart koşuldu?" derse; taksime avdet edilmez ve şahit­lerin şehâdetine göre hareket edilip ona, on arşm hükmedilir.

İki kişi, ortak bulundukları on arşm kumaşı, biri dört, diğeri al­tı arşm olmak üzere taksim ettiklerinde; dört arşın alan da'vâ açarak, o altı arşından hakkını ister ve bunu da belgelerse gerçekten, ona hük­medilir. Fazla alan, ister kabul etsin, isterse etmesin -eğer beyyinesi yoksa-farketmez.

el-Asl'da: "Bunlar, karşılıklı yeminleşmezler. Yalnız sahibi yemin eder. Bu da ikrar eylediği zamana hamledilir.

Sonra, sahibi: "Yanlışlıkla oldu." derse, böyledir. Şayet, gasbe-dildiğini iddia ederse, yine karşılıklı yemin gerekmez. Zira, hissesine dört arşın düşmüştür. Diğeri, "Hakkı odur." diye iddia eder ve bu hususta beyyinesi de bulunursa; Öylece hükmedilir. Zemyre'de de böyledir.

Taksimciler ihtilaf ederler ve taksim eden iki kişi de şahitlik ya­parlarsa; şehâdetleri kabul edilir.

Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Ebû Ynsof (R.A.)'in kavli de bun­larla beraberdir." demiştir.

Bu taksimi, ister kadı yapsın, isterse başkası yapsın farketmez. Tedavi şöyle buyurmuştur:
Eğer taksimciler, bu işi Ücretle yapmışlarsa; bi'1-icma şahitlikleri kabul edilmez.

Bazı âlimlerimiz de, bu görüşe meyleylemişlerdir. Hîdâye'de de böyledir,

İki taksimcinin şehâdeti makbuldür. Bunların ücretli olmaları ile ücretsiz olmaları müsavidir.

Şayet taksimi yapan bir kişi olur ve o da şahitlik yaparsa; onun şehâdeti başkasına karşı makbul olmaz. Çünkü, tek kişinin şahitliği ka-bûl edilmez. HJdâye'de de böyledir.

Şayet, taksimi, bir başkası ile birlikte hâkim yapmışsa, o şahsın şehâdeti: İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Ebû Yfisnf (R.A.)'a göre mak­buldür. Fetivâyi Kâtifaân'da da böyledir.

İbrahim, İmâm Motasned (R.A.)'in şöyle buyurduğunu nakletmiştir: Bir taksimci, iki kişi arasında bir yeri paylaştırdı ve yanlışlıkla biri­ne fazla verdi; o da, oraya bir ev yaptı ise; bu taksim yeniden yapılır.

Şayet o bina, diğerine isabet ederse; onu, ordan kaldırır. Onların ikisi de, taksimciye binanın kıymeti için müracaat etmezler.

Fakat, onun aldığı ücret için, ona müracaat ederler. Zahîrîyye'de de böyledir.

İki kişi, bir araziyi aralarında taksim ettikleri zaman, birisine ot­suz, ağaçsız ve boş yerlerden iki (birim) yer isabet eder; diğerine de dört (birim) yer isabet eder; sonra da, kendisine iki (birim) yer isabet eden zat; diğerinden, bir birim yer daha iddia ederse: beyyinesi bulunması hâlinde, ona hükmedilir. Elbise de böyledir.

Şayet, beyyinesi yoksa; o yer elinde bulunan şahsa yemin verir. Eğer her ikisinin de "hisselerine, onların düştüğüne dâir." beyyi-neleri olursa; bu durumda -da'vâcıya değil- da'vaîı olana hükmedilir. Fetâvâyi Kâduibu'da da böyledir.

Taraflar, iki hisse arasında bulunan had'de (hudut çizgisinde) ih-tilaf ederler ve her biri, bu hususta beyyine ibraz ederse, bu durumda hâkim, o yer elinde olana hükmeder.

Eğer beyyinesi bulunmaz ve karşılıklı yeminlesirlerse, aralarında ka­lır: yeminden sonra, birisinin taksimini istemeye hakkı yoktur. Birisi tak­simin bozulmasını isterse, bu -satışta olduğu gibi- hâkimin hükmü ol­madan, bozulmaz. Senujf'nin Makıyt'nde de böyledir.

İbnü Semâa, Müatekâ'sında, İmâm Ebö Yûsuf (R. A.)'un şöyle buyur­duğunu nakletmiştir.

îki kişinin ortak bulunduktan bir yeri, hâkim aralarında taksim et­tiğinde; birisi, diğerine: "Senin elindeki benimdir." der; diğeri de: "Ha­yır, benim elimdeki bana isabet eyledi." derse; herkesin elindeki kendi­nindir; diğerinin sözü kabul edilmez. Zehıyre'de de böyledir.

Bir adam ölür, iki oğluna bir yer bırakır ve o yeri, bu oğullar yarı yarıya taksim ederler; bu taksimlerine ve teslim aldıklarına dair de, şahitler bulunur; sonra da onlardan birisi, iddia ederek: "Diğerinin elinde bulunan yeri bir kısmının kendisinin olduğunu" söylerse; onun, bu sö­züne inanılmaz.

Ancak, daha önce, diğeri,, "Tam hakkını almış olduğu hâlde, son­radan tekrar onu bozmuş olduklarını ve durumun diğerinin dediği gibi olduğunu" ikrar ederek ve hasmını doğrulamışsa, o taktirde, istihkakı sabit olur.

Şayet, şahidi yoksa; taksim ikrarı dinlenmez. Hatta: "Biz, ara­mızda taksim eyledik; bu saha bana isabet eyledi; diğer yer de ortağıma isabet eyledi." der; ortağı da: <fHayır, benim yerimin tamamı bana isa­bet eyledi." derse; İmâm'a göre, ona sorulur: "Taksimden önce, o yer, ortağının elinde mi idi de, şimdi vermedi? Yoksa, taksimden sonra gasp mı eyledi?"

Eğer: "Taksimden sonra ğasbeyledi." veya: "Ben, onu, ariyet b> rakmıştım. yahut: icara vermiştim." derse; bu durumlarda taksim bozulmaz.

Ancak: "Taksimden önce, o yer ortağın elinde idi. Onu bana tes­lim eylemedi." derse; işte o zaman, karşılıklı yemin ederler.

"Ölçüde yanlışlık oldu." diye iddia ederek: "Bana, bin arşın isa­bet eyledi. Sana da bin arşın isabet eyledi. Şimdi ise, benim elimde dö-kuzyüz, senin elinde binyüz arşın vardır." der; diğeri de: "Bana, bin yüz arşın; sana da dokuz yüz arşın isabet eyledi.'^der; o biri ise: "Ha­yır, bana da, sana da biner arşın isabet eyledi. Sen, o yerin bin yüz arşı­nını aldın. Ben ise, dokuz yüz arşınım aldım." derse; bu durumda kar­şılıklı yeminleşirler.

Şayet: "Ben aldım; sonra da sen, benden gasbeyledin. Ben de taksimi bozmadım." der ve yemin ederse; kabul edilir.

iki ortak yüz kovunu aralarında taksim ettiklerinde, birinin elinde altmış, diğerinde kırk koyun bulunur ve elinde kırk koyun olan zat: "Her birimize elli koyun düştü ve teslim aldık. Sonra sen, benden on adedini gasbeyledin ve koyunlarına kattın." der; diğeri de bunu inkâr ederek: "Hayır, bana altmış koyun, sana da kırk koyun isabet eyledi." derse; onun yeminli olarak söylediği söz geçerli olur.

Şayet, önceki: "Bana, elli koyun isabet eyledi; sana kırk koyun ve­rildi. Geri yanı, senin elinde kaldı. On koyunu bana vermedin." der; diğeri de: "Bana, altmışı isabet etti. Sana da kırkı isabet etti." derse; karşılıklı yeminleşirler.

Şayet, bu sözden önce, ona karşı şahidi olsaydı, elinde altmış ko­yun bulunanın sözü geçerli olur ve ona yemin de gerekmezdi.

Teslimden sonra gasbedildiğini iddia ederse; karşı tarafa yemin verilir.

Eğer, verdiğine şahidi olmaz ve elinde kırk koyunu olan da "Ba­bamın, yüz koyunu vardı. Ellisi bana ellisi sana düştü: "Teslim de al­dık. Sonra sen, benden on tanesini gasbeyledin." der; elinde altmış ko­yunu bulunan da: "Hayır, babamın yüz yirmi koyunu vardı. Altmışı bana, altmışı da sana isabet etti." Ben, senden koyun gasbeylemedim ve öylece teslim aldık." derse; bu durumda, "On koyun fazla aldın " sözü boştur; taksim gerekmez. Taksim olmadan önce, on adet belirli o koyunu, yeminle iddia ederse, o zaman aralarında yeniden taksim yapılır.

Yüz koyun vardı. Bana, altmışı isabet eyledi; sonra da kırkı isabet eyledi." derse; o zaman, onun yeminli oUiak söylediği söz geçerli olur.
Ortağı, kendi hissesinden ibrada bulunduğunu söyler; o da: "Ha­yır, ibrada bulunmadım." derse; taksim bozulur ve yeniden paylaşır-^ lar. Altmış koyun ve kırk koyun bir araya getirilir ve önceki taksim bo­zulduğu için, yeniden taksim yapılır. Mebsût'ta da böyledir. [15]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..