1- Yemin Talep Etme Ve Yeminden Kaçınma

Yemin vermek için, yeminin manasını rüknünü, şartını ve hük­münü bilmeye ihtiyaç vardır.

Yemin, —lügatte— kuvvet ve kudretten ibarettir.

Burada kuvvetin manası, yemin, yemin eden şahsın inkarını, —davacının hali hazırdaki davasını reddetmek sebebiyle— kuvvetlendi­riyor, demektir.

Yeminin Rüknü: Bir haberin iki tarafından birini Allahu Teâlânın adını zikrederek takviye etmektir.

Yeminin Şartı: İnkar edicinin inkarıdır.

Yeminin Hükmü: Da'vadan kesilmek, münakaşadan ayrılmaktır. Hatta,   yeminden   sonra  davacının  davasına  —Şayet  beyyinesi (şahidi, senedi ve emsali şeyler) olmaza—davasına bakılmaz.

Hasan bin Ziyâd, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

Bir adam, başka bir şahıs için iddia ettiği şeyin, kendisinin olup olmadığında şüphe ederse; uygun olanı eğer o beyyineye, razı olmazsa, hasmını rızaya zorlamalı; yemin vermede aceleci olmamalı ve anlaşmaya gayret etmelidir. Eğer şüphe ederse, bakılır: Eğer re'yi davasının hak olduğu hususunda ise, ona yemin ettirmeye genişlik yoktur.

Eğer davasının batıl olduğuna galip zannı varsa, yemin vermeye genişlik vardır. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Yemin verme sahih davalarda olur. Fasid davalarda olmaz. Fü-sûlü'I-Imâdiyye'de de böyledir.

Şayet dava sahih ise, iddia edilen şahıstan yemin etmesi istenilir. Eğer inkarda bulunuyorsa, ona göre hükmedilir.

Eğer yemin ederse, dava geçersiz olur. Kenzü'd-Dekâik'te de böyledir.

Münkire yemin tevcih edilince, dilerse yemin eder; —eğer doğru ise— dilerse, malı verir. Serahsî'nin Muhıyti'nde de böyledir.

Hakim yemin vermeksizin, davacının hakimin huzurunda yemin vermesi geçersizdir. Zira yemin vermek hakimin hakkıdır. Künye ve Bahru'r-Râık'ta da böyledir.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) şöyle buyurmuştur:

Dört şeyde, hakim davalıya yemini, davacı istemeden önce verir:

Birisi: Şefî'dir. Şefi' hakimden, şüf'a için hüküm isterse; hakim —her ne kadar müşteri istemese bile— gerçekten şüf'a hakkını isteğine dair, ona yemin verir.

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Muhammed (R.A.)'e göre, hakim yemin etmesini istemez.

İkincisi: Buluğa erişen bakire, eğer hakirrfden ayrılık talebinde bulunuyorsa, hakim ona, —kocası istemese bile— ayrılmak için bülüğa eriştiğine dair Allah adına yemin ettirir.

Üçüncüsü: Müşteri kusuru sebebiyle satın aldığı malı geri verecekse; hakim, ona; o malı kusuruyla kabul edip etmediğine dair yemin verir.

Dördüncüsü;   Kadın,   kaybolmuş   kocasının   malından   nafaka almasını hakimden istiyorsa; hakim de ona kocası giderken, kendisine nafaka verip vermediğine dair, Allah adına yemin verir.
Bu nafaka mes'elesinde, yemin bi'1-icma gerekmektedir. Füsûlü'Hmâdîyye'de de böyledir.

İstihkak davasında, hak sahibi "Ben, satmadım; bağışlamadım; tasadduk etmedim." diye Allah adına yemin eder.

Bu, Ebû Yûsuf (R.A.)'a göredir.

Diğer imamlarımıza göre, davacı istemedikçe, hak sahibi yemin etmez. Hulasa ve Kerderî'nin Vecizi'nde de böyledir.
Bir adam, ölüye karşı alacak iddiasında bulunursa, varislerin ve vasinin talebi olmasa bile, Allah adına "Ölen adam borcunu ödemedi" diye yemin eder. Bu bi'1-icma böyledir. Ve bu şahıs, yine Allah adına "Ödemedi" diye ve "ona bir şey bağışlamadığına" ve "bir şeyi, ona helal etmediğine" ve "onun, kendi yanında da hiç bir rehinin olmadığına" dair yemin eder. Hulasada da böyledir.

Şahitler varken; hüccet mevcutken, yemin verilmez. Ve yemin edilmez. Ancak* bazı mes'eleler hariçtir. Şöyleki:

Birincisi: Da'vacı yemin eder. Öyle davacı ki, alacak davasında hiçbir yerde ölen adama karşı hakkını terk etmedi, işte bu zaman davalının isteği de olmasa, yemin ederki hakkım ölen adamdan almamıştır. Bu Allah Tealamn hakkı gibidir davasız da yemin eder.

İkincisi: Satılmış bir şeye hak sahibi olan zat, o malı satana karşı, satmadığına, bağışlamadığına, ona sadaka olarak vermediğine ve o malın bir gün kendi mülkünden çıkmadığına dair yemin eder.

Üçüncüsü; Beyyinesi ile birlikte kaçan köleyi, Allah adına yemin ederek kendi mülkü olduğunu, ne satış ne de bağış cihetiyle mülkiye­tinden çıkmadığına yemin eder.

Da'vacı: "Benim, şehirde ona karşı şahitlerim vardır." dediğinde davalı; "Yemin et." derse; o yemin eder. İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre yemin etmez. Ancak, onun hasmına: "Nefsin için, üç günlük kefil ver. Çünkü kaçarsın da davacının hakkı batıl olur." denilir. Bu durumda, onunda güvenilir birisini kefil göstermesi gerekir. Böylece kefil vasıtasıyla fayda sağlanmış olur. Kâff'de de böyledir.

Şayet "hayır" derse veya "şahitlerim kaybolmuş" veya "hasta olmuşlar." derse; davalı yemin ettirir.

Alimlerimiz: Davacı, "şahitlerinin kaybolduğunu veya hasta olduğunu söylerse; davalı, hakimden, "onun isimlerini verdiği yere sorup hakikati öğrenmeleri için, emin kişi göndermesi talebinde bulunur. Eğer o emin kişi, onların hasta veya kayıp olduğunu söylerse;. o zaman yemin verilir. Bunun haricinde yemin ettirilmez. Şayet şahitleri şehirde hazırsa yemin verilmez onlar dinlenir." buyurmuşlardır.

Da'valı yeminden kaçınırsa; mal, davacının lehine, davalının aleyhine hükmedilir.

Bizim indimizde, yeminden kaçındığı için ve bunu hakimin yanında yaptığı için böyledir. Kâfi'de de böyledir.

Müddeâ aleyh (- davalı) davacıya karşı yeminden kaçınırsa, mal reddedilmez. Hıdâye'de de böyledir.

Hakimin davalıya, üç defa: "Yemin etmiyor musun?" demesi uygun olur.

Yemin ederse eder; etmezse, aleyhine hükmedilir. Bu davada iddia olunan şey ne ise, alınarak davacıya verilir.

Hakim yemin etmesiniüç defa arz eylediği halde, yemin etmezse, yeminden kaçınmış diye hükmolunur. Kâfi'de de böyledir.

Bu tekrarı, Hassâf ihtiyat olsun diye söylemiştir.

Fakat, hakim bir defa söyledikten sonra, yemin etmezse, yeminden kaçınmış diye hükmedilir.| Sahih olanı da budur.

Şayet hakim üç defa arz ettiği halde yeminden kaçınırsa; hakim, onun aleyhine hükmeder. Sonra, eğer o adam: "Ben, yemin edeceğim." derse; hakim, ona iltifat etmez.

Şayet: "Ben, hükümden önce yemin eyledim." derse; onun bu sözü kabul edilir. Bazı alimlere göre, hükümle yeminin arası fevrî olmalıdır. Hassâf'a göre, fevrîlik şart değildir. Fetvâ'da buna göredir. Füsûlü'I-Inıâdiyye'de de böyledir.

Şayet hakim, bir defa yemini arz eder; o adam da: "Yemin etmem." der; hakim ikinci defa yemin etmesini teklif ettiğinde adam yemin etmek isterse; hakim ona: "Billahi de." der. Bu şahıs yine: "Yemin etmem." derse; hakim üçüncü defa yemini arz eder. Bu şahıs, yine: "Yemin eylemem." derse; gerçekten hakim, onun aleyhine hük­meder.

Davalı hakime, ikinci arzından sonra: "Bana, üç gün mühlet ver." der; üçğün geçtikten sonra da gelip: "Ben,yemin etmem." derse; hakim, ona üçüncü defa yemin arzetmeden önce, hüküm vermez. O kaçınırsa, aleyhine hükmeder. Yoksa, üç günlük mühlete itibar edilmez. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Yeminden    kaçınmak,    bazen    hakiki    olur.    "Ben    yemin etmiyorum." demek gibi...

Bazen de hükmî olur: Şöyleki: Adam yemin etmez ye susar. Bunun hükmü de, şayet duymamak ve benzeri bir afeti yoksa, öncekinin hükmü gibidir.

Sahih olan da budur. Kâfî'de de böyledir.

Şayet hakim, davalıdan davayı sorduğunda, susar ve hakimin her suâline cevap vermezse; hakim, davacıya, "davalıdan, bir kefil almasını emreder. Böylece, ondan hadiseyi dinleyip, davalınn söylememesinde bir afet olup olmadığını anlar.

Şayet hakim, afet olmadığını anlarsa; tekrar mahkemeye çağırır ve ona yemin etmesini teklif eder ve bunu üç defa tekrar eder. Yemin etmezse, hakim aleyhine hükmeder. Şayet da'valı kabul de, inkar da etmezse, ona yemin verilmez. Ve habsedilir.

Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre böyledir.

İmâmeyn'e göre, o münkir kabul edilir. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Eğer hakim, davalının dilinde arıza olduğunu bilirse (onun ahras olması gibi.,.) ona işaret etmesini emreder. Ve onun işaretiyle amel eder.

Eğer işaretiyle davayı kabul ederse, bu kabulü tamam olur. Eğer inkar ederse; ona yemin teklif edilir. Eğer, yemini işaretle yaparsa; yemini yemin sayılır. Eğer, işaretiyle yeminden kaçınırsa; yeminden kaçınmış hükmü verilir. Zehiyre'de de böyledir.

Bir adam bir kadını nikahladığını iddia ettiğinde, kadın bu nikahı inkar ederse veya kadın nikahı ikrar ettiği halde, erkek inkar ederse; yahut erkek talakdan sonra, iddetin tamam olduğuna iddia ederek "iddetin içinde, kadına rücû eylediğini" dava eder; kadın da bunu inkar ederse; veya kadın bunu iddia ettiği halde, erkek inkar ederse; veyahut da, bir kimse bilinmeyen bir adamı "kölemdir." diye iddia eder; veya bu köle, "kölesiyim." diye iddia eder ve bu şahıslar karşılıklı mahkeme olurlar veya köle "azad olduğuna" iddia ettiği halde, efendisi bunu inkar ederse; veya bir adam, "iddia olunanın, kendi oğlu olduğuna" dava eder ve ümm-ü veledimdir." der; veya kadın "çocuğun efendi­sinden olduğunu iddia ederek, "o da öldü." derse; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, o, onun ümmü veledidir. înkar eden, yemin etmesini isteyemez.

Bu yedi mes'ele de durum böyledir. İmâmeyn'e göre ise, yemin etmesini ister. Yeminden kaçınırsa, aleyhine hükmedilir. Hidâye'de de böyledir.

Keza, dava nikahla, süt emme mes'elesi olursa veya nikah işi olursa, İmâmeyn'e göre yemin ettirilir. Hızânetü'I-Müftîn'de de böyledir.

Fakat efendi, "cariyeden doğan çocuğu" iddia ederse; bu ikrarı ile sabit olur. Onun inkarına iltifat olunmaz. Bu dava iki taraftan da tasavvur edilir.

Kadî Fahruddin, Cami-i Sağîri'nde şöyle denilmiştir:

Fetva, İmâmeyn'in kavli üzerinedir.

"Uygun olan, iddia olunanın haline bakmaktır. Eğer mazlum ise, ona yemin verilmez. Ve, onun sözüyle, hakkı alınır." denilmiştir. Kâfî'de de böyledir.

Yenâbi'Me şöyle zikredilmiştir:

Bir kadın, kocasını mahkemeye çıkarır ve kocası da, onun "kâhini inkar ederse; hakim, kocasına yemin verir. Eğer, yemin ederse hakim: "Aralarınızı, ayırdım." der.

Halef bin Eyyub, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

Hakim,-kocaya: "Eğer, bu senin karınsa boşmudur?" der; koca: "Evet." derse, kadın boş olur. Sîrâcü'I-Vehhâc'da da böyledir.

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin kavli: Şayet nikahta yemin isten-jnezse ve dava kadın tarafından açılmışsa; kadın, hakime: "Bunula karı-koca olmamıza imkan yok. Çünkü, bu benim kocamdır. Bu, nikahı inkar ediyor. Ona emreyle de beni boşasın" der.

Kocası boşamaz ve bu, nikahı ikrar (= kabul) olursa; durum ne olur?

Fahru'l-fslâm Ali el-Pezdevî: "Kocaya: "Ona şöyle, söyle: "Sen benim karımsan, seni boşadım; de." denilir; O da boşarsa, kadın boş olur; değilse olmaz. Muhıyt'te de böyledir.

Şayet da'va, kocası tarafından açılmış olur ve koca: "Ben onun bacısını alacağım." der veya onunla beraber dört karısı bulunursa, o zaman,   hakim   onun   karısı  olduğunu,   anlar  ve  ona:   "Eğer  öyle istiyorsan, bu kadını boşa." der ve "Sonra da, onun bacısını veya ondan sonra dördüncü kadını alırsın," diye ilave eder. Bedâi"de de böyledir.

Ancak, eğer erkeğin ikran ile neseb sabit oluyorsa nesebde, yemin teklifi yapılır. Hidâye'de de böyledir.

Bir adamın, ana-babasım, çocuğunu, karısını ve efendisini beş defa ikrarı sahih olur. Çünkü, gerekeni ikrar eylemiştir. Bunlardan başkasını ikrarı sahih olmaz.

Kadının ikrarı ise, ana-baba, koca ve efendisinde dört defadır.

Bunların haricinde, çpcuğu hakkındaki ikrarı sahih olmaz. Çünkü, onda başkasının nesebi olmak ihtimali vardır.

Ancak kocası, çocuk hakkındaki ikrarını kabul eder veya çocuğun kendinden olduğunu kabul ederse; kadının bu ikrarı kabul edilir. Gâyetü'l-Beyân 'da da böyledir.

Bunların tamamı, davacının bunların hiç birini dava etmemesi halinde böyledir.

Fakat, bu dava mal davası olursa; bu hususlarda, (Meselâ: Kadın, "filanın, kendisini şu kadar mehirîe nikahladığını, sonra da duhûlden önce, boşadığını iddia ederek, nısıf (= yarım) mehir İstiyorsa; veya talak iddiasında bulunmuyor da, nafaka iddiası ediyorsa; işte bu hallerde) hakim hilafsız olarak yemin verir. Fetâvâyi Suğra'da da böyledir.
İddia eden: "Ben, iddia olunanın baba bir kardeşiyim. Babamız öldü ve da'valının elinde miras olarak malı kaldı veya bir oda iddia ederek: "Bu oda benimdir. Kardeşim, onu evine katmış." der; odayı elinde bulunduran kardeş de onu inkar ederse; yahut davacının iddiasını, davalı inkar ederse; veya hibe eden hibesinden dönmek ister; hibe edilen de; "Ben, senin kardeşinim." dediğinde, bağış yapan "onun, neseben kardeş olduğuna dair yemin etmesini" isterse; bi'1-icma bu hakkıdır. Şayet yeminden kaçınırsa; maadan da nesebden de düşer. Kâfî'de de böyledir.
Hadlerde ise, bi'1-icma yemin istenilmez.

Fakat sirkat bundan müstesnadır.

Bir adam, diğerine karşı, "hırsızlık yaptı." der; o da bunu inkar edere; o zaman, onun yemin etmesi istenilir.

Şayet, yeminden kaçınırsa, di kesilmez. Lakin mal tazmin ettirilir.
Lanetleşmede böyledir. O hususta da yemin istenilmez. Bu bi'1-icma böyledir. Çünkü, bu da mana batkınımdan cezadır. Şayet kadın kocasına karşı böyle bir iddiada bulunur ve onun, iftİTa cezasından dolayı, kazf cezası için yemin etmesini isterse, gerçekten ona yemin ettirilmez. Sirâcü'l-Vehhıâc'da da böyledir.

Sadru'ş-Şehîd şöyle buyurmuştur:
Hadler de, bi'1-icma yemin istenilmez. Ancak bir hakka taalluk ediyorsa, meselâ: Zina sebebiyle kölesini azad etmeyi talik etmiş ve: "Eğer sen, zina edersen, hürsün." demiş; köle de, zina eylediğini iddia eylemiş ve ona karşı bir beyyineisi de yoksa, efendisi onun yemin etmesini ister.

Böylece, yeminden kaçınırsa, onun hürriyetinin zina sebebiyle olmadığı sabit ol:ur. Tebyîn'de dte böyledir.

Sonra efendiye "köleni zina ettikten sonra mı azad ettin." diye yemin verilir. O da yemin eder de, "hayır" dersej bu kölenin zina sebe­biyle azad edilmediği sabit olur.. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir adam, diğerine karşı bir iddiada bulunur ve o şahsın kendisine "ey münafık, ey zındık, ey kafir" dediğini   söyler  veya dönüp tokatladığını iddia ederse veya ta'ziri gerektiren bunlara benzer bir iddiada bulunur ve yemin etmesini isterse; bu durumda hakim, yemin verir.

Eğer, iddialı yemin ederse, bir şey gerekmez.

Eğer yeminden kaçınırsa ona ta'zir cezası verilir. Yemin ile gaye tahakkuk eder. Muhıyt'te de böyledir.
Bir adam, başkasına kısas iddiasında bulunur; o da inkar ederse, bi'1-icma yemin etmesi istenilir. Hidâye'de de böyledir.

Şayet yemin ederse, cezadan kurtulur. Sirâcü'l-Vehhâc'da da böyledir.

Eğer yeminden kaçınırsa, —nefsinin haricinde,— kısas lazım gelir.

Eğer, nefsi hakkında yemin edemezse, ikrar veya yemin edene kadar hapsedilir.

Bu, Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre böyledir.
İmâmeyiTe göre ise,  iki halde de diyet gerekir.  Hidâye'de de böyledir. [10]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..