4- KARŞILIKLI YEMİNLEŞME

Müşteri ve satıcı, satılan şeyin bedelinde veya satılan şeyin bizzat kendisinde ihtilaf ederler, şöyleki: Müşteri, bir bedel iddia eder; satıcı ise, bedelin ondan fazla olduğunu iddia ederse veya satıcı, satılan şeyin miktarını itiraf eder; müşteri ise, miktarın ondan fazia olduğunu iddia ederse; veya karı-koca mehirde ihtilaf ettiklerinde koca, "kansını, bin dirheme nikahladığını" iddia eder; karısı ise: "Beni, iki bin dirheme nikahladın."  derse; bunlardan, hangisinin beyyinesi bulunursa, ona hükmedilir.

Şayet, her ikisinin de beyyinesi bulunursa, hangisinin beyyinesi daha fazla ise ona hükmedilmesi evla olur.

İhtilaf, hem bedelde; hem de satılan şeyde —beraberce— olursa; şöyleki: Satıcı, müşterinin iddia eylediği bedelden fazlasını; müşteri de satılan şeyin, satıcının iddia ettiğinden fazla olduğunu iddia eder; bu iddialar da, aynı anda ortaya atılırsa; bedel hakkında satıcının beyyinesi; satılan şey hakkında da, müşterinin beyyinesi daha evladır.

Şayet her ikisininde beyyineleri yoksa; müşteriye: "Satıcının iddia eylediği bedele razı mısın; yoksa, ahm-satımı bozalım mı?" denilir.

Satıcıya da: "Ya müşterinin iddia eylediği kadar satılan şeyi teslim edersin veya bu alım-satımı bozarız." denilir.

Eğer her ikisi de, birbirini razı edemezlerse; hakim, her ikisine de diğerinin davasına karşı yemin verir.

Sahih olan, hakim yemine önce müşteriden başlar.

Bu kavil, İmâm Ebû Hantfe (R.A.) ve İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'den rivayet edilmiştir.

İmâm Muhammed (R.A.) ile İmâm Züfer (R.A.) de: Bu satışın borç olan bir şeyle yapılmış olması halinde böyledir. Şayet ahm-satım ayn be ayn veya bedel ve bedel ise; hakim, hangisini isterse ona önce yemin verir." buyurmuşlardır. Kâfî'de de böyledir.

Bu durumda yeminin şekli şudur:

Satıcı: "Billahi, onu bin dirheme satmadım." der. Müşteri de: "Billahi, ben onu iki bin dirheme satın almadım." der Esahh olan budur. Hidâye'de de böyledir.

Şayet, ikisi de yemin ederlerse; hakim, aralarındaki ahm-satımı fesheder. (= bozar) ister, birisi istesin; isterse, ikisi istesin fark etmez.

Sahih olan, hangisi yeminden kaçınırsa; ona ilzam olunur; diğeri haklı sayılır. Kâfî'de de böyledir.

Eğer ihtilaf bedelde olmaz; belkide, başka bir şeyi için alırsa; meselâ: Bir adam diğerinden bir tulum yağ satın aîır ve bunun ağırlığı yüz ntıl olur; sonra da sahibine vermek üzere, ağırlığı yirmi rıtıl olan bir tulum getirir, satıcı da: "bu tulum, aynı tulum değildir." der; satın alan şahıs  da:   "Aynısıdır."  derse  müşterinin  sözü  —her ritim  bedelini söylesin veya söylemesin— geçerli olur. Tebyîn'de de böyledir.

Müddette ihtilaf ederlerse; —ister aslında olsun, isterse mik-darında olsun— yeminleşmezler.

Keza, aslında veya mikdnnda muhayyerlik şartı olursa yeminleşmezler.

Keza, satılanı veya. bedelini almakda veya parasının bir miktarını düşürmede yahut vaz geçmedi veya teslim yerinde ihtilaf ederlerse yeminleşmezler.

Bu durumlarda inkar eden, yemin eder. Nihâye'de de böyledir.

Şayet,  ahm-satımın aslında ihtilafa düşerlerse,  yine karşılıklı yeminleşmezler. Akdi  inkâr  edenin   sözü  geçerü  olur.   Kâfî'de  de böyledir.

Sözleşmenin (= akdin cinsinde ihtilaf ederlerse, şöyle ki: Birisi satışı diğeri ise bağışlandığını iddia ederlerse veya paranın cinsinde ihtilaf ederlerse şöyleki:  Birisi:  "Dirhemlerdi..." diğeri    ise: "Dinarlardı..."  derse;  İmâm Muhammed (R.A.),  Cami' kitabında: "Bunlar, karşılıklı yeminleşmezler." buyurmuştur.

Bazı alimlerimiz: "Cami kitabında, İmam Muhammed (R.A.)'in iki kavli vardır. En doğru olanı, yeminleşmeleridir." demişlerdir. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Eğer satılan şey zayi olduktan sonra ihtilaf ederlerse; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a   göre    karşılıklı yeminleşmezler. Müşterinin sözü geçerli olur.

Keza satılan şey, alanın mülkünden çıkar veya reddi mümkün olmayan bir hale gelirse, yeminleşmezler. Bu, para borç olduğu zaman böyledir. Eğer ayn ise, yeminleşirler. Sonra zarar görenin misli, —eğer misli (= benzeri) varsa— geri verilir. Eğer benzeri yoksa kıymeti geri verilir. Hidâye'de de böyledir.

Bir adam, tek pazarlıkla O akidle) iki köle satın alıp bunları da teslim alsa ve bunlardan birisi ölse de, onun bedeli hususunda taraflar ihtilaf eyleseler, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre —yeminle birlikte— müşterinin sözü geçerli olur.

Ancak satıcı, sağ olanı geri alırsa, o zaman bir şey gerekmez.

Alimler, "bir şey gerekmez." kavlinde ihtilaf etmişlerdir. Bazıları: "Onunla murad, müşterinin söylediğinden fazla parayı ölen için alma­maktır." demişlerdir.

Sahih olanı da budur. Camiu's-Sağîr'de de böyledir.

Bir adam, satın aldığı bir köleyi teslim aldıktan sonra, onun yarısını satar, bilahare de, önceki satan şahıs satın alan şahıs arasında, bu kölenin bedeli hakkında ihtilaf çıkarsa, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre karşılıklı yeminleşmezler. Yeminli olarak müşterinin sözü geçerli olur.

İmam Ebû Yûsuf (R.A.) göre ise, müşterinin elinde kalan yarım hakkında, karşılıklı yeminleşirler.

Satıcısının razı olması halinde bu böyledir.

İmâm Muhammed (R.A.)'e göre, tamamı hakkında yeminleşirler. Yeminleşince de, müşteri, satıcıya kölenin kıymetinin yansını —satıcı kabul ederse— öder.

Şayet, aybı sebebiyle kaçınırsa, bu yarının kıymeti geri verilir. Kâfî'de de böyledir.

Bir kimse bir cariye satın alıp onu teslim aldıktan sonra, onu ıkâle eder; bilahare de, parasında taraflar ihtilaf ederlerse bunlar karşılıklı yem ini esirler ve önceki satış geri dönmüş olur.

Şayet satıcı satılan şeyi, ikâleden sonra teslim alırsa, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre, yeminleşmek yoktur. Hidâye'de de böyledir.

Bir adam, bir kür buğday için diğerine on dirhem teslim ettikten sonra, ikâleleşseler; bilahare de, re'sü'l-mâlde (= sermaye hususunda) ihtilafa düşseler;  bu durumda, kendisine selem yapılan şahsın sözü geçerli olur ve selemden dönülmez. Câmiu's-Sağîr'de de böyledir.

Bir adam, bir veya iki pazarlıkla (= akidle), iki köle satın alır; bunlardan birisi hali hazırda ödenmek üzere bin dirheme; diğeri ise, bir seneye kadar veresiye olmak üzere bin dirheme olsa da, bilahare müşteri, kusuru sebebiyle bu kölelerden birisini geri verir ve: "Bu köle, parası peşin olandı." der; satıcı ise: "Parası veresiye olandı." derse; satıcının sözü geçerli olur; karşılıklı yeminleşmezler.

Keza onları bir pazarlıkla ( = akidle) alıp, teslim aldıktan sonra, elinde iken bunlardan birisi ölür; diğerini de kusuru sebebiyle geri verir ve geri verilen kölenin kıymetinde,ihtilaf ederlerse; satıcının sözü geçerli oiur; karşılıklı yeminleşmezler.

Şayet, birisinin değeri dirhemler; diğerinki dinarlar olur ve satıcı da aksini söylerse; —yeminli olarak— müşterinin sözü geçerli olur.

Kölelerin ikisi de ölürse, taraflar karşılıklı yeminleşmezler.

İmâm Muhammed (R.A.) buna muhalifdir.
Şayet, kölelerin her ikisi de duruyorlarsa, bi'1-icma yeminleşirler.

Pazarlıkta (= akidde) ihtilafa düşerler; satıcı: "Paralar aynidir."; müşteri de: "Ayrıdır." derse; müşterinin sözü geçerli olur. Kâfî'de de böyledir.

Şayet paranın peşin veya borç oluşunda ihtilaf ederler ve onlardan birisi: "Para peşindi." derken, diğeri: "Borçtu." diye iddia ederse; peşindi diye iddia eden satıcı ise; (şunun gibiki: "ben sana şu cariyemi senin şu kölene karşılık sattım." diyor, müşteir de tamamım borç olarak iddia eyliyorda ben senden bin dirheme satın aldım." diyorsa cariyede (duruyorsa) karşılıklı yeminleşirler ve karşılıklı olarak aldıklarını geri verirler.

Eğer cariye müşterinin yanında zayi olmuşsa; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'e ile İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre yeminleşme kalkar.

İmâm Muhammed (R.A.)'e göre yeminleşirler.

Şayet, aynı iddia eden müşteri olur ve o: "Cariyeni, köleme karşılık satın aldım." der; satıcı da: "Ben, onu sana, iki bin dirheme sattım." veya "...Yüz dinara sattım." diyorsa; cariye de durmakta ise, karşılıklı değişik yaparlar.

Eğer cariye zayi olmuşsa ( = elden çıkmışsa) yine böyle, karşılıklı kıymetini birbirine geri verirler. Alimlerin ekserisi bu görüştedirler. Tahâvî'de de böyledir.

Bir kimsenin satın aldığı cariye, henüz o teslim almadan ölür; satın alan: "Ben, onu bin dirheme satın aldım." derken; satıcısı, "Ben, onu iki bin dirheme sattım." derse, bu cariyenin üçte ikisi hakkında, —yeminle birlikte,— müşterinin sözü geçerli olur.

Geri kalan üçte bir hakkında karşılıklı yeminieşirler. O da hizmet-cinin hissesidir.

Bu şahıslardan her birisine cariyenin tamamı hakkında yemin verilir. Müşteri: "Billahi, ben onu, iki bine satın almadım." der; satıcı da: "Billahi, ben onu bin dirhem ile bu hizmetçiye karşılık satmadım." der. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyeldir.

Şayet satıcı: "Cariyesini, bin dirhem ile, o hizmetçi karşılığında sattığım" iddia eder; müşteri de: "Onu iki bin dirheme satın aldığını" iddia eder ve bu cariye müşterinin yanında ölürse; —yeminle birlikte müşterinin sözü geçerli olur.

Bu cariye hakkında, karşılıklı yemînleşme yoktur. Bu hizmetçinin yerinde, ölçülen veya tartılan bir şey olsaydı, yine aynısı olurdu. Kâfî'de de böyledir.

Eğer satıcı, ikibin dirheme sattığım; müşteri de yüz dinar bir de hizmetçi. karşılığında   satın   aldığını   iddia   ederse,   yeminli   olarak, müşterinin sözü yüz dinar hakkında geçerli olur.

Müşteri, bin dirhem ve (artı) yüz dinara satın aldığını, satıcı da iki bin dirheme sattığını iddia ederse; yeminle birlikte müşterinin sözü geçerli olur.

Şayet dirhemlerin üzerine ölçülen, tartılandan veya sayılan bir şey zammederse, işte bu da bedel yerinde olur.
Şayet belirli bir şey olmazsa, o zaman mikdarı hakkında satıcıya yemin verilir. Bu, bi'1-icma böyledir. Serahsî'nin Mulııytı'nde de böyledir.

Bir köİe, satıcısının yanında zayi olduğunda, satıcı:  "Satıştan önce, onu müşteri kat' eyledi; tam bedelinin yansı benimdir."; müşteri de:  "Sattıktan sonra, onu satıcı kat eyledi; benim için muhayyerlik vardır; istersem, onun kıymetinin yarısını alırım; istersem bırakırım." derse; her ikisinin de beyyinesinin bulunmaması halinde yeminleşirler. Yeminleşince de, müşteri onun parasının tamamını alır veya tamamını terkeder.

Eğer her ikisinin de beyyinesi varsa; müşterinin beyyinesi evlâdır.

Şayet, onun kat edilmesi hususunda satıcı veya müşteridir, diye ittifak ederler veya bir yabancı diye ittifak ederlerde; satıcı: "Satıştan önce oldu." der; müşteri de: "Satıştan sonra oldu." derse, bu durumda satıcının sözü geçerlidir. Müşterinin beyyine getirmesi gerekir. Kâfî'de de böyledir.

Şayet satıcı: "Bu sattığım cariye, filan zatın malıdır. Beni, bunu satmaya vekil eyledi." der; ikrar olunan zat da, müşteriye: "Ben, bunu sana yüz dinara sattım ve o parayı da teslim aldım." derse; bu cariye, müşterinin olur.

Eğer cariyenin, kendisi için ikrar olunan zata ait olduğu belirli değilse, karşılıklı yeminleşirler. Önce ikrar edenden başlanır. Eğer ikisi de yemin ederlerse, ikrar eden cariyenin kıymetini borçlanır.

Eğer cariye ikrar olunan için maruf ise; sahih olan ikrar edicinin yemin etmesidir. Kendisi için ikrar olunan şahsa, yemin ettirilmez.

İmâm Muhammed (R.A.), bu babın sonunda şöyle buyurmuştur:

İkrar eden, kıymetini borçlanmaz. Dilerse- parasını alır; değilse, ikrar olunanın tasdik etmesine kadar o, satıcının elinde kalır. Satıcı ne zaman, tasdik ederse (= doğrularsa) o zaman, onu alır.

Eğer cariye zayi olursa (- ölürse) kıymeti kendine ikrar olunan içindir. İster ma'ruf olsun isterse meçhul olsun, bu böyledir.. Serahsî'nin Muhiytı'nde de böyledir.

Şayet ikrar eden,, o cariyeyi mükatebe veya müdebbere eder veya. azad eder yahut onu ümm-ü veled eder; sonra da yeminleşirlerse, ikrar eden şahıs, bu cariyenin kıymetini —eğer o meçhul ise— öder. Şayet cariye tanınan birisiyse, bu hallerin tamamında tazminat gerekmez. Ve bu durumda, o cariyenin kitabeti de geçersizdir. Çünkü o, kitabet bede­lini ödemekten aciz kalmaktadır.

Ve bu cariye, ikrar edicinin ölümüyle azad edilmiş olur.

Eğer ümm-ü veîed ise, ikrar olunanın ölümüyle, azad olunmuş olmaz. Her hangi birisinin ölümüyle müdebbere olur. Onlardan her hangi birisinin olması ihtimalinden dolayı bu böyledir.

Şayet cariye yanında bulunan şahıs: Bu emanettir; bana, satmamı emreyledi." der; cariye de ölürse; her haliyle, ikrar sahibi onun kıyme­tini tazmin eder. Çünkü, kendisi itiraf eyledi ve emaneti başkasına teslim etti. Kâfî'de de böyledir.

Sözleşilen icarın alınmasından önce, ihtilaf ederlerse; yeminleşirler ve sözlerinden dönmüş olurlar.

Eğer ihtilaf ücrette olursa, yemine önce icarcidan başlanır.

Eğer menfaat vaki olursa; icara verenden başlanır.

Hangisi yeminden kaçınırsa, suç ona mal edilir.

Hangisinin beyyinesi-olursa, o kabul edilir.

Her ikisinin de beyyinesi bulunursa, icara verenin beyyinesi üstün­dür.

Eğer ihtilaf, ücret hakkında olursa, icarcının beyyinesi evla olur.

Her ikisinin de beyyinesi bulunur ve ikisi de kabul edilir, ve onlardan her birisi, kendi beyyinesinin üstün olduğunu iddia ederlerse (meselâ: İcara veren: "Aylığı on dirheme;" icarcı da "İki aylığı, beş dirheme." derse; iki aylığına on dirhem hükmolunur.

İcar ödendikten sonra-ihtilaf ederlerse, yeminleşmezler. îcarcmm sözü geçerli olur.

Akid yapılan şeyin bir kısmı alındıktan sonra, ihtilaf vaki olursa, yeminleşirler. Ve bu akid bozulmuş olur. Geçmiş hakkında, icarcının sözü geçerli olur. Hidâye'de de böyledir.

Efendisi ile mükâteb, kitabet bedelinde ihtilafa düşerlerse; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre yeminleşmezler.  Bu durumda —yeminle beraber— kölenin sözü geçerli olur.

İmâmeyn ise: "Yeminleşirler ve kitabet feshedilir." buyurmuşlardır. Kâfî'de de böyledir.

Eğer onlardan birisinin beyyinesi bulunursa, o kabul edilir. Eğer, ikisinin de beyyinesi olursa; efendinin beyyinesi evladır. Ancak köle, efendisine kıymetini Ödediğini belgelerse, azat olmuş sayılır. Tebyîn'de de böyledir.

Mehir hakkında, karakoca ihtilafa düştüklerinde,- koca "karısını, bin dirheme nikahladığını" iddia eder; kadm da: "Şeni, iki bin dirheme nikahladı." derse; her hangisinin beyyinesi varsa, o kabul edilir.

Her ikisinin de beyyinesi varsa, kadının beyyinesi evladır. Mehr-i mislinden fazlayı iddia ediyor olsa bile böyledir.

Şayet ikisinin de beyyinesi yoksa, İmâm Ebû Haııîfe (R.A.)'ye göre yeminleşirler. Nikahları bozulmaz; fakat mehr-i misil hükmolunur.

Eğer mehir, kocanın kabul eylediği gibi, mehr-i misil veya ondan daha az ise, kocanın dediği gibi hükmedilir.

Eğer mehr-i misil, kadının iddia eylediği gibi, daha da çoksa, o zaman, kadının dediği gibi hükmedilir.

Şayet mehr-i misil, kocanın itiraf ettiğinden çok; kadının söylediğinden az ise; mehr-i misil hükmolunur. Bunlar önce yeminleşirler; sonra, hükmedilir. Bu, İmâm Kerhî'nin kavlidir. Hidâye'de de böyledir.

Rarf'nin kavli ise şöyledir: Yemin verilmez. Ancak, bir yönde yemin verilir;  o da ikisi için de mehr-i mislin şahidi bulunmadığı zamandır. Bunun dışında, erkeğin sözü —yeminle birlikte— geçerlidir. Mehr-i misil, onun dediği kadar veya daha az olursa bu böyledir.

Eğer mehr-i misil, onun iddia eylediği kadar veya daha fazla olursa; —yine yeminle birlikte— kadının sözü geçerli olur. Sahih olan da budur.

Baz) alimler: İmâm Kerhî'nin kavli daha sahihtir." demişler. Inâye'de de böyledir.

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Muhammed (R.A.)'e göre yemin önce kocadan başlar. Şayet koca; "nikahı, şu köleye karşılık..." diye iddia eder; kadın da: "şu cariyeye karşılık..." diye iddia ederse, bu mes'ele de önceki mes'ele gibidir.
Ancak, cariyenin kıymeti mehr-i misil kadar veya onun dününde bulunursa (ondan az olursa) bu cariyenin kendisi değil, kıymeti mehir olur. Hidâye'de de böyledir. [13]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..