Terbî Bitişimi

Duvar kerbiç veya tuğladan yapılmışsa, bu kerpiç veya tuğlaların birbirine girmiş olması, bu iki şahıstan her birinin duvarını, bu —bir birine girmiş- kerpiç veya tuğlaların meydana getirmiş bulunması haline, duvarın terbî tarzında bitişmesi denilir.

Eğer duvar tahtadan (= ağaçtan) olursa, bunlardan birisinin hatıl ağacının başı, diğerinin hatıl ağacının üzerinde olması halinde de, terbî şekil olmuş olur.

Fakat duvarı delerek, ordan girdirirse, bu terbi olmaz.

Ebû Hasan cl-Kerhî şöyle buyurmuştur:

Terbi ittisalinde kendinde münazaa olan duvarın iki tarafı, iki duvara ulaşmalı ve evin duvarına bitişmeüdir. Eğer bitişme bir taraftan olursa, ağaçların sahibi evla olur.

Tahavî'de: Bir taraf dan. bitişme olursa, tercih vaki- olur." buyurmuştur.

Alimler ise: Sahih olan Tahâvî'nin rivayetidir." demişlerdir. Serahs?'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Eğer duvar, ikisinin binasınada bitişmez, üzerinde de bir şey bulunmazsa (ağaç olsun başka şey olsun) o zaman bu duvar —onun iki­sinin  ellerinde  olduğu  bilinirse—  aralarında  hükmedilir.   Eğer,   bu bilinmez her  birisi de onu  iddia ederlerse;  ikisinin  eline bırakılır. Muhıyt'te de böyledir.

Eğer onlardan birinin, duvar üzerinde, kamış hasırı veya benzeri bir şeyi olurda,  diğerinin bir şeyi bulunmazsa, bu durumda da o duvar, aralarında olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Eğer ikisinin de, duvar üzerinde, kamış hasır ve benzeri bir şey olursa, yine bu duvar, aralarında hükmedilir. Muhıyt'te de böyledir.

Eğer duvarın üzerinde, birinin bir ağacı, diğerinin de kamış hasırı "ve benzen bir  şeyi olur;  diğerinin başka bir şeyi bulunmazsa, bu durumda o duvar, ağaç sahibinindir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Duvarın üzerinde, birinin ağaçlan atılı; diğerinin başka şeyi konulu olursa; bu duvar, ağaçların sahibine hükmedilir. Fakat, diğerine, "o koyduğu şeyleri kaldırması" emredilmez. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Duvarın üzerinde, birinin ağaçları atılı olur; diğerinin ise bir per­desi veya örtüsü bulunursa, bu duvar, ağaçlan atılı olan şahsın olur. Fakat, perdesi atılı olana da "onu kaldırması" —duvar sahibi beyyine-sini getirip de, duvar, kendisine hükmedilene kadar— emredilemez. Beyyinesini getirince, artık diğerine de "perdesini kaldırması" söylenir. Fetâvâyi Şâdîhân'da da böyledir.

Hem duvar, hem de sütre hakkında münazaa olursa, bu durumda, duvar ağaçların sahibinindir. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Eğer duvarın üzerinde, birinin sütresi; diğerinin kamış hasırı bulunursa, bu duvar, sütre sahibinin oiur. Muhıyt'te de böyledir.
Münazaalı duvarı1 iddia edenlerden birinin, o duvar üzerinde kiremidi olursa; bu durumda kiremit sütre yerindedir. Fetâvâyi Kâdî-lıân'da da böyledir.

İkisinden birinin duvar üzerinde on ağacı olur; diğerinin ise üç ağacı bulunur, fakat o da  ona kadar    çıkarabilirse,    duvara —aralarında— ortak olurlar. Muhıyt'te de böyledir.
Eğer duvar üzerinde, birinin bir veya iki (üçten az) ağacı olur diğerinin de üçten çok ağacı bulunursa Nevazil1 de: "bu duvar, üçten fazla ağacı bulunan şahsın olur. Diğeri ise ağaçlarının yerine sahip olur." denilmiştir.

Bu istihsândır. Ve bu, İmâm Ebû Hunîfe (R.A;) ile İmâm Ebû Vûsuf (R.A.)'un kavlidir. Kıyasa göre, bu duvar,,—aralarında—yarı yarıya ortaktır.

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) önce böyle söylemişti. Sonra, istihsan olduğuna jf.ail oldu.

Şemsü*I-Eimme Serahsî: "Birinin duvar üzerinde, on ağacı atılı olur; diğerinin ise, bir ağacı atılı olursa; her biri, ağacının altı kadar yerin sahibi olur. Duvar aralarında yarı yarıya ortak olmaz. Ve, o bir ağacı atılı olan şahsa da: "Onu kaldır." denilmez buyurmuştur.

Alimlerimizden bazıları: "Mülk, aralarında onbir sehim olarak hükmedilir: On sehmini on ağacı olan; bir sehmini de, bir ağacı olan alır." buyurmuşlardır. Bu durumda duvar yıkılsa, yerini taksim ederler. Çoğu, on ağacı olan şahsa hükmolunur. Bir ağaçlık yeri kadarı da, bir ağacı olan şahsa hükmedilir.

Alimlerin ekserisinin görüşü budur.

Sahih olan da budur. İmâm Muhammed (R.A.)'de böyle buyurmuştur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Duvar uzun olur ve onlardan her biri, bu duvarın bazı yerlerine ağaçlarını korlarsa; her birine, o ağaçların hizası hükmolunur.  Bu ağaçların adedine bakılmaz.

Kadı Abdullah ez-Zamîri, bununla hii km eylemiştir. Aralarındaki boşlukta aynı hükme tabidir, Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

İmâm İsbîcâbî, Tahavî Şerhı'nde şöyle demiştir: Eğer duvarın yüzü onlardan birinin,  arkası da diğerinin ise,  İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, bu duvar aralarında hükmedilir. Duvarın yüzü, kendine olana hükmedilmez.

İmâmeyn ise: "Duvarın yüzü kime karşı ise, ona hükmedilir." buyurmuştur. Bu, duvar yapılırken, öyle yapılmışsa böyledir. Fakat duvar yapıldıktan sonra, nakışla, sıvamakla yüz yapılırsa, alimlerin tamamına göre, o, duvara haklı olamaz. Gâyetü'İ-Beyân'da da böyledir.
İki ev arasında gamta [27]bulunur ve onunla bu iki evden   biri  bağlanır; bu iki evin sahipleri de "o garhta'nın kendisinin olduğunu" iddia etseler İmâm Ebû Hanîfe (R.A.), o gamtayı aralarında yan yarıya hükmeder.

İmâmeyn (R.A.) ise: "Kimin evine bağlanmışsa, ona hükmedilir." buyurmuşlardır. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

İki ev arasında bulunan bir duvardaki kilitli kapı hakkında mü­nazaa edildiğinde, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, duvarda ve o kapıyı kitlemekde aralarında ortak olduklarına hükmedilir.
İmâmeyn ise: * 'Kilit kiminse, kapu ona hükmedilir." demişlerdir. Eğer kapının iki tarafta iki kilidi varsa, bi'1-icma kapıya aralarında ortak olduklarına hükmedilir.

Gâyetü'l-Beyân'da da böyledir.

Bir duvara, iki kişi ortak olduklarında, bunlardan birisi, diğerine karşı beyyine ibraz ederek, "onun, duvarın" kendine ait olduğunu ikrar ettiğini" söylerse, onun duvarda bulunan hissesi bu şahsa hükmedilir. Mebsût'ta da böyledir.

İki kişinin ortak oldukları bir duvarın üzerinde, ikisinin de ağırlığı bulunursa; birininki daha ağır olsa bile-, o duvarın tamirini aralarında yarı yarıya ortaklaşa yaparlar.

Bu duvarın üzerinde, birinin ağırlığı olduğu halde diğerinin olmasa ve duvarda aralarında ortak olurlarsa; Fakıyh Ebû Leys: "Diğeri de, o duvarın üzerine, —duvarın buna tahammülü varsa— arkadaşının yükü kadar yük kor." demiştir.

Görmüyor musun ki, Sulh kitabında alimlerimiz: "Eğer birisinin ağacı diğerinden fazla ise, —duvarın tahammülü varsa— diğeri de ağacını arttırır. demişler ve duvarın eski ve yeniliğinden bahsetmemişlerdir. Hulâsa'da da böyledir.

Duvarın üzerinde onlardan birisinin ağacı olmaz ve o da ağaç bırakmak isterse; diğeri onu men edemez. Ona "istersen sende koy." denilir. Füsûlü'l-Imâdîyye'de de böyledir.

Duvarın üzerinde, ortaklardan birisinin ağacı olur;, diğerinin ise olmaz ve o da koymak ister; duvarın da buna tahammülü olmaz ve ikisi de "duvarın ortak olduğunu ikrar ederlerse, ağacı bulunan şahsa: "Dilersen,   ağacı   kaldırıp   arkadaşınla   eşit   ol;   dilersen,   ağırlıktan arkadaşın için, o mikdar düş." denir. Hulâsa'da da böyledir.

İki kişinin ortak bulunduğu bir duvarın üzerinde, bunlardan birinin binası olur ve bu şahıs ağaçlarının yerlerini değiştirerek sağdan alıp,' sola veya soldan alıp, sağa koymak istese; bunu yapmaya hakkı yoktur. Ancak, bu ağaçları indirmek isterse, bunda bir beis yoktur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Ortaklaşa sahip oldukları bir duvarın üzerinde, bu iki ortağın ağaçlan   atılı   olduğunda,   ağacı   aşağıda   atılı   olan   ortak   bunları arkadaşının ağaçlarının hizasına çıkarmak isterse, duvara zarar verme­mesi halinde bunu yapabilir.

Bu ortaklardan birisi, o duvardan ağaçlarını almak isterse, almasında duvara bir zarar olmaması halinde, onları alabilir. Füsûlü'l-Imâdiyye'de de böyledir.

Bu ortaklardan birinin ağaçları yüksekte, diğerinin ağaçları ise alçakta olur ve bu ortak duvarı delip ağacı aşağı indirmek isterse, buna hakkı var mıdır?

"— Yoktur." denilmiştir.

Ebû Abdullah el-Cürcânî ise: "Hakkıvardır." diye fetva vermiştir. "Duruma bakılır: Eğer korkuyu mûcib olursa, hakkı yoktur; korkuyu mûcib olmaz ise, hakkı vardır." denilmiştir. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

îki kişinin ortak olduğu bir duvarı, onlardan birisi, yükseltmek isterse, —ortağının izni olmadan— bunu yapamaz.

Ortağı zarar görsün veya görmesin bu böyledir, Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Ebû'l-Kâsım: İki kişinin ortak bulunduğu bir duvarın bir yüzü yıkılırsa bu durumda, o duvarın birbirine yapışık iki katlı bir duvar olduğu ortaya çıkar.

Bu ortaklardan birisi, kalan duvarın, aralarında setr için kâfi geleceğini zannederek, kendi duvarını yıkmak ister; diğer ortak da geride kalan duvarın, bir kat olarak kalınca yıkılacağını zannederse, bu durumda, bu ortaklardan hiç birisi, —diğerinden izin almadan—, bir şey yapamaz.

Eğer ikisi de, "her duvarın, kendi sahibine ait olduğunu" ikrar ederse; bu durumda istediklerini yapabilirler. Fetâvâyi Suğrâ'da da böyledir.

İki kişinin ortak olduğu bir duvarı, bu ortaklardan birisi ıslah (= .tamir) etmek ister; diğeri ise, bundan kaçınırsa; uygun olanı, ona: "Ağırlığını kaldır. Ben, onu şu zaman yükselteceğim." deyip bu sözüne de şahit tutmasıdır. Eğer yaparsa ne a'la; şayet yapmazsa, o, duvarını yükseltir.  Bu  durumda  diğerinin  hamulesi  düşerse,   onu  ödemez. Hulasa'da da böyledir.
Şeyhu'1-İmâm Ebû Kasım, şöyle buyurmuştur: İki şahsın ortak bulunduğu bir duvarda, bunlardan birinin hamulesi olur; diğerinin ise, hiç bir şeyi bulunmaz ve bu duvar, hamulesi olmayandan tarafa eğilir; o da hamule sahibine karşı şahit tutar ve kaldırma imkanı varken, o yükü kaldırmaz ve duvar yıkılıp bazı şeyleri bozarsa, onun zararının yarısını, o adam tazmin eder. (= Öder) Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Ebû Kasım şöyle demiştir: İki kişinin ortak bulunduğu bir duvarın üzerinde, bunlardan birinin, bir gurfe'si (= odası); diğerininde evinin sakfı (= uzantısı) bulunur ve bu duvar altından yıkılınca, ikisi birden, onu sütunlarla kaldırıp sonra da onu yapmaya ittifak ederler ve bina sakf (= uzantı) mevziine gelince, sakf sahibi bundan sonra yapmadan kaçınsa; yapmaya devam etmesi için, ona cebredilmez. Fetâvâyi Suğrâ'da da böyledir.

Bir adamın bir evi bulunur ve bu evin duvarı da onunla komşusu arasında ortak olur ve bu evin sahibi evinin üzerine bir oda yapmak isterse; o duvarın üzerine, ağaç koyamaz.

Ebu Kasını şöyle demiştir:

Eğer kendi haddi olan yere yapar da, ortak duvara dayamazsa, komşusunun, onu men etme hakkı yoktur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir adamın örtmesinin ağaçlarının bir tarafı, başka bir adamın, evinin üzerinde olur ve o ağaçların oraya konulmasında münazaa ettik­lerinde, ev sahibi: "Ağaçların haksız olarak evimin üzerine konmuştur. Bu ağaçlarını kaldır." der; örtme sahibi de: "Bu ağaçlar, duvarının üzerine, vacib bir hakla konmuştur." derse; Kitâbü'l Hitan sahibi Şe^h es-Sekâfî: "Gerçekten hakim, ona "ağaçlarını kaldırmasını" emreyler." demiştir.

Sadrü'ş-Şehîd de bununla fetva vermiştir.

Duvar hakkında münazaa yaparlarsa, bu duvar ev sahibine hük­medilir. Çünkü, duvar ev sahibinin mülküne muttasıldır (= bitişiktir) ve ittisal sebebiyle de onun malı olduğu sabit olur.

Fakat bu ittisal, ittisal-i terbi' olduğu zaman böyledir. Ancak, ittisal-i mülazaka olursa, o zaman örtme sahibi evladır. Muhiyt'te de böyledir.

İki ev arasında bulunan bir duvar yıkılır; bu evlerden birisi kız ve kadınlara ait olur ve ıyâl sahibi olan şahıs onu yaptırmak isteyince diğeri buna   razı   olmazsa;   bazı   alimler:    "Yaptırmaya   cebr   edilmez." demişlerdir.

Fakıyh Ebû Leys ise: "Zamanımızda, cebredilir. Çünkü, aralarında sütredir." demiştir. Mevlâna RadıyyuIIahda

Uygun olan cevap şu tafsilat üzerinedir: Eğer duvarın aslının taksim edilme ihtimali varsa, (Şöyleki: Her birinin kendi hissesine duvar yapmaları mümkün ise) o zaman, duvarı yaptırmakdan kaçınan onu yaptırmaya cebredilmez.

Eğer duvarın taksim edilme-ihtimali yoksa, o vakit, onu yaptırmaya cebredilir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

İki kişinin ortak olduğu bir duvar yıkıldığında bu ortaklardan birisi, yerinin taksim edilmesini ister; diğeri de bundan kaçınıp razı olmaz ve bunlardan birisi, —taksim istemeden önce— bina yapmak ister; diğeri de buna razı olmaz ve bu duvarın üzerinde ağırlık bulunmaz ve birisi duvarın yerinin taksimini ister; diğeri de buna razı olmazsa bazı yerlerde mutlak olarak cebredilmez diye zikredilmiştir. Bazı bilginlerce bu kabul edilmiştir.

Bazı alimler ise: Eğer hakim, taksimi mümkün görmezse, taksim .etmez. Taksimi mümkün görürse, aralarında taksim eder. Bunun için yeri taksim edince, o yere, her biri ayrı ayrı duvar yapabileceği —kadar geniş olması gerekir." demişlerdir.

Bazı alimler de: "Eğer yer, enli olursa, hakim, duvarı yapmaktan kaçmanı, taksime cebreder." demişlerdir.

Hassâf da buna işaret etmiştir.

Fetvâ'da bunun üzerinedir.

Fakat bu ortaklardan birisi, —taksimi istemeden önce duvar yap­mayı ister; diğeri de buna razı olmaz ve duvarın arsası, taksim edilince, her birinin duvar yapması mümkün olacak şekilde geniş olursa, bu durumda icbar edilmez.

Eğer arsa geniş değilse, bu durum hakkında alimler ihtilaf etmişlerdir.

Bazıları: "Ona cebredilir." demişlerdir.
Şeyhu'1-İmâm Ebû Bekir Muhammed bin el-Fadl ve Şeyhu'1-EceM Şemsü'l-Eimme buna meyletmişlerdir.

Doğru olanı da budur. Diğerinden izinsiz olarak, bu ortaklardan birisi, duvarı yaptırsa, masraf için arkadaşına müracaat edebilir mi?

Alimler, bu hususta ihtilaf etmişlerdir:

Bazıları: "Müracaat edemez." demişlerdir.

Kitâbü'l-Akdıyye'de de böyle söylenmiştir.

Fakıyh Ebû'I-Leys'de buna kail olmuştur.

Nevâzil'de de: "Alimlerimiz böyle söylemiştir." denilmiştir. Bazı alimier ise: "Eğer duvarın yeri geniş ise, müracaat edemez; geniş değilse, müracaat eder." demişlerdir.

Eğer duvarın üzerinde hamule bulunur ve ortaklardan birinin ağaçları atılı olur ve bu durumda birisi duvarın yerinin taksimini isterse, bunda cevap: Onun yeri taksim edilmez. Ancak diğerinin rızası olursa taksim edilir.

Eğer duvarın yeri geniş ise, açıklaması yukarıda söylediğimiz gibidir.

Bu ortaklardan birisi duvar yapmak ister; diğeri de razı olmazsa, ŞemsüM-Eimme Serahsî (R.A.) —Tafsilsiz cebr edilir." buyurmuştur.

Fetva da bunun üzerinedir.

Ortaklardan biri diğerinin izni olmadan, duvarı yapmazsa, bazı alimlerimiz: —Bizim açıkladığımız gibi— "Eğer duvarın yeri geniş ise, duvarı yapan, diğerine müracaat edemez; onu fazladan yapmış olur." demişlerdir.

Hassafda Nefekâtın'da böyle buyurmuştur.

Bazı alimlerimiz ise: "Fazla( = nafile) olmaz. demişlerdir.

Bu kavle Kitâbü'I-Akdiyye'de işaret edilmiştir.

İbnü Semâa'da, Nevâdiri'nde böyle söylemiştir.

Esahh olan da budur. Muhıyt'te de böyledir.

Eğer onun izni ile yaparsa, bu durumda onu men edemez. Fakat, masrafın yarısı  için  ona  müracaat  eder.   Fetâvâyi  Kâdîhân'da  da böyledir.

Eğer duvarın üzerinde, ortaklardan birinin ağırlığı (= hamulesi) bulunur ve bu ortak taksimi istediği halde diğeri razı olmazsa, bu durumda o, —arsa geniş olsa bile— bizim beyan ettiğimiz gibi— cebre­dilir.

Sahih olan da budur.

Fetva da buna göredir.

Hamulesi olan, duvarı yapmak ister; diğeri ise, buna razı olmazsa, sahih olan, onun cebrediimemesidir.

Eğer hamulesi olan, onu yapmışsa, sahih olan, onun diğer ortağa müracaat etmesidir.

Eğer duvarda hamulesi olmayan ortak onu yapar, duvarın yeri de —açıkladığımız gibi— geniş olursa, yapan ortak, nafile olarak yapmış olmaz.

Eğer arkadaşı: Ben yapılan bu duvardan, bir fayda görmedim." derse, bu durumda-duvarı yapan ortak ona müracaat ederek, yaptığı masrafın yansını alabilir mi?

Alimler, bu hususta ihtilaf eylediler:

Bazıları: "Alamaz." demişlerdir.

Ebû Abdullah ed-Dâmâğî, Kitâbü'l-Hitân Şerhı'nde ve ŞeyhüM-İmâm Hâher-Zâde Müzâraa Kitabı'nın şerhinde, buna meyley-iemişlerdir.
Bazı alimler ise: "Müracaat eder ve masrafın yarısını alır." demişlerdir. Şeyhu'1-İmâm Ebû Bekir Muhammet! bin el-Fadl buna meyleylemiştir.

Bu, Sadru'ş-Şehîd'in de ihtiyarıdır. (Ki bu zat amcamdır.)

O ortağa ne ile müracaat olunur?

Fazıl İsbîcâbî, Muhtasar Tahâvî Şerhı'nin Sulh Kitabında, bu mesele hakkında şöyle buyurmuştur: "Yukarı ile aşağı, ayrı ayrıdır. Yukarının sahibi, aşağının sahibine, aşağının yapım kıymeti olan mas­rafı kadar müracaat eder."

Bunu, Şeyhu'l-tmâm'da, Müzâraa Kitabının Şerhı'nde böyle söylemiştir. Fetâvâyi Fadlî'de: "Masrafının yarısın alır." buyurulmuştur.

Eğer hakimin emriyle yapmışsa; müracaat ederek, masrafının yansım alır

Hakimin emri olmaksızın yapmışsa, yapılanın kıymetine müracaat eyler. Duvarın yapıldığı gündeki kıymetine veya bittiği gündeki, kıy em-tine müracaat eyler.

Kâdî'I-İmâm Ebû Abdullah ed-Dâmeğânî, bununla fetva vermiştir.

"Bina yap.ldığı gür,deki kıymetine müracaat eder." denilmiştir. Sadru'ş-Şehîd Husâmüddîn de bununla fetva vermiştir. Duvar yıkılır veya onu iki ortak yıkarsa, bütün yönleriyle cevab aynıdır.

Eğei bu duvarı ortaklardan birisi yıkarsa, yapmaya mecbur edilir. Muhıyt'te de böyledir.

Nevazil kitabının Sulh bölümün de şöyle zikredilmiştir:

İki kişinin ortak olduğu ve üzerinde, bu ortaklardan her birinin ağırlığı bulunan bir duvar yıkıldığında, bu ortaklardan birisi, bu duvarı, öncekinden noksan bir şekilde yapar, diğer ortak ise hazır bulunmazsa; bu durumda o ortak bu duvarı nafile olarak yapmış olur. Ve bu ortak, diğer ortağı, o duvara yükünü koymaktan men edemez.

Ancak, kendi kerpici veya tahtası ile yaparsa; diğer ortağın onun üzerine ağırlık koyma hakkı —kıymetinin yarısını vermedikçe— olmaz. Hulâsa'da da böyledir.

Fetâvâyi Fadlî'de şöyle zikredilmiştir:

Ortak duvarı olanlardan birisi, bu duvarı yıkmak ister, diğeri de buna razı olmaz; yıkmak isteyen ortak, diğerine: "Ben, senin duvarından yıkılanın tamamını öderim." der ve sonra onun izniyle duvarı yıkarsa, bu durumda tazminat gerekmez. Bir kimsenin, diğerine: "Malından zayi olanı tazmin ederim." demesi gibi... Fetâvâyi Suğrâ'da da böyledir.

İki kişinin ortak olduğu bir duvar yıkıldığında, bu ortaklardan birisi de hazır olmaz; huzurda olan ortak, o duvarı kendi mülküne yapıp, duvarın yerini olduğu gibi terk eder ve gaib gelip, duvarı önceki eski yerine yeniden yapmak ister diğeri de ona mani olursa; Fakıyh Ebû Bekir: "Eğer kendi tarafını yapmak isterse, bu caiz olur." demiştir.

Eğer eskisi gibi veya ondan daha ince yapmak isterse, fazlasını iki taraftan müsavi olarak bırakır.

İki bağ arasında bulunan ve iki kişinin ortak olduğu bir duvar yıkıldığında, onlardan birisi, yapılmasını ister; arkadaşı da buna razı olmazsa,  hükümdar  "istida edenin rızasiyle,  duvarın yapılmasını" emreder. Ve ücretini, ikisinden alır. Füsûlü'Mmâdiyye'de de böyledir.

Akdiyye Kitabi'nda şöyle zikredilmiştir:

İki kişinin ortak olduğu bir duvarı, bunlardan birisi, yıkmak ister; diğeri ise, razı olmazsa; yıkılma korkusu bulunmaması halinde, o, razı olmaya cebredilmez.

Eğer yıkılma korkusu varsa, cebrolunur. Ortaklar bu duvarı beraber yıkarlar ve onlardan birisi yapmak ister; diğeri de buna razı olmazsa; duvarın temeli geniş olur ve kendi hissesini yapmak mümkün bulunursa taksim edildikten sonra— ortağı cebredilmez.

Eğer, bu mümkin değilse, cebredilir.

Bu, İmâm Ebû Bekir Muhanınıed bin Fadl dan hikaye edilmiştir.
Fetva da bunun üzerinedir. [28]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..