13- VEKÂLET, KEFALET VE HAVALE DA'VÂSI

Bir vekil hakime gelerek, diğer bir şahsa karşı, "hazırda bulun­mayan filan oğlu filan tarafından, onun halkın üzerinde olan hak ve alacaklarını isbat için, vekil tayin edildiğini" iddia eder ve "Şu adamda, hazırda olmayan zatın, on dirheminin ödünç olarak bulunduğunu ve onu, kendisine teslim etmesini" emrettiğini söyler davalı da (= iddia olunan da) cevap vermez; fakat hakimin yanında başkasının vekili, davalının (=  iddia olunanın) huzurunda cevap vererek: "Gerçekten müvekkilim "bu on dirhem, benim borcum değildir ve bu vekaletten benim haberim yoktur." dedi" der; vekil de, vekil olduğuna dair iki şahit ikame ederek, hakimden, "hüküm isterse, bu durumda hakim, onun vekaletinin sübûtuna hükmeder.

Davaî i {= iddia olunan) susup asla cevap vermezse, davalı (= iddia ioiunan) tarafından vekil tayiriisabit olması hükmü ve vekil tayin edil­mesi sabit olur mu?

"Hayır, olmaz." denilmiştir.

İmâm Zahîrü'd-Dîn'de bununla fetva verilmiştir.

Bu umum arasında böyle vakidir. Muhıyt'te,de böyledir.

Bir kimse, "kendisinin, diğer bir adamdan alacak almaya vekil olduğunu" iddia ederek borçluyu hüküm meclisine getirdiğinde, borçlu "borcun ibra ve ifa edildiğini" iddia eder; vekil de: "Müvekkile beni azleyledi." derse, bu vekilin, dava için vekil yapılmış olması halinde bu dava dinlenmez. Çünkü, azline malik değildir.

Eğer vekil yapma onun tarafından irtimassız ise, o zaman, dava dinlenir. Azline karşı beyyinesi sabit olursa, davası dinlenir; beyyinesi yoksa, dinlenmez.

Şayet böyle böyle söylemez de, "Ben vekil değilim." der; hasmı da, onu doğrularsa, bu sahih olmaz.

Eğer hasmıyla anlaşma yaptıktan sonra: "Ben vekil değilim." der ve verilen şeyin geri verilmesini ister; hasmı da onu doğrularsa, yine dava dinlenilmez. Hulâsa'da da böyledir.

Bir adam, diğer bir şahsı "alacağını veya emanetini almaya" vekil eder ve bunu da borçlu olan veya kendisine emanet bırakılan şahıs doğrular ve bununla beraber vekil, vekaletine dair hüccet getirirse; bunun faidesi açıktır. Beyyinesiyle hazır olan şahsa karşı, vekâletine hükmedildikten sonra, başka bir davacı meydana çıkarsa, beyyinesini yenilemeye ihtiyaç olmaz.

Keza, bu haklar hususunda vekaletini beyyineiedikten sonra, vekil kaybolup müvekkil veya onun başka bir vekili bu hakkı talep için gelirse, o zaman da beyyine iadesine ihtiyaç olmaz.

Keza, borçluya karşı bir şahit, diğer borçluya karşı da —başka bir şahit gösterir veya başka bir varis için, bir şahit gösterirse; başka beyyi-neye ihtiyaç olmaz. Kerderî'nin Vecizi'nde de böyledir.
Bir adam, hüküm meclisine gelerek, Buhara1 da olan bütün hak­larını almak ve davasııia bakmak üzere bir vekil tayin ettiğinde eğer hakim müvekkilin —daha önce— adını, nesebini tanıyorsa, onun veki­lini ve vekaletini kabul eder.

Hatta müvekkilin bulunmadığı bir yerde, vekil bir adamı getirerek müvekkili adına, ondan hak talebinde bulunursa; davası kabul edilir ve vekaleti hususunda beyyine istenilmez.

Şayet hakim, müvekkilin adını bilmiyor ve nesebini tanımıyorsa, vekilinin vekaletini kabul eylemez.

Eğer vekil: "Ben bu adamın vekili olduğuma dair beyyine ibraz edeyim." derse, hakim, beyyinesini dinlemez. Fetâvâyi Suğra'da da böyledir.

Bir kimse, başka bir şahsı hakime getirerek: "Bu adamda, filan oğlu filanın, bin dirhemi vardır. O adam da beni, bütün haklarını almaya vekil tayin eyledi." der ve bu hususta beyyine ibraz ederse, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.): "Bu beyyinesi malla ilgili olarak kabul edilmez.

Mala dair, ayrıca beyyine ibraz etmesi gerekir." buyurmuştur.

Eğer hem vekaletine, hem de alacak almaya dair beyyine ibraz ederse, bu durumda vekaletine ait beyyinesi kabul edilir, alacağa dair, beyyinesi ise, yenilemesi gerekir.

İmâm Muhammed (R.A.) şöyle buyurmuştur:

Vekil, tamamına dair beyyine ibraz ederse; tamamına dair hüküm verilir. Alacağa karşı, yeniden beyyineye ihtiyaç kalmaz.

Bu istihsândır. İmâm Muhammed (R.A.), insanların ihtiyacı için istihsânı kabul eylemiştir. Fetvada bunun üzerinedir. Bu hilaf üzere, vasi alacak ve vasiyetler hakkında beyyine ibraz eder; varis de murisin ölümü, borcu ve nesebi üzerine beyyine ikame ederse; durum yine aynıdır. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir adam, "kendini, filan oğlu filanın vekil ettiğine dair" beyyine ibraz ederek: "Filan oğlu filanda olan malı almaya vekil olduğunu" söyler; borçlu ise, borcu <x, onun vekaletini de veya yalnız vekaletini inkar eder; vekil de hem vekaletini, hem de alacağı belgelerse, bunun vekaleti ve alacağı nasıl olur?

İmâm Muhammed (R.A.) şu cevabı vermiştir:

Beyyinesi kabul edilir ve hükmedilir.

Diğer iki imam ise: Beyyinesi gaib gelene kadar kabul edilmez." buyurmuşlardır.

Şayet, bu vekil beyyine ikame ederek: "Gerçekten mal sahibinin, kendisini vekil eylediğini, filan gaibe karşı dava edeceğini veya alacağını alacağım" söylerse; bu durumda —gaibe karşı değil de— hazıra karşı olan vekaleti kabul edilir.

Bir vasi de, —beyyinesiyle— "Filanın kendine vasiyyet eylediğini filan gaibin de vasiyyet eylediğini" söylerse, onun —ikisine dey-vasiliğine hükmedilir.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre birine vasi olduğuna hükmedilir. Hulasa'da da böyledir.                               .

Vekil, vekaleti hususunda beyyine ibraz ettiğinde, şahitler de borçlunun, borcu hususunda şehadette bulunurlarsa, bu şehadetleri din­lenir ve hükmedilir. Vekaletinin beyyinesi tezkiye edilir. Vekaleti sabit görülünce de, belde ehlinin tamamına karşı, bütün haklara vekil olmuş olur.

Vekaleti umûmi olunca, kimde hak varsa onu dava edebilir.
Vasî de böyledir. Eğer vekalet veya vasilik beyyinesi tezkiye edil­mezse, o beyyine batıl (= geçersiz) olur. Tatarhâniyye'de de böyledir. [32]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..