6- İZİNLİ KÖLENİN VEYA SABİNİN BORÇ İKRARI

İzinli köle, borç ikrar ederse (yâni, borçlu olduğunu söylerse) bu­rada iki durum söz konusu olabilir:
1- İzinli köle, ticareti ile ilgili borç ikrar edebilir.

Bu durumda, —efendisi hakkında— bu ikrar sahihdir. Efendisi, buna inansın veya inanmasın farketmez. Ve o borç, hâl-i hazırda ödenir.
2- Ticaretle ilgisi olmayan bir borç ikrar edebilir.

Bunun için kölenin azad edilmesi beklenir; hâl-i hazırda ödenme yapılmaz.

İmâm Muhammed (R.A.), el-Asl'da şöyle buyurmuştur: İzinlfköle, gasp veya emânet ikrarında bulunur da, efendisi bunu inkâr ederse veya müdârebe, bidâa ve ariyet ikrarında bulunur da, efen­disi inkâr ederse veya izinli köle, bir hayvan boğazlar yahut bir elbise yakar veya bir adam icarlar veyahut satın alıp da cima eylediği bir cari­yeye mehir verir ve o şeye de başka bir hak sahibi çıkarsa; bütün bu borçlar, hâl-i hazırda, ondan alınır. Âlimler şöyle buyurmuşlardır:

el-Asl kitabındaki cevaba göre, köle, hayvanı teslim aldıktan sonra keserse; elbiseyi, teslim aldıktan sonra yakarsa; bunları gaybeylemiş olur; o zaman tazminat gerekir. Bu durumlarda mal tazmin edilir. Amma, teslim almadan önce yaktığı elbise, kestiği hayvan hakkında ikrarı sa­hih olmaz. Ve bu. durumda köle hâl-i hazırda muaheze olunmaz. Mu-hıyt'te de böyledir.  :

İzinli bir köle, hür bir kadının veya bir cariyenin bikrini parma­ğı ile bozar ve bunu da ikrar ederse; İmâmeyn'e göre hâl-i hazırda bir şey gerekmez.

Yalnız, efendisi tasdik ederse (= doğrularsa), bu bir cinayet ikrarı olur.

İmâm Ebû Yûsnf (R.A.): "Bu, bir mal ikrarı olur ve hâl-i hazırda so­rumlu tutulur?" buyurmuştur.

İzinli köle, zoraki bir cariyeyi gasb ederek, parmağı ile bikrini izâle eder; efendisi de, onun ikrarından önce, gasp tazminatı talep ederse; (çünkü gasp tazminatı ticâretten ödenir) bikrini izâle tazminatı isteme­ye hakkı yoktur. Zira, o bir cinayettir. Onun ikrariyle, sabit olmaz.

İzinli bir köle, bir cariyeyi gasbederek, alıp götürür ve ona cima yaparsa; o takdirde, efendisi gasp sebebiyle olan cimadan dolayı nok-sanlanan bedelini peşin olarak tazmin eder.

Cima sebebiyle tazminat yaparsa, köle azâd olana kadar bir şey ge­rekmez. Sirâcü'l-Vehhâc'da da böyledir.

İzinli bir köle, ikrar ederek, "şu adamın cariyesini, satın aldığı­nı; onun bakire olduğunu ve bikrini izâle eylediğini"- söylerse; diğer borç­lar gibi mehir lâzım olur. Bu cariyeye bir hak sahibi çıkarsa, köle, hâl-i hazırda sorumlu tutulur. Hızânetü'l-Müftİn'de de böyledir.

Keza, izinli köle, bakire bir cariyeyi gasbeylediğinde, başka bir şahıs, o me'zunun yanında, o cariyenin bikrim izâle ederek kaçarsa; ca­riyenin efendisi, cariyenin mehrini o izinli köleden alır. Mebsût'ta da böyledir.

Şayet, izinli köle, "efendisinin izni olmaksızın, nikâhla, cariye­nin bikrini izâle ettiğini" söylerse, ilzam edilmez.

Şayet efendisi, fâsid bir nikâhla,*önun bikrini izâle eylediğini doğ­rularsa; kölenin elinde olan mal önce alacaklılarına verilir. Artan olur­sa, bu cariyenin mehri olarak cariyenin efendisine verilir.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'tan gelen bir rivayete göre, kölenin efendisi, ister doğrulasın, isterse yalanlasın, bu cariyenin sahibi, diğer alacaklıIar gibi olur. (Yani mehir karşılığı olan alacağı, artacak maldan değil de mevcut maldan, alacağı nisbetinde ödenir. Muğnî'de de böyledir.

İzinli bir köle, ikrar ederek, "nikâhla, bir cariyeye cima ettiğini" söyler; efendisi de onu inkâr ederek: "Ben, böyle bir izin vermedim." derse; bu köleden, mehir, azâd edildikten sonra alınır; daha Önce alın­maz. Mebsût'ta da böyledir.

îzinii bir köle, yanında bulunan bir köle için: "O, filan oğlu fi­landır, onu emânet bırakmıştır." veya O, bir hürdür; ben ona, kat'iy-yen sahip değilim." derse, onun sözü geçerli olur.

Bu cins mes'elelerde, me'zun köle, "yanında bulunanın, hür olduğunu" söyîerse; ikrarı, onun hürriyeti sabit olana kadar kabul edil­mez. Fakat, yanında bulunanın memlûk (= köle) olduğunu" söyler; köle de onu doğrularsa, ikrarı sahih olur.

İzinli bir köle, yanında olan şahıs için: "Bu, filanın kölesidir. Onu, filan emânet bıraktı." der; o adamda da , kölelik alâmeti görülmez; ve­ya: "Bu, aslen hürdür." derse; bu, onun hürriyetini ikrar olur ve bu ikrar sahihdir. Muhıyl'te de böyîedir.

İzinli köle bir adamdan bir köle satın alsa, onu da teslim alsa, köle de bir şey söylemese sükut etse, sonra da onun filanın oğlu oldu­ğunu, veya aslen hür olduğunu ona sahib olmadığını söylese, sözüne inanılmaz.

İzinli köle, yanında bulunan belirli bir şeyi ikrar ederek, "onun, fiiana âit olduğunu" veya "emânet bırakıldığını" söyler; üzerinde de çok borç bulunursa; önce, o belirli şeyden başlanır. Mebsût'ta da böyledir.

İzinli köle, "çok borçlu olduğunu" söylediğinde; alacaklıları, kö­lenin kazancına hisseleri nisbetinde ortak olurlar.

Satıldığı vakit de öyle olur.

Alacaklılar arasında, takdim tehir olmaz. Zehıyre'de de böyledir.

Borçlu veya borçsuz olan izinli bir köle, bir adamdan, bir köle satın alıp parasını peşinen ödedikten sonra, "satıcının, o köleyi daha önce azâd ettiğini" veya "onun, aslen hür olduğu" söylenir; satıcı da bunu inkâr ederse; bu darumda köle, hâli üzerine köle (= memluk) ola- -rak kalır.

"Satıcı tarafından müdebber edildiği" veya "cariyenin, satıcı­dan çocuğu olduğu" söylenir; satıcı da bunu doğrularsa; aralarındaki alım-satım bozulur ve müşteri parasını geri alır.

İzinli köleye, böyle bir şey söylenmez; fakat me'zun: "Satıcı, bunu bana satmadan önce, filan adama satmış." der; o filan da bunu doğru­lar; satıcı ise, onu yalanlarsa; bu durumda, izinli kölenin iddiasına ina­nılmaz ve o, kölenin parasını satıcıya verir.

Fakat, iddiası kendi nefsi hakkında doğrulanır. Ve o köleyi, ikrar eylediği adama teslim etmesi emredilir.

Şayet satıcı iddiayı doğrularsa, izinli köle parasını satıcıdan geri alır.

Keza, izinli köle, beyyine ibraz ederek satıcıyı suçlar veya me'­zun köle, satıcıya yemin verir o da, yeminden kaçınırsa; yine izinli köle verdiği parası için, satıcıya müracaat eder. Muhıyt'te de böyledir.

Borçlu olan izinli köle, yanında olan bir şeyin, emânet olduğunu söyler; o emânetin de "kendi efendisinin veya efendisinin oğlunun ya­hut efendisinin ticârete izin verilen kölesinin veya efendisinin mükâte-binin yahut efendisinin ümm-ü veledinin" olduğunu söylerse; bu du­rumda, onun efendisi veya onun mükâtebi yahut onun kölesi veya ümm-ü veledi hakkındaki ikrarı bâtıldır.

Amma "efendisinin oğlunun veya onun babasının olduğunu" ik­rarı caizdir.

Şayet köle, hiç kimseye borçlu değilse; yaptığı ikrarın cümlesi caiz olur.

Bundan sonra borçlanırsa, önceki ikrarı geçersiz olmaz.

İzinli köle, "onlardan birisine borçlu olduğunu" söyler; sonra da yeniden borçlanırsa; önce ikrar ettiği şahsın, bu kölenin efendisi ve­ya onun ümm-ü veledi yahut üzerinde borç olmayan kölesi olması hâ­linde onlara bir şey yoktur.

Şayet efendisinin mflkatebine veya babasına borçlu olduğunu ikrar eylemiş; sonra da yeniden borçlajımışsa; o zaman, onlar da alacak ortağı olurlar.

İzinli köle, kendi hür oğluna, babasına, hür olan karısına veya oğlunun mükâtebine, oğlunun borçlu veya borçsuz olan kölesine, borç­lu olduğunu, ikrar ederse; bunlarla ilgili ikrarı, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre bâtıldır.

İmâmeyn'e göre ise, bunlarla ilgili ikrarı da caizdir ve bunlar, ikrar­da bulunan bu kölenin kazancına, diğer alacaklılarla birlikte ortak olurlar.

Borçlu olan izinli bir köle, kendi cariyesine ticâret için izin verir; o câriye de borçlanır ve bu izinli köle, elinde olan malın "onun emâneti olduğunu" söylerse; o tasdik edilir. İster izinli köle borçlu olsun; ister borçsuz olsun müsavidir.

O câriye de, diğer alacaklılardan daha haklıdır. Keza, "ona borçlu olduğunu" söylerse; ancak borçlu olunca, diğer alacaklılarla beraber ortak olur.

Belirli bir şeyi borçlu olduğunu ikrar ederse; câriye, ona, diğer ala­caklılardan daha haklı olur. Mebsût'ta da böyledir.

Borçlu bir câriye, "bir köleye borçlu olduğunu" veya "belirli bir şeyin, bir köleye âit olduğunu" ikrar ederse; bu borç ikrarı ve söylediği söz caiz olmaz. Şayet, kendisi borçlu olmaz ise, belirli bir şeye âit olan ikrarı caiz olur. "Borcunun olduğu" ikrarı caiz olmaz.

Eğer cariyenin alacaklılarının bir kısmı, efendisinin mükâtebi veya kölesi olur ve onun üzerinde de borç bulunursa; onun için ikrarı caiz olmaz.

Şayet borcu yoksa, alacaklıları için olan ikrarı caiz olur. Muğnî'de de böyledir.

Cariyenin alacaklılarının bazıları, efendisinin babası veya oğlu olur; bir köle de, "onda, emânetinin olduğunu" veya "alacağının olduğunu'' söylerse; onun ikrarı caiz olur.

Şayet cariyenin alacaklılarının bazıları, efendisinin babası veya oğlu yahut borçlu-borçsuz kölesi olmuş olursa, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin kıyâsına göre, bu ikrarı bâtıldır. İmâmeyn'e göre ise, caizdir.

Keza, alacaklılarının bir kısmı, me'zûn kölenin babası veya oğlu ise, mes'ele yukardaki gibidir.

Şayet, alacaklının bir kısmı, kölenin kardeşi ise, onun ikrarı caiz­dir. Mebsût'ta da böyledir.

Alacaklılar, izinli kölede olan alacaklarını, almak için hâkime baş­vurduklarında, istekleri kabul edilir ve köle satılır.

Köle: "Filan gaibe de borcum var." der ve onu efendisi ile diğer alacaklıları doğrularlar veya yalanlarlarsa, bu hususta köle doğrulanır. Köle satılır ve o gaibin hissesi bekletilir.

Köle, hâkim onu sattıktan sonra böyle bir ikrar da bulunursa; bu ikrarı, —her ne kadar efendisi doğrulasa bile— doğrulanmaz. Eğer baş­kasına da borcu varsa, bu ikrarı sahih olmaz.

Şayet başkasına borcu yoksa, ikrarı sahih olur. Gaip gelir ve hak­kının olduğunu beyyinelerse, diğer alacaklılardan hissesi kadarını alır.

Beyyinesi yoksa bir şey gerekmez. Muğnî'de de böyledir.

İzinli köle çok borçlu olur ve onu da ikrar ederse; o borç da dahil olur. Mebsût'ta da böyledir.

İzinli köle, çok borçlu olduğu zaman, izinli olmadığı vakitte ödünç aldığı veya gasbeylediği yahut emânet alıp da zayi eylediği veya ariyet aldığı veyahut müdârebe ortağı olarak aldığını zayi ettiği bir şey varsa, hâl-i hazırda, onlar da alınır mı?

Eğer gasbettiğini ikrar ederse; ik^ar olunan şahıs da onun mahcur halindeki gasbını doğrular veya: "Mahcur hâlinde değil de me'zun ha­linde gasbeyledi." derse; bu takdirde, köle satılır ve o şahıs alacağını alır. Efendisi fidyesini verirse, o müstesnadır. Diğerleri kölenin sözünü doğrularlarsa, hâl-i hazırda değil de, köle azad edildikten sonra alacak­larını takip ederler.

Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Muhammed (R.A.)'e göre böyledir.

Şayet onlar, mahcur halinde değil de me'zun hâlinde olduğunu söy­lerlerse; alacaklarım hâlde alırlar. Muhıyt'te de böyledir.

Keza, sabî ve alış verişe aklı eren bunak'a izin verilir; onlar da böyle söylerlerse, mes'ele aynıdır. Mebsût'ta da böyledir.

Me'zun köle, "bir mala kefil olduğunu" ikrar ederse; bu ikrarı sahih olmaz. Sirâciyye'de de böyledir.

Me'zun köle, hür olan biri için, bir ikrarda bulunsa; onun hak­kında, bir kölenin şehâdeti kabul edilmez. Fetâvâyi KâdMn'da da böyledir.

îzah'da şöyle zikredilmiştir:

îzinli bir köle, bir köleye veya hür'e karşı, nikâh sebebiyle üzerine vacip olan mehri ikrar ederse; —nikâh ister caiz olsun, ister fâsîd ol­sun; ister şüpheli olsun— gerçekten bu ikrarı bâtıl olur; azad edilinceye kadar sorumlu tutulnîkz.

Fakat, diyet ikrarında bulunur ve ikrar olunan da onu doğrularsa; o, ondan alınır. Aynî'de de böyledir.

îzinli köle veya hür, küçük yahut bunak olur; ve ikrar olunurlar ve onlar da, "o ikrarın, izinden önce olduğunu" söylerlerse; bu sözleri geçerli olur. Mebsût'ta da böyledir.

İzinli bir köle, efendisinin ölğm hastalığında gasp, satış, borç, bi' zâtihî durmakta olan veya zayi olmuş bulunan bir emânet yahut dur­makta olan veya zayi olmuş bulunan bir müdârabe malı veya bunlar­dan başka, ticâret işlerinden dolayı borçlu olduğunu ikrar ederse; bu iki durumdadır:

Eğer efendinin borcu sıhhatli iken, malının tamamını kuşatıyorsa; kölesini ve onun elinde olanını, kölenin kendi nefsine karşı ikrarı, efen­disinin ölüm hastalığında sahih olmaz. Şayet efendinin malı, hazırda bu­lunmazsa, kölesi satılır. Elinde bulunan da satılır ve onunla efendinin borcu verilir. Sonra da efendinin malı gelip, borcu kalmış olursa; hâ­kim, o maldan borcunun ödenmesine hükmeder. Fazla bir şeyi kalırsa, o takdirde hâkim, kölenin bedelini ve kâr'ının bedelini alır ve onu köle­nin borcuna karşılık olarak öder. Muhıyt'te de böyledir.

Eğer kölenin borcu, ondan da çoksa; artık, onda kölenin alacak­lılarının hakkı yoktur. Geride kalan mal vârislerin hakkı olur. Mebsût'ta da böyledir.

Bu durum, efendinin üzerinde sahih borç olduğu ve izinli kölenin efendisinin hastalığı zamanında, üzerinde borç olmadığı zaman böyledir.

Amma her ikisinin de üzerinde ödenmesi gereken borç bulundu­ğunda ve efendi de hasta değilken; köle, efendisinin ölüm hastalığında, kendisinin borcunu ikrar ederse; bu mes'ele iki durumdadır:
1- Kölenin-yanında, efendisinin sağlığında borcundan daha faz­la malın olması; efendisinin borcundan fazla olmama hâli.

Bu hâlde, kölenin ikrarı sahih değildir. Önce kölenin kazancından başlanır. Sonra fazla kalandan, efendinin alacaklılarına verilir.
2- Efendinin sıhhatli zamanında, her ikisinin de ödemesi gereken borcun fazla olma hali.

Bu durumda, önce, efendinin borcu ödenir.
3- Kölenin borcunun olmaması hali. Bu durumda onun ikrarı sahih olmaz.

İmâm Muhatnmed (R.A.), bunu böyle zikreylemiştİr.

Şayet, efendinin üzerinde borç olmaz da; köle ise, kendi kıymeti­ni ve elinde olanı içine alacak şekilde borçlu olur ve bu köle, bu borcun efendisinin hastalığında, ödünç alma veya alım-satım ve benzeri şeyler­den olduğunu söyler; sonra da efendisi aynı hastalıktan dolayı ölürse; bu durumda kölenin ikrarı sahihdir. Hâkim, kölenin rakabesini ve ya­nında bulunanı satar ve kölenin alacaklılarına, hisseleri nisbetinde tak­sim eder. Bir kısmını, diğerine takdim etmez.

İzinli köle, efendisi borçlu olmadığı hâlde, onun ölüm hastalığın­da; "yanında bulunan belirli bir şeyin, bir adamın olduğunu" söylerse; ikrarı sahih olur ve önce, ikrar olunan şahıstan başlanır.

İzinli köle, efendisinin hastalığı zamanında ticâretten men edilmiş olur; efendinin sıhhatli zamanında olan borç da bulunursa; bu kölenin mahcûrluğu geçerlidir.

Eğer efendi, borçlu değilse; efendinin ölüm hastalığında köleyi ti­câretten men etmesi doğru olmaz. Muhıyt'te de böyledir.

Şayet, kölenin efendisinin sıhhatli halinde çok borcu olur; bu borç da, bütün malını, kölesini ve onun elinde olanı da kuşatır ve efendisi­nin hastalığında, izinli köle, bir adamdan şahitler huzurunda, bin dirhem borcu teslim alır veya şahitler huzurunda bir şeyi satın alarak tes­lim alır; sonra da efendi ölürse; o takdirde hâkim, o köleyi satarak, elinde olanla, önce, kölenin o borcunu öder. Şayet artan olursa; onu da efen­disinin borcuna verir. Muğnî'de de böyledir.

Bir adam, kıymeti bin dirhem olan bir kölesine ticâret izni verir; o köleden başka da hiç bir malı olmaz ve bu efendi hastalanır ve "ken­disinin bin dirhem borcu olduğunu" ikrar eder; sonra da izinli köle, aynı şekilde "kendisinin de bin dirhem borcunun olduğunu" söyler bilâhare de bu efendi ölürse; bu durumda hâkim, köleyi satar ve her ikisinin ik­rar eyledikleri borçları da yarı yarıya öder.

Şayet köle, efendisi hasta olmadan önce, "kendisinin bin dirhem borcu olduğunu" ikrar etmiş olsa; sonra da efendisi, "bin dirhem bor­cunun olduğunu" söyleyip ölseydi; o zaman, hâkim, önce kölenin bor­cunu öderdi. Şayet fazla bir şey kalırsa, onu da efendisinin borcuna ve-j*irdi. Muhıyt'te de böyledir.

Şâyeî efendi, önce, "bin dirhem borcu olduğunu" söyler; sonra da, birlikte veya ayrı olarak "bin dirhem daha borcunun olduğunu" söyler; bilâhare de bu köle, "bin dirhem borcunun olduğunu" söyler ve sonra da efendi ölür; bu üç alacaklı da'vâlaşırlarsa; kölenin bedeli olan şeyi üçe taksim ederler.

Keza, köle, önce bin, sonra da yine bin dirhem borcunun olduğu­nu söylerse; —bunları, İster muttasıl; ister, munfasıl söylesin farkçtmez— efendisinin alacaklisıyla beraber alırlar. Yâni, iki bin dirhem kölenin bor­cu; bin dirhem de efendinin borcu için, bu köle satılır. Parası üçe tak­sim edilerek uİacaL:;la/a verilir, Mebsût'ta da böyledir.

Eğer efendi, bin dirhem borcu olduğunu söyler; sonra, bin dir­hem daha olduğunu söyler; ba ikrarları da tamamen hastalığı hsüînde yapar; «tonr* da köle," bin dirhem, kendisinin borcu olduğunu söylerse; bu durumda hâkini, köleyi satıp, parasını efeadi ile kölenin alacaklıları arasında dörde taksim eder.

Şayet, hastalığında, efendi, "bin dirhem borcunun olduğunu" ik­rar eder; sonra da köle, kendisinin "bin dirhem, borcunun olduğunu" söyler; bilâhare de efendi, bin dirhem olduğunu söyler ve ölürse; bu durumda hâkim, iki efendiye, bir de kolejlin alacaklısına vererek taksim eder. Hâkim, kölenin bedelini, hisselerine göre alacaklılar arasında üç­te bir ve üçte iki şeklinde taksim eder. Muğnî'de de böyledir.
Kıymeti, iki bin dirhem olan bir izinli köle, efendisinin ölüm has­talı1 ında "bin dirhem borcunun olduğunu" söylemiş; sonra da efendi­si, "bin dirhem borcunun olduğunu" söylemiş; bilâhare bu köle, "bin dirhem daha borcunun olduğunu" söylemiş ve sonra da bu köle, bin dirheme, şahitler huzurunda, bin dirhemlik bir şey satın almış bilâhare de bu köle ondan sonra da efendi ölmüş; satın alman o köleden başka da bir malları kalmamışsa; o köle, bin dirheme satılır ve kölenin iki ala­caklısı arasında pay edilir; efendinin alacaklısına bir şey verilmez.

Eğer köle, o köleyi satın almamış olsaydı; efendisi, şahitler hu­zurunda bin dirheme müsavi bir köle satın almış olsa ve önce köle; son­ra da efendisi ölseydi mes'ele hâli üzerine kalır; köle bin dirheme satı­lır; önce satıcının parası verilir; artanı da kölenin alacaklısına verilirdi. Bu, ister efendinin sıhhatli halinde olsun, ister hastalığı zamanında ol­sun değişmezdi. Mebsût'ta da böyledir.

îzinli bir kölenin kıymeti, ikibin dirhem olur ve önce, köle "ken­disinin bin dirhem borcu olduğunu" söyler; sonra da efendisi, "kendi­sinin bin dirhem borcu olduğunu" ikrar eder; bilâhare de, bu efendi ölürse; o zaman hâkim köleyi satar. Önce kölenin bin dirhem borcunu öder; sonra da geride kalan bin dirhemi, efendisinin alacaklısına verir.

Şayet kölenin kıymeti, bin beş yüz dirheme düşerse; hâkim onun bin dirhemini kölenin alacaklısına; beş yüz dirhemini de efendisinin ala­caklısına verir.

Eğer kölenin bedeli bin dirheme düşerse; onun tamamı kölenin ala­caklısına verilir.

İzinli bir köle, "bin dirhem borcunun olduğunu" ikrar eder; sonra da, efendisi, "bin dirhem borcunun olduğunu" ikrar eder; bu sırada da, kölenin kendi kıymeti, iki bin dirhem olur; sonra da piyasa düşer; köle satılırsa; parası her ne ise iki alacaklı arasında taksim edilir. Mu-hıyt'te de böyledir.

Şayet izinli_köle, bin dirhem borcunu ikrar eder; sonra da, efen­disi bin dirhem borcunun olduğunu ikrar eder; bu kölenin kıymeti de bin dirhem olur ve efendisi öldükten sonra da bin dirheme satılırsa; efen­disinin alacaklısına bir şey tahsis edilmez. O bin dirhem, olduğu gibi kölenin borcuna verilir.

İzinli kölenin şahsi kıymeti; iki bin dirhem olur; kendisi de bin dirhem borcunun olduğunu söyler; sonra da efendisi, "bin dirhem bor­cunun olduğunu" ikrar eder; bilâhare de köle, "bin dirhem daha bor­cunun olduğunu" söylerse; bu köle, iki bin dirheme satılınca, o, üç ala­caklıya, müsavi şekilde pay edilir.

Şayet hâkim, on» bin beş yüz dirheme satarsa; onun beşyüz dirhe­mini, efendinin borcuna; kalanını da kölenin iki alacaklısına verir.

Şayet bin dirheme satarsa; efendinin alacaklısına bir şey vermez. . Muğnî'de de böyledir.

îzinü bir köle, önce, "bin dirhem borcunun olduğunu" söyler; sonra da onun efendisi, "bin dirhem borcunun olduğunu" söyler, da­ha sonra da, yine efendisi, "bin dirhem daha borcunun olduğunu" söyler; bilâhare yine "bin dirhem borcunun olduğunu" muttasıl veya münkati olarak söyler; sonra da köle: "Bin dirhem daha borcum vardır." derse; efendi öldükten sonra, bu köle ikibin dirheme satılınca, onun bin dir­hemi kölenin alacaklılarına, bin dirhemi de efendisinin alacaklılarına verilir.

Şayet köle, binbeşyüz dirheme satılırsa; bin dirhemi, kölenin ala­caklılarına; beşyüz dirhemi de efendinin alacaklılarına taksim edilir. Meb-sût'ta da böyledir.

İmâm Muhammed (R.A.), şöyle buyurmuştur:

Bir adam, kölesine ticâret izni verir; o da, kendi kıymetinden daha fazla, borç ikrarında bulunur ve kölenin hiç borcu olmaz ve efendisini yalanlarsa; tamamı ona maledilir.

Şayet efendisinin ikrarını doğrularsa; alacaklılar muhayyerdirler: Dilerlerse, alacakları için köleyi satarlar; dilerlerse, ona ruhsat verirler.

Keza, efendisi, kölesine: "Sen, bana karşı filâna kefilsin." der; köle de onu yalanlarsa (= inkâr ederse), malın tamamıyla ilzam edilir. Mu-hıyt'te de böyledir.

Efendi, kölesinin "on bin dirhem borcu olduğunu" söyler; köle ise bunu inkâr ederse; bu köle satılır ve parası, alacaklıları arasında taksim edilir.

Müşterinin yanında bu köleye karşı yapılacak bir şey yoktur.

Eğer müşteri onu azâd ederse; alacaklılar, kölenin kıymeti için kö­leye müracaat ederler.

Şayet borcu için köle satılmaz da, efendisi onu müdebber eylerse; bu durumda, alacaklılar için muhayyerlik vardır: İsterlerse, kıymetini efendisine ödetirler; isterlerse, bütün borcu için ona genişlik verirler.

Efendisi, müdebber eyledikten sonra, onu azâd ederse; alacaklılar ondan yalnız kıymetini alırlar.

Şayet izinli köle beşbin dinhemini öder de, sonra azâd edilirse; yi­ne onun kıymetini ondan alırlar. Kıymetinden fazla olanı, geçersiz olur.

Efendisi, köleyi hasta olana kadar müdebber eylemez: Sonra da azâd eder ve efendisi ölürse; o köleden başka da hiç malı bulunmazsa; o kö­lenin kıymetini, —vârisler değil— alacaklılar alırlar. Vârislere ve efen­dinin alacaklılarına bir şey yoktur.

Efendi, köleye karşı, hastalık halinde borç ikrar ederse; mes'ele hâli üzerinedir. Kıymeti, önce efendinin alacaklıların    olur; sonra, kö­lenin alacaklılarına sıra gelir.

Şayet borç ikrar etmez de; hatâen cinayet ikrar ederse; onu Öder.

Keza, bir adam, bir kölesinin elinde bulunan cariyeyi veya köle­yi ikrar eder veya cinayet ikrarında bulunursa ikrar ettiği şeyin mislini vermesi gerekir.

Şayet efendi, onların ikisini de a'zâd ederse; —ı'takda söylediğimiz gibi— bu, azâd eyledikten sonra, borç ikrarı gibidir. Mebsût'ta da böyledir.

İzinli köle, borç ikrar ederse, tamamım kendisinin ödemesi lâ­zımdır. Efendisinin borç ikrarömlunmadığı zamanda olduğu gibi... Meb­sût'ta da böyledir.

İzinli köle, efendisinin hastalığı halinde, bir şey satar, efendisi­nin de, sıhhatli hâlinde kimseye borcu bulunmaz; kölenin de borcu ol­maz ve köle, sattığı şeyin bedelim teslim aldığını ikrar ederse, bu ikrarı sahih olur.

İzinli köle, borca gark olsun veya olmasın; eğer efendisinin bor­cu, köleyi de, elinde olanını da ihata ediyorsa beyyinesiz olarak, köle­nin sattığı malın parasını aldığını söylemesi kabul edilmez..

Şayet efendisinin borcu, onun sıhhatli hâlinde olmuşsa bu böyledir.

Yok eğer, hasta iken borçlanmışsa; izinli kölenin, müşteriden satış bedelini almış olması, müşterinin beraatı olmaz. Ve hatta, müşteri ala­caklılara hedef olur. Beyyinesi olursa, o müstesnadır.

Bu durumda müşteri, vârislerden biri olur; köle de tamamen borç­lu efendisi ise, borçsuz olursa; bu kölenin: "Satış bedelini vârislerden aldım." demesi caiz Olmaz. Keza, efendi de, köle de borçlu olurlarsa; kölenin, "satış bedelini aldığını" ikrar etmesi sahih olmaz. Muhiyt'te de böyledir.

İzinli bir köle, kendisinin ölüm hastalımda, "borç, emânet,/ari­yet, müdârabe, icâre veya gasp" ikrarında bulunur; sonra da ölürse; bütğn söyledikleri —sıhhatli iken borcu yok idi ise— caiz olur.

Şayet sağlığında borçlu idi ise, bu husustaki ikrarı sahih olmaz. Elin­de bulunan satılır ve sıhhatli hâlindeki borcuna verilir.

Hastalığında ikrar eylediği gasp, şahitlerin huzurunda olmuşsa; ariyet ve emânet de böyle olmuşsa, şahitlerin bu şeyleri aynen tanıyor olmaları hâlinde, o şeyleri almaya, ikrar olunan zatlar çok daha haklı olurlar.

Eğer tanıyamiyorlar; ancak, bunlara* gasb, emânet ve ariyet oldu­ğu belli ise, ikrar olunanlar önceki borçlularından daha elyaktırlar.

Keza, şahitler huzurunda, hastalığında yaptığı borç, daha önce öde­nir. Muğnî'de de böyledir.

Sıhhatli iken borçlu olmayan bir izinli köle, hastalığında kendi­sinin, "bin dirhem borcunun olduğunu" söyler ve yine, hastalığında, "bir adama sattığı, şeyin bedeli olan bin dirhemi aldığım da" ikrar ederse; onu aldığını ikrar etmesi de sahih olmaz. Fakat o, diğer borçlusu ile onun arasında yarı yarıya taksim edilir.

İzinli köle hastalanır; sıhhatli iken de borcu bulunursa; alacaklı­ların bir kısmına verip, bir kısmına vermemesi caiz olmaz. Mebsût'ta da böyledir.

İzinli bir köle, hastalığında, "bin dirhem borcu olduğunu" söy­ler; sonra da, "bir başkasından bin dirhem emânet aldığını" ikrar eder ve ölür; elinde de, emânet diye söylediği bin dirhemden başka bir şeyi bulunmazsa; o emânet, alacaklı ile emânet sahibi arasında yarı yarıya taksim edilir. Hür bir adam gibi...

İzinli köle, sıhhatli iken borçlu bulunur ve hastalanır ve yine sıh­hatli hâlinde, başka bir adamda, vacip olan bir alacağı daha olur ve onu aldığını da ikrar ederse; bu ikrarı sahih olur ve o borçlu borcundan beri olur.

Keza, sıhhatli iken olan alacağını, aldığını ikrar eder;.üzerinde de hasta iken borcu bulunursa; alacağını aldığını ikrar etmesi şahindir.

Bu, izinli köle, sıhhatli iken ikrar eylemişse böyledir. Fakat, hasta­lanınca, "alacağını aldığını" ikrar ederse; sıhhatli iken de borçlu ise; alacağını aldığını söylediği sahih olmaz. Borçlu olduğu şahsın borcun­dan da beraat etmiş olmaz. Muğnî'de de böyledir.

îzinli köle, hastalanır; "bir adama sattığı şeyin bedeli olan bin dirhemi aldığını" da ikrar eder; köle de borçlu olmadığı gibi, ondan başka malı  da bulunmaz;  sonra da  "kendi nefsinin,  bin dirhem borcu olduğunu" söyler ve ölürse; alacağını afdı* im ikrar etmesi caizdir.

Şayet,, borcunu kendisi ikrar etmediği hâlde, şahitlerin gözü önün­de, bu borç kendisine sabit olursa; o takdirde, alacağım aldığı ikrarı bâtıl olur. Çünkü, muayene ile üzerine vacip olan borç, açık borç gibidir. Şahitlere töhmet yoktur. Ve istifa ikrarı bâtıldır (= geçersizdir). Meb­sût'ta da böyledir.

Bir efendi, izinli kölesinin cariyesini satıp, parasını da aldığın­da, bu köle, "onun satılmasını, kendisinin sövlediğini" ikrar ederse; ona tazminat gerekmez.

Şayet inkâr ederse, tazminat gerekir. Bu, câriye duruyorsa böyledir.

Eğer, câriye zayi olmuşsa; sahih olan, kölenin tasdik olunmamasıdır. Şayet köle, efendisini yalanlarsa; cariyenin kıymetini efendisi taz­min eder.

Fakat izinli köl'e: "O emretmedi; satılması için ben izin verdim." derse; bu sözü kabul edilmez. Ve efendi tazmin edici olarak kalır.

Keza, alacaklıları onu sattıktan sonra, ikrar ederse; ikrarı sahih ol­maz. Muğnî'de de böyledir.

İzinli köle, çok borçlu olur ve cariyesini, efendisinin oğluna ve­ya babasına yahut mükâtebine veya ticarete izin verilmiş borçlu veya borçsuz kölesine, kıymetinden fazla ücretle satar; müşteriye teslim et­tikten sonra da, "onun parasını aldığını" İkrar ederse; bu ikrarı caiz olur.

Yalnız, mükâtebi ve kölesi için olan ikrarı caiz olmaz. Bu hususta kölenin vekili köle menzilindedir.

İzinli kölenin oğlu hür olur ve babası olan kölenin malını helak eder veya bu işi, kölenin karısı, mükâtebi, babası, borçlu veya borçsuz olan kölesi yapar; izinli köle de "helak eden şahıstan, bedelini aldığını" ikrar ederse; sözü tasdik edilmez. Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre —izinli köle, ister borçlu olsun isterse olmasın— böyledir.

İmâmeyn'e göre ise, sözü tasdik edilir.

Malı zayi eden şahıs, izinli kölenin kardeşi olursa; kölenin o ma­lın bedelini, ondan aldığını ikrar etmesi caizdir.

Köle ikrar ettikten sonra kardeşine yemin ettirmek yoktur. Mebsûi'ta da böyledir.

Efendisi, izinli köleye: "Kölesini satmasını" emreder; o da sat­tıktan sonra; "müşteriden, bedelini aldığını" söylerse; efendisi ona ye­min verir. Eğer yemin ederse; tazminat gerekmez.

Şayet yemin edemezse, onu tazmin eder. Muğnî'de de böyledir.

Bir kimse, kıymeti bin dirhem olan kölesini, ticârete izinli kılar; o da bin dirhemi efendisine öder; sonra da efendisi, 'onda, bin dirhem alacağının olduğunu" söyler; izinli köle de bunu ikrar eder; bilâhare de, efendisi onu azâd ederse; bu durumda, o köleye dirhem veren muhay­yerdir: İsterse, kölenin efendisine, onun kıymetini tazmin ettirir; ister­se, alacağını köleden alır.

Eğer efendi tazminatta bulunmuşsa, diğer birinin.efendiye ve köle­ye bir diyeceği olmaz.

Şayet alacaklılar, köleden alırlarsa; o taktirde, ikrar olunan zat, kö­lenin kıymetini efendiye ödetir.

Şayet efendi, "kölenin üzerinde, iki bin dirhem borç olduğunu" söyler; onun üzerinde de bundan başka hiç borç bulunmaz ve köle de bunu inkâr eder; sonra da kölenin üzerinde kendi ikrarı veya beyyine ile, bin dirhem borç bulunursa; bu durumda o köle satılır. Ve, borcuna bedel verilir. Mebsût'ta da böyledir.

Efendinin, kölesinin borçlu olduğunu söylemesi —her ne kadar, köle onu yalanlasa bile— s"ahih olur. Ve alacaklılar, kölenin tam kıy­metini" alırlar. Eğer köle azâd edilirse, o taktirde, kıymetinin en az sevi­yede olanım alırlar. Suğrâ'da da böyledir.

Şayet, izinli kölenin kıymeti, iki bin beş yüz dirhem olur, ve bu köle, "üzerinde, bin dirhem borç bulunduğunu" söyler; sonra da efen­disi, "bin dirhem borçlu olduğunu" ikrar eder ve bu köle iki bin dirhe­me satılırsa; gerçekten alacaklılar alacağının tamamını alırlar.

Bu köle, satılmaz da azâd edilir; kıymeti de bin beş yüz dirhem olur­sa; alacaklılara, kıymetini —itk sebebiyle— tazmin eder (- öder). Bu kıymet, kölelik maliyetinin kıymetidir

Şayet köle satılırsa, aralarında beşte bir olarak taksim edilir ki, her birine altı yüz dirhem isabet eder. Ve o iki alacaklı, alacakları olan dör-deryüz dirhem için, köleye müracaat ederler.

Köleye, ikrarda bulunan efendisi de, iki yüz dirhem için, müracaat eder.

Alacaklılar, dilerlerse efendiyi bırakıp, borcu için, köleyi takip ederler.

Şayet, onu takip eder de, iki bin dirhemlerini alırlarsa; efendi de beş yüz dirhemi ikrar etmişse; o beşyüz dirhem için, ona müracaat ederler.

Şayet, kölenin kıymeti bin dirhem olur ve bu köle, "bin dirhem, borcunun olduğunu" söyler; sonra da efendisi, "bin dirhem borcunun olduğunu" ikrar eder; bilâhare de bu kölenin kıymeti artar ve iki bin dirhem olur, sonra da bu köle, bin dirhem daha borç ikrar eder ve iki bin dirheme satılırsa; parasının tamamı, hasseten kölenin ikrar eylediği alacaklılara verilir.

Şayet, efendisi onu azâd ederse; onun kıymetini tazmin eder. Kö­lenin ikrar eylediği alacaklıları, köleyi takip etme yolunu ihtiyar ederler ve efendinin verdiği kıymetten de vazgeçerlerse; efendisi alacağının ta­mamını alır.

Eğer, kölenin kıymeti, bin beş yüz dirhem olur ve efendisi ctfia kar­şı, bin dirhem borç ikrar etmiş bulunur; sonra da arası açık olrr/ak üze­re, bin dirhem daha borç ikrar etmiş olursa; o, öncekiler arasında üçte birlidir ve önceki bin, sonraki beşyüz olarak kabul edilir.

Eğer kölenin kıymeti bin dirhem idiyse, bu kıymet, önceki île, ara­sında üçte birdir. Önceki bin üçe taksim edilirse böyledir. Aralarında sabit olan miktarca alacaklarını alırlar; sonra da kıymetinin tamamı için, efendisine müracaat ederler.

Eğer efendi, kelimeleri muttasıl ikrar eylediyse; bu kölenin bedeli­ne ortak olurlar.

Eğer efendisi, bu köleyi azâd eder ve kıymetine de uyarsa, bu köle­ye, kıymeti kadar için müracaatta bulunur.

Eğer efendisi köleyi azad edip, kıymetine tâbi olur; sonra da ala­caklılar, —alacakları için— kölenin kıymetine müracaat ederlerse onu alırlar.

Şayet kölenin kıymeti bin dirhem olur ve efendisi, onun üzerinde bin dirheminin olduğunu söyler; sonra da bin dirhem borç daha ilâve edilir; bu kölenin kıymeti de yükselip iki bin dirhem olur; bilâhare de, köle bin dirhem daha borç ikrarında bulunur ve bu köle, iki bin dirhe­me satılırsa; bu iki bin dirhem, önceki ile sonraki ikrar eylediği alacak­lıları içindir. Onu yarı yarıya alırlar. Ortadakine bir şey yoktur.

Şayet ikibin beş yüz dirheme satıldı ise, önceki ile sonraki, alacak­larını alırlar; kalan da ortadaki alacaklının olur.

Efendisi, onu azâd eder; kıymeti de iki bin dirhem olursa; onun kıymetini, önceki ve sonraki alacaklı alır; ortadaki alacaklıya bir şey yoktur.

Kıymeti iki bin beş yüz dirhem olan izinli bir köleyi, efendisi azâd eder; onun kıymetinin iki bin dirhemini Önceki ve sonraki alacaklıları alır. Beş yüz dirhemini de ortadaki alacaklı alır.

Şayet kölenin kıymeti, bin beş yüz dirhem olur ve önce efendisi "bin dirhem borcunun olduğunu" söyler; sonra "bin"; sonra da "iki bin dirhem borcu olduğunu" söyler; köle de üç bin dirheme satılırsa; önceki alacaklı, bin dirhemini tam alır. Keza, ikincini de tam alır; geride bin dirhem kalır; onu da üçüncü alacaklısı alır.

Eğer, ondan bin dirhemi çıkarılırsa; geride kalan, üçte iki olur: Onun üçte birini, birinci alacaklı, üçte birini de ikinci alacaklı alır.

"Kölenin üzerinde iki bin dirhem borç olduğunu" bu köle, efen­disi ile birlikte söylerse; kölenin bedeli ve malı, o iki alacaklının arasın­da, yarı yarıya taksim edilir.

Şayet, kölenin elinde büşyüz dirhem mal olur; köle de "üzerinde bin dirhem borcu olduğunu*' ikrar eder; sonra da, efendisi' 'iki bin dir­hem borcu olduğunu" söyler; bilâhare de köle, "bin dirhem borcu olduğunu" söylerse; efendinin söylediği borç, kölenin bedeline ve ka­zancına katılmaz. —Ancak, beşyüz dirhem hariç.—
Şayet efendisi, kölenin söylemesinden önce söylemiş olsaydı; köle­nin bedeli ve malı aralarında dört sehim olurdu: iki sehmi, efendinin söylediği alacaklının olur; geri kalanı da, kölenin iki alacaklısının olur­du. Mebsût'ta da böyledir. [9]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..