9- MEZUN, MAHCUR SABÎ VE BUNAK KİMSELER HAKKINDA ŞEHÂDET

İzinli bir köle, ticâretten dolayı muhkeme olduğunda, bunun hak­kında şehâdet makbuldür. Efendisinin bulunmasına itibar edilmesi ge­rekmez. Fetâvâyi Kâdîhân'da böyledir.

İzinli bir kölenin gasbeylediği veya bir emâneti zayi yahut inkâr veya ikrar eylediği hakkında iki şahidin şehâdetiyle hükmedilir. Veya, alımına, satımına icâresine iki şahit şehâdette bulunur; köle de onu in­kâr eder; efendisi de huzurda olmaz ise, kölenin üzerine yapılan şehâ­det kabul edilir ve hâkim ona karşı hükmünü verir.

İzinli kölenin yerinde izinsiz köle olmuş olsa; iki şahit de, onun "bir başkasının malını zayi ettiğine" veya "gasbettiğine" şahitlik ya­parlarsa efendisi huzurda olmaması hâlinde, şehâdetleri kabul edilmez ve o köleye bir şeyle hükmedilmez.

Âlimler şöyle buyurmuşlardır:

Mes'elenin ma'nasi; "şehâdetleri makbul olmaz." demek; "efen­disi gelene kadar geçerli olmaz" demektir. Bu köle, azâd edilmiş olsa bile, sorumlu tutulur.

Burda, efendinin bulunması şart olduğu gibi, kölenin bulunması da şarttır. Mnğnî'de de böyledir.

Şahitler, bir köle hakkında gasp, itlaf, emâneti zayi veya müdâ-rabe gibi şeylere dâir şehâdette bulunurlar ve şehâdetleri ikrar yoluyla değil de, bizzat görmek üzere olursa; şehâdetleri makbul olur. Hâkim, onun aleyhine hükmeder ve zayi ettiği şeyleri tazmin eder. İmâm Ebû Ha-nîfe (R.A.)'ye göre ise azâd edilinceye kadar, aleyhine hükmedilmez. Fe­tâvâyi  Kâdîhân'da  da böyledir.

Şayet, iki şahit izinsiz bir köle hakkında, ikrarına dâir şehâdette bulunurlarsa; efedisi ister hazır olsun; ister olmasın, bu hususta —azâd olana kadar— bir şeyle hükmedilmez. Azâd edildiği zaman şahitler lâ­zım olurlar. Şayet aleyhine "karsden bir adam öldürmek" veya "muh-sine bir kadına zina iftirası yapmak" yahut zina, içki içmesi gibi şeyleri ikrar eylediğine şahitlik yaparlar, köle de bunları inkâr ederse; bu şehâ­det, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ile İmâm Muhammed (R.A.)'e göre, kabul edil­mez; efendisi huzurda yoksa; ikrardan.dönünce amel olunacaklar hak­kında şahadeti kabul edilmez. İkrahdan dönünce onunla amel olunma­yacaklar hakkındaki, (krsas gibi gazf gibi hallerde) şehâdetleri makbul olur. Muğnî'de de böyledir.

Babası veya babasının vâsisi tarafından kendisine izin vermiş olan bir sabî de izinli köle durumundadır. Üzerine yapılan şehâdet dinlenir. Ve ticâret tazminatı gerekir.

Şayet izin verin huzurda olmaz ise, bunak hakkındaki cevapda böyledir. Muhıyt'te de böyledir.

Şayet izinli bir sabî veya bunak üzerine "kasden adam öldürdü." veya "kazf eyledi." hayut "zina yaptı." veya "içki içti." diye şahitlik yapılsa; bu şehâdetler —her ne kadar izin veren huzurda olsa bile— ka­bul edilmez.

Adam öldürme hakkında ise, eğer izin veren huzurda ise, şehâdet­ler kabul edilir ve onun baba tarafı akrabasına diyet cezası hükmedilir. Şayet izin veren huzurda yoksa şehâdet kabul edilmez.

Şahitler, sabî ve bunağın ikrarı üzerine şehâdette bulunurlarsa; bizim söylediğimiz sebeblerden bazılarına göre şehâdetleri —ister izin veren hazırda olsun isterse hazırda bulunmasın— kabul edilmez. Zehıy-re'de de böyledir.
İzinli bir köle üzerine, "on dirhem aldı." diye şehâdette bulu­nurlar veya daha fazla hakkında şahitlik yaparlar; kendisine suç isnâd edilen de onu inkâr ederse; efendisi huzurda ise, bi'1-icma eli kesilir.

Eğer efendisi huzurda yoksa, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Muhammed (R.A.)'e göre, eli kesilmez; tazminat yaptırılır. Muğnî'de de böyledir.

Şayet şahitler, on dirhemden daha az hakkında şehâdette bulu­nurlarsa; efendisi ister hazır olsun; ister olmasın şahitlikleri kabul edi­lir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Eğer şahitler, o izinli kölenin "on dirhem veya daha fazla çaldı­ğı hakkmdakHkrarına" şahitlik yaparlar; köle da inkâr ederse; hâkim, —elinin kesilmesine değil— tazminat cezası ile hükmeder. Moğnî'de de böyledir.

Şahitler, izinsiz bir köle hakkında: "On dirhem çaldı." diye şa­hitlik yaparlar; o da inkâr ederse; efendisi hazır .olana kadar ona hükmedilmez.

Efendisi huzurda olunca; ona, "elinin kesilmesi, çaldığı da duru­yorsa, onun reddi ile hükmedilir; tazminat ile hükmedilmez.

Şayet şahitler, "izinsiz kölenin, on dirhem çaldığını ikrar ettiği" üzerine şahitlik yararlarsa; bu durumda hâkim, onların beyyinelerini ka­bul eylemez; el kesmekle ve mal ödemekle de hükmeylemez. Eğer, efendisi huzurda ise, onun hakkında, efendisine de mal iîe —o köle satılıp, veri­lene kadar— hükmedilmez.

Bu köle, ancak azâd edildikten sonra sorumlu tutulur. Muhıyt'te de böyledir.

İzinli sabî ve bunak üzerine yapılan "on dirhem hırsızlık şehâdeti" izin veren olmasa da kabul edilir.

Hırsızlıklarına âît olan ikrarları ğzerine yapılan şehâdet ise, asla ka­bul edilmez. Fetâvâyî Kâdîhân'da da böyledir.

Bir müslüman, kâfir olan kölesine ticâret izni verdiğinde; o da şa­rap ve domuz satın alCdsa; işte o caizdir. İster borçlu olsun; ister olma­sın farketmez.

Şayet lâşe veya kan satın alır veya kâfire faizle mal satarsa; işte bu bâtıl olur.

Eğer, onun gasbedilen veya emânet bir şeyi zayi ettiğine dair, iki kâfir şehâdette bulunurlar veya satışına; icâresine veya ikrarına şahitlik yaparlar; efendisi de bunları inkâr ederse; bunların şehâdetleri isthsâ-nen caizdir.

İzinli kâfir ve çocuk da böyledir. Ona, müslüman efendisi veya onun babası veya dedesi izin verirlerse, ticâret için aynısıdır.

Şayet izinli köle müslümanolurda efendisi kâfir olursa, o köleye karşı iki kâfirin şehâdeti caiz olmaz.

İki kâfir şahit, izinsiz ve kâfir bir köle hakkında gasb üzerine şa­hitlik yaparlar; o kölenin efendisi de müslüman olursa; şahitlikleri age-çersizdir. (- bâtıldır.)

Şayet, efendisi kâfir olmuş olsaydı, şehâdetleri caiz olurdu.

Müslüman bir efendi, kâfir olan kölesine, ticâret izni verir; o da hatâen bir suç işler veya kasden bir adam öldürürse yahut zina eder ve­ya, namuslu kadına "zınâ etti." diye iftira eder ve iki kâfir, buna şahit­lik yaparlar veya zinasına, dört kâfir şahitlik yaparlar; kölenin efendisi de bunları inkâr ederse; bu durumda şehâdetleri bâtıldır. (= geçersizdir)

Keza, köle müslüman olur; efendisi ise, kâfir bulunursa; kâfir­lerin bu köleye karşı şehâdeti bâtıldır. (— geçersizdir.)

Müslüman bir efendi, kâfir olan kölesine, ticâret izni verir; iki kâfir de, onun, on dirhem veya daha az bir şey çaldığına şahitlik yapar­larsa, ona tazminat cezası verilir. İster efendisi hazır olsun, isterse ol­masın eli kesilmez.

Şayet köle müslüman, efendisi ise kâfir olursa; bu durumda kâ­firlerin şehâdetleri bâtıldır.

Eğer müslüman bir efendi, kâfir olan kölesine ticâret izni verir; ona da iki kâfir şahitlik yaparlar ve: "Bin dirhem borcu var." derler; o da, onu inkâr eder ve onun bir müslümana, veya bir kâfire, bin dirhem borcu olursa; o şahitlerin şehâdetleri caizdir.

Şayet efendi, müslüman, kölesi ise, ticârette izni olmayan bir kâfir olur ve iki kâfir, müslüman için "bin dirhem gasbeyledi." der; iki müs­lüman da bir kâfir için, "bin dirhem gasbeyledi." derlerse, bin dirhem, kâfire hükmedilir. Sonra ona, müslüman da ortak olur. Müslümanın borcunun yarısı kalır; o, azâd edildikten sonra alınır. Muğnî'de de böyledir.

Müslüman bir adam, kâfir olan kölesi hakkında, iki kâfir, "onun, bir müslümana bin dirhem borcu vardır." diye şehâdette bulunurlar "gas-bını ikrar eyledi." diye hâkim hükmeder; köle bin dirheme satılır ve borç­lusuna verilir; sonra da, "bu kölede, bin dirhem daha borç vardır." di­ye —köle satılmadan önce— iddia edilir; buna da iki müslüman şahit­lik ederlerse; bu durumda hâkim, kâfirlerin şahitlik yaptığı alacaklıdan, o bin dirhemi alıp, iki müslümanın şahitlik yaptığı alacaklıya verir.

Şayet, ikinci alacaklı da kâfir ise, öncekinden yarısı alınıp ona verilir.

Eğer önceki alacaklı kâfir olurda, onun şahitleri müslüman olur­sa; ikinci alacaklı, müsîüman olsun veya kâfir olsun veya şahitleri kâfir olsun, yine öncekinden yarısı alınıp ikinciye verilir.

Bir adam, kâfir olan kölesine ticâret izni verir; o da alır satar; sonra da müslüman olur ve başka iki adam da onda alacaklarının oldu­ğunu iddia ederler; onlardan birisi, "bin dirhem alacağı olduğuna" dâ­ir iki kâfir şahit getirir; —kendi kölesi de kâfir olduğu hâlde—; diğer adam da, aynı şekilde "bin dirhem alacağı için" iki müslüman şahit ge­tirirse; iddia edenler de, efendi de ister müslüman olsun; isterse kâfir olsun, müslüman şahitlerin şehâdetleri caiz olur. Şahitleri kâfir olana bir şey yoktur.

Müslüman veya zimmî olan bir kimse, kâfir olan kölesine, ticâ­ret izni verir; müslüman iki şahit de, "onun, bir müslümana borcu olduğuna" şahitlik yaparlar; iki zimmî şahit de, "onun, bir müslüma­na borcu olduğuna" şahitlik yaparlar; iki güvenceli şahit de "onun, bir müslümana borcu olduğuna" şahitlik yaparlarsa; işte bu durumda, hâ­kim iki güvencelinin şehâdetlerini ibtâl eder ve iki müslüman ile, iki zimmî şahitlerin şehâdetiyle hükmeder.

Sonra, o köle satılır. Önce müslüman şahitlerin şehâdetiyle hük­medilen alacaklıya verilir.

O hakkını aldıktan sonra, artarsa; zimmîlerin şahitlik yaptığı kim­seye verilir.

Ondan da artarsa, efendisinin olur.

Şayet efendi harbî ise; veya efendi de, kölesi de harbî ise mes'ele hâli üzeredir. Borcun tamamı köleye hükmedilir; köle satılır ve önce şa­hitleri müslüman olan borçlusundan başlanır; artarsa, şahitleri zimmî olan borçlusuna verilir; sonra da artanı harbî olana verilir.

Şayet, alacaklıların tamamı zimmî iseler, mes'ele hâli üzeredir. Önce, şahitleri müslüman olan alacaklı, alacağını alır; sonra, şahitleri zimmî olan alır; artarsa, onu da şahitleri harbî olan alır.

Alacaklıların tamamı güvenceli kişilerse, onlara tahsis edilir. Şayet efendi, müslüman veya zimmî köle de harbî ise ve bu harbî dâr-i İslâm'a güvenceli girmiş; efendisi de onu satın almış ve ona ticaret için izin ver-mişse; mes'ele aynıdır? Yani harbîlerin onunla ilgili şahitlikleri kabul edilmez.

Bir harbî, bizim yurdumuza emniyetle girer; onun da yanında bir kölesi olur ve ona, ticâret için izin verirse; güvenceli iki şahidin onunla ilgili şehâdeti —efendisine karşı şehâdetlerinin caiz olması gibi— caiz­dir. Mebsût'ta da böyledir.

Bir müslüman için, bin dirhem üzerine, iki harbî bizim yurdu­muza güvenceli olarak girmiş bir ticâret kölesine karşı şahitlik yapar­lar; bir zimmî için de, bin dirheme, iki zimmî şahitlik yaparlar; bir har­bî için de iki müslüman şahitlik yaparlar ve bu köle, bin dirheme satılır­sa, o bin dirhem harbî ile zimmî arasında yan yarıya taksim edilir. Son­ra da harbînin aldığının yarısını müslüman alır. Muğnî'de de böyledir.

Zimminin şahitleri, harbî, müslümanın şahitleri ise, iki zimmî olur­sa; mes'ele hâli üzredir: Kölenin parası müslüman ile harbî arasında yarı yarıyadır; harbîye isabet edenin yarısını ise zimmî alır. Mebsût'ta da böyledir.

Bir zimmî için, iki müslüman şahitlik yapar; bir harbî için de iki zimmi şahitlik yaparlar; bir müslüman için de, iki harbî şahitlik yapar­larsa kölenin bedeli, zimmî ile harbî arasında yan yarıya ortak olur. Sonra da harbînin aldığının yansını, müslüman alır. Muğnî'de de böyledir.

Bir köle borçlanır; efendisi de: "O izinsizdir." der; alacaklıları da: "O izinlidir." derlerse; efendinin sözü geçerlidir.

Alacaklılar, onun izinli olduğuna dâir iki şahit getirirler ve onlar­dan birisi: "Onun efendisi, ona, bez alıp satmaya izin verdi." der; di­ğeri de: "Buğday alıp satmaya izin verdi." derse; ikisinin de şahitlikleri caiz olur.

Şayet borç, bu iki sınıfın dışından ise, şahitlerden birisi: "Bez sa­tın almaya izinlidir." der; diğeri de*: "Efendisi bez alırken gördü ve men etmedi." derse; ikisinin şehâdeti de bâtıldır. (= geçersizdir)

Şayet onlardan birisi: "Buğday alırken gördü; men etmedi." der­se; ikisinin şehâdeti de bâtıldır.
Eğer ikisi de: "Bez satın alırken gördü de, efendisi onu ahm-satımdan men etmedi." derlerse; işte o satın alış, caizdir; köle de ticâ­rete izinlidir. Mebsûf'ta da böyledir. [12]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..