5- MÜDÂRABE MALINI (= SERMAYEYİ — ORTAKLIK İÇİN) İKİ KİŞİYE VERMEK

Bir adam, iki kişiye bin dirhemi —yan yarıya— verir; bunula iki bin dirhem değerinde bir köle satın alıp, onu teslim alırlar ve bu şahıslardan birisi, diğerinin emri olmaksızın, bu köleyi, bin clîrhem değerinde bir yer karşılığında satar; buna da, mal sahibi izin verirse, bu işlem caiz olur. Çalışan müdaribe karşı, kölenin kıymeti bin dirh^m(iir; mal sahibi, onu sermaye olarak alır; diğer bin dirhem de onun kârıdır. Mal sahibi, onun da yansını, kâr olarak alır; yansı da iki rniclarip arasında ortaktır. Âmil olan.mudarıbdan, kârdan olan hissesi kadarını düşer. Bu ise, bin dirhemin dörtte biridir. Kalanım borçlanır. Diğer müdaribin hakkı, mal sahibine katılır. Bundan imtina edemez.

Şayet mudanb o köleyi ikibin dirheme satar; buna da mal sahibi izin verirse; bu her iki müdarip adına da caiz olur. Satıcıya da tazminat gerekmez. Müşteriden iki bin dirhemi alır. Bu durumda, ikisr birden satmış gibi olur.

Şayet, iki bin dirhemden aza veya daha fazlaya satar mal sahibi de buna izin verirse, bu izin batıl olur.

Şayet, mal sahibi onu satar ve iki müdaripden birisi ona izin verirse; onu kıymetine satmış olması halinde— bu caiz olur.

Eğer kıymetinden aza veya çoğa satarsa, —ikisi de izin verene kadar— caiz olmaz.

Eğer iki müdaripden birisi, bizim söylediğimiz Hatlardan birine satar diğer müdarib de ona izin verir de; mai sahibi ise, izin vermezse, bu da —eğer insanlar aldanmış saymıyacak kadar noksana satmışsa__caiz olur.
Şayet insanlar aldanmış sayacak kadar noksana satarsa, 0 cai2 olmaz.

Bu, İmâmeyn'in kavlidir.

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, bu da caiz olur. Bu işlem, ikisi birlikte satmış menzilindedir. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adam, iki kişiye —yan yarıya— bin dirhem müdarabe vererek: "Re'yinizle amel eyleyiniz." der veya bunu demezse, bu iki kişi, yalnız alış-veriş yapamazlar.

Eğer onlardan birisi, sermayenin yarısıyla, arkadaşının izni olmaksızın çalışırsa o yarıyı zamin olur ve öder. Mebsût'ta da böyledir.

Bu şahıs, haram olması sebebiyle, yaptığı kârı tasadduk eder. Mebsût'ta da böyledir.

Şayet müdariplerden birisi, diğerinin izniyle çalışırsa, bu durumda tazminat yapmaz. Mal sahibi onların her birinden sermayeyi alır.

Çalışanın elinde kalan kâr, şartlan üzerine, mal sahibiyle müda-ribler arasında taksim edilir.

Mal sahibi, —muhalif olan müdarip kaçınırsa— sermayeyi, muvafık oln müdaripden alır.

Kârdan artanın yansını da mal sahibi alır. Dörtte birini, ise, muvafık olan müdarip alır. Muhalifin hissesi olan dörtte bire bakılır. Bu, kârdan hissesi kadar ise, ona verilir.

Bunun şekli şöyledir: Sermaye bin dirhem olduğunda, muvafık olan müdaribin elinde bulunan da bin beşyüz dirhem olsa (bin dirhemi kâr beşyüz dirhemi sermaye), (sermayeden) beşyüz dirhem de muhalif olan mudarib bulunsa, işte o zaman, mal sahibi sermayesi olan bin dirhemi alır; geride beşyüz dirhem kâr kalır. Onu da muhalifde olan beşyüz dirheme ilave edince, kâr bin dirhem olur. Bu kâr dört sehme ayrılır: İki sehmi, mal sahibinin; bir sehmi, muvafık; bir sehmi de muhalif olan müdaribin olur. O zaman, muhalifin kârdan hissesi ikiyüz elli dirhem olarak ortaya çıkar. Üzerinde de beşyüz dirhem alacak vardır. Kârdan nasibi kadar olan hesap edilir. (O ikiyüz elli dirhemdir) İkiyüz elli dirhemi geri verir. Muvafık olan müdaribin elinde bin dirhem varsa, beşyüz dirhemi muhalifde olan beşyüz dirhemin üzerine zammedilir. Kârın tamamı ikibin dirhem olur. İşte bu durumda muhalifin kârdan hissesi beşyüz dirhem olur. Bu da kendi üzerinde bulunan dirhemler kadardır. Bu durumda ona, bir şey vermek gerekmez. Eğer muvafık müdaribin elinde üçbin dirhem varsa, kâr ikibin dirhemdir; bu muhalifin üzerinde olana ilave edilince, kâr iki bin beşyüz dirhem olur. Ondan muhalifin nasibi dörtte biridir, (ki bu altıyüz yirmi beş dirhem eder.) üzerinde olan da beşyüz dirhemdir işte o zaman, ona yüzyirmi beş dirhem verilir. Onun hissesinin tamamı, kârdan hissesi, mal sahibi ile muvafık olan müdaribin arasında, ikisinin hisselerine karşılık üç bölük olur. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Şayet muhalifin elindeki zayi olmaz da, arkadaşının izniyle çalışanın elindeki zayi olursa, o zaman, muhalif olan müdarip, ser­mayenin yarısını öder; başkasını Ödemez.

Şayet müdaripler, müdarabe malı olan bin dirhemi alıp, aralarnda yan yarıya taksim ettikten, sonra onlardan birisi, bu yarı mal ile, bir köle satın alır; buna da arkadaşı izin vermiş olursa, onun izin vermesiyle, bu köle mi'darabe malı olmaz, Şayet, ikisi birden, bin dirheme bir köle satın aldıktan sonra, bu köleyi, onlardan birisi satar ve buna arkadaşının da izni olursa, caiz olur.

Keza, mal sahibi izin verirse, yine caiz olur. Mebsût'ta da böyledir.

İki müdarip, bir köle satın aldıklarında, onlardan birisi, onu bir yer mukabili veya bir cariye mukabili satar; arkadaşı ona izin vermiş olsa bile, bu kıyasen caiz olmaz; istihsanen ise caiz olur.

Arkadaşı izin vermediği halde, müşteri o yeri veya o cariyeyi tes -limalıp, onu bin dirheme sattıktan sonra,—müdaribin arkadaşı, izin verse, bu caiz olmaz ve o köle, müdarabe olarak geri verilir. Bu köle, bu iki müdaribin elinde olur. Satan müdarip o cariye veya yerin kıymetini öder; semeni de onun olur.
Şayet, arkadaşı cariyenin veya yerin satımına izin vermediği halde, mal sahibi izin verirse, bu durumda satış caiz olur ve o köleyi satan mü­darip, kıymetini mal sahibine öder; satın aldığı şey ise, kendisinin olur. Ve bu durumda müdarebe batıl olur. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir. [5]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..