2- FÂSİD OLAN KİTABET

"Efendi, mükâtebin rızası olmasa bile, kölenin kitabetini redde­debilir; cariyenin kitabetini ise, onun rızası olmadan reddeyleyemez." denilmiştir.

Köle ise, faside de olsun, caize de olsun, efendi razı olmasa bile kitabeti feshedebilir, Tahâvî Şerhi'nde de böyledir.

VelvâJicîyye'de şöyle zikredilmiştir:

Faside olan kitabette, köle kitabet bedeli ödenmiş ofsa bile, yine de azâd edilmiş olmaz. Efendisi ölür ve köle vârislerine kalır ve bu du­rumda bedeli ödenirse; bu köle azâd olur. Tatarhâniyye'de de böyledir.

Bir adam, kölesini, başkasının ölçülen, tartılan bir şeyi veya ara­zisine karşılık, mükâtep yaparsa; işte burda iki rivayet vardır: Zahir olanı, bu kitabetin fâsid olmasıdır. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir adam, kölesini bin dirhem vermesi ve kendisine bir yıl hiz­met karşılığ(âda mükâtebe yapsa, bu kitabet caiz olur.

Şayet bin dirhemle birlikte, devamlı hizmet karşılığı mükâtebe ya­parsa; bu kitabet fâsid olur. Bu köle, bin dirhemi ödeyince, —hizmet etmeksizin— azâd olmuş olur.

Eğer bin dirhem, onun kıymeti kadar ise, efendisinin bu kitabeti bozmak için onun kıymeti kadar ise, efendisinin bu kitabeti bozmak için bir yolu kalmaz.

Şayet kölenin kıymeti, bin dirhemden fazla ise, efendisi, o fazlalığı köleden alır. Serahsî'nin Mnhıyü'nde de böyledir.

Faside (- bozuk) olan kitâbetde, kıymet eğer müsemmanın ( = belirlenen bedelin) cinsinden ise, kitabet fasidedir. Şayet müsemmadan noksan ise, noksan olmaz. Eğer fazla ise, o fazlalık onun üzerine ekle­nir. Vikaye Şerhi'nde de böyledir.

Bir adam, kölesini, belirli miktardaki buğday veya arpa muka­bili mükâtep yapar; ve onun vasfını da "buğday, yaz buğdayı olacak; taze olacak veya eski olacak yahut orta halli olacak." gibi bir şey söyle­yerek belirlerse; bu vasıflarla akid yapılmış olur. Şayet böyle bir vasıf belirtmemişse, verilecek şey orta halli olacaktır. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, mükâtebin kazancından olan bir mal karşılığında, onu kitabete bağlasa (şöyleki: O köle, daha önce ticârete izinli olur ve onun kazancı bulunursa) burda iki rivayet vardır:

Bir rivayette, "caiz değildir." Çünkü; bu durumda efendi, bu kö­leyi kendi malı karşılığında mükâtebe yapmıştır.

Diğer rivayete göre ise; belirli bir mal karşılık olarak söylendiği için caizdir.

Şayet kitabet, o kölede bulunan dirhemler karşılığında yapılmış ol­saydı, muâvatatın tayini bulunmadığından, rivayetlerin ittifakı ile bu kitabet caiz olurdu. Tebyîn'de de böyledir.

Kitabet bedeline bir hak sahibi çıkar ve bu bedel akidde belirli olmayan bir şey olursa; kölenin, o şeyin mislini ödemesi gerekir. Bu be­del bir hayvan veya bir yer ise, köle, onun kıymeti için, efendisine mü­racaat eder. Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un ka­villeridir. Tatarhâniyye ve Tecrîd'de de böyledir.

Bir adam, elinde bulunan bir köleyi, bit cariyeye karşılık olarak mükâtebe eder ve köle, cariyeyi efendisine verir; o da bu cariyeye cima' edince, ondan bir çocuk doğar; sonra da bu cariyeye bir sahip çıkarsa; bu hak sahibi olan onu alır. Efendinin mehir vermesi gerekir. Çocuğun kıymetini de öder. Sonra da bu efendi, —mehir için değil de— çocuğun kıymetini tazmin ettirmek için mükâtebe müracaat eder. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adam, bir kölesini, bir elbise veya bir hayvan yahut bir ev karşılığında mükâtep ederse, bu durumda kitabet akdi yapılmış olmaz. Mükâtep ödeme yapsa bile, yine azâd olmaz. Çünkü elbise, ev, ve hay­vanın nev'i belirsizdir.

Şayet bir kimse, kölesini, her evi bir elbise veya câriye yahut bir at karşılığında mükâtebe ederse; bu kitabet caiz olur. O mükâtep, bun­lardan, orta dereceli birisini ödemekle azâd edilmiş olur. Bu kimse, or­ta halli bir köleyi getirirse, efendi onu kabule cebredilir. Bedâi"de de böyledir.

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, orta hâl, kıymetinin kırk dirhem olmasıdır. İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) ise: "itibar piyasaya göredir; kıymeti­ne bakılmaz." buyurmuştur.

Her iki kavil de sahihdİr. Kâfi'de de böyledir.

Bir adam, bir kölesini, kendi kıymeti karşılığında mükâtebe kıl-sa; bu kitabet fasidedir. Şayet onu öderse, azad olmuş olur ve ona bîr şey gerekmez.

Bundan sonra, her ikisinin de doğruladığı bir kıymet tesbit ederler.

Şayet, bu kıymette ihtilaf ederlerse, mukavvimlere müracaat eder­ler. İki kişi ittifak ederlerse, o kıymeti kabul ederler. Şayet, mukavvim-ler de ihtilaf ederler ve biri "bin dirhem"; diğeri "bin on dirhem." der­se; en yükseğini vermedikçe azâd edilmiş olmaz. Sirâcfi'l-Vehhâc'da da böyledir.

Bir efendi, kölesine; "Seni mükâtebe kıldım." der; bedelini söy­lemeyip susarsa; bu kitabet akdi, üç imamımıza göre de asla sahih ol­maz. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, bir kölesini, (iki habeşli köie*gibi...) vasıflı köleler kar­şılığında mükâtebe ettiğinde köle temin edip teslim ederse, azâd olunur. Bu caizdir. Mebsût'ta da böyledir.

Ber efendinin, kölesini inci veya yakut karşılığında mükâtebe et­mesi hâlinde, bu kitabet akdi sahih olmaz. Keza, bu efendi, o şeylerin bedeline   karşılık   mükâtebe   yaparsa,   —burda   da   cehalet   fazla olduğundan— yine akid sahih olmaz. Çünkü; bu durumda da inci ve yakutun nev'inde ve miktarında cehalet vardır. Bedâi"de de böyledir.

Bir adam, kölesini bir köle karşılığında, mükâtebe yapar; o da, o köleyi temin edip verir; sonra da efendi, o kölede büyük bir kusur bulursa; misli için mükâtebe müracaat eder. Mebsût'ta da böyledir.

Bir efendi, cariyesini bir dirhem karşılığında mükâtebe yapar; ve her doğurduğu çocuğun da kendisinin olacağını veya azâd olduktan sonra da kendisine hizmet edeceğini şarta bağlasa, bu kitabet fasidedir. Hızanetü'l-Müftîn'de de böyledir.

Bir:efendi, kölesini, bir ev veya bir yer karşılığında mükâtebe et­se, bu caiz olmaz. Çünkü, kendisi karşılığında akid yapılan şey muay­yen değildir; vasıfları meçhul durumdadır. Mebsût'ta da böyledir.

Bir efendi, cariyesine —mükâtebe olduğu sürece— cima etmek .vsya bu süre içinde bir defa cima etmek üzere, bin dirheme mükâtebe eylese, bu kitabet fâsiddir.

Şayet câriye, bin dirhemi öderse, bütün âlimlerimize göre azâd edil­miş olur.

Bu câriye, bin dirhemi öder ve azâd edilirse onun kıymetine bakı­lır. Şayet bu cariyenin kıymeti bin dirhem ise, efendisinin ona karşı onun da efendisine karşı yapacağı bir şey yoktur.

Eğer kıymeti bin dirhemden fazla ise, efendisi o fazlalığı ondan ister.

Şayet, kıymeti bin dirhemden noksan olur; kendisi de bin dirhem ödeyerek azad edilmiş bulunursa kıymetinden fazla olan miktar için, efen­disine müracaat edebilir mi?

İmamlarımızın üçü de: "Müracaat edemez" buyurmuşlardır. Bedâi'Me de böyledir.

Şayet önce efendisi ona cima etti; sonra da o kitabet bedelini ödedi ise, bu durumda efendisinin mehir vermesi gerekir.

Bir adam, hâmile olan cariyesini mükâtebe ettiği zaman, onun karnındaki de —ister söylesin, isterse söylemesin— kitabete dâhildir.

Şayet karnmdakini istisna kılarsa, bu kitabet caiz olmaz. MebsûtHa da böyledir.

Bir efendi, kölesini, —belirsiz miktardaki— dirhemler karşılığında mükâtebe ederse, bu Kitabet fasidedir. Ancak, köle üç dirhem öderse, o azâd olunmuş olur ve kıymetini ödemesi gerekir. Sirâciyye'de de böyledir.

Bir efendi, cariyesini, bin dirhem karşılığında mükâtebe eder; câriye de onu ödemekte olduğu hâlde, yalnız aylardan birinde âciz kalıp ödeyemez ve buna karşılık yüz dirhem daha şart koşarsa, işte bu kita­bet de fasidedir. Mebsnt'ta da böyledir.

Bir kimse, kölesini, karşılığını aylık taksitlerle ödemek üzere, bin dirheme mükâtebe yaptığında; be mükâtep, bir aylığını ödeyemese, ki­tabet faside olur.

Âlimlerimiz: "Sahih olanı, —öncekinin dışında— ikinci kitabetin fâsid olmasıdır." buyurmuşlardır.

Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre böyledir.

İmâmeyn'e göre, her ikisi de caizdir. Serâhsi'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Nevâzil'de şöyle zikredilmiştir: Bir adam, iki kölesini, bin dirhe­me mükâtebe yaptığında, bunlardan biri bin dirhemi öder; sonra da efen­di, onlardan birisine, kitabet bedelini bağışlarsa; ikisi de azâd edilmiş olur.

Sonra da, kabul etmezse, kitabet avdet eder ve efendi onlara bin dirhem borçlu olur.

İmâm Ebû Hanîte (R.A.)'ye göre her ikisi de hür olurlar. Müzmerât'ta da böyledir.

Bir adam, cariyesini, bin dirhemi ne zaman öderse, o zaman ve­ya ekin biçimine kadar ödemek üzere yahut benzeri bir şekilde mükâte­be yapsa; vakti belirsiz olmasına rağmen, bu kitabet akdi istihsânen ca­iz olur.

Eğer, bunu vermeyi tehir ederse (= geciktirirse) cariye o malı vere­ne kadar, efendisine helâl olur. Onun için, acele verip hürriyetine ka­vuşması en iyi olanıdır. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adam, bin dirhem değerindeki bir kölesini, bin dirhem karşı­lığında mükâtebe yaptığında, köle onu öderse, azâd edilmiş olur.

Efendinin, bu kölede, bin dirhem, başka bir alacağı olsa bile, bu kitabet akdi caizdir. İş, efendinin dediği gibi olur. Yani, bu köle önce kitabet bedelini ödeyip azâd olur; sonra da borcunu öder. BedâT'de de böyledir.

Bir adam, kölesine: "Seni, şu dirhemlerden bin dirheme karşılık mükâtebe kıldım." der; dirhemler de o dirhemlerden olmayıp, onlar gibi başka dirhemler olursa; bu kitabet caiz olur. O şart ise boştur.

Bir adam, cariyesini, kendisi veya bu câriye muhayyer olmak kay­dıyla mükâtebe etse, bu akid caizdir.

Şayet, bu câriye doğum yaparsa, çocuk da annesiyle birlikte mü­kâtebe olur.

Erkek muhayyer iken; veya kadın, muhayyere iken ölürse, —satışta olduğu gibi— ölenin muhayyerliği düşer.

Çocuğa gelince, eğer efendi muhayyerliği sırasında onun yarısını azâd eylemişse, bu durumda, —onunla ilgili— kitabet feshedilmiş olur. Tamamını azâd eylemiş gibi, kitabet feshedilince de İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre onun yarı kıymeti vardır.        

Efendisi çocuğu azâd ederse, bu hâl de, kadının kitabetini fesheder.

Şayet muhayyerlik kadında ise, efendisinin azâd etmesiyle, çocuk ıtk edilmiş olur. O yüzden de kadının kitabet bedelinden bir şey nok-sanlanmaz. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adam, cariyesini üç gün muhayyer kalmak üzere mükâtebe ettiğinde, bu câriye bir çocuk doğurur ve efendisi onu satar veya bağış yapar yahut azâd ederse, bu caizdir. Tasarrufâtı da caizdir. Ancak, bu durumlarda kadının kitabeti bâtıl ( = geçersiz) olur. Hızânetü'l-Müftîn'de de böyledir.

Bir harbî, dâr-i harb'de kölesini mükâtep ettikten sonra, her iki­si de müslüman olurlar veya birisi zimm? kalır ve bunlar güvenceli ola­rak çıkarlar; köle ise, bu durumda zinımînin elinde kalır ve mükâtebe olup olmadığı hususunda husûmete düşerlerse (= da'valaşırlarsa) — dâr-i harb'de olduğu gibi— azadı da, tedbîri de, mükâtebesi de bâtıl (= geçersiz) olur.

Bu, ikisinin beraberce, dâr-i İsâm'a çıkmaları hâlinde böyledir. Sâyet mükâtebe ettikten sonra, köle müslüman olarak dâr-i harb'-den çıkarsa, kitabet bâtıl; bu köle hür olur.

Bir müslüman tüccar, dâr-i harb'de, bir kölesini azâd eder; veya mükâtep kılar yahut müdebber ederse; bunlar istihsânen caizdir.

Keza, kâfir olan bör köleyi, bir tüccar, dâr-i İslâm'da satın alır­sa, durum yine yukarıdaki gibidir.

Şayet köle kâfir olur; ve onu dâr-i harb'de, bir tüccar satın alıp mü-kâtep eder; o da kitabet bedelini öder ve azâd olur; sonra da, bu köle müslüman olursa icazet vardır. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adam, terzi veya boyacı olan kölesini, kendisinin yaptığı iş gibi iş yapan bör köle karşılığında mükâtep ederse; kıyâsda bu kitabet sahih olmaz. İstihsân da ise sahih olur. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, cariyesini fâsid bir mükâtebe ile mükâtebe ettiğinde, bu câriye bir çocuk doğurur; sonra da kitabet bedelini öder ve azâd edi­lirse; onunla birlikte çocuğu da azad edilmiş olur.

Şayet kitabet bedelini ödemeden önce ölürse; çocuğun annesinin hali hayatına müsteniden, istihsânen de kiyâsen de, bu çocuk hür olur. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adam, kölesini, bin dirhem olan borcunu ödemek üzere mü­kâtebe eylerse, bu kitabet caizdir,

Keza bir adam, kölesini, kendisine tazmin edeceği bir dirhemi, tazmin etmek üzere, mükâtep eylese, bu da caizdir. Ve bu istihsândır. Zehîyre'de de böyledir.

Bir adamın, borçlu bir cariyesi olur ve bir çocuk doğurur; mü­kâtebe bedelini de öder; sonra da bu kadının alacaklısı gelip, efendisin­den, mükâtebe bedelini, alacağının yerine alır ve onun bir miktar daha alacağı kalırsa; bu alacağını, isterse o cariyeye, isterse çocuğa tazmin ettirir. Kıymetinden fazla birşey de alamaz. Şayet dilerse, alacağının ta­mamını cariyeye ödettirir; efendisine ödetmez.

Şayet bu cariye kitabet bedelini ödedikten sonra ölürse, o çocuk, alacaklıya, kıymetinin en azını öder. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adam, kölesini şehirden çıkmamak şartıyla mükâtep ederse; bur şart bâtıl; kitabet ise caizdir. Serahsî'nin MnhıytTnde de böyledir.

Bir adam, başkasını, kölesini azâd eylemeye veya mükâtep kılmaya vekil tayın eylese; bu vekâlet sahih olmaz. Cevâhirü'l-Fetâva'da da böyledir.

Bir adam, borçlu ve ticârete izinli iki kölesini mükâtep kıldığın­da onlardan birisi huzurda bulunmaz; sonra da alacaklılar gelirse; ha­zırda olanın tekrar köleliğe dönmesini isteyemezler. Ancak onlar, on­dan alacaklarını almaya daha çok haklıdırlar. İsterlerse, kitabet bedeli­ni alırlar ve onun kıymetini de efendisine tazmin etmezler. Mebsût'ta da böyledir.

Mürted bir kimse, bir kölesini mükâtep ettikten sonra dâr-i har­be iltihak eder; sonra da tekrar müslüman olarak geri dönerse; mükâte-bi hâkime çıkmış olması hâlinde kitabeti batıl olur ve tekrar köleliğe döner; değilse kitabeti devam eder. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adam, cariyesini meyte (= ölü bir hayvan) karşılığında mü­kâtebe eder ve bu câriye bir çocuk doğurur; sonra da efendisi onun ana­sını azâd ederse; doğurduğu çocuk, onunla birlikte azâd olmuş olmaz.

Şu mes'ele, buna muhalifdir. Bir adam, bin dirhem karşılığında bir cariyesini faside olarak kitabete bağlar; bu kadın da bir çocuk doğurur; sonra da efendisi, bu kadını azâz ederse; çocuk da onunla birlikte azâd olmuş olur. Mebsût'ta da böyledir.
En doğrusunu bilen Allahu Teâlâ'dır. [10]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..