7- MÜŞTEREK BİR KÖLENİN KİTABETİ

İki kişinin ortak bulunduğu bir köle için, bu ortaklardan birisi, diğerine, kendi hissesini, bin dirheme mükâtep yapmasına izin verir ve kitabet bedelini de teslim alırsa; bu kitabet yalnız onun hissesi hakkın­da geçerli olur.

Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre böyledir. O'na göre, kitabet te­cezzi (= bölünme) kabul eder. Ve ortağının bu kitabeti feshetme hakkı yoktur. Bu köle, bin dirhemi ödeyince, —efendisinin hakkım ödediğinde— o nisbette azâd edilmiş olur. Ortağına da bir tazminat ge­rekmez. Çünkü, bu kitabet onun rızası ile olmuştur. Fakat köle, susan efendisi hakkında yetkilidir. Bin dirhemin tamamını veya bir kısmını öderse, susan kimse o verilenin yarısını alamaz. Çünkü, ona bedelini alma izni verilmiştir. Edaya izin, onun kazancı tarafından mükâtibe teberru' olur. Ancak, ödemeden önce, onu men ederse, bu yasaklaması sahih olur. Çünkü, bu durumda teberru tamam olmamıştır.

Hasta olduğu halde, kitabetinden sonra, kazancından ödemesi için izin verirse; bu bütün malından sahihdir. Her ne kadar, kitabetten önce kazanmış olsa bile böyledir. Ondan" kitabet bedelinin alınması için, izin verirse; İmâmeyn'e göre, o, mükâtep olur. Kitabet bedeli, araların­da taksim edilir.

Acze düşmeden önce veya sonra mükâtip, bir şey almışsa; buna ar­kadaşının izni olmaması hâlinde, bütün âlimlerimize göre, bu durumda fesh hakkı vardır.

Şayet, kitabet bedeli ödenene kadar fethesmezse; İmâm Ebû Hanîfe  (R.A.)'ye göre, azadhk bedelini ödemiş olur. Sükut eden ise, kitabet be­delinin yarısını alır. Çünkü, onun kazancına ortaktırlar.

Eğer tamamını bin dirheme mükâtebe yapmışsa, bu durumda mü­kâtip, bir şey için müracaat edemez . Çünkü ortağından almıştır.

Eğer onun hissesi bin dirhem ise, o köleye, ortağı müracaat ede­rek, bin dirhemini alır.

İmâmeyn'e göre, kitabet bedelini ödeyince, tamamı azâd olurlar. Mü­kâtep, kıymetinin yarısını, —zengin ise— diğer ortağına borçlu olur Gü­cü yeterse, kıymetinin yarısını öder. Eğer gücü yetmezse; karşılıksız . zâd olunmuş gibi olur. Sükut eden ise, onun kazancından, kalanın yansı alınır.

Şayet, ortaklardan birisi, müşterek kölenin tamamını kitabete bağ­lar ve bunun hissesi ise bin dirhem olur; sonra da diğer ortak bu köle-,  nin tamamım kitabete bağlar ve onun hissesi de yüz dinar olursa; bun­ların ikisi de mükâtebe akdi yapmış olurlar.' 'Kitabette tecezzi vardır.'' diyene göre, herkes hissesini alır.

Fakat, İmâmeyn'e göre önceki ortak kendi hissesini mükâtebe etmiş olur; diğerinin nasibi feshdir. Bu ortaklardan birisi, bu kitabet akdini feshedince, onlardan birinin hissesi fesholmuş oluyor. Bedeli olan, kendi hissesini almış olur; diğeri, onun aldığına ortak olamaz. Bu durumda onlardan her birinin azâd etme hakkı muallakta kalır.

Şayet köle, her ikisinin de kitafyet bedelini verirse; âlimlerimize gö­re, ikisi de o kölenin mevlâsı olurlar.

Şayet, köle, onlardan birinin hakkını önce öderse; ortaklardan bi­ri, hürriyetini vermiş gibi olur ve yarısı azâd edilmiş bulunur. Bu İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre böyledir. Diğer ortağın hissesi, sabit kalır ve köle, onun mükâtebi olur. Di­ğerine tazminat gerekmez.

Ancak, köle diğerinin kitabet bedelini ödemeden âciz kalırsa; his­sesini alan ortak, diğer ortağının hissesini —gücü yetiyorsa— yan yarı­ya tazmin eder. Diğeri de hissesinin yarısını almaya yetkilidir. Eğer zor durumda ise, İmâmeyn'e göre, hissenin değerinin en az seviyesini öder; zenginse, en yüksek değerini öder. Kâfi'de de böyledir.

İki kişinin ortak bulunduğu bir mükâtebe, bir kız çocuğu doğur­duktan sonra, o iki ortaktan birisi, bu kıza cima eder ve o doğum ya­parsa, doğan bu çocuğun nesebi sabit olur. Kız ise, hâli üzre kalır. Ümmü'l-veled olması sebebiyle, mükâtebelikten çıkamaz. Çocuğun ba­basının mehir vermesi gerekir. Onun mehri, anasına aittir ve onun ka­zancı mesabesindedir. Çünkü o, kitabette anasına tabidir.

Şayet, bu mükâtebe, kitabet bedelini ödemekten âciz kalırsa; o kız, kendisine cima edenin üram-ü veledi olur ve o ortağının hissesini öder.

Şayet câriye âciz olmaz, fakat diğer ortak onu (kızı) azâd ederse, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, o kız azâd edilmiş olur. Çünkü, onun kızdaki hissesi bakidir. Hissesi baki olan bir mükâtebeyi azâd etmek ge­çerlidir. Diğerinin ona karşı bir selâhiyeti yoktur.

Mükâtebe olan câriye, hâli üzere, yine mükâtebedir.

Ancak bedelini öderse, azâd edilir.

Âciz kalırsa, yine bu ortakların cariyesi olarak kalır.

İki kişinin ortak bulunduğu câriye, bir çocuk doğurur ve o çocu­ğu ortaklardan birisi azâd ederse; bu çocuğun yarısı azâd edilmiş olur. Ve o hâlde kalır. Hatta, annesi kitabet bedelini ödemekten âciz kalır veya azâd edilirse; çocuk da birlikte azâd edilmiş olur.

İki kişinin ortak bulunduğu bir mükâtebe, bir kız doğurur ve bu kıza, ortaklardan birisi cima eder; o kız da bir çocuk doğurur; sonra da bu ortaklar ölürlerse; o kız hür olur. Çünkü o, ortaklardan ikisinin de ümm-ü veledidir ve onların ölümüyle azâd olmuş olur. Onu azâd et­melerinde olduğu gibi...

Annesi ise mükâtebe halinde baki kalır.

Şayet, ana da, bu ortakların ikisinden bir çocuk doğurmuş olur. Sonra da onlar ölürlerse; bu kadın da azâd edilmiş olur. Ümm-ü veled olmasından dolayı, çocuğu da onunla birlikte azâd olmuş olur.

Eğer âciz kalır; sonra da, bu ortaklardan birisinden çocuk doğu­rursa; önceki çocuk köle olarak kalır. Mebsût'ta da böyledir.

İki kişinin ortak bulunduğu bir mükâtebi, bu'ortaklardan birisi azâd ederse; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, —ortağı ister zengin, ister fakir olsun— tazminat gerekmez. Çünkü, diğerinin mükâteb hâli olduğu gibi duruyor. Ve İmâm'a göre, kitabette tecezzi caizdir.

Eğer, bu mükâtep diğer ortağın da kitabet bedelini öderse, azâd edilmiş olur. Ve velâsi iki ortağındır.

Şayet, bu mükâtep, kitabet bedelini ödemekten âciz kalırsa; yine,

iki ortak arasında köle gibi kalır.

İmâmeyn'nin kavline göre ise, ortaklardan biri azâd ederse, o mü­kâtep azâd olmuş olur. Velâsi da ona aittir.

Bu ortaklardan hiç biri, bir mükâtebeyi azâd etmez; ancak, mü-debber ederse; ancak onun hissesi müdebber olur ve hâli üzerine kalır. Zira tedbîr, kitabete mâni değildir.

Eğer adam kitabet bedelinin tamamını öderse, azâd olur. Velâsi da, bu iki ortağa aittir.

Keza, aciz olursa, yine ikisinin kölesi olur.

Bu mükâtebeyi, o ortaklardan birisi müdebber yaparsa, onun his­sesi müdebber olur.

Ortağı zengin ise, onun için beş muhayyerlik vardır. Fakir ortak için de, dört muhayyerlik vardır.

Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin kavlidir.

Şayet müdebber eylemez; fakat bu câriye, bir çocuk doğurur; onu da ortaklardan birisi iddia ederse, çocuğun nesebi ondan sabit olur. Ve onun hissesi ümm-ü veled olur. Bu, mükâtebe halinde vuku bulmuşsa, ondan mehrini alır. Kitabet bedelinin ödenmesi için de yardım ister. Eğer âcize kalırsa, cariyeliğe döner. Kendisinden doğum yaptığı ortağın ümm-ü veledi olur. Kocası olan ortak, diğer ortağına onun, bedelinin yarısını öder. Mehrini de öderse.—çocuktan dolayı— ortağına borçlu olmaz. Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre böyledir. Bedâi"de de böyledir. Bir adam, cariyesini mükâtebe ettikten sonra, ardında iki çocuk bırakarak ölür ve bu çocuklardan birisi, kendisini mükâtebe ettiği cari­yeden olursa; bu durumda kadın muhayyeredir: İsterse, kitabet bedeli ödemeyip, ümm-ü veled olur ve kıymetinin yarısı He,mehrinin yansını diğer ortağa öder; dilerse, kitabeti olduğu gibi kalır ve mehrini alır. İki kişi, ortak bulundukları bir cariyeyi, mükâtebe yaptıktan son­ra; bu ortaklardan birisi irtidad ederse; bu câriye, kitabet bedelini, iki­sine de öder.

Sonradan, mürted öldürülürse; "Bu câriye, azâd olmuş olmaz." İmâm Ebn Hanîfe (R.A.)'ye göre, bu cariyenin mürtede verdiği şey, hiç bir şey sayılmaz. Vârisler, onun yarısı için müracaatta bulunurlar.

Şayet hissesini, yalnız başına almışsa; diğer ortağının hissesi azâd edilmiş olmaz.

Şayet, bu kadın âciz kalırsa, —mükâtebe gibi— köleliğe avdet eder.

Şayet, bedelinin yarısını ortağın birine ödedikten sonra, âciz kalır ve eğer ortağı, onu riddeti hâlinde mükâtebe yapmış bulunursa; onun kitabet bedelini alması caiz olmaz.

Şayet mürted dâr-i harbe gitmiş olur ve o takdirde câriye kitabet bedelinin tamamını dıger ortağına öderse; yine de azâd olmuş olmaz.

Şayet ortağı, mürtedin hissesini, onun vârilerine öderse; o takdir­de bu câriye hür olur. Onun dâr-i harbe iltihakına hükmedilmişse, bu böyledir.

Meselâ: Ortağı ölür; sağ olan ortak da, ölenin hissesini vârislerine verirse; bu câriye azâd olmuş olur.

Eğer bu câriye, ortaklardan birisi mürted olduktan sonra âciz kalır ve kitabet bedelini ödeyemezse; tekrar cariyeliğe avdet eder.

Sonra da, irtidad eden ortak, riddeti hâlinde ölürse; o, diğer orta­ğın mükatebesidir.

Ortaklardan her ikisi birden irtidad ederler; sonra da bu kadın âciz kalıp, kitabet bedelini ödeyemezse; kitabet hâli devam eder.

Eğer, ortaklardan ikisi de tekrar müslüman olurlarsa, bu câriye, yine o ikisinin câriyesidir.

Bir mükâtebeye, İki kişi ortak bulunur ve bu câriye bir kız do­ğurmuş olur; sonra da efendilerinden birisi, o kıza diğeri de anasına ci­ma etmiş ve bu kadınların ikisi de: "Biz kitabet bedelinden aciziz.*' de-mişlerse; anne, ilerdeki hürriyeti cihetinden acizliği irade edebilir. Fa­kat, bu durumda çocuğu için, bir muhayyerlik yoktur.

Eğer ona, kitabeti ihtiyar ederse; her ikisinden de mehirlerini alır ve kızının mehri de kendisinin olur. Bu da kendi kazancı mesabesindedir.

Eğer âciz kalırsa, her ikisi de ümm-ü veled olurlar. Müzmerât'ta da, böyledir.

Cimaian ve doğumları sebebiyle, diğer ortağına mehrin ve kıyme­tinin yarısını verir.

İmameyi) şöyle buyurmuştur:

Bir adam, kulesindeki hissesini, ortağının haberi olmadan mükâ­tebe yaparsa, ortağı onu reddeder. Ancak, bunu kendi başına değil, hâ­kimin hükmüyle ve köle de efendisi de razı olurlarsa, o takdirde yapa­bilir. Razı olmazlarsa, kitabeti bozar's
Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nir kavlidir. Mebsût'ta da böyledir. En doğrusunu bilen, Allahu Teâlâ'dır. [15]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..